• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. Kıbrıs’ta Türklerin Örgütlenmeleri

Türklerin Kıbrıs’ta örgütlenmelerini siyasi örgütlenme ve silahlı örgütlenme olarak iki ana başlık altında ele almak mümkündür. EOKA’nın tedhişini artırdığı 1950’li yıllara kadar Türklerin örgütlenmesinin sosyal ve siyasi düzeyde kaldığı görülmektedir. Ancak bir noktadan sonra bu örgütlenmenin yetersiz kalması ve EOKA’nın kanlı eylemlerini arttırması neticesindekendilerini silahla savunma gerekliliğini gören Türkler 1950’li yıllarda silahlı örgütlenmelere gitmişlerdir. Bu örgütler, Kıbrıs halkının kendini savunma mekanizmasının çekirdeğini oluştururken daha sonraki yıllarda Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) ortaya çıkmasında önemli rol oynamışlardır.

1920’lerden 1960’lara kadar yaşanan gelişmeler, Türklerin adada güçlü bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğunu ortaya koymuştur. Bu eksikliğin bilincinde olarak bu tarihlerde Kıbrıslı Türklerin adada etkili bir şekilde örgütlenme yoluna gittikleri görülmektedir. Türklerin adadaki ilk siyasi örgütlenmesi, bir müftü ve öğretmen olan Hacı Hafız Ziya Efendi’nin 1924 yılında kurduğu Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi’dir145. Fakat 1926 yılında adaya vali olan Sir Ronald Storshem bu örgütlenmenin önüne geçmiş hem de Türklerin adadaki hak ve yetkilerini önemli ölçüde azaltmıştır. Daha sonra 1930 yılı seçimlerine doğru Kemalist Kıbrıslı Türk

143Mirgbagheri, Historical Dictionary of Cyprus,, s.2 ;Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, s.5. Planın

ayrıntıları için bkz. Kemal Akmaral, Kıbrıs Türk’ünü İmhayı Hedefleyen Akritas Planı ve Annan’a dek

Uzanan Planlar Süreciyle Kıbrıs, Bilge Karınca Yayınları, İstanbul 2004, s.135-138; Joseph, S.

Joseph, “Ethnopolitics and Superpower Politics (The Acheson Plan)”, Cyprus: Ethnic Conflict and

International Politics, Macmillan Press Ltd, New York, 1997, s.64-67.

144 Akmaral, 2004, s. 136; Şener, a.g.m, s.23.

145T.C Başbakanlık Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı İdaresinde

aydınların Mehmet Necati Özkan önderliğinde Milli Cephe Partisi’ni kurduğu görülmektedir 146.

Bu parti çatısı altında hazırlanan Halkçılar listesi ile 1930 yılı seçimlerine katılan Türkler, İngilizlerin örgütlediği diğer Türk gruba karşı seçimlerde önemli bir üstünlük kurmuşlar ve bunun verdiği güvenle 1 Mayıs 1931’de bir Milli Kongre toplamışlardır. Kongre sonucunda Kavanin Meclisi üyesi Ahmet Sait Hoca Kıbrıs müftüsü olarak belirlenmiş ve İngilizlerin bu teklifi kabul etmesi istenmiştir. Kıbrıslı Türklerin bu talebi, Kıbrıs toplumunun İngiliz yönetiminden kendilerini temsil konusunda dile getirdikleri en üst düzey talep olması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Bir emrivaki niteliğindeki bu talebi İngilizlerin reddettiği görülmektedir147.

Rumların 1931’deki isyanı sonrası siyasi faaliyetlerin yasaklanması nedeniyle Milli Cephe bu tarihlerde faaliyetlerini gizli olarak yürütmüştür. Siyasi faaliyetlerin 1941’de serbestleştirilmesi ile birlikte Kıbrıs’taki siyasal yaşamı ikisi Rumlara (Çalışan Halkların İlerici Partisi) [AKEL]148 ve Kıbrıs Ulusal Partisi [KEK] biri Türklere ait (Türk Ulusal Partisi) olmak üzere üç partinin yönlendirdiği görülmektedir. Türklerin bu ilk dönem siyasi örgütlenmeleri zayıf ve etkisiz kalırken II. Dünya Savaşı ile birlikte artan Enosis baskıları karşısında Türkler daha etkili bir örgütlenme yolunu seçmişlerdir. Türkler arasında artan milliyetçilik anlayışının ağır bastığı bu örgütlenmede, Enosis’in engellenmesi en temel hedef olarak belirlenmiştir. Bu yıllarda Halkın Sesi gazetesini yayınlayan Dr. Fazıl Küçük, Türk toplumunun sivil siyasi önderi olarak ön plana çıkmaya başlamıştır149. Fazıl Küçük etrafında birleşen Türklerin 18 Nisan 1944’te Kıbrıs Adası Türk Azınlık Kurumu

146 Sabahattin İsmail, 150 Soruda Kıbrıs sorunu, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 1988, s.22; Hasgüler;,

Kıbrıs Siyasi El Kitabı ve Sözlüğü, s.452-454.

