• Sonuç bulunamadı

Kapitalist Üretim Sisteminin Ekolojiye Etkisi

1.3. EKOLOJİ-EKONOMİ İLİŞKİSİ VE MARKSİZMDE EKOLOJİK İKTİSAT

1.3.2. Kapitalist Sistemde Ekolojik ve Ekonomik İlişkiler

1.3.2.3. Kapitalist Üretim Sisteminin Ekolojiye Etkisi

Kapitalist üretim biçiminin yaratmış olduğu sınıfsal ayrım, işsizlik, yoksulluk, kriz, savaş gibi problemlerin yanına ekoloji problemi de ilave edilmiştir. Kapitalist üretim biçimi kendi yaratmış olduğu problemlere çözüm getiremeyen bir sistemdir. Kapitalist üretim biçiminin var olma sebebi büyümek ve genişlemek olduğu için sürekli üretim yapmak durumundadır. Bunun için insanların gereksinimleri doğrultusunda bir üretim söz konusu değildir. Üretim sisteminin bu yöntemi kaynakların düşünülmeden dengesiz kullanılmasını sağlamaktadır. Kâr odaklı düşünen bu üretim sisteminde doğa dikkate alınmadan önemsenmeden üretim gerçekleştirilmekte ve kapitalistler daha fazla kâr sağlamak amacıyla doğa için alınacak en basit koruma önlemlerini dahi almamak için her türlü yolu denemektedirler (Demirer, 2012: 247).

Kapitalizmin tarihi doğayı radikal olarak değiştirmenin tarihidir. Kapitalizm sistemi ekolojik bir düzeni dikkate alan bir yönetime sahip değildir. Aksine sistemin kendisi ekolojik bir düzendir (Moore, 2017: 161). İnsan ile doğa ve insan ile toplum arasındaki mevcut ilişkiyi köklü bir değişikliğe uğratan kapitalist sistemde üretim, kullanım değeri için değil mübadele değeri için yapılmaktadır. İnsan gereksinimleri için üretim değil mübadele değeri için üretim söz konusudur. Kapitalist sistemde piyasa için üretim yapılarak kâr sağlanmaktadır. Bu sistemin nihai amacı kâr sağlamak gibi gözükse de sistemin sürdürülebilirliği için kârın yatırıma dönüşmesi daha önemlidir. Üretimin istenilen seviyede olabilmesi için sermaye birikimin var olması ve sermaye birikiminin aktif bir üretime dönüşebilmesi için de sermaye birikiminin sürekliliği gereklidir (Bahçeci ve Görmez, 2019: 2302).

Kapitalistler daha fazla kâr edebilmek için üretim girdilerinin ya da maliyetlerin daha ucuz olması için her yolu denemektedirler. Bunun için kapitalistler doğada var olan varlıklarında, ucuz hammadde ve enerji olarak değişim değerinin giderler kısmına eklemektedirler (Demirer, 2012: 249).

Kapitalizm üretim şeklinin kaçınılmaz olarak ekolojiye etkisinin sonucu krizlere neden olmasıdır. İlk olarak doğal kaynakların pervasızca kullanılması hem tahrip edilmesine hem de tükenmesine neden olmaktadır. Artı değer yaratmak için gerçekleştirilen üretim sonucunda maden yatakları, ormanlar, tarım arazileri, su kaynakları ve diğer doğal kaynaklar bu sistemin ekonomik ve yönetim sürecinin

işleyişi doğrultusunda tahrip edilmekte ya da tükenmektedir. Marx ve Engels kapitalist üretim sisteminin, yenilenebilir bir doğal kaynak olan ve yaşam döngüsünün akciğerleri olan ormanları tahrip edeceğini ve ormanların yok olmasına neden olacağını belirtmişlerdir. Yine daha fazla kar elde edebilmek için toprağın hırslı bir şekilde kullanılmasını Marx ve Engels eleştirmişlerdir. Toprağın kullanım şekli onlar için önemlidir ve kullanılabilir toprakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasının zorunluluğunu belirtmişlerdir (Sihua, 2013a: 199-201).

Marx, Kapitalin birinci cildinde büyük sanayinin tarım üzerinde yarattığı etkiyi şu sözleriyle ortaya koymaktadır (Marx, 2017: 481):

“Kapitalist üretim tarzı, büyük merkezlerde toplanmasına yol açtığı şehirli nüfusun toplam nüfus içindeki ağırlığını durmadan artması ile birlikte, bir yandan, toplumun tarihsel hareket gücünün yoğunlaşmasını sağlarken, diğer yandan, insanla toprak arasındaki madde alışverişini, yani insanın topraktan alıp besin maddesi ve giyim eşyası olarak yararlandığı unsurların toprağa dönüşünü ve dolayısıyla topraktaki verim gücünün devamı için gerekli olan ebedi koşulu ihlal eder. Böylece kapitalist üretim tarzı, aynı zamanda kentli işçinin fiziksel sağlığını ve toprak işçisinin zihinsel hayatını tahrip eder”.

