• Sonuç bulunamadı

1.2. Paranın Tarihi

1.2.3. Kağıt Para Dönemi…

Tarihte ilk kağıt paranın, M.S 9. yy.da bronz konusunda sıkıntı yaşayan Çin’de ki Song Hanedanlığı tarafından basıldığı kabul edilmektedir. Başlangıçta para basımı, imparatorun yetki verdiği tüccarlar tarafından yerine getirilmişse de yaşanan başarısızlıklar ve güven kaybı nedeniyle bu görevi daha sonra hükümet üstlenmiştir. Çin Hanedanlığı, varlıkları korumanın ve üretimdeki eylemleri düzenlemenin bir aracı olarak gördüğü parayı hükümet mekanizmasının bir parçası kabul ederek, modern dönemde merkez bankalarının para arzı yönetimine benzer bir yaklaşımı benimsemiştir (Eagleton & Williams, 2011; Vigna & Casey, 2017).

Avrupa’da ilk kağıt para/banknot basma girişimi 1661 yılında İsveç Stockholm Banco tarafından yapılmıştır. Kraliyet tarafından desteklenen, denetlenen ve ortak olunan özel girişimler tarafından çıkarılan banknotlar, hafif olmaları ve kolay taşınmaları sayesinde altın ve gümüşün yerini almışlardır. Başlangıçta başarılı olan bu girişim, karşılığının ödenmesi mümkün olmayan tutarda banknot basarak borç verilmesi nedeniyle kısa sürede sona ermiştir.

Benzer bir girişim yaklaşık 50 yıl sonra Fransa’da John Law adında bir girişimcinin kredi ve bankacılık sistemleri geliştirmesi ile olmuş ancak bu girişimde çok kısa sürede başarısızlığa uğramıştır. Ancak bu başarısız girişimler 18. yy.da kurulan ve bazıları günümüze kadar varlığını sürdüren finansal kurumların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun yanında 1690

14 yılında ABD’de, Massachusetts Körfezi Sömürgesi, Kanada’ya yapılan askeri harekatın finansmanı için ilk kağıt tahvili çıkartmıştır (Eagleton & Williams, 2011; Vigna & Casey, 2017;

Weatherford, 1997).

Kağıt para basma girişimlerinin çoğu siyasi ve ekonomik kargaşa koşulları altında sikke sıkıntısı nedeniyle ve genellikle savaşları finanse etmek amacıyla yapılmıştır. Günümüzde İngiltere Merkez Bankası olan ve 1694 yılında kurulan Bank of England’da Fransa ile savaşın olduğu bir dönemde kralın emri ile kurulmuştur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kamulaştırılan bu banka kurulduğu dönemde kraliyete borç vererek, bu borç karşılığında banknot basmış ve ardından basılan bu banknotları yeniden borç olarak dağıtmıştır. 1695 yılında kurulan Bank of Scotland’da kısa bir süre sonra kendi parasını basmış ancak hükümete borç vermesi yasaklanmıştır.

18. yy’da, Avrupa’da tüccarlar, toprak sahipleri ve hükümetler, kağıt para basmanın rahatlığı, güvenliği ve ticareti arttıran etkisini gözlemleyerek değerli metalle veya toprakla desteklenen kendi kağıt paralarını basan bankalar açmıştır. Kağıt para ihraç etmek yeni bir maden keşfinden ya da vergilerin yükseltilmesinden daha kolay olduğu için bazı hükümetler ve bankalar dolaşımdaki banknotların tamamı geri ödenemeyecek olsa da, hazinelerindeki altın ve gümüşü aşan oranlarda banknot ihracına girişmişlerdir. Ayrıca ihtiyaç duyduklarında para ihracını daha da arttırmaları, para birimlerinin devalüasyonuna ya da para biriminin değersiz hale gelmesine neden olmuştur (Eagleton & Williams, 2011).

Bank of England’ın kuruluşu bir nevi modern bankacılığı başlatmıştır. Sermayenin tarımsal alandan sanayileşmiş alanlara transferini sağlayan bu gelişme Sanayi Devrimi’nin başlamasına kaynak sağlamış ve sanayi, ticaret, ulaşım gibi alanların finansmanı için kredinin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Banka kredilerinin arkasında kraliyet ailesinin olması, bankaların garantör olarak görülmesine neden olmuştur. Yaşanan bu gelişmelerde altın standardının da parasal bir rolü bulunmaktadır. O dönemde global finansal sistemdeki farklı para birimleri aslında farklı gramajlardaki fiziksel altını temsil etmektedir. Dünya genelinde ülkelerin çoğunun altın standardını benimsemesi küresel ticaretin gelişimini ve sermaye birikimini hızlandırmıştır. Bunun yanında telgrafın ve ardından telefonun icat edilmesiyle telekomünikasyon ve ulaşımda yaşanan teknolojik gelişmeler fon transferlerinin ve ulaşımın uluslararası alana yayılmasını sağlamış ve finansal sistemin gelişimini hızlandırmıştır (Ammous, 2018; Eagleton & Williams, 2011; Vigna & Casey, 2017). Ancak bu gelişmeler ekonomide likidite artışı sağlarken sürekli genişleyen finansal ilişkiler ağı bir kurumdaki

15 başarısızlığın diğer kurumları da etkilemesine neden olan sistemik risk olgusunu ortaya çıkarmıştır. Diğer yandan hükümetlerin ve bankaların her zaman rezervlerindeki altın miktarından daha fazla para basması yanında birçok ülkenin altın yanında başka ülkelerin paralarını da rezerv olarak tutması, talebin çok olması halinde kağıt paraların tekrar altına çevrilmesini birçok zaman olanaksız kılmıştır. Bu durum ödemelerde kağıt para kullanımının fiziksel altın kullanımına göre daha kullanışlı olmasından kaynaklanmış ve altının merkezileşmesine (bankalar ve merkez bankalarında) neden olmuştur (Ammous, 2018; Vigna

& Casey, 2017). Finansal sistemin riskleri ve parasal sistemde yaşanan sıkıntılar, para arzı konusunu gündeme getirmiş ve hükümetlerin bankacılık sektörünü devralmasıyla modern merkez bankaları gelişmiştir.

