• Sonuç bulunamadı

Doğanın Sermayeleştirilmesi

1.3. EKOLOJİ-EKONOMİ İLİŞKİSİ VE MARKSİZMDE EKOLOJİK İKTİSAT

1.3.2. Kapitalist Sistemde Ekolojik ve Ekonomik İlişkiler

1.3.2.2. Doğanın Sermayeleştirilmesi

Bütün toplumsal düzenlerde ya da üretim biçimlerinde doğa ile bir ilişki kurulmaktadır. Bu ilişkilerin kuruluş şekilleri üretim biçimlerine göre farklılık göstermektedir. Kapitalizm sistemine geçmenin ön koşulu olan feodalizmde, tarım sistemi baskın konumdadır. Metabolik ilişkiler her zaman coğrafidir. Kapitalizm sistemde de ilişkiler yer yoluyla gerçekleşmektedir. Bu sistemde ekolojik-ekonomik ilişkiler doğa yoluyla gerçekleşmektedir (Moore, 2017: 124). Kapitalist sistem, büyümek için doğaya ihtiyaç duymaktadır ve doğayı yok ederek değil, düşük maliyetle ya da karşılıksız olarak üretim girdisinde kullanarak doğadan yararlanmıştır (Moore, 2017: 28).

Sermayenin insanlar tarafından yeniden üretilebilir bir özelliği vardır. Doğa ile sermayenin aynı cümlede geçmesi riskli bir durumun göstergesidir. Doğaya da sermaye gözüyle bakıldığı takdirde doğanın da insanlar tarafından üretilebileceği ortaya çıkmaktadır. İnsanlar doğaya ağaç dikerek, çevreyi korumak için yasalar çıkartılmasını sağlayarak ya da denizleri gölleri temiz tutarak ve kurutmayarak yatırım yapabilmektedirler. Ancak insan eylemleri asla doğayı tamir edemez. İnsanlar tarafından doğaya yapılan eylemler daima telafisi olmayan sonuçlara sebep olmaktadır (Burkett, 2011: 134).

Sonsuz sermaye birikim sistemi olan kapitalizmde firmalar iç pazarın taleplerini karşıladıktan sonra dış pazara çıkarlar. İç ve dış pazarda taleplere karşılık verebilmek için firmalar daha çok üretim yapmaya girişmektedirler. Daha çok üretim için gerekli girdilerin sağlanması için firmalar dünya üzerinde toprakların mülkiyetine sahip olmaya çalışmaktadırlar. Daha çok yoksul olan Afrika kıtasındaki ülkelerdeki topraklar zengin ülkelerin ve uluslararası firmaların eline geçmiş veya geçmek üzeredir. Kendi kârından başka bir düşüncesi ya da endişesi olmayan firmalar, küresel ekolojik sömürgeciliğin artmasını böylece sağlamaktadırlar (Foster, 2012: 53, 54).

Firmalar arasındaki rekabetin artmasıyla ve dış pazara çıkılmasından sonra artan üretim sayesinde üretim sürecinde kullanılan doğal kaynak kullanımı da artmıştır. Bazı doğal kaynaklar kıt ama belli bir süre sonra yenilenebilmektedir. Burada önemli olan yenilenebilir kaynağın kendini yenileme sürecinden önce tüketilebilmesidir. Bu duruma kaynağı aşmak denilmektedir. Bazı doğal kaynaklar ise doğada kritik durumda ve yenilenemezdir. Yenilenemez kaynakların tükenmeleri iki sebebe bağlıdır. Bunlar; çıkarılan kaynağın büyüklüğü ve çıkarım hızıdır. Doğal kaynağın çıkarım hızı sabit olduğunda kaynaklardan bazılarının tükenmesinin zamanı uzak olabilmektedir. Fakat üretimde çok fazla kullanılan önemli kaynakların ise ömrü çok da uzak değildir (Foster, 2012: 54-56).

Sürekli üretim yapılmasından dolayı kapitalizmde üretim maliyetleri yükselmiştir. Üretim maliyetlerinin artması doğanın da sermayeleştirilmesine olanak sağlamaktadır. Doğanın sermayeleşmesi, sermaye dolaşımına (P-M-P’) bağlı olmaktadır. Daha fazla kâr sağlayabilmek için kapitalist bedava veya karşılıksız olan doğadan yararlanmaktadır. Doğanın sermayeleştirilmesinin iki sebebi vardır. Bunlar (Moore, 2017: 164, 165):

 Sermaye birikimi ve bunun için gerekli olan seri üretim miktarı,

 Sermayeleştirme ve özel mülkiyetin aşındırıcı etkisi,

Kapitalizmde üretimin sonsuz bir şekilde devam edebilmesi için üretim maliyetlerinin azaltılması ve sömürü yoluyla sermayeye değer katılması gerekmektedir. Hem maliyetlerin azaltılması hem de sermayeye değer katmak için doğa önemli bir faktördür. Doğası gereği büyümek zorunda olan kapitalist sistemde, aşırı biçimde kullanılan doğal kaynakları suların, enerjinin, toprağın sınırsız tüketimi de hızlanmaktadır (Konak, 2010: 278). Doğa bu sistemde piyasa için kullanılarak özel

mülkiyet halini almıştır. Yoksul halk kamu mülkiyeti olan malları kullanmaya devam ederek daha fazla sefalet içinde yaşanmaya mahkûm edilmiştir. O’Connor ve Martinez-Alier doğanın sermayeleştirmesini şu sözlerle ifade etmişlerdir: “doğanın sermayeleştirilmesi, siyasi ve ekonomik amaçlarla, doğa, sanayileşmemiş ekonomiler ve insan doğasının, ilk önce sermaye stoku olarak belirlenmesi; daha sonra bu stokların piyasada yasalara uygun olarak bir fiyat karşılığında satılabilir bir meta durumunda olmasını ifade etmektedir”. Bu anlamda doğa, ticarileşmiş bir meta durumuna gelmektedir (Burkett, 2011: 145).