Marx’ın yukarıdaki sözünde belirttiği gibi büyük sanayi sonucunda şehirlere göç eden insanların yoğunluğundan dolayı insan ile doğa arasındaki maddesel alışveriş de bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda da kentli işçinin bedensel sağlığının kır işçisinin de zihinsel sağlığının bozulması kapitalist sistemin ikinci ekolojik sorununu oluşturmaktadır (Sihua, 2013a: 203; Marx, 2017: 481).

Marx ve Engels kapitalist üretim sistemini incelerken emek sürecinde işçilerin çalışma şartlarına önem vermişlerdir. İşçilerin fiziksel ve zihinsel sağlığının ne kadar önemli olduğunu belirtmişlerdir. İşçiler; makinelerin zor sığabildiği, yüksek ısılı, hammadde parçacıklarıyla dolu havanın ve yüksek makine seslerinin olduğu küçük çalışma alanlarında çalışmaktadırlar. Bu sağlıksız ve güvenliksiz çalışma şartlarında işçilerin organlarında farklı şekillerde zararlar ortaya çıkmaktadır. Kapitalist üretim araçlarını işçilerin sağlıklarından daha fazla düşündüğü için üretim araçlarına yani değişmeyen sermayeye daha fazla önem vermektedir ve işçiler için de çalışma alanlarındaki gerekli önlemleri almaya daima ilgisiz durmaktadırlar. Yine Marx ve Engels, işçilerin yaşam şartlarını da önem vererek kapitalist sistemde işçilerin en

düşük yaşam standartlarını sürdürmelerini sağlayacak gerekli ekolojik gereksinimi sunamayan kötü yaşam şartlarını eleştirmişlerdir. İşçilerin yaşadıkları konut ortamı genellikle kirli, havasız, kötü su sistemleri olan işçilerin fiziksel ve zihinsel sağlıkları için uygun olmayan yerlerdir. Marx’da işçilerin tümünün yaşadıkları ortamların tamamen dönüştürülmesi gerektiğini savunmuştur (Sihua, 2013a: 204-206).

Kapitalist üretim sistemin ekolojiye etkilerinden üçüncüsü, şehirdeki ekolojik çevrenin kirlenmesi ve bozulmasıdır. Sanayi devrimiyle birlikte makinelerle sanayi üretimi ortaya çıkmıştır. Sanayi merkezleri şehirde ve şehir çevrelerinde kurulmuştur. Sanayinin temel enerji kaynaklarını kömür ve buharlı motorlar oluşturmuştur. Bununla birlikte kapitalist sanayileşme sonucu şehirdeki ekolojik çevre zarar görmüştür. Kapitalist sanayileşme sonucunda hava kirliliği, yeraltı ve yer üstü sularının kirlenmesi ve canlılarda çeşitli hastalıkların ortaya çıkması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sanayi devriminin ilk olarak ortaya çıktığı Büyük Britanya, çevre kirliliğinin en yüksek olduğu ve bu sanayileşmeye has olan hastalıkların yaşandığı ülke olmuştur. Engels, kapitalist sistemde buhar gücünün üretimde kullanılmasının, sanayinin ve insanların şehirlerde toplanmasına ve köylerdeki fabrikaların şehirlere taşınmasına yol açtığını belirtmiştir. Buhar gücüyle hareket eden makineler temiz suya ihtiyaç duymaktadırlar. Fakat sanayinin şehirlerde toplanmasından dolayı fabrikalar şehirlerdeki suyu kirli su haline dönüştürmektedirler (Sihua, 2013a: 202, 203).

Dördüncüsü ise kapitalist sanayileşmeyle birlikte bozulan ekolojik çevrenin çalışanların ve toplumdaki diğer insanların da yaşam koşullarının bozulmasına neden olmasıdır. Toplumun küçük bir kısmını oluşturan burjuvazinin kâr sağlama hırsının sonucunu, doğa tüm topluma ödetmektedir. Böylece insanların öz doğasının tahrip olması ve insani ekolojinin bozulması kaçınılmazdır. Dışsal ekolojik çevrenin bozulmasının sonucunu Marx ve Engels incelemişlerdir. Çalışanların ve toplumdaki diğer insanların hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli olan ekolojik çevre bozulmaktadır. Böylece çalışanların ve ailelerinin yaşamlarını devam ettirdikleri sağlıksız ve kirli ortamlar birçok bulaşıcı hastalığın yayılmasına sebep olmaktadır. İnsanların sağlıklarının zarar görmesi sonucunda insanlar genç yaşlarda kalıcı ve tedavisi yüksek olan hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalacaklardır. İnsanlar hastalıkları sebebiyle çalışamadıkları için ücretleri de kesilecektir. Ücretleri kesilen ve çalışamayan insanlar kendi ekolojik gereksinimlerini karşılamaz hale gelmektedir. Bu

durumda sonraki nesillerde bundan etkilenerek onların da fiziksel ve zihinsel sağlıkları ve yaşam güvenlikleri zarar görmektedir. İşçilerin çalıştıkları ve yaşadıkları ortamların sağlıksız olması sonucu bulaşıcı hastalıklar meydana gelmekte ve bundan yalnızca etkilenen işçi sınıfı ve ailesi olmamaktadır. Kapitalist sınıfında fiziksel ve zihinsel sağlığı ve yaşam güvenliği zarar görmektedir (Sihua, 2013a: 206-208).