Merkez bankaları ve büyük finansal kurumların küresel finansal piyasa koşulları üzerindeki etkisi, altın rezervleri ve borç verme davranışları nedeniyle I. Dünya Savaşı’ndan önce oldukça artmıştır. O dönemde merkez bankaları kriz durumunda iki alternatif arasında tercih yapmak durumunda kalmışlardır. İlki, altın standardını da desteklemek niteliğinde olan toplam para ve kredi hacminin kontrol altında tutulduğu ve faiz oranlarının yükseldiği daraltıcı para politikası iken diğeri kredi hacminin genişlemesini ve faiz oranlarının düşmesini gerektiren piyasaya likidite sağlama alternatifidir (Mulder, 2018). Ancak I. Dünya Savaşı döneminde piyasanın likidite ihtiyacı daha fazla önem kazandığı için savaş süresince altın standardı askıya alınmıştır. Savaştan önce dünya ticaretinde İngiltere’nin sahip olduğu güç savaş sonrası dönemde ABD’ye geçmiş ve ABD dünya altın stokunun büyük bir bölümüne sahip ülke konumuna gelmiştir. Savaşta taraf olan ülkeler ise, ekonomik ve mali açıdan son derece zor bir durumda kalmışlardır. 1924 yılında savaş sonrası psikoloji yatışmaya başlarken 1925 yılında İngiltere ve 1928 yılı itibariyle birçok ülke altın standardına geri dönmüştür. Bu dönemde dünya ticaretinde önemli rol oynayan ABD mallarına olan talebin arzın çok gerisinde kalması, Amerika ve Avrupa’da fiyatların düşmesine neden olmuştur. Ardından 1929 yılında New York Menkul Kıymetler Borsası’nın çökmesi I. Dünya Savaşı sonrası istikrarsızlığa geri dönülmesine neden olmuştur. 1929 Büyük Buhran’ı kitlesel işsizliklere ve yolsuzluklara yol açmıştır.

İngiltere’de 1931 yılında altın sıkıntısının körüklediği finansal kriz ve aynı yıl Avusturya’nın en büyük bankasının başarısızlıkları hem piyasalara hem de bankalara olan güveni sarsmıştır.

Tüm bu yaşananlar sonrası 1931-1936 yılları arasında birçok ülke altın standardını tekrar terk etmiştir (Eagleton & Williams, 2011; Şahin & Bakırtaş, 2000; Sussman, 1999).

II. Dünya Savaşı devam ederken Temmuz 1944’de, ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında 44 ülkenin katılımıyla “Birleşmiş Milletler Para ve

16 Finans Konferansı” düzenlenmiştir. Konferans sonucunda ABD doları altına endekslenirken sisteme dahil olan ülkelerin ulusal paraları dolara endekslenmiş ve sabit döviz kuruna dayalı bir küresel sistem yaratılmıştır. Sistem de 1 Ons altın 35 $’a sabitlenmiştir. Ulusal paraların ise dolar karşısında %1’lik bir bantta dalgalanmasına izin verilmiştir. Ayrıca konferansta, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nunda (IMF) kurulması kararlaştırılmıştır. Bretton Woods, 19. yy.daki altın standardı sistemini merkezi planlama vasıtasıyla kurmaya çalışmıştır(Ammous, 2018; Eagleton & Williams, 2011). Sistemin sağladığı küresel döviz istikrarı 1960’ların sonuna dek, İngiltere ve diğer Batılı ülkelerin refahına ve istihdamına önemli katkılar sağlamıştır. Ancak sistemin başarısı aynı zamanda çöküşünü de beraberinde getirmiştir. 1960’ların sonunda ABD dolarına olan aşırı talep sonucunda para birimi değer kazanmış ve ABD daha az rekabetçi bir konuma gelmiştir. Bunun yanında 1971 yılında Batı Almanya’nın sabit döviz kuru sisteminden ayrılışı ile ABD dolarının değeri iki ay içinde %7,5 oranında azalmıştır. Dolarda yaşanan bu değer düşüklüğü ülkelerin ellerindeki dolarları altına çevirmek istemelerine neden olmuş ve dolar üzerindeki devalüasyon baskısı artmıştır (Kelly, 2015). Ayrıca ABD’de yaşanan stagflasyonun da etkisiyle 1971’in Ağustos ayında ABD, dolar cinsinden altına çevrilebilirliği tek taraflı olarak askıya almıştır. Nixon Şoku olarak da adlandırılan bu olay sonrasında Bretton Woods sistemi çökmüştür.

Günümüz ekonomileri itibari paraya dayanmaktadır. İtibari para 1970’lerden beri dünya genelinde en yaygın kabul edilen ve değeri ihraç eden devletin kredibilitesi ile belirlenen para sistemidir. Tanım olarak itibari para, ihraç eden ülke tarafından resmi para birimi olarak belirlenen ve değişim aracı olarak kullanılan madeni ve kağıt paralardır (FATF, 2014). Parayı ihraç eden otoritenin, yeni banknot arzını çok hızlı arttırmayacağına dair kamuoyu inancı, insanların mal ve hizmet karşılığında itibari parayı kabul etmesini sağlamaktadır. Bu nedenle güven herhangi bir parasal sistemin en önemli unsurunu oluşturmaktadır (ECB, 2012).