• Sonuç bulunamadı

Kanun-i Esasi’ye Göre Yetki Genişliği İlkesinin (Tevsii Mezuniyet) Yorumu

C) BOZULMA VE ISLAHAT DÖNEMİNDE YETKİ GENİŞLİĞİ

V. ANAYASALARIMIZDA YETKİ GENİŞLİĞİ İLKESİ

3) Kanun-i Esasi’ye Göre Yetki Genişliği İlkesinin (Tevsii Mezuniyet) Yorumu

a) Tefriki Vezaif ile Beraber Tek Bir Kaide Olarak Görenler

Her iki terim, birlikte, tekil olarak “kaide” şeklinde ifade edildiğinden, bazı yazarlar bu iki ilkeyi herhangi bir ayrıma gitmeksizin tek bir kaide olarak yorumlamışlardır460.

Özellikle yabancı araştırmacılar, 108. maddeyi tereddütsüz bir şekilde iki ilkeyi birlikte ademimerkeziyet olarak yorumlamışlardır461. Hatta Kanuni Esasi’nin

şüphesizdir” diyerek idari ademimerkeziyet ile tefriki vezaif ilkesini eş tutmuştur (ONAR, Sıddık Sami,

a.g.e., s.553,600,601). Tefriki vezaif ilkesinin ademimerkeziyet olduğunu savunan bir diğer görüşte;

Danıştay’ın 2. Dairesinin bir köy ile alakalı uyuşmazlık için vermiş olduğu bir kararı458 inceleyen Genel Kurul’dan çıkmıştır. Bu kararda “…Ademimerkeziyet idaresi tabiri kanuni bir terim değildir… bu terimin bizde kanuni karşılığı Kanuni Esasiden beri tefriki vezaif görev ayrımı olarak yerleşmiş bulunmaktadır. Hatta bazı idare hukuku müellifleri tefriki vezaif tabirinin ademimerkeziyetle müteradif (eş anlamlı) olduğunu kabul eder görünmüyor ve bunları ayrı ayrı terimlermiş gibi manalandırmaya bile özeniyorlar. Hâlbuki bu doğru olmadığı gibi…”.( D.2.D., 07.06.1948 gün E. 2217 ve K. 2132 sayılı kararı, Danıştay

Kararlar Dergisi, Nisan–Haziran 1948, S.50, s.15) Bir diğer görüşte tefrik-i vezaif ilkesinin

ademimerkeziyet olmadığına dairdir. Çok taraftarı olmayan bu görüşe göre; 1876 Anayasası, ademimerkeziyeti öngörmemektedir yani, taşradaki idarelere idari ve mali konularda özerklik tanıyan herhangi bir hüküm getirmemiştir, il umumi meclisini sadece merkezi idarenin taşra birimi konumundaki vilayetin danışma organı olarak öngörmüştür, ayrıca 1876 Anayasası, il genelinde mahalli teşkilatların kurulmasını öngörmemiştir. Dolayısıyla anayasadan bu çıkarımları yapanlar, tefriki vezaif ilkesinin (tevsii mezuniyetle beraber) idare içerisinde, tıpkı yasama, yürütme, yargı erklerinin farklılığı gibi icra (uygulama), müzakere (görüşme), kaza unsurlarının farklı ellere bırakılması anlamı taşıdığını savunurlar.(YAYLA, age., s.97). Bu görüşe göre tefriki vezaif ilkesi, merkeziyet ilkesinin sağlanması adına tevsii mezuniyet ilkesi çerçevesinde mutasarrıfların (vali, kaymakam) işlerini tekmil etmek, sistemi bütünleştirmek adına getirilmiş bir yönetim ilkesidir. (YAYLA, age., s.98).

459

NALBANT, age., s.134; YAYLA, age., s.80. 460

Fransızca metninde bu iki ilkenin karşılığı olarak ademimerkeziyet ifadesi kullanılmıştır462.

Tevsii mezuniyet ile tefriki vezaif ilkelerinin tek bir kaide olduğunu kabul edenlerden biri de Prens Sabahaddin’dir463. “…Ademimerkeziyet, tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif'ten başka bir şey değil. Ancak tevsii mezuniyet, idari ademimerkeziyetin464 ismi değil tarifidir”465.

Kısaca tevsii mezuniyeti, tefriki vezaif ile birlikte tek bir kaide olarak yani ademimerkeziyet olarak görenler olmuştur.