147 Yüksel, 2009, s.167.

148Mirgbagheri, Historical Dictionary of Cyprus,, s.142-144; AKEL ile ilgili çalışmalar için bkz: T.W.

Adams, AKEL:The Communist Party of Cyprus, Hoover Institution Press, California 1971.

149Halil Sadrazam, Kıbrıs Türkünün Özgürlük Mücadelesi Lideri Dr. Fazıl Küçük, KASTAŞ

(KATAK)’nu kurdukları, Lefkoşa dışında da örgütlendikleri ve Rumlardan ayrı sendikalar kurdukları görülmektedir150.

Sosyal ve siyasi alanda Türkleri önemli ölçüde birleştiren KATAK’ın ardından 1945 yılında Dr. Fazıl Küçük tarafından Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi (KMTHP) kurulmuştur151. Bunun yanında Rumlardan ayrı olarak sendikalaşan Türkler, Ağustos 1945’te Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu’nu kurmuş ve devamında bütün kurumların birleştirilmesi çalışmalarına başlamışlardır. Kıbrıs’taki Türk örgütlerinin bir araya gelmesi ile 23 Aralık 1945’te Kıbrıs Türk Kurumları Birliği kurulmuş ve birlik 6 ay kadar faaliyet göstermiştir152.

Rumların Enosis’i etkili bir şekilde kullanarak İngilizlere birçok taleplerini kabul ettirdiklerini fark eden Türkler, 1948’den itibaren örgütlenmelerini daha etkin olacak biçimde sürdürmüşlerdir. Aynı yılın Nisan ayında adadaki Türk toplumunun farklı kesimlerdeki temsilcilerinin bir araya geldiği bir komite kurulmuştur. Bu komitede genç kuşağın temsilcilerinden birisi olan Rauf Raif Denktaş da yer almıştır. Komite bir rapor hazırlayarak İngiliz valiye sunmuş ve Türk toplumunun sorunlarını ve taleplerini dile getirmiştir. Raporda 1920’li yıllardan bu yana Türklerin yaşadığı hak kayıpları geniş bir şekilde dile getirilmiş ve özetle; 1928’de kaldırılan müftülüğün yeniden ihdası, Evkaf’ın yönetiminin Türklere verilmesi, Türk toplumunun aile hukukunda reform yapılması, Türklerin sorunlarına bakan Şer’i mahkemelerin masraflarının İngiliz hükümetince karşılanması, Rumlara tanınan hakların Türklere de tanınması istenmiştir. Ayırıca Türkiye’deki milli bayramların Kıbrıs’ta da kutlanmasına ve ders kitaplarının Türkiye’den getirilmesine izin verilmesi talep edilmiştir153. Özellikle son iki talep, Kıbrıs Türklerinin kendilerini Türkiye’nin organik bir parçası olarak gördüğünü ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir.

150 Rukiye Maden, Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıs, Tarihçi Kitabevi, İstanbul 2014, s.25; Ulvi Keser, “

KATAK’tan Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’na Kıbrıs ve Faiz Kaymak 1943-1957”, Dünden

Bugüne Kıbrıs (1913-2013), Berikan Yay, Ankara 2013, s.108.

