• Sonuç bulunamadı

Kapitalist Üretim Biçiminin Özellikleri ve Sermaye Birikim Süreci

1.3. EKOLOJİ-EKONOMİ İLİŞKİSİ VE MARKSİZMDE EKOLOJİK İKTİSAT

1.3.2. Kapitalist Sistemde Ekolojik ve Ekonomik İlişkiler

1.3.2.1. Kapitalist Üretim Biçiminin Özellikleri ve Sermaye Birikim Süreci

Marx, üretici güçler (emekçiler) ile üretim ilişkilerinin birleşmesine “üretim biçimi” adını vermiştir. Marx’a göre tarihi belirleyen de üretim biçimleridir. İnsanın doğaya egemen olabilmesi için farklı üretim biçimleri ortaya çıkmakta ve bu da tarihi belirlemektedir. Tarih burada toplumsal düzeni ifade etmektedir. Toplumsal düzen ile üretim biçimleri sonuç olarak aynı şeye götürmektedirler. Beş farklı üretim biçimi (toplumsal düzen) vardır. Bunlar; ilkel toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve sosyalist toplumdur. Üretim biçiminin değişmesi bir sonraki topluma geçmenin ön koşulunu oluşturmaktadır (Rius, 2015: 122).

Kapitalist toplum düzenine geçmek içinde üretim biçiminin değişmesi gerekmektedir. Kapitalizmden önceki toplumsal düzen olan feodalizmde tarım önemli bir faktör niteliğindeydi. Bu toplum düzeninde işçiler geçimlerini tarımla sağlamakta ve tarım sisteminde işçiler üretim aracı olarak çalışmaktaydılar. İşçiler (üretici güçler) ile toprak (üretim ilişkisi) ilişkisinin birleşmesiyle tarım sistemi üretim biçimi ortaya çıkmıştır. Üretici güçler ile üretim ilişkisinin dönüşümüyle birlikte yeni bir toplumsal düzene geçilmektedir. Kapitalizm sisteminin de gelişmesi için çevreyle yeni bir ilişkiye gereksinimi vardı. Böylelikle sanayi devrimiyle birlikte işçiler topraktan koparılarak şehirlere yerleşmişlerdir ve bu sistemde işçiler şehirlerde sermaye yaratmak için bir sömürü aracı haline dönüştürülmüştür (Foster, 2012: 30).

Üretim biçiminde radikal değişmelerin ortaya çıkması sanayi devriminin ilk aşamasını oluşturmuştur. Sanayi devriminden önce üretim, insan gücünün kullandığı aletlerle yapılmaktaydı. Sanayi devrimiyle birlikte ise üretim makinelerle yapılmaya başlanmıştır. Alet kullanımda insan gücü hareketi sağlarken makine kullanımında hareketi sağlayan doğa gücüdür (su, güneş, rüzgâr, hayvan vb). Böylece makine, aleti kullanan işçinin yerini almıştır (Marx, 2017: 357-358; 361-363). Üretimin makinelerle yapılmasıyla birlikte toplumda birbirinden ayrı iki sınıf ortaya çıkmıştır. İlk sınıfı makinelerin mülkiyetlerine sahip olan kapitalistler oluştururken ikinci sınıfı kapitalistlerin özgür çalışanı olan işçiler oluşturmaktadır. Marx da üretim biçimindeki bu değişiklikle birlikte bu sisteme kapitalizm adlandırmasını yapmıştır (Rius, 2015: 127).

Marx’ın üzerinde durduğu ve bazı yönlerden eleştirdiği toplum ya da üretim biçimi kapitalizmdir. Marx, kapitalizm toplumunu, çok fazla sömürünün olması işçinin kendisine, emeğine, topluma, doğaya yabancılaşması, burjuvazi ve proletarya arasında yaşam standartları bakımından dengesizlik yaratması, daha fazla artı değer hırsıyla işçiye, doğaya, topluma zarar verilmesi bakımından eleştirmiştir (Hunt ve Lautzenheiser, 2016: 325).

Kapitalizm toplum düzeni ya da üretim biçiminin birçok değişik şekilde tanımlanması yapılmıştır. Kapitalizmin, işçilerin emek gücünün kâr elde etmek için metaya dönüştürülmüş olduğu bir sistem olarak tanımlanması yapılmıştır (Burkett, 2011: 183-184). Bir başka tanımda kapitalizm, sermaye, doğa ve hükümetin beraber ürettiği ve geliştirdiği bir sistemdir (Moore, 2017: 24). Yine kapitalizm, birçoğumuz için nefes aldığımız hava kadar belirsiz ve soyut olan hemen hemen tüm dünyaya yayılmış olan bir sistem olarak tanımlanmaktadır (Foster, 2012: 49).