461

YAYLA, age., s.81. 462

KURAN, Ahmet Bedevi, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, İstanbul 1945, s.170. 463

YILDIRIM, Ramazan, “Kanun-i Esasi’ye Göre Tevsii Mezuniyet İlkesi” D.Ü.H.F.D. S.6, Diyarbakır 1993, s.243; GÜLER, agm., s.15; YAYLA, age., s.83. Sabahaddin bey öteden beri adının başına konulan prens ile birlikte anılır. Bu sıfatın onun için kullanılması hatalıdır. Zira prens sözcüğü bir hanedanın çocuklarına verilen sıfattır. Yani bir kimseye prens denilebilmesi, için onun baba soyundan hanedandan gelmesi gerekir. O, sadece padişahın damadıdır. Sabahaddin’e yanlışlıkla prens denilmesi ve ömrü boyunca bu adla tanınması annesi Seniha Sultan’ın padişah kızı olmasındandır. (TOROS, Taha, “Prens Sabahaddin”,

Milliyet Gazetesi, 16 Şubat 1978.) Prens Sabahaddin ile ilgili geniş bilgi için bkz. ERKUL, Ali, “İhmale

Uğramış Bir Osmanlı Aydını ve Sosyologu: Prens Sabahaddin”, Y.T.D., C.6, S.31, Y.200; BAYRAKTAR, Bayram “Günümüzde Yeniden Değerlendirilmesi Gereken Bir Düşünür: Prens Sabahattin Bey” Ankara

Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C.18 S.29.

464

İdari ademimerkeziyet; yerinden yönetim kuruluşlarına, yasama ve yargı alanları dışında kalmak üzere idari konularda özerkliğin sağlanmasıdır. (Halil Nadaroğlu, Mahalli İdareler, İstanbul, 1978, s.26) . Veya bir başka tanımla Yerel nitelikteki kamu hizmetleri ile ekonomik, ticari, kültürel ve teknik bazı işlevlerin merkezi yönetim yapısı dışında yer alan kamu tüzel kişiliklerince yürütülmesidir. Bu kamu tüzel kişileri, ya belirli bir coğrafi bölgede yasayan halkı, ya da eğitim, ticaret, sanayi, kültür gibi belirli bazı hizmetleri temsil etmektedirler. İdari ademimerkeziyet ilkesiyle ortaya çıkan kuruluşlar, kendi kendine yeterlik ve yönetimde serbestlik anlamı taşıyan özerk bir statüye sahiptirler. (ERYILMAZ, age, s. 69. ONAR, age., s.611-612. TÜRKAY, Orhan,”Mahalli İdari Muhtariyet ve Mahalli İdareler Maliyesinin Bununla İlgisi”,

A.Ü.S.B.F.D.,C.11, S.4, s.110.)

465

EGE, Nezahat Nurettin, Prens Sabahaddin. Hayatı ve Ilmi Müdafaaları, Güneş Neşriyat, İstanbul 1977, s. 165.

b) Adem-i Merkeziyetle Bağlantılı Görenler

Osmanlı düşünürlerinden bazıları, tevsii mezuniyet kavramını ademimerkeziyet başlığı altında değerlendirmişlerdir466. Bu düşünürlerin başında Prens Sabahaddin gelir.

Prens’e göre "Binaenaleyh ademimerkeziyeti idari unvanı altında öteden beri isteye geldiğimiz ıslahat, vali ve diğer memurların salahiyetini arttırmak, mecalisi umumiyeyi (il genel meclisini) bir an evvel açtırmak ve bu suretle ahalimizi verdiği verginin mahalli sarfını en muvafık bir surette tayin ve teftişe alıştırmaktan ibaret kalıyor. Bundan dolayı ademimerkeziyete müteallik neşriyatımızda daima Kanuni Esasi'nin 108. maddesine istinat ettiğimiz, daha doğrusu bu maddenin ehemmiyeti azimesini efkarı umumiyeye izahata çalıştığımız gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti programının aynı esasa müstenit bulunan maddesini de ciddi bir memnuniyetle kabul ettik. Şu halde ademimerkeziyet, tevsii mezuniyet ve tefriki vezaiften başka bir şey değil; yalnız tevsii mezuniyet ademimerkeziyeti idarenin ismi değil; tarifidir. Bu iki tabir arasında hiçbir mübayenet (farklılık) bulunmamakla beraber matbuatımızda ekseriyetle tabirle tarif karıştırıldığı için zihinler kargaşaya düşüyor. ..."467 bu ifadelerden anlaşıldığı gibi Prens Sabahattin ademimerkeziyeti, tevsii mezuniyetle ve tevsii mezuniyeti tanıtmaya yarayan tefriki vezaif468 ile beraber bir bütün olarak- tanımlıyor469.

