• Sonuç bulunamadı

Aktarıcısı Olarak Kıbrıs Ağzına Ait Söz Varlığı

2. Kalıp Sözler

Bir dilin söz varlığını meydana getiren unsurlar sözcükler, deyim, atasözü, ikileme ve kalıp sözler gibi dil birimleridir. Türkçede tek tek sözcükler dışında; daha etkili ve somut bir anlatım sağlamak için deyim, atasözü ve ikilemelerin kullanımı oldukça yaygın bir anlatım özelliğidir. Kalıp sözler ise her toplumda belli durumlarda söylenmesi gelenek olmuş sözler, duyguları açığa vuran klişelerdir (Aksan 1999, 163). Bir dilin sözcük dağarcığı kadar, kalıplaşmış dil birimleri de o toplumun kültürüne, yaşantısına ve hayata bakış açısına ışık tutar. Çalışmamızın bu bölümünde Demirağ’ın şiirlerinden derlenen Kıbrıs ağzına ait kalıplaşmış söz öbekleri değerlendirilecektir. Bu bağlamda Demirağ’ın şiirlerinde deyimler, ikilemeler, birkaç argo ifade ve kalıp sözler tespit edilmiştir.

2.1.Deyimler

Deyimler; ulusal bir özellik taşıyan, bir ulusun yaşantılarını, yargılarını birkaç sözcükte saklayabilen söz öbekleridir. Aksoy deyimi “Bir durumu, bir kavramı çekici, hoş bir anlatımla belirtmek amacıyla söylenen, mecazlı, etkili kalıplaşmış sözler, söz öbekleri” şeklinde tanımlamaktadır(Aksoy 1988, 52). Demirağ’ın şiirlerinden derlediğimiz deyimlerden yola çıkarak Kıbrıs ağzındaki bazı deyimlerin Anadolu ağızları ve Türkiye Türkçesiyle ortak olduğunu söyleyebiliriz. Sözgelimi alımını al- “ustalaşmak, yöntemini kavramak” Alımını

Yüreklerimiz güz nedir henüz tanımamıştı. (Demirağ 1997, 321) Anadolu ağızlarında da rastlanan deyim örnekleridir. Bazı deyimler ise standart Türkiye Türkçesinde de kullanılan, Türkçenin anlatım zenginliğinin ifadesi olarak yazılı ve sözlü dilde karşılaşabileceğimiz türden deyimlerdir: Aşısı tut- (Demirağ 2009, 42), Boynumun borcudur (Demirağ 1995, 54), burnunda tüt- (Demirağ 1997, 461), canıma değ- (Demirağ 1997, 437), dümdüz git- Dümdüz gideriz sövme düdükleri çalarak (Demirağ 1994, 43), gündüz gözüne (Demirağ 1995, 77) it

kopuk tayfası (Demirağ 1995, 95), kalbura dön- (Demirağ 1994, 57), gık dememek (Demirağ 1994, 57), on para etmez (Demirağ 1997, 388), neoldumdelisi (Demirağ 2002, 169) Kıbrıs ağzında ayda mayısta bir (Demirağ

1994, 87) şeklinde ifade edilen deyim Türkiye Türkçesinde ayda yılda bir; bir

onluk etmez deyimi ise Türkiye Türkçesinde on para etmemek şeklinde söylenir.

Bu deyimlerde içerik aynı olmasına rağmen söyleyiş farklılığı dikkat çeker. Demirağ’ın şiirlerinde tespit ettiğimiz Kıbrıs ağzına özgü çıngır sıcak “çok sıcak, yaz sıcağı” (Demirağ 2009, 71) can benim can (Demirağ 2002, 169) gibi deyimler Kıbrıs ağzı üzerinde daha önce çalışan araştırmacıların dikkatini çekmiş ve Kıbrıs ağzıyla ilgili sözlüklerde yer almıştır. (Kabataş 2009, 165) (Gökçeoğlu 2010, 406) Aşağıda örnekleriyle birlikte açıklamalarına da yer vereceğimiz Demirağ’ın şiirlerinden derlediğimiz deyimler, tespitimize göre Kıbrıs ağzı ile ilgili sözlüklerde yer almamıştır. Bu deyimlerin bir kısmı sözcüklerde olduğu gibi şair tarafından açıklanmıştır. Deyimlerin anlamlandırılmasında bu açıklamalara da yer verildiğini belirtmek isterim.

