• Sonuç bulunamadı

Kayıp-Kaçakla Mücadelede Başarılı mıyız?

Önceki bölümlerde hedef oranların şirketlerin gelirlerini nasıl etkilediğini ele aldık. Ayrıca hedef oranların belirlenmesinin tarihçesi üzerinde de durduk. Bu bölümde üzerinde duracağımız konu hedef kayıp-kaçak oranlarının altında bir kayıp-kaçak oranına ulaşmanın neden tek başına bir başarı göstermesi olmadığıdır.

Bir dağıtım şirketinin hedefine ulaşması bu şirketin kayıp-kaçakla mücadelede başarılı olduğunu göstermeye yeterli değildir. Her ne kadar Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yıllık raporlarında hedefe ulaşmak başarı için yeterli bir kriter olarak gösterilse de bu aldatıcıdır. Örneğin Elektrik Piyasası 2018 Yılı Piyasa Gelişim Raporu’nun 91 inci sayfasında şu ifade var: “21 dağıtım şirketinden Akedaş hariç tamamının 2018 yılı için hedeflenen kayıp oranını tutturduğu görülmektedir. Kayıp hedefleri bakımından 2018 yılında dağıtım şirketlerinin başarılı bir performans sergiledikleri görülmektedir.”4 Bu ifadeden hedefi tutturmanın başarılı performans göstergesi olduğu anlaşılıyor. Buna katılmak mümkün değil. Peki ama neden? Çünkü hedef oranlar genellikle şirketlerin daha önce ulaştığı fiili oranların üzerinde. Şöyle ifade edeyim: Bir şirketin 2016 yılındaki kayıp-kaçak oranı yüzde 15 olsun. Bu şirketin 2017 yılı hedefi de yüzde 20 olsun.

Sizce 2017’de yüzde 19’luk bir fiili kayıp-kaçak oranı başarı olarak kabul edilebilir mi? Elbette ki hayır. Aksine büyük bir başarısızlık söz konusu. Kayıp-kaçak oranı yüzde 15’ten yüzde 19’a çıkmıştır. Sadece hedef oranla kıyaslama yoluyla yorum yapmak tam da bu nedenle yanlıştır.

2007-2010 döneminde fiili oranın hedef oranla karşılaştırılması belki bir başarı kıstası olarak kabul edilebilirdi. Çünkü o dönemde sürekli azalan hedefler vardı. Ancak artık bu söz konusu değil.

4 Söz konusu rapora erişim için: https://www.epdk.org.tr/Detay/Icerik/3-0-24/elektrikyillik-sektor-raporu

Hedef oranlar şirketlerin potansiyelini yansıtmaktan çok uzak. Bu nedenle de hedefe ulaşmak artık bir başarı kıstası olarak kabul edilemez.

Şekil 3’te kayıp-kaçak oranı en yüksek olan üç şirketin hedef oranlarının yıllar içerisindeki gelişimini görüyorsunuz. Bu oranlar EPDK kararlarındaki en son oranlardır. Bu oranlardan örnek vererek neden hedef ile fiili oranın karşılaştırılmasının bir başarı kriteri olamayacağını açıklayalım. Dicle bölgesine bakalım. 2010 hedefi yüzde 37 civarında. 2011 hedefi ise yüzde 61 civarında. Varsayalım ki 2010’de gerçekleşen kayıp-kaçak oranı yüzde 40. Bir de 2011’de bu şirketin yüzde 58 kayıp-kaçak oranına ulaştığını kabul edelim. Böyle bir performans varsayımı başarı gösterir mi. Tabii ki hayır. Peki hedefle karşılaştırarak başarıyı ölçmeye çalışırsak ne olur.

Şirket 2011 yılında başarısız ama 2010 yılında başarılı kabul edilir. 2010 yılında çok daha düşük bir kayıp-kaçak oranına rağmen başarısız kabul edilen şirket 2011 yılında büyük bir artış gösteren fiili orana rağmen başarılı kabul edilir. Yani, sadece hedef oranla fiili oranı karşılaştırmak bize gerçeği göstermez. Kaldı ki halihazırda hedefi fiili oranından düşük olan şirket sayısı bir elin parmağını geçmez.

Şekil 3.En yüksek kayıp-kaçak oranı olan üç bölgenin kayıp-kaçak hedefleri

Kayıp-kaçakla mücadelede bir ilerleme olup olmadığını anlamak için yapılması gereken trende bakmaktır. Önceki yıllara göre fiili oranda belirgin bir düşüş varsa başarı vardır. Fiili oranda önceki yıllara göre düşüş yoksa ya da düşme çok azsa başarısızlık söz konusudur. Hedeflerin nasıl belirlendiğini daha önce ele aldık. Hatırlayacağınız üzere hedefler şirket potansiyelini yansıtmak zorunda değil. Bu nedenle ana kriter daha önceki yıllardaki oranla karşılaştırma olmalıdır. Elbette

ki bazı dışsal nedenler fiili oranları etkiler. Ancak uzun dönemli bir analizde sürekli başarısızlığı dışsal bir takım nedenlerle açıklayamayız.