151 Maden, a.g.e, s.31.

152 Gürel, 1985, s.70;Maden, s.32. 153 Gürel, 1984, s.69, 70.

Türklerin örgütlenmesi bunlarla sınırlı kalmamış, farklı örgütler vasıtasıyla yürütülen mücadelenin 8 Eylül 1949’da kurulan ve bütün kurum ve kuruluşları tek çatı altında birleştiren “Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu” ile tek merkezden kontrol edilmesi amaçlanmıştır. Bunun yanında mevcut partiler de Kıbrıs Türk Milli Birliği adı altında birleştirilmiştir. Örgütlenmenin iki ana yapı üzerinden yeniden şekillendirilmesi ile Türklerin enosis’e karşı verdiği mücadele yeni bir boyut kazanmıştır. Örgütlenme yapısı bu şekilde yeniden düzenlenirken Türklerin geçmişteki pasif tutumu bırakarak kitle hareketlerine başladığı da görülmektedir. Dr. Fazıl Küçük’ün 28 Kasım 1948’de Lefkoşa’da yaptığı ve 15.000 kişinin katıldığı açık hava toplantısı ilk önemli kitlesel eylemlerden birisidir. Dr. Küçük’ün bu toplantıda, 15 bin kişinin önünde henüz 24 yaşındaki bir avukata dönerek “Rauf sen de konuş” demesi ve genç avukatın halktan büyük takdir gören etkili bir konuşma yapması geleceğin büyük liderinin yıldızının parlamaya başlamasında bir dönüm noktası olmuştur154.

Türklerin örgütlenmesi devam ederken Enosis faaliyetleri de hız kazanmış ve Rumlar, taleplerini İngiltere ve Avrupa nezdinde sıklıkla dile getirmeye başlamıştır. Rumların bu girişimlerine karşılık Türkler, 12 Aralık 1949’da büyük bir miting yapmışlar ve taleplerini BM, İngiltere ve Türkiye’ye iletilmek üzere Dr. Küçük’ü yetkilendirmişlerdir155.

Kıbrıs’ta Rumların Türklere yönelik eylemlerini arttırmasında Türkiye’nin bir dönem pasif olarak nitelendirilebilecek tutumunun da etkili olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü 1950’li yıllarda Türkiye’de dışişleri bakanlarının sözlerinden de rahatlıkla anlaşılabileceği üzere Kıbrıs sorunu öncelik sıralamasında biraz geri plana düşmüştür. 1950 yılında CHP iktidarının Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak da daha sonra iktidara gelen Demokrat Parti iktidarının Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü de “Türkiye’nin Kıbrıs sorunu diye bir meselesi yoktur” demişlerdir. Aynı ifadelerin yıllar sonra sol ideolojinin önemli isimlerinden Mehmet Ali Aybar tarafından da

154Güngör Toplu, “Kıbrıs Türklerinin Bağımsızlık Mücadelesinde Bir Dönüm Noktası ’28 Kasım

1948’ Mitingi”, Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, Sayı:11, Cilt:6, Yıl:6, Aralık 2016, s.695.

neredeyse kelimesi kelimesine tekrarlandığı görülmektedir. Türkiye’nin 1950’li yıllarda Yunanistan ile iyi geçinmeye özel bir önem verdiği ve bu dostluğu gölgeleyecek hareketlerden özenle kaçındığı görülmektedir. Gerek Yunanlıların gerekse Rumların Türk yetkililerin bu iyi niyetli ve yaşanan anlaşmazlıkları ön plana çıkarmamayı yeğleyen yaklaşımlarından fazlasıyla cesaret aldıkları görülmektedir156.

Rumların Enosis taleplerini başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere uluslararası platformlara taşımaları ve bununla yetinmeyip adada enosisçi terör örgütü EOKA eliyle Türklere karşı silahlı eylemlere yönelmeleri Türklerin de kendini savunacak örgütlenmelere gitmesine neden olmuştur. EOKA’nın silahlı eylemleri ilk başlarda İngilizleri daha sonra ise Türkleri ve kendilerini desteklemeyen Rumları hedef almıştır. Türklerin kendilerini savunmak için kurduğu örgütlerin hepsi lokal ve çoğu da etkisiz kalmış örgütlenmelerdir. Türklerin bu konudaki ilk örgütü, Lefkoşa’da kurulan Karapençe157 isimli teşkilattır158.

Eylemleri Rumların taciz edilmesinden öteye geçmeyen ve etkisiz kalan bu örgütten sonra kurulan ikinci örgütlenme ise Dr. Fazıl Küçük önderliğinde kurulan Volkan’dır. Türk toplumunun kendisine karşı yapılan saldırılara karşı örgütlemenmesinin çok hayati bir konu olduğunu düşünen Dr. Fazıl Küçük, Volkan’ı kurarak Kıbrıs Türkleri arasında o güne kadar ki en ciddi örgütlenmeyi gerçekleştirmiştir. Volkan da başlarda fazla etkili olamamasına karşın Kıbrıs halkına zamanla önemli bir moral ve motivasyon kaynağı haline gelmiştir. Volkan’ın eylemleri legal sınırlar içerisinde kaldığından İngilizlerin bu faaliyetlere müdahale etmediği görülmektedir. Türklere ait bir başka teşkilat ise Volkan’dan ayrılanların kurduğu 9 Eylül isimli örgüttür. Ancak bir toplantı sırasında meydana gelen patlama