Akıllı-Bayram: Aşırı saf; çocukça ve temelsiz iyimserlikleri olan (Kıbrıslı

Türkçesi) (Demirağ 2002, 172)

Ben akıllı-bayram da bekliyorum (Demirağ 2002, 172)

Ballıbörek: Birbirleriyle çok iyi anlaşan, muhabbetli.

Zararsız yalancıklar, gönül okşamalarla/ Ballıbörek bir sohbet sürerken aramızda (Demirağ 2009, 122)

Başlarımız tokuştu: Yaşadıklarımızdan ders aldık (Demirağ 1996, 240)

Neden sonra –ne zaman ki başlarımız tokuştu-/Alımını aldık acının ve öfkenin/ Umutta da kırk yıl bir gün ustalaşacağız (Demirağ 1996, 240)

ah biz, çok tokuşan başları (Demirağ 1996, 204)

Bugün oldu: Şu an itibarıyla, hâlâ.

‘Kaybolan Yıldız’dan bugün oldu, haber yok; (Demirağ 2002, 169)

Gailesini çekmek: Endişelenmek, üzülmek.

Evin (aileden) olan sokak kediciğinin/ artık her an gailesini çeken…Ve bir gün (Demirağ 2009, 117)

Gölge kaysısı: Aile içinde el bebek-gül bebek büyütülmüş, nazlı, kırılgan kız

(beyaz tenli kızlar için de söylenir) (Demirağ 2009, 74)

Kah ruhuma yakıcı ‘süt’ünü damlatan Aşk inciri / kah serinliğine uzandığım

gölge kaysısı yar! (Demirağ 2009, 74)

Bizim Kıbrıslı güya dünya kurnazı yalancıktan hastalık, işsizlik parası-

İngiliz hapın değil; her şeyi düşünmüş! (Demirağ 1995, 105)

İşimiz boru: Bir durumun vahametini anlatan bir deyiş (Demirağ 2009, 118)

Beni bir Aşk uğultusuna götüresin,/gövdenin ve ruhunun aşksuyuna… seni alıp/ götüreyim…derim ya, bu gidişle ‘işimiz boru’! (Demirağ 2009, 118)

Kaba gölge: Gölgesi, serinliği bol.

Kaba gölgede oturalım, biz iki kocakarı/ biz iki ‘bunamış’ esen rüzgâra karşı

(Demirağ 2002, 52)

Kırk yıl bir gün: Önünde sonunda, elbet bir gün.

Umutta da kırk yıl bir gün ustalaşacağız (Demirağ 1996, 240)

Körçar (etmek): Harcanmış, boşa gitmiş.

Şiirimin yıldızı kaymış, Hayat’ın suları asitli,/ gençliğim körçar;/ salkımlarım gagalanmış, tanelerim yerde, çökmüş (Demirağ 1997, 350)

Mirt havası: Kıbrıs’ta genellikle nisan sonu ve mayıs başlarında görülen ağır,

boğucu hava.

Mirt: O günlerde ekinlerde görülen bir hastalığın adı. (Demirağ 2002, 182)

Öldürünüyorum kendimden güne/ Temiz bir pencere açabilmek için/İçimde dışımda ortalık mirt havası! (Demirağ 2002, 182)

Kargalar beyaz olunca: Gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeyin gerçek

olması ihtimali kadar uzak.

“Güzel günler göreceğiz!” (kargalar beyaz olunca!)/ Oğlumu geri getirecek mi o ‘güzel günler’? (Demirağ 1996, 157)

Ne malız: Az değil, karakter bakımından göründüğünden farklı.