Kapitalizm doğa üzerinde radikal değişiklikler yaparak kendi tarihini oluşturmaktadır. Hem insan merkezli olan hem de insan merkezli olmayan kapitalizm sistemi emek gücünün sağlamış olduğu değer ile ilişkilidir. Emek gücünü sağlayan ise sadece insanlardır. Bu kapitalizmin insan merkezli olduğu yönüdür. Bir taraftan ise insanın emek gücünü sömürü haline getirmektedir ve temellük etmektedir. Bu yönden ise insan merkezli değil sermaye merkezli bir sistem olduğu görülmektedir. Bu toplum düzeninin kendisi ekolojik bir yönetim şeklidir. Doğa üzerinde kendileri söz sahibidirler. Doğayı ya da oikosu biçimlendirmek, yönlendirmek, kullanmak kapitalistlerin elindedir. Bu durum yukarıda belirtildiği gibi tüm toplum düzenlerinde farklı bir şekilde işlese de hepsi doğadan bir şekilde yararlanmışlardır. Kapitalist sistemde farklı olan ise insan ve doğa arasındaki maddesel ilişkinin sermayenin birikimi için kullanılmasıdır (Moore, 2017:160-161).

Kapitalist sistemdeki üretimde hem meta hem de artı değer yaratma aşamasından sonra kapitalisti kâr elde etme mutlu ettiği için kapitalist, artı değerin kaynağı olan işçilere, işçilerin ürettiği malların değerinden daha az ücret ödemektedir. Artı değerin kaynağı olan işçinin emek gücü, böylece sömürü nesnesi olarak kullanılır ve emek de üretim sürecinde yabancılaştırılmaktadır (Konak, 2010: 277).

Kapitalizm sisteminde işçinin sömürüldüğü gibi doğada sömürülmektedir. İşçi mesai günü bitene kadar emek gücünü kullanabiliyorsa bu kapitalist için yeterli olmaktadır. Onun için işçi ve işgücünün varlığının uzunluğu ya da kısalığı önemli değildir. Kapitalist tarımda da sanayi de olduğu gibi emeğe ihtiyacın artmasıyla emek gücünün sömürülmesi artacaktır. Yine aynı şekilde kapitalist tarımda bir çiftçi de, topraktan daha fazla hasat sağlayabilmek uğruna toprağın verimliliğini belli bir yıla kadar artırırken sonrasında bu verimlilik azaltmaktadır. Böylece toprağın sömürülmesi gerçekleşmektedir. Kapitalistler hem işçinin ömrünü kısaltarak hem de

doğanın tüketimini sağlayarak zenginlik sağlamaktadır (Moore, 2017: 316; Marx, 2017: 482).

Üretilmemiş olan doğaya kapitalist tarafından fiyat biçilmektedir. Doğanın değerini gösteren bu fiyatlar aslında gerçek doğanın kullanım değerini ifade etmemektedir. Doğanın her ne kadar kullanım değeri, üretime yardımcı olması ve potansiyeli olsa da doğaya sermayenin etkisi karşısında doğanın kendini yenilemesi ve düzenlemesi, ekosistemlerin esnekliği gibi ekolojik süreçler konusunda fiyat biçilmesinin sınırları bulunmaktadır (Burkett, 2011: 138). Doğanın piyasa fiyatlanmasıyla ilgili çeşitli zorluklar vardır. Bu zorluklar ise şu şekildedir (Burkett, 2011:138-141):

 Doğanın, paranın aksine değer birimlerine göre ayrıştırılamaz olması,

 Doğanın, para gibi sınırsız olmaması,

 Doğada kaynağın geri dönülmez biçimde tükenir olması ve geri dönüşümün uzun zaman alması,

 Doğadan yararlanılan kaynak stokunun fiyatını tek belirleyici unsur mutlak hacmi değildir. Bu yüzden normal piyasada olduğu gibi (kıt olan şeyin fiyatı artar.) kaynak miktarı azalırken fiyat artmayabilir,

 Fiyatı yüksek olan doğal kaynak, kaynağı çıkarırken ki maliyetlerin düşmesi ve birim başına gerekli olan kaynağın miktarının azalması sonucunda toplam çıktıyı artırmak için kullanılan teknolojik ilerleme sayesinde kaynak ya da canlı türlerinin tüketimi hızlanmaktadır. Etleri ve yumurtaları için kaplumbağalar, boynuzları için gergedanlar, dişleri için fillerin avlanılması bunlara örnektir,

Marksizm doğanın sermayeleştirilmesini, kapitalist sistemin emeği ve doğayı yabancılaştırması olarak görmektedir. İnsanın emek gücü ile doğa rekabet içinde ayrı ayrı üretimin toplumsal araçları haline gelmişlerdir. Ancak üretilen metanın değerinde doğanın üretimde katkısı olsa bile hiçbir katkısı yokmuş gibi doğa devre dışı bırakılmaktadır. Üretilen metaların fiyatlarını toplumsal olarak gerekli emek zamanla belirlemektedir. Kapitalist metanın değerini niteliksel bakımından doğanın katkısından sermaye birikimine soyutlar. Yani işçi doğa olmadan sermaye birikimi üretebilirmiş gibi gösterilmektedir (Burkett, 2011: 150, 151).