Biraz yakından incelenecek olursa, Kanuni Esasi’nin vilayet yönetimini düzenleyen 108470 ve 110. maddeleri471 birlikte değerlendirildiğinde bir seçim usulü

466 TURAL, age., s.41. 467 EGE, age., s.165. 468 YAYLA, age., s.83. 469 GÜLER, agm., s.15. 470

“ Vilâyâtın usul-i idâresi tevsi-i mezuniyet ve tefrik-i vezâif kaidesi üzerine müesses olup derecâtı nizâm-ı mahsus ile tâyin kılınacaktır”

471

Vilâyet Mecalisi Umumiyesinin vezayifi yapılacak kanunu mahsusunda beyan olunacağı veçhile turuku meabir tanzimi ve itibar sandıklarının teşkili ve sanayi ve ticaret ve felâhatın teshili gibi umuru nafiaya müteallik mevad hakkında ve umuma ait maarif ve terbiyenin intişarı yolunda müzakerata şâmil olmakla beraber, tekâlif ve mürettebatı miriyenin sureti tevzi ve istihsalinde ve muamelâtı sairede kavanin ve

öngördüğü görülecektir. Meşrutiyet eğer merkezin Meclisi Mebusan vasıtası ile denetlenmesi ise, tevsii mezuniyet ile tarif edilen idari ademimerkeziyette, aynı

şekilde il genel meclisleri (vilayet umumi meclisi) vasıtası ile aynı hakların vilayetlere verilmesi demektir472. Burada asıl problem seçimle oluşturulan meclislerin icrai karar alabilme yetkilerinin olmamasıdır. Buna karşın Prens Sabahaddin’e göre tevsii mezuniyet yani idari ademimerkeziyetten bahsedilebilmesi için olması gereken; vilayet memurlarının ve meclislerinin merkeze çok sıkı bir

şekilde bağlı olmamaları onlara da icrai karar alma yetkisi verilmesidir. Kısaca yapılması gereken; vali ve memurların yetkilerinin artırılması, vilayet umumi meclisleri vasıtası ile halkın yönetime katılmasıdır. Böylece tevsii mezuniyet ile tanımlanan ademimerkeziyet kurulmuş olur.

Prensin bu görüşü, vilayetlerin idaresini ilgilendiren İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nun hazırlanma aşamasında birçok tartışmaya sebep olmuştur473. Bu dönemde Prens ademimerkeziyeti, “…işlerin hususiyetine göre, kuvvetlerin ayrılışı, yani her muayyen mesuliyete bir salâhiyetin mutlaka tekabül etmesi fikridir. Bilhassa işlerin mahallinde görülmesi, hükümet merkezine müracaata lüzum kalmamasıdır”474olarak tanımlamıştır.

Bu tanımdan anlaşılan; ademimerkeziyet, bir coğrafyada yaşayan insanların kendi kendini idare etmesi yani muhtariyet, özerklik değil, o yerden sorumlu olan ve merkezden tayin edilen görevlilere, geniş yetkiler verilerek işleri mahallinde görebilmesi ve merkeze müracaat etmeye ihtiyacın kalmamasıdır.

nizamatı mevzua ahkâmına muhalif gördükeri ahvalin müteallik olduğu makam ve mevkilere tebliği ile tashih ve ıslahı zımnında arzı iştikâ etmek selâhiyetini dahi muhtevi olacaktır.

472

EGE, age., s.163. 473

Tevsii mezuniyet ve dolayısıyla ademimerkeziyet kavramları, Meşrutiyet tarihimizin ilk günlerinde gündemi hayli işgal etmiş. Bir taraftan batı medeniyetlerinin özü olarak kabul edilirlerken, diğer yanda vatan hainliği ithamına varacak seviyede tartışmaların yapıldığı kavramlar olmuşlardır. (TURAL, Erkan,

1329 (1913) İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu, İzmir 2000, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi s. 91.)

474

Burada bahsi geçen ademimerkeziyet anlayışı günümüzdekinden anlayışından farklıdır475. Prens Sabahaddin ademimerkeziyetten günümüz yetki genişliğini anladığı için ademimerkeziyet tevsii mezuniyettir476.