Ne malız! En büyük ürküntümüz/ derin karanlığımız’daki ‘ötekimiz’ (Demirağ

2009, 126)

Necik değer: Her şeye, dünyalara değer.

Söylediğim şarkının birazını. Yüzün her sabah hayatıma açılan bir pencere! Yüreğinde hâlâ kıvrılmakta necik değer bir zaman saatçığı! (Demirağ 1997, 362)

Ölümündür: Ölecek gözüyle bakılan, ölmeye yakın.

Bu kadın ölümündür. Bu kadın:Yaşlı peri. (Demirağ, 2002:167)

Tabağa girmek: Bir nedenle, birdenbire ‘adam yerine konur, sözüne kulak

verilir, önemsenir’ konuma geldiğini sananlar için söylenen bir küçümseme sözü. (Demirağ 1996, 159)

(ey tabağa giren hayat soyguncuları,/‘can bizim can’ soyguncular, işte yüzünüze) (Demirağ 1996, 159)

Pahıl vermek: Bela vermek (Demirağ 1996, 202)

Çuluna değil/ yağmasına oynadığımız gün/ pahıl verip/ nefret tükürürek/

birbirimize (Demirağ 1996, 202)

öfkemi ve hüzünümü yerleştirecek. (Demirağ 1997, 380)

2.2. Kalıp Sözler

Kalıp sözler; selamlaşmalarda, hitaplarda, bir iyilik veya kötülük karşısında verdiğimiz tepkilerde, doğum ve ölümlerde, evlilikte, hastalıkta, dua ve beddualarda kısaca hayatın her alanında karşımıza çıkan, klişeleşmiş sözlerdir (Aksan 1999, 163). Bu tür söyleyişler bir dilden bir dile, kolay kolay çevrilemeyen o toplumun karakteristik özelliklerini ortaya koyan söyleyişlerdir. Bu sözlerle birlikte gelenekler dile gelir, nesilden nesile aktarılır. Çalışmamızda, Demirağ’ın şiirlerinde Kıbrıs Türk kültürünü yansıtan bu kalıp sözlere yer verdiğini, kalıplaşmış halk anlatımlarından şiirinde yararlandığını tespit ettik. Bu türden kalıp sözlerin tümünün şair tarafından dipnotlarla açıklandığını görüyoruz. Örneğin hoşnut olmadığımız durumları, yakınmayı ifade eden “Allah

götürür müydü” şair tarafından “reva mıydı, insanlığa sığar mıydı, Tanrı razı

gelir miydi? (Kıbrıs Türkçesi)” (Demirağ 1995, 71) şeklinde açıklanmıştır: (Ey bilge Zaman, allah götürür müydü!) (Demirağ 1995, 71) Ölen kişinin ardından söylenen “hayıf ölene: yazık ölene. Olan ölene olur.” (Demirağ 1996, 164) şiirde şöyle ifade edilmiştir: Hayıf ölene anam/ ve arkada kalana (Demirağ 1996, 164) Kıbrıslılar nedense evlerini çok sever. Belki de bu 1963-1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin adada dolaşım hakkının neredeyse olmamasının, yaşanan güç toplumsal koşulların sonucudur.

Bu nedenle Kıbrıs Türkleri arasında, özellikle soğuk kış günlerinde “Akşam olsun evciğime gideyim/Akşam olsun evciğime döneyim/ (beni ancak evciğim

kaldırır) (Demirağ 1997, 386) sözlerini çok sık duyarsınız. “Beni ancak evciğim

kaldırır.” söz kalıbını Demirağ “kişinin kimseye yük olmayacağı tek yerin ancak kendi evi olduğunu anlatan bir söz” (Demirağ 1997, 386) şeklinde açıklamaktadır. Kıbrıs ağzına ait bazı beddua sözleri de şiirlerde tespit edilmiştir: Bir anneciğin yüz ve göz sesleridir: Allahlarından bulsunlar!/ Gözleri

dünyalarını görmesin, günahlarını hiçbir şey kesmesin! (Demirağ 1997, 453)