Kapitalizm sisteminin yegâne amacı sermayenin sonsuz birikimidir. Bu sistemde insan ihtiyaçları, doğa ve dünyanın geleceğinin önemi yoktur. Kapitalizm sistemini belirleyen on tane temel özellik bulunmaktadır. Bu özellikler kapitalizm sistemin doğasını oluşturmaktadır. Özelliklerinden ilki, kapitalizm sisteminin krize girmemesi için daima büyümek zorunda olmasıdır. İkinci temel özelliği sermaye birikiminin bu sistemin tek itici gücü olmasıdır. Üçüncü temel özelliği bu sistemde insanlara ve doğaya aşırı ve bilinçsiz kullanımdan dolayı zarar verilmektedir. Özelliklerin dördüncüsü, gelecek nesilleri düşünmeden tüketimin yapılmasıdır. Beşincisi, kapitalizm sisteminde her konuda eşitsizliğin (sınıf, ırk, cinsiyet) olması bu sistemin temel özelliklerindendir. Altıncısı, güvencesiz istihdam yaratmaktadır. Yedincisi, ekonomik ve politik rekabeti ortaya çıkartarak bağımsızlık ve doğal kaynaklara sahip olmak için savaşlara zemin hazırlamaktadır. Sekizincisi, olumlu insani özelliklerin yok olmasını sağlayarak bunların yerine açgözlülük, bencillik gibi olumsuz insani özellikleri geliştirmektedir. Dokuzuncusu çalışma koşullarının iyi olmamasından dolayı insanların sağlıkları bozulmaktadır. Onuncu temel özelliği ise, sürekli üretim yapan bir toplum olan kapitalizm toplumunda, insanlar daha fazla kazanç sağlamak istemektedir bu da insanların birbirleriyle ilişkilerini azaltarak insanların yalnızlaşmasını ve yabancılaşmasını sağlamaktadır (Foster vd., 2015: 54-56).

Kapitalizm sistemi sürekli büyümek ve genişlemek zorunda olan toplumsal bir düzendir. Sistemde büyüme ve genişlemede bir limit yoktur. Eğer bu sistemde büyümede bir durgunluk yaşandığında sistemde kriz meydana gelmektedir. Kapitalizmin varlığının tek sebebi sermayenin birikim yoluyla artırılması ve büyüme ve genişlemenin sağlanmasıdır (Foster, 2012: 50).

Kapitalizm sisteminin büyümesi için sürekli üretim zorunludur. Kapitalist üretim tarzında üretilen ürünün değeri üç kısma ayrılmaktadır. Birinci kısmı değişmeyen sermaye, ikinci kısmı değişen sermaye, üçüncü kısmı ise artı değer oluşturmaktadır. Üretim sürecinde kullanılan araçların, aletlerin ve makinelerin kullanılan kısmının değer değişimine uğramamasından ötürü değişmeyen sermaye adı verilmiştir. Emek gücünün değerini ifade ettiği için ve içinde bulunduğu duruma göre değerinin değiştiğinden ise ikinci kısma değişen sermaye adı verilmiştir. Ürüne sonradan değer yüklediği için üçüncü kısma artı değer adı verilmiştir. Değişmeyen sermaye, değişen sermaye ve artı değerin toplamından oluşan ürün kapitalist sistemde toplam ürünü vermektedir (Sweezy, 2007: 71).

Sermaye birikiminin büyümesi değişen sermaye ve artı değer ile ilişkilidir. Değişmeyen sermaye artı değerin oluşmasında bir katkısı olmamaktadır. Bunun için artı değer oranı hesaplanırken değişmeyen sermayeyi hesaba katılmamaktadır. Artı değer oranı, artı değerin değişen sermayeye bölünmesiyle bulunmaktadır. Artı değer oranı, emek gücünün sömürü derecesini ölçerken kullanılmaktadır (Öz, 2010: 31). Artı değer oranının (sömürü oranı) artmasıyla sermaye birikimi de artacaktır. Kapitalist ne kadar çok artı değer kazanırsa o kadar çok sermaye birikimi yapacaktır (Ersoy, 2012: 355, 356). Kapitalist sistemdeki başarının başlıca sebebi de sermayeyi artırmaktır. Marx biriktirmenin, dünyaya ilişkin olan toplumsal servetin ele geçirilmesi, ne kadar insanın sömürüldüğü ve böylece sermayedarın gücünün doğrudan ya da doğrudan olmayan bir şekilde artırılması anlamına geldiğini belirtmiştir (Sweezy, 2007: 86).

Sömürü oranının artmasında makinalaşma etkilidir. Makinalaşma’nın artmasıyla sömürü oranı da artmaktadır. Makinalaşmaya bağlı olarak emekçinin ihtiyaç duyduğu malların üretimi artarak ürünler piyasada bollaşarak fiyatları düşmektedir. İşçinin ücreti ihtiyaç duyduğu metaları karşılayabilmesi kadardır. İhtiyaç duyduğu malların fiyatı düşerse işçinin ücretinde de düşme meydana gelecektir. Makinalaşmayla birlikte kas gücüne ihtiyaç kalmayacaktır. Bu yüzden kadınlar ve

çocuklarda istihdam edilebileceklerdir. Kapitalistler de daha düşük ücretle kadın ve çocukları çalıştıracaktır. Ayrıca makinalaşmayla birlikte birim emekten daha fazla kâr elde edilmektedir. Bu da kapitalistin aldığı payı artırmasını sağlamaktadır (Ersoy, 2012: 355-356).

Kapitalist kazandığı artı değerin hepsini kendi tüketimi için harcar ise bu basit kapitalist yeniden üretimdir. Ancak, artı değerin bir kısmını üretimi genişletmek için araçların yıpranma payı için harcanırsa ya da üretime katkı sağlayacak bir gider için harcanırsa bu genişletilmiş kapitalist yeniden üretimdir. Genişletilmiş kapitalist yeniden üretimde artı değerin bir kısmıyla sermayeye katkı sağlandığından sermaye birikimi oluşmaktadır. Sermaye birikimi artı değerin bir kısmının sermayeye eklenmesiyle sermayenin büyümesidir. Artan sermaye sermayenin farklı bölümlerine eşit olmayan şekilde aktarılmaktadır. Kapitalist artan sermayesini genellikle üretimin tekniğini genişletmek için kullanmaktadır. Üretim tekniğinin gelişmesiyle işçilere olan ihtiyaç azalacaktır. İşçiler geçimlerini sağlamak için daha düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılacaklardır. Kapitalist böylece işçiyi sömürerek artı değerini arttırmaya devam edecektir (Sweezy, 2007: 92).

Sermayenin değişmeyen kısmı birikimin çoğunun bu kısma yatırılmasıyla hızla büyüyecektir. Diğer yandan değişen sermayeye birikimin az bir kısmı harcandığından daha yavaş büyüyecektir. Bu iki sermayenin değişmeleri sadece aralarındaki nicel oranı değiştirmektedir. Değişen sermaye ve değişmeyen sermayenin aralarındaki farkı etkilememektedir (Marx, 2017: 211). Değişen sermaye ile değişmeyen sermaye arasındaki ilişkiye Marx sermayenin “organik bileşimi” adını vermiştir. Sermayenin organik bileşimi sermaye birikimiyle birlikte büyümektedir. Değişen sermayenin payının azalmasıyla iş gücüne olan talep azalmakta ve ücretler düşmektedir (Yarkın, 1996: 194-197).

Toplumda sermaye birikiminin fazlasının değişmeyen sermayeye harcanmasıyla bir nispi nüfus fazlalığı (işsiz kalanlar) oluşmaktadır (Baby, 2000: 142). Marx buna “yedek sanayi ordusu” adını vermiştir. Yedek sanayi ordusu, durgunluk dönemlerinde aktif emek ordusuna baskı yapmaktadır. Aşırı üretim döneminde ise aktif emek ordusunun işe girmesini engellemektedir. Ücretler üzerinde de baskı yapan yedek işsizlerdir. Kapitalist yedek sanayi ordusuna güvenerek ücretleri arttırmaz. Bu da emek arz ve talebinde nispi artı nüfusun etkisini göstermektedir (Sweezy, 2007: 92).

Kâr toplam sermayeye dağıtılan artı değerdir. Kâr oranı ise artı değerin toplam sermayeye nasıl dağıtıldığını göstermekte ve artı değerin sermayeye (değişen, değişmeyen sermaye) oranlanmasıyla bulunmaktadır. Artı değer oranı, artı değerin değişen sermayeye bölünmesiyle bulunuyordu. Kâr oranı artı değer oranından küçüktür. Kâr oranı hesaplanırken payda, artı değer oranı hesaplanırkenki paydasından büyüktür. Kâr oranı sermayenin organik bileşimine göre değişmektedir. Değişen sermayesine oranla değişmeyen sermayesi çok yüksek olan işletmelerde kâr oranı da azdır. Artı değer oranı arttığı halde kâr oranı düşebilmektedir. Marx bu düşüşün eğilim türünden olduğunu belirtmektedir (Baby, 2000: 157-164).

Artı değer oranı sabitken sermayenin organik bileşiminin artması veya değişmeyen sermayenin değişen sermayeye (emek) göre büyümesi kâr oranlarında düşmeye neden olmaktadır. Sonsuz birikim sistemi olan kapitalizmde sermaye dağıtımı eşit bir şekilde dağıtılmamaktır. Sermayenin büyük bir kısmı kapitalistlerin eline geçmektedir. Böylece kapitalist toplumda ekonomi bakımından bir eşitsizlik meydana gelmektedir. Toplumun küçük bir kısmını oluşturan kapitalistlerin biriken sermayenin çoğunu alarak zenginlik içinde yaşarken bunun karşısında toplumun çoğu yoksulluk içinde yaşamaktadır. Sonuç olarak yoksul olan halk kapitalist sistemde sonsuz bir biçimde üretilen ürünleri talep edemez duruma gelmektedirler. Gereğinden fazla yapılan üretim kâr oranlarını koruyabilecek kadar talep edilmemektedir. Yetersiz talep kâr oranlarında bir düşmeye sebep olmaktadır. Marx kâr oranlarının ve yatırımların ekonomik büyümenin temel belirleyicisi olduğunu belirtmektedir. Bundan dolayı kâr oranlarındaki düşme ekonomik büyümeyi de düşürmektedir (Hunt ve Lautzenheiser, 2016: 353; Orhan vd.,2012: 281, 282; Moore, 2017: 133, 134).

Marx kâr oranlarını yükseltmek için beş tane seçenek sunmuştur: Kâr oranlarının düşüşünü durdurmak için ilk olarak kapitalistler işçilerin mesai saatini artırarak üretimde emek yoğunluğunu artırmak ve böylece artı değer artarak kâr oranı yükselecektir. İkinci olarak; ücretlerin düşürülmesiyle kâr oranının yükselmesi sağlanmaktadır. Üçüncü olarak, aşırı nüfus ile ücret oranının düşmesi ve kâr oranının yükselmesi sağlanabilmektedir. Dördüncü olarak; makina alet bina gibi değişmeyen sermayelerin ucuzlatılmasıyla kâr oranları yükseltilir. Son olarak da dış ticaret yapılarak sermaye yatırımları daha yüksek olacak ve kâr oranları yükselecektir (Hunt ve Lautzenheiser, 2016: 355).

Sermaye birikim sürecinde yüksek kârlılık önemli bir unsuru oluşturduğundan firmalar arasında rekabet duygusunu artırmaktadır. Rekabet duygusunun artması daha çok üretimin olmasını sağlamaktadır. Böylece sermaye engelleri yok sayarak üretime ve biriktirmeye devam etmektedir. Sürekli büyümeye devam eden üretim, tüketimde hareketlenmeye sebep olmaktadır. Tüketimde, üretimdeki hızı yakalamak için toplumsal ihtiyaçların dışına çıkılmıştır. Rekabet ve bunun sonucunda üretimin sürekli büyümesi zevk ve tercihlerin sürekli değiştiği bir toplumsal düzeni ortaya çıkarmıştır. Üretim ve tüketimdeki artışı ve sermayenin hızlandıran öğeleri ulaşım ve iletişimdir. En iyi ulaşım ve iletişim yollarıyla üretilen ürün daha güvenilir ve hızlı bir şekilde yerine ulaştırılmaktadır. Böylece kapitalist zamandan tasarruf etmektedir. Fakat kapitalist sistemin bu hızlı iletişim ve ulaşımından dolayı insanlar birbirleriyle toplumsal bir ilişki kuramamaktadır. Sonuçta sermaye daha fazla dünyaya yayılırken insanlarda iletişim yalnızlığı (yabancılaşması) zirveye ulaşmaktadır (Altıok, 2014: 84, 85).