Tevsii mezuniyeti ademimerkeziyet olarak görenlerden biri de Ahmet

Şuayb’tır. Diğer ayrımlardan farklı olarak yapılan ayrımlara bir de “tevsi-i mezuniyeti fikriye”yi eklemişti. Ona göre asıl olan tevsi-i mezuniyeti idaridir, tevsi-i mezuniyet-i siyasiye değil. Yani ademimerkeziyette asıl olan idari ademimerkeziyet, siyasi değil. Hatta böyle bir şeyi uygulamayı düşünmek cinnetten başka bir şey değildir477.

Tevsii mezuniyet ilkesini ademimerkeziyet çerçevesi içinde değerlendirenlerden biri de, Muslihiddin Adil'dir. Diğer ayrımlardan farklı olarak o tevsi-i mezuniyeti idari ademimerkeziyet olarak tanımlamamıştır. Ona göre tevsi-i mezuniyet ademimerkeziyetin daha sınırlı derecesi olan “ademi temerküz”dür478. O’na göre idari ademimerkeziyette hem yerel yöneticilere hem de yerel meclislere yetki devredilirken âdemi temerküz kendisini sadece yerel yöneticilerle sınırlamıştır479. Yani kısaca tevsii mezuniyet ademimerkeziyetin sınırlı bir derecesi olduğu için karşılık manası âdemi temerküz’dür.

c) Merkeziyetle Bağlantılı Görenler

“Memleketimizin hali hazırasına göre en iyi usul-i idarenin tevsi-i mezu’zuniyet-i idari olduğu” konusunda “kanaat-i tamme”sinin olduğunu ifade eden

475

YAYLA, age., s.86. 476 YAYLA, age., s.87. 477

Ahmed Şuayb, Hukuk-ı İdare, İstanbul 1328, s.285-287. 478

“Fransızların “déconcentration” dedikleri şeyin Türkçedeki karşılığı aslında yetki genişliği demek değil “yoğunluğu azaltma” demektir. Hukuki anlamda “déconcentration eskiler doğru olarak âdemi temerküz olarak Türkçe ye çevirmişlerdir. Maalesef bu terim yerine günümüzde yetki genişliği terimi kullanılmaktadır. (GÖZLER, Kemal, İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2009, s.76.)

479

Mustafa Şeref480, tevsii mezuniyete ilişkin açıklamalarında merkeziyet yanlısı bir tavır almıştır481.

Tevsii mezuniyeti bugünkü anlamına yaklaşarak yani; yetki genişliği anlamıyla yorumlayan Mustafa Şeref’e göre, ademimerkeziyet, memurların tayini işinin, seçim yoluyla halka bırakılması, genel hizmetlerin yerine getirilmesi faaliyetlerinin de bu seçilmişlere verilmesi demektir. Bu şekilde karar alabilme yetkisi verilmesi soyut ve bağlayıcı işlemler yapabilmeye dönüşür. Daha sonra kolluk görevinin yürütebilmesi için az çok silâhlı bir kuvvete sahip olma ayrıcalığı da tanınırsa, ademimerkeziyetten federalizm ortaya çıkar. Kısaca idari ademimerkeziyetin mantıkî ve doğal sonucu federalizm, yani ayrılık ve saltanatın bölünmesidir482.

Mustafa Şeref tevsii mezuniyeti bugünkü karşılığı olan yetki genişliğine uygun olarak tanımlıyor. Mustafa Şeref’e göre tevsii mezuniyet, merkezden atanan idarecilerin karar alabilme ve uygulayabilme yetkilerini genişletme ve alınacak bu kararların esaslarına ilişkin teknik ve bilimsel karar hazırlayan, idarecilere refakat edecek meclislerin varlığı ile ortaya çıkan merkeziyet usulüdür483.

Kısaca tevsii mezuniyet, Mustafa Şeref'e göre, ademimerkeziyetle ilgili olmayıp merkeziyetin sakıncalarını ortadan kaldırmaya çalışan merkeziyetin ılımlı derecesidir. Meclisler de, teknik ve bilimsel karar hazırlama kurulları olup asıl icrai karar alabilecek olanlar yetkileri genişletilen merkez memurlarıdır484.

Tevsii mezuniyeti merkeziyet usulü ile bağdaştıran bir diğer belge de İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu tasarısı üzerinde çalışmış encümen raporudur. Bu raporun içeriğinden aşağıda bahsedileceğinden burada üzerinde durulmamıştır.

