• Sonuç bulunamadı

Kırım (Türk’ün Dramı)

BÖLÜM 2: ROMANLARDA KIRIM TARİHİ

2.7. Kırım (Türk’ün Dramı)

Roman 29 Ekim 1941 tarihiyle başlar, olaylar kronolojik zaman akımıyla 1945 yılındaki II. Dünya Savaşı sonuna kadar devam eder. Böylece bu romana kronolojik tarih bakımından II. Dünya Savaşı yıllarında Kırım’ı anlatan bir roman diyebiliriz. Yazar, romanın bölümlerine başlık yerine bir tarih yazmıştır: “29 Ekim 1941”, “2 Kasım 1941

günü…”, “Kasım 1941”, “2 Şubat 1942”, “8 Nisan 1944”.

Romanın içeriğini zaman bakımından dört aşamaya ayırabiliriz. Birincisinde yazar, 29 Ekim 1941 yılında II. Dünya Savaşı esnasında Kırım’dan Ruslar çekilmek üzereyken, onların yerine Almanların geleceğini anlatır. Bundan sonra 30 Kasım 1941tarihinde Rusların yerine Almanlar gelir. Üçüncü aşama ise 8 Nisan 1944 tarihindedir. Bu tarihte Rus ordusu yine Kırım’a hücuma geçerek Kırım’a döner. En son aşama, İkinci Dünya

130

Mühlen, ss.219 - 220.

131

Savaşının sona ermesiyle başlar. 15 Ağustos 1945 tarihinde İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra Kırım Türkleri Sibirya’ya sürülürler.

Kırım (Türk’ün Dramı) romanı yukarıda incelediğimiz Kırım Kan Ağlıyor romanının ilk

sahnesiyle benzerlik göstermekteler. Kırım (Türk’ün Dramı) eserinde de ilk tarihi olay Akmescit Hastanesi’nde ortaya çıkar. İki yazar da konuya girmeden önce 29 Ekim 1941’de tarihini verir. Rus askerleri, hastaneye gelirler, Akmescit’e doğru ilerleyen Alman kuvvetlerinin yakında geleceklerini söylerler. Bunun üzerine Ruslar, hastaları Almanlara bırakmak istemezler. Böylece Ruslar, hastaları hastaneden Sivastopol hastanesine nakletmeye gelirler. Ama aslında niyetleri onları öldürmektir. Askerlerin çoğu Kırım Tatarlarıdır. Askerler vagona doldurularak yakılır.

Romanda yazar daha çok Rusların Kırım’da yaptıkları soykırım ve amansızca katliamları göstermeye çalışır. Bunu da başkahramanı olan Alparslan’ın ailesi, akrabaları ve en yakın arkadaşlarının öldürme sahneleriyle romana aksettirir:

“İçeri girdi. Halasını görünce inledi: «Zeynep halam. Sana kimler kıydı» Zeynep çok feci bir durumdaydı. Yarı çıplak şekilde yede yatıyordu. Kafası sağa kaymış ağzından kanla akıyordu. Memeleri kesilmiş, etrafa atılmıştı. Bütün vücudu kanlar içinde kalmıştı… Yakup dayım, ne ettiler sana?... Yakup iseaynı feci durum içindeydi. Direğe bağlanmış bir vaziyette idi. Ellerinden, kafasından, belinden ve ayaklardan urganla bağlanmıştı. Ayakta bıcakla delik delik edilmişti. Hala kanlar akıyordu”133, “Anaaa… canımanam diyerek, yere yıkıldı. Alparslan anasını tavana asılı her tarafı kan içinde, eli yüzü kurşunla delik deşik edilmiş ve gözü açık görünce bayılmıştı”134 “Ahmet ihtiyatsızlık edip ortaya çıkınca diğer asker onu vurmuştu. Sağ kalan asker Hasan’ı (Alparslanın yeni doğmuş oğlu) havaya atarak altına süngüsünü tutarken Hasan oyun oynuyor sanarak havaya atılınca güldü. Rus askeri bu durum karşısında bile onu öldürmüştü”135

Romanlarda dine ve dini değerlere karşı yapılan baskılara da birçok kere değinilmiştir. Camilerin kapatılması, dini kitapların yakılmasından söz edilmektedir. İncelediğimiz diğer romanlarda da olduğu gibi, dini baskı hep bir sahne ile simgelenir; o da minarede hocanın ezanı okurken Ruslar tarafından kurşunlanmasıdır. Kırım (Türk’ün Dramı) romanında da aynı sahne mevcuttur. İlyas ezan okumak için minareye çıkar, güzel ve gür sesiyle ezanı okurken Rus askeri tarafından kurşunlanır.136