Yayılıp kurulmuşlardı, üstlerine yer otursun (Demirağ, 1996:159) Yine “üstlerine yer otursun” Demirağ tarafından “ ‘Kara toprağa girsin’ anlamında bir ilenme” (Demirağ 1996, 159) olarak açıklanmıştır. Bir dua sözü olarak söylenen “Allahım beklesin” şair tarafından “Tanrı korusun.” (Demirağ 1996, 166) şeklinde açıklanmıştır: Herkesi Allahım beklesin bundan sonra (Demirağ 1996, 166) “Hayırdır inşallah, çok güldük bu gece,/ sanki bir şey olacak,

ağlayacağız,/ ah biz bura kadınları, yas kadınları) dizelerinde geçen kalıp sözler

halk dilindeki şekliyle şiirde yer almıştır. Bu sözlerle şair, toplumun bilinçaltını açığa çıkarmış, sıradan insanın hayata bakışını şiirine yansıtmıştır. Her dilde; nezaket, saygı ya da belayı davet etmekten kaçınmak sebebiyle bazı ifadelerin hafifletildiği, insanların bazı sözcükleri kullanmaktan kaçındığı görülür. Dilde tabu (tekinsiz) denilen bu anlayış, birçok anlam olayının ortaya çıkmasına, bazı sözcüklerin kullanımdan düşmesine, bazılarının da uzun yıllar yaşamasına sebep

olmuştur (Öztürk 2006, 131). Demirağ’ın şiirlerinde bununla ilgili örnekler şairin açıklamalarıyla birlikte verilmiştir:

Ölçüm olmasın: Birisinin kötü yaralandığını ya da bir yerine inme indiğini vb.

anlatırken, gövdenin o bölgesini göstererek söylenen ve benzetmek gibi olmasın anlamına gelen; dehşet, acıma içeren sözler. (Demirağ 1996, 159)

Yaşı benzemesin, genç bir şiir yaşındaydı,/ Her ‘dize’si bir yara almıştı, ölçüm olmasın (Demirağ 1996, 159)

Üstümüzden uzak: Birisinin ölümcül bir hastalığa yakalandığını belirtirken

söylenen ve ‘bizden uzak olsun’ anlamına gelen bir söz. (Demirağ 1996, 161)

Üstümüzden uzak artık bir ‘kanser’dir bu hayat (Demirağ 1996, 161)

Kavuştu güneş/ ve kaş karardı/ kesintiye uğradı/ yarına kadar (Demirağ 1996,

202) dizelerinde geçen “Kavuştu güneş” sözü de Kıbrıs ağzında uğursuz, yasaklı sayılması nedeniyle “batmak” fiilinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Gökçeoğlu’na göre ataerkil bir toplum yapısının ifadesi olarak güneş için batmak ifadesi kullanılmazdı. Kullanılırsa buna kargışla karşılık verilirdi: “Güneş battı/ Adın batsın.” (Gökçeoğlu 2010, 162) “Güneş gavışdı (kavuştu)” sözüne verilen karşılık ise “Sen da sevdiğine gavışasın.” şeklindedir. Öztürk de Türkiye Türkçesinde unutulmuş olmasına rağmen dulunmak “Ay veya güneşin batması” fiilinin Kıbrıs ağzında yaygın olarak kullanımını aynı tekinsiz inanışla açıklamaktadır. (Öztürk 2006, 131) Dolunay akar gider dolunacak birazdan (Demirağ 1996, 205)

Demirağ’ın şiirlerinde tespit ettiğimiz zaman ifade eden kalıplaşmış bazı söz öbeklerini de tam anlamıyla mecazlaşıp deyim anlam kazanmadıkları için burada incelemeyi uygun buluyoruz. Benzer bir uygulamayı Gökçeoğlu’nda da görüyoruz. İlkakşam ve kaş kararınca sözleri zaman belirten küme sözler olarak onun çalışmasında da yer alır (Gökçeoğlu 2010, 183) .