2006-2010 dönemiyle başlayalım. Bu oranların bazıları fiili durumu yansıtmıyor olabilir. Yine de eldeki oranların bunlar olması nedeniyle yapabileceğimiz tek şey bu oranları ihtiyatla da olsa yorumlamak. Tablo 15’te açıkça görülüyor ki 2006-2010 döneminde kayıp-kaçak oranında sürekli iyileşme gösteren şirket çok az. Toroslar’da sürekli bir iyileşme var. Ancak 2011-2015 dönemine baktığımızda bir zıplamaya şahit olacağız. Bu zıplamada verilerin gerçeği tam yansıtmaması etkili olabilir. Ancak Türkiye’ye giren çok sayıda mültecinin elektrik kullanımının da bir etkisi söz konusu. İstanbul Anadolu Yakası ve Trakya bölgeleri sürekli iyileşme gösteren iki bölge. Uludağ ve Sakarya bölgelerindeki iyileşme düzeyi de fena değil. Yedi şirketin 2010 yılı gerçekleşmesi 2006 yılından bile daha kötü. Toplamda göze çarpan bir başarı söz konusu değil.

Tablo 15. 2006-2010 döneminde fiili kayıp-kaçak oranları

Şimdi de 2011-2015 dönemine bakalım. Boğaziçi bölgesinde sürekli iyileşme var. Ancak bu bölgenin oranları bir önceki dönemin son iki yılına göre artarak başlamış. Bu nedenle çok iyi bir performanstan söz edilemez. Benzer bir durum Çamlıbel bölgesinde de var. Başkent bölgesi de sürekli iyileşme gösteren şirketler arasında. Dönem başında bir artış varsa da sonrasında belirgin

bir düşüş gözlemleniyor. Tablo 16’nın son altı satırındaki şirketler göreceli olarak iyi performans gösteren şirketler. Bütün bu şirketlerin 2011 yılında 2010’a göre daha yüksek bir orana sahip olduklarını söylemek gerek. Oran farkının bir nedeni hesaplama yöntemindeki değişiklik olabilir.

Özelleşmeler sırasında ve sonrasında geçmişe dönük bazı güncellemeler de zaman zaman yüksek oranların başka bir nedeni olmuştur. Dönem sonu oranı dönem başı oranından yüksek olan dört şirket var.

Tablo 16. 2011-2015 dönemi fiili kayıp-kaçak oranları

2006-2015 döneminde ülke genelinde toplam kayıp-kaçakta ciddi bir azalış sağlanamamıştır.

TEİAŞ verilerine bakıldığında kayıp-kaçağın 2006 ile 2013 yılları arasında artış trendi gösterdiğini görüyoruz. 2013-2015 arasında bir düşüş var. Ancak 2015’teki oran ile 2006’daki oran neredeyse aynı. Dolayısıyla 2006-2015 dönemi kayıp-kaçakta iyileşmenin sağlanamadığı bir dönemdir.

Nedeni her ne olursa olsun başarısızlık açıktır. 2001-2006 döneminde ise bir miktar iyileşme söz konusuydu.

2016-2019 döneminde en yüksek kayıplı iki şirkette daha önceki dönemlere göre daha belirgin bir iyileşme var. Toplamda 2016 yılında yüzde 15.55 olan dağıtım kayıp-kaçak oranı 2019 yılında yüzde 12.37’ye düşüyor. 2019 yılında kayıp-kaçak oranı en yüksek olan beş bölgenin oranı yüzde

32. Bu bölgelerin 2016 yılındaki oranı yüzde 41.62. Evet hala yüksek. Ama iyileşme de belirgin.

Diğer 16 şirketin 2016 yılında yüzde 7.14 olan kayıp-kaçak oranı 2019 yılında yüzde 6.3’e düşüyor. Sonuç olarak, daha alınacak yol olsa da, 2016-2019 dönemi diğer dönemlere göre iyileşmenin belirgin olduğu bir dönem. Net bir fikir için kayıp-kaçağın ticari kayba dönüşüp dönüşmediği incelenmeli. Bunun için de şirketlerin mali tablolarının incelenmesi gerekiyor. Ne yazık ki düzenlemeye tabi dağıtım şirketlerinin önemli bir kısmının mali tablolarına ulaşmak çok zor. Hatta bazılarının sitelerine girince bu tabloların özellikle gizlendiği izlenimine bile kapılmak mümkün.

Tablo 17. 2016-2019 döneminde fiili kayıp-kaçak oranları