156 Güvenç, 1984: s. 22, 48-49. Demokrat Parti’nin Kıbrıs politikası için bkz: Hüseyin Agun,

Demokrat Parti İktidarının Kıbrıs Politikası 1950-1960, Demokratlar Kulübü Yayınları No:13,

Ankara 1997.

157 Lefkoşa’da kurulan bu örgütün ilk icraatı 1956 yılında Türk kesimde bulunan Rum ve Ermenilere

ait dükkânları soyup ardından yakılmasıdır. Olumlu bir mücadele örneği ortaya koyamayan teşkilatta çoğunlukla İngiltere’den Kıbrıs’a dönen gençlerdir. Ulvi Keser “Türk Mukavemet Teşkilatı’nda Muhabere 1955-1974”, U.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 8 Sayı 2 2015 s.67

158 Ulvi Keser, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, IQ Kültür Sanat Yay,

ile örgütün üst yönetim kadrosu hayatlarını kaybetmiş ve bu gelişme neticesinde örgüt eyleme geçemeden ortadan kalkmıştır.

Adadaki Türklerin örgütlenmesi açısından dönüm noktasını Türkiye’nin duruma müdahalesi oluşturmaktadır. Çünkü Makarios’un baskısı ile Yunanistan 12 Temmuz 1957’de BM’ye self determinasyon için başvurmuş, BM bu talebe olumsuz cevap vererek 26 Şubat 1957’de alınan kararın uygulanmasını istemiştir. Bu günlerde İngiltere’nin Yunanistan’ın baskısını dikkate alması Türkiye’nin adadaki Türklerin örgütlenmesinin ne derece önemli olduğunu kavramasını sağlamıştır. Adada örgütlenmenin öneminin farkına varan Türkiye, benzer örgütlerin kurulması için adımlar atmaya başlamıştır159.

Kıbrıs’ın mücadele tarihinde ayrı bir yeri olan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), 27 Temmuz 1957’de Lefkoşa’da kurulmuştur. Örgütün kurucuları Rauf Denktaş160, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nde çalışan Mustafa Kemal Tanrısevdi’dir161. Denktaş’ın da ifade ettiği gibi çekirdeğini Volkan’ın oluşturduğu TMT, önceki örgütlere göre daha kapsamlı ve profesyonel bir örgütlenmedir162. TMT’nin kuruluşu her ne kadar Denktaş ve arkadaşlarının girişimi ile olmuşsa da fikrin Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’dan çıktığı ve dönemin başbakanı Adnan Menderes’in de aktif olarak faaliyet yürütecek böyle bir teşkilatı onayladığı belirtilmektedir. Denktaş ve ekibi 1957’de teşkilatı kurmuş ancak teşkilatın işlevsel olabilmesi için 1958 yılının ocak ayında Dr. Fazıl Küçük ile birlikte Türkiye’ye giderek askeri teşkilatlanma için yardım istemiştir. İstenilen yardım 1958’in Ağustos ayında Rıza Vuruşkan’ın ilk Bayraktar olarak adaya ayak basması ile karşılanmıştır163.

159 Keser, Kıbrıs’ta Yeraltı Faaliyetleri ve Türk Mukavemet Teşkilatı, s. 114.

160 Ayşe Aydın, Başak Tuncay, “ Türk Mukavemet Teşkilatı İçinde Rauf Denktaş’ın Faaliyetleri”,

Asia Minor Studies, Rauf Denktaş Özel Sayısı, Cilt:2, Mayıs 2014, s.55.

161 Hasgüler, Kıbrıs Siyasi El Kitabı ve Sözlüğü, s.428, 429.

162 Hande Erol, Kıbrıs Politikalarında Lider Rauf Denktaş’ın Rolü, Marmara Üniversitesi, Türkiyat

Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2014, s. 24.