Ayaydınlık: Ayın dolunay olduğu, geceyi aydınlattığı zamanlar.

Anımsıyorum ortaokul sevdamı, /ortalık ayaydınlık (Demirağ 1994, 87)

Ay aydın mı ayan mı; suskunluk başa bela/ döküldü narlarımız birbiri ardısıra

/…bu sürgit bozulmalar çürütür hepimizi (Demirağ 1996, 217) ‘Ay aydındır ayandır’ sözleri bir zamandı (Demirağ 1996, 218)

İlkakşam: Akşamın ilk saatleri.

İlkakşamdan açtım konyağı (Demirağ 1994, 102)

Kaş kararır: Güneş battıktan sonra ortalığa alacakaranlığın çökmesi. (Demirağ

2002, 24)

Kaş kararır, hava yennar soğuğu (Demirağ 2002, 24)

…Ve işte, o su saçlı Mesih’ten bir elli ekin sonra/ belki bir kaş karartısının/ o hüzün rengi vakti (Demirağ 1995, 63)

Bir şeyler yapmak…ama ne yapmak,/ kaşkaranlığından çıkarmak için/ bu neoldumdelisi hayatlarımızı (Demirağ 2002, 169)

Yennar soğuğu: Ocak ayı soğuğu. (Demirağ 2002, 24) Kaş kararır hava yennar soğuğu (Demirağ 2002 24)

Kara yennar: Sert geçen ocak ayı (ya da kış) (Demirağ 1996, 240)

Barışın baharına kadar, çaresiz, yaşayacağız

kendi yarattığımız kara yennar (Demirağ 1996, 240)

Kıbrıs ağzına özgü benzetme kalıplarından biri olan “ ay doğar sini gibi” Demirağ’ın bir şiirinde de tespit edilmiştir: Denizden hışırtıyla ay doğunca sini

gibi,/ şık şıkırdım yaz güzelim, çıkagel (Demirağ 1997, 454) Yukarıda

örneklendirdiğimiz zaman ve benzetme anlamlı bu kalıp sözler aynı zamanda Kıbrıs Türk halk edebiyatı ürünlerinde sıkça halk dilini yansıtan söyleyişlerdir. Günlük yaşamda karşılaşacağımız türden bir soru kalıbı olarak “Kimdir, necidir

bu adamlar” (Demirağ 1994, 135) sözü de Demirağ’ın şiirinde yer almıştır:

Nasıl bir yaratığın yumurtasından çıktı/ Bu, taşıllaşmış yüreklerinde/ Bir sap fesleğen barındırmayanlar?/ Kimdir, necidir bu adamlar (Demirağ 1994, 135)

Demirağ’ın şiirinde Kıbrıs ağzına özgü daha çok İngilizce kökenli kaba sözler de tespit edilmiştir. Kıbrıs ağzının söz varlığında İngilizceden çeviri veya alıntı sözcüklere sıkça rastlandığını yukarıda belirtmiştik. Bu durum Kıbrıs’ın bir dönem İngilizler tarafından idare edilmesinden kaynaklandığı gibi İngiltere’ye göç eden Kıbrıslı Türklerin ada ile ilişkilerini henüz koparmamalarından da kaynaklanıyor. Demirağ’ın şiirlerinde geçen kaba sözler şöyledir:

Sakın bir burukluk, kuşku tohumu barındırma içinde,/gönlünü karartmasın kıskançlığın hınç sözcükleri:/ Piç! Bastard! İngiliz köpeği! Gavur tohumu! (Demirağ 1995, 88)

Taçer’i bir miskinler sevmez, bir da/ Camaikalı kokar Araplar!/ İngilizler kurnaz millet, Londra dersan/ bizim kızın kıçında üç yüz mumluk ampül

yanar!

