• Sonuç bulunamadı

3.2. Bulgular

3.2.2. Siyasal Katılım ve Kadın

3.2.2.1. Kadın Sorunu Kavramının Tanımlanması

Dünya genelinde kadınların; siyasal yaşam, çalışma ve eğitim alanlarındaki sorunları yanında, ataerkil sistemden kaynaklanan emeğinin, cinselliğinin ve doğurganlığının sömürülmesi ile özel ve kamusal alanda her türlü taciz ve şiddete uğraması gibi toplumsal ve bireysel sorunları bulunmaktadır.

Kadın sorunlarının siyasal alandaki en önemli görünümü parlamentoda, hükümette, önemli kamusal kurumların yönetimlerinde, siyasi partilerde, sendikalarda ve demokratik kitle örgütlerinde yeterince temsil söz konusu olmadığı için, buralarda alınan önemli kararların merkezinde de dolayısıyla kadınların bulunmamasıdır. Çalışma alanında ise; ücretsiz aile işlerinde erkeklerden daha çok çalıştıkları, ücret karşılığı çalışma olanaklarına erkekler kadar kolay ulaşamadıkları, genellikle daha düşük ücretli olan ve iş güvencesi ile sürekliği bulunmayan alanlarda iş bulabildikleri, benzer işleri

yapan erkeklerden daha düşük ücretler aldıkları gibi çalıştıkları işlerde de etkili yönetici konumlarına ulaşamadıkları görülmektedir.

Bugün kadın gerek yasal mevzuatta, gerekse uygulamadan kaynaklanan nedenlerle kamusal yaşamının tüm alanlarına yeterince katılamamaktadır. Kadının işe girmesini ve yükselmesini etkileyen başlıca faktör, kadının asli görevini eş ve anne olarak algılayan cinsiyetçi toplumsal değerlerin halen devam etmesidir. Böylece kadın hem eşini ve çocuğunu ihmal ettiği endişesiyle, hem de çalışan kadın olarak erkeğe kıyasla çok daha fazla sorumluluk üstlendiği için psikolojik olarak etkilenirken diğer yandan da işinden beklediği doyumu alamamaktadır. Bunun sonucunda kadınlar mesleki kariyer ile annelik, eşlik ve ev kadınlığı arasında ikilem yaşamaktadırlar.

Yüzyıllar boyunca her toplumda kadın ve erkek arasında ayırım yapıldığı gibi, yine her toplumda ataerkil aile ve toplum yapısının egemen olduğu bir gerçektir. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayırımının bütün toplumlarda bir rol ayırımına yol açtığı, bu rol bölüşümü nedeni ile kadının ev ve özel yaşamla sınırlandığı, erkeğin ise toplumda evin ekmeğini kazanan, aile gelirini temin eden, kararlarda söz sahibi olan bir güç olarak etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Halen süre gelen geleneksel düşünce sistemine göre ‘kadının yeri evidir’ ve alışılmış görevi ‘kocasının eşi, çocuklarının annesi’ olmaktır. Ancak, kadının bu rolüne sanayileşme ve kentleşme olgusu içinde ve toplumsal değişme sürecine bağlı olarak yeni sosyal roller eklenmektedir. Bu kaçınılmaz değişim sonucu, kadın ister kendi iradesiyle, isterse ekonomik zorunluluklar nedeniyle olsun, çalışma yaşamına girmek suretiyle ekonomik bağımsızlığını kazanarak daha özgür, güçlü ve bilinçli olma yolundadır.

Dünyada kadın hakları konusundaki bu duyarlılığın gelişiminde kuşkusuz toplumdaki demokrasi ve eşitlik kavramlarının gelişmesi kadar, kadın hareketlerinin de payı olmuştur. Toplumlardaki sosyo-ekonomik değişikliklere bağlı olarak zamanla kadınlara hem yasal hem de toplumsal hak ve imkânlar tanınmıştır. Ancak bu hakların tamamının yaşama geçirilebildiğini söylemek mümkün değildir.

Tezin bu bölümünde ‘kadın sorunu’ kavramının nasıl tanımladığı ve buna ilişkin yapılan değerlendirmeler ve bu konu hakkındaki düşünceler ile ilgili bulgular sunulacaktır. Bu bağlamda araştırmaya katılan kadın kollarında görev alan kadınlar ile yapılan görüşmelerin sonuçları değerlendirilecektir.

‘Kadın sorunu’ kavramının katılımcılara genel olarak çağrıştırdığı şeyin ‘kadınların genel olarak karşılaştıkları sorunlar’ olduğu görülmektedir. Bir katılımcı bunu:

“Öncelikle eğitim sorunumuz var. Eşlerin eğitilmesi lazım. Çocukların, babaların, annelerin eğitilmesi şart. Kadınların hiçbir güvencesi yok. Kadınların bakımevleri yetersiz. Đşsizlik sorunu bitmedikçe, kadın sorunu bitmez”

şeklinde ifade ederken diğer bir katılımcı:

“Çalışma, okuma, anne sorumluluğu, soysal adalet gibi içinde bulunduğumuz sorunlar. Kendini yaşamama, ifade etmeme gibi”

derken kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlara dikkat çekmiştir. Başka bir katılımcı ise kadının toplumdaki konumunu vurgulayarak görüşlerini:

“Kadına söz hakkı yok. Eğitime önem verilmiyor. Kadın ikinci sınıf vatandaş olarak algılanıyor. Dayak yiyen kadınlar var”

şeklinde ifade etmiştir.