K. Willam Kapp, kapitalist sistemi, karşılığı ödenmemiş maliyetler ekonomisi olarak adlandırmaktadır. Bu sistem varlığını sürdürebilmek için maliyetlerini nüfus ve çevre üzerine yıkmaktadır. Eğer zarar çok büyük ise sistem mekânsal bir düzenlemeye gitmektedir ((Foster vd., 2015: 112)

Kapitalist düzen ekolojinin bozulmasında çok büyük bir aktif rol sergilemiştir. Marx, kapitalist düzenin yarattığı ekolojik bozulmaların telefi edilemez boyutlarda olduğunu ve bu bozulmalar için yapılan her türlü onarımın önemsiz kaldığını belirtmektedir. Bu sistem kendi sebep olduğu sorunlara kendince yetersiz çözümler getirmektedir. Bu çözümlerden bazıları şu şekildedir (Foster vd., 2015: 107):

 Çölleşme ve kurallık sorununda, sulama ve yer altı sularını kullanma

 Toprağın üretkenliğinin azalması sorununda, yapay gübre üretme,

 Orman alanlarının tükenmesi sorununda, belirli bir ağaçlandırma çalışması yapma,

 Canlı türlerinin neslinin tükenmesi sorununda, tükenmekte olan birkaç belirli canlı türlerini koruma.

Bu sistem sürekli üretmeye dayalı bir sistem olmasından dolayı çok fazla ürün piyasada kendini göstermektedir. Üretilen ürünler ise piyasada yeterli tüketiciyi bulamayacaktır. Bu olay ekonomi literatüründe efektif talep olarak adlandırılmaktadır. Kapitalist sistem bu şekilde kendisini krizlere sürükleyecektir (Moore, 2017:133).

Sermaye birikimi sürecinde kar oranları ile ham maddelerin değeri arasında ters orantılı bir ilişki bulunmaktadır. Bir başka anlatımla ham maddeler ne kadar ucuz ise kar oranları da o kadar yüksektir. Çünkü değişen sermaye, hem makineleri de kapsamına alan sabit sermayeden hem de insan dışı üretim kuvvetlerini kapsamına alan dolaşan sermayeden meydana gelmektedir. Marx, sabit sermayenin makineleri, vb. içeren bölümünün üretiminin ve artışının ham maddelerin olduğu bölümünü büyük ölçüde geride bırakacağını ve sabit sermayenin talebi arzından daha fazla olacağını böylece fiyatlarının da yükseleceğini savunmuştur. Yine Marx, sanayi

üretiminin koşulunun ucuz doğa olduğu belirtmektedir. Makinelerin fazla üretimi, ham maddelerin ise az üretimi birikim dönemlerinin son noktasını ortaya çıkarmaktadır (Moore, 2017: 136).

Sermaye birikim sürecinde karşılığı ödenmemiş emeğin katkısının sermaye birikimine göre azalmasının yani ekolojik fazlanın azalmasının başlıca nedenleri ise şunlardır (Moore, 2017: 320, 321):

 İktidar ve üretim sisteminin kapitalizmden önceki düzenlemeleri bozma eğiliminde olması,

 Sınıf mücadelesi,

 Ekolojik uygulamaların artması,

 Enerji ve maden kaynaklarının tükenmesi,

 Tarım sisteminin üretkenliğini yok eden köklü sadeleştirme politikaları,

Üretim sürecinde hammaddelerden sonu düşünmeksizin yararlanmak ekolojik fazlanın düşüş eğiliminde olmasını beraberinde getirecektir. Ekolojik fazlanın düşüş eğilimden kasıt dört büyük üretim girdisi olan besin, hammadde, enerji ve emek gücünün fiyatlarının artmasıdır. İlk başlarda dört ucuzlar olarak nitelendirilen bu girdiler çok fazla tüketilerek kıt durumuna gelmişlerdir. Böylece ucuz girdiler olmaktan çıkıp pahalı girdiler haline gelmişlerdir. Bu durum kapitalist sistemin yaratmış olduğu bir krizdir. Bu krizler birikim rejiminin son bulmasının göstergesidir. Bu sistemde bu krizin düzelebileceğine dair bir işaret görülmemektedir. Çünkü meta sınırları tükenmesine rağmen kapitalist bundan ders çıkartmayarak sermayesini artırmaya devam etmektedir (Moore, 2017: 318).