Camaikalı kokar Araplar: Jamaika kökenli karaderililer, zenciler. kıçın: kitchen (mutfak) (Demirağ 1995, 105)

Sonuç

Anadolu ağızlarının bir uzantısı olan Kıbrıs ağzı, zamanla Ada’daki farklı kültürlerin etkisiyle özgün bir ağız kimliği kazanmıştır. Kıbrıs’ta konuşulan Türkçe, Kıbrıs Türk toplumunun geçirdiği değişimden, farklı kültürlerden etkilenmiş, bugünkü Kıbrıs ağzını oluşturmuştur. Fikret Demirağ’ın şiirlerinden derlediğimiz bu söz varlığı, Kıbrıs ağzının hangi kültürlerden etkilendiğini çarpıcı örneklerle ortaya koymaktadır. Bu söz varlığı aracılığıyla Kıbrıs insanının yaşamındaki nesneleri, kültürünü şekillendiren bitkileri, kavramlar dünyasını, deyimlerde göze çarpan nükteli bakış açısını gözlemlemek mümkündür. Kıbrıs ağzı üzerinde daha önce çalışan araştırmacıların belirttiği gibi Anadolu ağızlarında kullanılan sözcükler, Rumca, İngilizce, Arapça ve Farsçadan alıntı sözcükler ve bunların ses değişimine uğramış şekilleri Demirağ’ın şiirlerinde tespit edilmiştir. Bu söz varlığı, Demirağ’ın şiirinde

-elbette şiirin estetik diline zarar vermeden- içinde yaşadığı toplumun kimliğinin ve kültürünün aktarıcısı olarak yer alır.

Kaynakça

Akarsu, B. (1998). Dil-Kültür Bağlantısı, İstanbul, İnkılâp Kitabevi. Aksan, D. (1999). Her Yönüyle Dil, Ankara, TDK Yayınları.

Aksoy, Ö.A. (1988). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, İstanbul, İnkılâp Kitabevi. Demirağ, F. (2009). Akdenizli Eros, Lefkoşa, Pygmalion (Sanatçı ve Yazar Birliği). Demirağ, F. (1994). Seçme Şiirler, Lefkoşa, Pygmalion (Sanatçı ve Yazar Birliği). Demirağ, F. (1995). Limnidi Ateşinden Bugüne, Lefkoşa, Galeri Kültür.

Demirağ, F. (1996). Hüzün Ana, Lefkoşa, Galeri Kültür.

Demirağ, F. (1997). Sırı Dökülmüş Kökayna&Yalnızlık,Gece Müziği, Lefkoşa, Galeri Kültür.

Demirağ, F. (2002). Tanrı Müziği Bir Sessizlikte, Lefkoşa, Işık Kitabevi.

Duman, M. (2009). Kıbrıs Ağzı Üzerine Bazı Notlar, Kıbrıs Konuşuyor, Kesit Yayınları, İstanbul, s.39-62.

Gökçeoğlu, M. (2010). Kıbrıs Türk Küme Sözler Sözlüğü, Gökçeoğlu Yayınları, Lefkoşa. Kabataş, O. (2009). Kıbrıs Türkçesinin Etimolojik Sözlüğü, Lefkoşa.

Karahan, L. Türkçe Dini Anlamlı Bazı Kişi Adlarını Ekle Değiştirme Geleneği, http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20DILI/Leyla_Karahan_Kisi_Adlari.pdf Kefeli, E. (2005). Kıbrıs Türk Şiirine ‘Géo-littéraire’ Bir Yaklaşım, V. Uluslararası Kıbrıs

Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı, c.1, s.257-277.

Öztürk, R. (2009). Anadolu ve Kıbrıs Ağızlarında Tabu Örneği: “Dulunmak”, Kıbrıs Konuşuyor, Kesit Yayınları, İstanbul, s.131-136

Pehlivan, A. (2005). Kıbrıs Türk Edebiyatında Ağız Kullanımı, V. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı, c.1, s.279-287.