Bunu destekler nitelikte bir diğer katılımcı:

“Kadınlar toplumda insan yerine bile konmuyor. Oysa iyi yetiştirilmiş bir kadın, toplumları ileriye daha iyi götürür”

yorumunda bulunmuştur.

Katılımcılardan her ikisi de, kadınların eğitimlerine önem verilmediğini ve toplumda ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünü söylerken, bir katılımcı, kadınların fiziksel şiddete maruz kalmalarının önemli bir kadın sorunu olduğunu belirtmiştir. Katılımcı görüşünü şu şekilde ifade etmektedir:

“Evde ve iş yaşamında kadının küçük görülmesi. Aile içi

şiddete maruz kalması. Ekonomik olarak katkıda

bulunmaması.”

Bir başka katılımcı ise kadının düşüncelerinin önemsenmediği ve toplumdan dışlandığı görüşünden hareketle düşüncesini:

“Kadınların evlerinde, dışarıda ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesi, sadece etten ve kemikten bir obje olarak görülmesi”

olarak özetlemiştir.

Bir katılımcı ise kadın sorunu kavramını kadın hakları kavramı ile açıklamaya çalışarak şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Kendi haklarımızı bilmiyoruz. Çalışma, oy kullanma, yeni yasadaki haklardan habersizler. Kadın üzerinde baskı var. Toplumdaki ataerkil yapı var. Erkekler ne kadar demokratik olsalar da ataerkil davranıyorlar.”

Bir katılımcı ise kadın sorunu kavramını cinsiyete dayalı bir farklılaşmaya vurgu yaparak şöyle tanımlamıştır:

“Kadın cinsiyeti ve kimliğinden kaynaklı sorunlar olarak tanımlarız. Đnsanlar yokluk, savaş, şiddet gibi yığınla sorun yaşıyorlar. Kadın olunca bu sorunlar katlanarak yaşanıyor.”

Kadın sorunu kavramı kimi katılıcımlar tarafından mevcut ekonomik sistem ile ilişkilendirilerek tanımlanmıştır. Bir katılımcıya göre:

“Kadın sorunu, toplumların sorunu. Tarihinde üretim ilişkilerine bağlı olarak ortaya çıkmış. Kapitalist sistem ilişkisi içinde sermaye sömürüsünü devam ettirmek için ataerkil bir yapıyı oluşturmuş. Bununla beraber kadına biçilen rol, ezilen sınıflar içinde cinsel, ulusal ve sınıfsal açıdan üç kez evrilen durumdan toplumsal yaşamı biçimlendirmiştir.”

Başka bir katılımcı ise kadın sorunu kavramını medeni hali ne olursa olsun kadın cinsiyetinin toplum içerisinde karşılaşmış olduğu sorunlar olarak değerlendirmiştir. Katılımcı bu görüşünü şu şekilde ifade etmiştir:

“Bir birey olarak sorunu var. Bir anne olarak sorunu var. Bir genç kız olarak sorunu var. Bu sorunlar bireysel, toplumsal ve sosyal sorunlardır.”

Kadın kolları olarak katılımcılar, kadın sorunu kavramından öncelikli olarak kadının ekonomik sorununu olarak algılamış ve bunun yanında kadının geleneksel işbölümünden kaynaklanan ve günlük yaşamda karşılaştıkları sorunlarına değinmişlerdir. Toplumun kadının eş ve anne olması özellikleri nedeniyle kadına yüklediği ev ve çocuk bakımıyla ilgili yükümlülükler, onu kamusal alanın dışında bırakmakta ve siyasal alanda kendisini görünür kılamamasına neden olmaktadır.

Katılımcıların üzerinde durdukları bir diğer sorun da, özellikle kadının fiziksel şiddete maruz bırakılması konusudur. Kadının kocasından fiziksel şiddet görmesi önemli ve üzerinde durulması gereken bir kadın sorunu olarak dile getirilmiştir. Genel olarak bakıldığında ve ifadelerden de anlaşılacağı üzere, görüşülen katılımcılar kadın sorunu kavramını kadınların karşılaştıkları sorunlar olarak değerlendirmişlerdir. Sağ ya da sol partiler arasında ise kadın sorunu tanımlamalarına ilişkin belirgin bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

Farklı siyasal partilere mensup 3 katılımcı, toplumsal işbölümünden dolayı kadınların kamusal alanda etkin olamayışını birinci derecede önemli bir sorun olarak

nitelendirmişler ve bunun yanı sıra eğitim olanaklarından uygulamada erkeklerle eşit olarak yararlanamamayı, ayrıca kadının ekonomik özgürlüğün sağlanamamasını da bir kadın sorunu olarak değerlendirmişlerdir. Yine ücretsiz emek işçileri olan ev kadınlarının ekonomik yönden sıkıntı yaşamaları yanında, çalışma yaşamında parça başı üretim yapan, informel sektörde güvencesi olmayan işlerde çalışan kadınların durumu düşünüldüğünde, ekonomik sorun bir kadın sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.