4) 1913 İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nda Yetki Genişliği

480

TURAL, Devlet, s. 45. 481

YAYLA, age., s.90-91.

482 Mustafa Şeref, Hukuk-I İdare-i Vilayat, İstanbul 1913, s.27. 483

Mustafa Şeref, age., s.29. 484

Vilayetlerin idaresi, 1913 İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nun yürürlüğe

girmesine kadar tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkelerine tabi olmuştur. Fakat II. Meşrutiyetin ilanından sonra vilayetlerin idaresinin Kanuni Esasi ve dönemin, düşünürlerinin fikirleri ile yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinden Şurayı Devlet tarafından hususi bir komisyon oluşturularak vilayetler idaresi kanunu projesi yürürlüğe konulmuştur485.

Kanuni Esasi, 108. maddesinde vilayetlerin idaresini tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkeleri ile kurduğundan vilayetlerden bu ilkelerin uygulanmalarına ilişkin alınan görüşler ışığında486 bir tasarı hazırlanmış ve son şekli verildikten sonra Meclisi Mebusana müzakere edilmek üzere bırakılmıştır. Meclisi Mebusan’da oluşturulan Encümen tarafından487 tasarının müzakerelerine başlanmış ve Kanuni Esasi’nin koyduğu esaslar içerisinde incelemelerini bitirmiştir. Fakat Balkan harbinin çıkması üzerine umumi heyete sevk etmişse de, tasarı kanunlaşamamıştır. Savaş sonrası başa geçen hükümet tasarıyı tekrar gündemine almış ve 1913 tarihinde geçici kanun şeklinde yürürlüğe koymuştur488.

Bu kanun tasarısı üzerine yazılmış Meclisi Mebusan Encümen raporu489, cumhuriyet öncesi yönetim ilkelerinin belirlenmesi bakımından çok önemli bir

485

TÖNÜK, age., s.222; GÖRELİ, age., s. 9. 486

Ayrıntılı bilgi için bkz. (KILIÇ, Seda, Kanun-i Esasi’nin İlanından Sonra Vilayetlerden Gönderilen Teşekkürnameler” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih

Araştırmaları Dergisi, C.18, S.29, s. 137-153.)

487

Encümen-i Vilayat adı verilen bu komisyonun başkanlığı Bursa Milletvekili Abdullah Sabri, ikinci başkanlığı Halep Milletvekili Ali Cenani ve yazmanlık görevi Kütahya Milletvekili Ferit tarafından yürütmekteydi.. (ÖNEY, Sabri, "Türkiye'de Vilayet İdaresi", T.İ.D., S.85, s.757.)

488

EYÜPOĞLU, M. Saveci, "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Kadar Geçen Devre Ait II İdaresi ve Teşkilat Kanunları, Idare-i umumiye-i Vilayet Nizamnamesi", T.İ.D., S .212, Ankara 1951, s. 128.TÖNÜK, age., s.222, GÖRELİ, age., s. 10. (Bu belgenin günümüz Türkçesi ile tam metni için bkz. REYHAN, Cenk, “1913 Tarihli Vilayat Genel İdaresi Geçici Kanunu”, Ç.Y.Y.D., C. 9, S.1.)

489

Encümen Raporu, Meclisi Mebusan Hususi Encümeni Ferit Bey tarafından kaleme alınmıştır. (TÖNÜK, age., s.223)

belgedir490. Zaten rapor incelendiğinde görülecektir ki encümen tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif ilkelerine büyük önem vermiştir491.

Bu raporda tevsii mezuniyetin ne demek olduğu çok açık bir şekilde tarif edilmiştir. “Encümenimizin fikrince tevsii mezuniyet devairi merkeziye (merkezin daireleri) kudreti karar ve icrasından bir kısmını maiyet memurlarına tevdi eylemektir... Tevsii mezuniyet ancak memurin hakkında kabili tatbiktir”492.

Tanımdan anlaşıldığı üzere tevsii mezuniyet sayesinde, merkezin taşradaki memurlarına, merkezin icraî karar alma yetkisi verilecek, il genel yönetiminde, “yetki genişliği” usulü uygulanacaktır493.

490 NALBANT, age., s.127. 491 TÖNÜK, age., s.222. 492

TÖNÜK, age., s.224; GÖRELİ, age., s. 11.