163 Ahmet Zeki Bulunç, “Aslında Kimse Uyumuyordu”, Kıbrıs Mektubu Dergisi, 28(1-2-3-4-5-6),

TMT’nin kuruluş tarihi ile ilgili olarak kaynaklarda farklı tarihlere rastlanmaktadır. Bunun nedeni, kaynakların örgütün ilk fikir olarak ortaya çıktığı veya fiilen harekete geçtiği tarihlerden birisini referans alması olabilir. Denktaş ise anılarında 26-27 Kasım 1957’yi kuruluş tarihi olarak vermektedir. Bazı kaynaklarda da 1958 tarihinin geçtiğine dikkat çeken Denktaş, bu durumu açıklarken Türkiye’nin de örgütün yapılanmasındaki rolünü ortaya koymaktadır. Örgüt 1957’de kurulmuş ancak Türkiye’den ısrarla talep edilen eğitici subay, Ağustos 1958’de Kıbrıs’a gelmiştir. Özel Harpçi bir Kurmay Albay olan Rıza Vuruşkan, İş Bankası Müfettişi sıfatıyla Kıbrıs’a gelmiş ve örgütün gerçek bir silahlı örgüte dönüşmesini sağlamıştır. Bayraktar kod adıyla bilinen Vuruşkan’ın 1962’de Türkiye’ye dönmesinden sonra Kurmay Albay Kenan Çoygun164, elçilik kadrosuyla (Ateşe Kemal Coşkun) Kıbrıs’a gelmiş ve 1967’ye kadar krizin en yoğun yaşandığı dönemlerde Kıbrıs Türkünün hayatta kalma mücadelesine liderlik etmiştir165.

Örgütün kuruluş amacı diğer örgütleri tek bir çatı altında toplayarak Kıbrıslı Türklerin haklarını savunmaktır. Bunun yanında Türkiye’den destek alınması da örgütün başlıca hedeflerinden birisidir. Örgüt, başlangıçta silahlı bir örgüt olmayı değil Ghandi’nin mücadelesine benzer bir pasif direniş gerçekleştirmeyi hedeflemiştir166. Denktaş’ın ifadesiyle TMT’nin kuruluş sebeplerini şu şekilde sıralamak mümkündür167;

 EOKA’cıların Enosis için yürüttükleri yeraltı faaliyeti karşısında oluşan boşluğu doldurmak,

 Türklerin bölgesel örgütlenmelerini tek çatı altında birleştirmek,

Yazdırmış Türk Yiğitleri,Nokta E-Kitap, Antalya 2017,s.171-172;Cumhur Evcil, “TMT’nin İlk

Komutanı Alb. Rıza Vuruşkan”, Önce Vatan, 20.2.2012.

164 Sarı, a.g.e, s. 172-175Ahmet B. Ercilasun, “Kıbrıs’ın Bozkurt’u Kenan Çoygun”, Yeniçağ, 24

Kasım 2013; Ahmet Tolgay, “ Anılarımdaki Kenan Çoygun…”, Kıbrıs Gazetesi, 22 Ekim 2017; “Bir Çılgın Türk’ün Vedası”, Hürriyet, 15 Ekim 2005, s.1, 24.

165 Çeşitli kaynaklardan aktaran Ahmet Aydoğdu, Kıbrıs sorunu, Çözüm Arayışları, “Annan Planı ve

Referandum Süreci”, Asil Yayın Dağıtım, Birinci Baskı, 2005, Ankara, s. 33.

166 Batur, a.g.e., s. 152; Erol, 2014, s.25.

167 Aydın Akkurt, “ Ulusal Direniş ve TMT’den Kesitler”, Rauf Denktaş’a Armağan, Turan Kültür

 Türkiye’deki mukavemetçilerle bağlantıya geçerek destek almak,  Uzun vadeli bir mücadele için halkın desteğini kazanmak ve halka güven aşılamaktır.

Bir savunma örgütü olarak düşünülen TMT, halkı saldırılardan korumak, Kıbrıs halkını milli dava hakkında bilinçlendirip organize etmek, gençleri eğitmek, adanın Yunanistan’a ilhakının önüne geçmek, Türkiye’nin desteğini sağlamak ve adadaki Türkleri silahlı direniş için örgütlemek üzere kurulmuş ve adanın mücadelesinde tarihi roller üstlenmiştir168.

TMT’ye katılanların ettikleri yemin şu şekildedir169;

“Kıbrıs Türk'ünün yaşayış ve hürriyetine; canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun, vaki olacak tecavüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilen her şeyi canımdan aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerim, işittiklerim, hissettiklerim ve bana emanet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezanın ölüm olduğunu biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime, şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir ve ant içerim.”