133 Gündüz, s. 22. 134 Gündüz, s. 25. 135 Gündüz, s. 101. 136 Gündüz, ss. 97-98.

Romanda en önemli tarihi olgu, II. Dünya Savaşı sonrası Kırım Tatarlarının yurtlarından Ruslar tarafından topyekûn sürgün edilmeleri, ölüme gönderilmeleri ve varlıklarının sona erdirilmesidir. Romanın son sahneleri o faciaya ayrılmıştır: “Sürgün

edilmek için Akmescit sokaklarında gezen askerler, vardıkları evden Türkleri alarak kamyona, oradan istasyona götürüyordu… yolculuk çok uzun sürdü. Açlık ve susuzluk içinde geçen yolculuk Türkleri bikrin bir hale sokmuştu.”137

Yazar, Kırım Tatarlarının yaşadıkları bu dramı mekânla birleştirir:

“Nazlı vatan Kırım yas tutuyordu. Bozkırları yeşermemişti. Renk renk açan güller yoktu. Cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar uçmuyordu. Koyunlar kuzular melemiyordu. Çobanlar kaval çalmıyordu. Derelerden şırıl şırıl sular akmıyordu. Neşe dolu insanlar, hayat dolu Türkler yoktu Kırım topraklarında… Somurtkan yüzlü kara kalpli ve asık suratlı insanlar yerleşmişti Kırım’a… Kırım bunun için yaz tutuyordu. Asıl sahiplerini istiyordu.”138

Romanın yazılış tarihine bakılacak olursa 1980 yılında Sabah Gazetesi’nde tefrika edildikten sonra 1981 yılında kitaplaştırılıp basılır. 1980 yılları Kırım Tatarlarının sürgün yerlerinden vatanlarına dönme mücadelelerinin en faal yıllarıdır. Mustafa Cemiloğlu önderliğinde yürütülen bu mücadele Kırım Tatar Milli Kurtuluş Hareketi olarak adlandırılmaktadır. Defalarca Sovyet Hükümetinden vatanlarına dönme izni almak için uğraşan Kırım Tatarları o yıllarda devletten ümidini keserek bütün yasaklara rağmen Kırım’a dönmeye başlamışlardı, ancak dönen aileler tekrar sürgün edilmekteydi. Bu yıllarda Kırım’a dönen ancak cebren dışarı atılan veya ağır baskılar uygulanarak barınmalarına imkân verilmeyen Kırım Tatarlarının sayısının on binden fazla olduğu hesaplanmaktadır139. Bununla birlikte, vatanlarında kendilerini ne gibi kanunsuzlukların beklediğini çok iyi bilseler de Kırım Tatarları yine Kırım’a dönmeye devam ettiler. Bazı aileler defalarca Kırım’dan dışarı atılmalarına rağmen tekrar geri geldiler ve vatanlarında yaşama hakkı için mücadelelerini sürdürdüler. Fakat bu Kırım dışına atılmalarının trajik neticeleri olmaktaydı. 46 yaşındaki üç çocuk babası Musa Mamut Kırım’ın Beşterek köyünde 23 Temmuz 1978’de tekrar Kırım’dan dışarı

137 Gündüz, s. 106. 138 Gündüz, s.112. 139

çıkarmak üzere evine gelen mahalli Sovyet idarecilerinin önünde protesto maksadıyla üzerine benzin dökerek kendini yaktı.140

Eser tam o yıllarda, Türkiye’ye Kırım’ın dramını ve hala sürmekte olan vatana dönme mücadelesinin tanıtılması maksadıyla Sabah gazetesinde tefrika edilir. Yazar roman akışını birçok yerde durdurarak okuyucularına seslenir:

“O yeşil yarımadada Türkler yaşamıyor… Bunun için Kırım’ın alın yazısına «Türksüz Kırım» diye yazılmış. Bu yazıyı okuyan uzak illerdeki esir Türkler «Kırım Türksüz neylesin» diye yakınıyor… Evet, Kırım Türksüz olamaz… Sibirya zindanlarında inleyen, çalışma kamplarında eriyen ve Stalin’in kızıl yumruğu altında ezilen Türkler tekrar vatanı olan Kırım’a dönmelidirler Mustafa Cemiloğlu’nun hareketini destekleyelim. Bütün dünyaya haykırıyoruz… Sovyet Rusya’nın bu insanlık dışı tutumunu birlikte protesto edelim”141, “Kırım Türk’ü ezildiği yetmemiş gibi, daha ezmek istiyorlardı… Dini ve milli kültürleri eritilmek isteniyordu. Bu yazıları yazdıktan sonra hür insanlara haykırıyorum: Kırım Türkü eziliyor, onların da hür yaşaması için mücadele verin”142

Görüldüğü gibi, Kırım (Türkün Dramı) romanı Kırım Türklerinin vatanlarına dönme mücadelesini desteklemek için yazılmıştır.