493 GÜLER, agm., s.18, YAYLA, age., 92; Raporda, Kanuni Esasi'den kaynaklanan bu iki ilkenin, uygulanma şekline bağlı olarak, hem yararlı hem de zararlı sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekilmiştir. Buna göre, yetki genişliğini kullanan görevliler, 'memuriyet bağı' ile merkezi yönetime bağlandıkları için, bu idare şeklinin tartışma dışında kalması mümkündür. Ancak tevsii mezuniyet ile beraber anılan tefriki vezaif veya görevler ayrılığı ilkesi, ciddi olarak incelenmeli, araştırılmalıdır. Meselenin ruhu, görevleri devlete faydalı olacak bir şekilde ayırabilmektir. Bu nedenle toplumsal ve siyasal açıdan önemli olan görevler ayrılığı değil, tefrik edilecek vezaiftir yani ayrılacak görevlerdir. Bu görevlerden hangisinin merkeze bırakılacağı, hangilerinin vilayet ve belediyelere (yerel yönetimlere) devredileceği ve devredilen görevlerin kapsamı çok önemlidir. Mazbatada, görevler ayrılığı ilkesinin, uygulamaya bağlı olarak, ülkenin iktisadi ve fikri gelişimini sağlayıp, genel (kamu) çıkarın en büyük dayanağı haline gelebileceği gibi, siyasi ademi merkeziyete dönüşebileceğine de dikkat çekilmiştir. Bu nedenle görevler ayrılığı ilkesi bir idari ve siyasi esasa uygun olmalıdır. Bu esas, siyasi devlet görevleri ile idari devlet görevlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Mazbata, siyasi merkeziyet ile idari merkeziyetin birbirinden ayrı oldukları önemle vurgulamaktadır. Mazbataya göre, siyasi devlet görevleri hiçbir şekilde bölünme kabul etmez, bu nedenle siyasette merkeziyet şarttır. İdarede görevler ayrılığı ise yararlı bir uygulamadır. Rapora göre, siyasi devlet görevleri hiçbir şekilde bölünme kabul etmez, bu nedenle siyasette merkeziyet şarttır. İdarede görevler ayrılığı ise yararlı bir uygulamadır. Raporda devletin dışişleri, savunma, adliye, maliye ve güvenlik alanlarındaki görevleri siyasi sayılmıştır. Bunların dışında kalanlar tarım, sanayi, ticaret, ilköğretim, yerel bayındırlık işleri, belediye işleri ve sosyal yardım işleri ise merkeziyetçi yönetimden zarar görecek, idari görevler olarak tanımlanmaktadır. Bun sınıflandırmaya göre devletin siyasi görevleri, genel çıkara, devlet tüzel kişiliğine; diğerleri ise yerel çıkara ve yerel yönetimlere aittir. Raporda görevler ayrılığı ilkesinin, meşruti bir ülkede halkın siyasal eğitimi ve özellikle yerel yönetime katılması bakımından çok faydalı olduğu belirtilmektedir. Halk, vilayet ve nahiye yerel yönetimlerinin, yani gördüğü ve bildiği hizmetlerin seçimine katılarak, hürriyet idaresini bizzat yaşayacak, meşrutiyetin yararlarını anlayacak ve meşruti bir millet haline

B) 1921 ANAYASASINDA YETKİ GENİŞLİĞİ

Kurtuluş Savaşı şartları içinde TBMM tarafından kabul edilen 1921

Anayasası494 Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde hazırlanışı ve kabulü açısından en demokratik anayasa olarak kabul edilir495 .

1921 Anayasası kısa ama siyasal önemi yüksek bir belgedir496. Toplam 23 maddeden oluşan 1921 Anayasasının, değinmediği konularda ise, 1876 Anayasası geçerlidir497.

Peki, böylesine birbirini tamamlayan iki anayasalı bir dönemde, yetki genişliği uygulaması ne durumdadır? Başka bir ifadeyle, 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun idare teşkilâtı ve onun, yönetime ilişkin temel kuralları yanında, Kanunu Esasi’nin, ilkeleri geçerliliklerini korumakta mıdır? 1921 Anayasası yönetim ilkeleri tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif konusunda ya da bunları doğrudan ilgilendiren açık hükümler bulunmadığından498, bu soruya cevap vermek zordur. Ama genel kural esas alınarak yani önceki(1876) sonrakine (1921) uymak kaydı ile her iki Anayasa’nın da, aynı zamanda uygulamada oldukları söylenebilir499. Görüldüğü gibi bu dönemde yetki genişliği ilkesine (tevsii mezuniyet) ilişkin söylenecekler 1876 bakışından çok farklı değildir. Sadece farklı olarak

gelmiş olacaktır. Tefriki vezaif ilkesi yalnızca halk ve yerel yönetim kurumları için değil, aynı zamanda merkezi yönetim açısından da faydalıdır. Devlet ayrıntılı, küçük işlerle uğraşmaktan kurtularak, önemli işlere yoğunlaşacak, böylece merkezi yönetim güçlenecektir. Raporda vilayet, belediye ve nahiye meclislerinin, ulusal meclisle birlikte meşrutiyet yönetimini tamamlayacağı ve böylece memleketin memleket ile idaresinin gerçekleşeceği belirtilmiştir. Buna göre, vilayetlerin görevlerinin ayrılması ve bu görevlerin yürütülmesi, vilayetlerin kendi gelirleri ile sağlanmalıdır.

494

1921 anayasası hakkında geniş bilgi için bkz. ÖZBUDUN, Ergun, 1921 Anayasası, Ankara 1992; TANÖR, age., s.105-240; DAL, Kemal, Türk Esas Teşkilat Hukuku, Ankara 1984, s.14-26; ERDOĞAN, age., s.42-50; ATAR, age., s.22-24; TEZİÇ, age., s.140-141.

495

ÖZBUDUN, age., s.2. 496

ATAR, age., s.22. 497

ESEN, Bülent, Nuri, “Türkiye’de Anayasal Gelişmeler”, A.H.F.D., C.25, S.1, s.37-38; YAYLA, age., s.109.

498

YAYLA, age., 110; KESKİN, age., s.349. 499

söylenebilecek, idari yapının değişmesi ile yetki genişliği esasına göre hareket eden valilerin durumundaki değişikliktir. Şöyle ki; valiler artık yasama ve yürütme gücünü tek elde toplayan T.B.M.M.’nin vilayetlerdeki500 vekili ve temsilcisi durumundadırlar501. Yani vilayetlerde 1876 uygulamasında olduğu gibi kullandıkları yetki padişah adına değil T.B.M.M. adınadır.

Bu dönemin bir diğer önemli özelliği de merkeziyetçilik ilkesinin sınırlı, ademimerkeziyetçilik ilkesinin asıl olmasıdır502. Zaten Anayasanın 1. maddesinin ikinci cümlesi bu yönetim anlayışının nasıl belirlendiğinin açık göstergesidir. Maddeye göre “İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir”. Başka bir ifadeyle, halkın sadece kendi temsilcilerini seçmesi değildir, söz konusu olan. Halk yönetime katılacak, hatta daha net ifadesi ile halk ülkeyi yönetecektir503. İşte bu Milli Egemenlik anlayışı yönetim sisteminde ademimerkeziyet olarak karşımıza çıkmıştır. Bu esasa göre illere mahalli işler bakımından tüzel kişilik ve özerklik504verilmiş, devletin egemenlik haklarından kaynaklanan bazı temel yetkileri dışında kalan konular, il meclislerinin yönetimine bırakılmıştır505.

1921 Anayasası'nın idari sisteminde TBMM'nin vekili ve temsilcisi olarak tanımlanan valiler il meclislerinden ayrı tutulmuştur. "Vali yalnızca devletin genel

500

20 Ocak 1921 tarihinde yürürlüğe konulan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu' nun 10. maddesinde; Türkiye'nin coğrafi durum ve ekonomik ilişkiler açısından illere, illerin kazalara, kazaların da nahiyelere ayrılması benimsenmiştir. ÇOKER, Fahri, Türk Parlamento Tarihi (1923-1927), C.3, Ankara 1995, s.799-804. 501

NALBANT, age., s.166; KESKİN, age., s.350; GÜLER, agm., s.19; YAYLA, age., s.119. Madde 14- Vilâyette Büyük Milet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi hükûmeti tarafından tayin olunup vazifesi devletin umumi ve müşterek vazaifini rüyet etmektir. Vali yalnız devletin umumi vazaif ile mahalli vazaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder.

502

KESKİN, age., s.349; NALBANT, age., s.167. 503 YAYLA, age., s.118.

504

KESKİN, age., s.350; 1921 Anayasası, 11. md: "Vilayet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti