• Sonuç bulunamadı

Kürtlerde Göçebe, Yarı Göçebe ve Yerleşik Yaşama Dayanan

2.1. OSMANLI-İRAN HUDUT BÖLGESİNDE YAŞAYAN KÜRT AŞİRETLERİNDE

2.2.1. Kürtlerde Göçebe, Yarı Göçebe ve Yerleşik Yaşama Dayanan

2.2.1.1. Kürtlerde Göçebe Yaşama Dayanan Ekonomi

Kürt göçebeler, genelde yerleşik tarım ve şehir toplumlarının yakınlarında yaşamışlardı. Tüm diğer göçebeler gibi onlar da özellikle daha zor ekonomik dönemlerde çetecilik ve soygunculuk yapmışlardı. Onların bu gasp ve talanları Kürt adını neredeyse eşkıya ile eş anlamlı hale getirmiştir. Yakalanması zor oldukça hareketli ve ne yapacakları belli olmayan Kürt göçebelerin yarattığı güvensizliğin ceremesini, bölgeden geçen Kürt olmayan yolculardan daha çok yerleşik Kürtler çekmiştir. Ortaçağ döneminde Kürtlerin yaşadığı bölgelerden geçen uluslararası ticaretin zirvede olduğu dönemlerde, yerel Kürt emirlikleri göçebelerin üzerinde bir otorite sağlamışlardı. Uluslararası ticaret noktalarının güney denizlere kayması ile başlayan felaketle birlikte Kürt ekonomisinde başlayan çöküş bir yandan göçebeleri daha fazla soygun yapmaya sevk ederken diğer yandan da bu soygunlara karşı

132 Ahmet Buran, “Kürtler ve Kürt Dili”, Turkish Studies: International Periodical For The Languages, Terature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/3 Summer 2011, p. 43-57, Turkey, s. 51. İzady, s. 305.

82 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE OSMANLI – İRAN İLİŞKİLERİNDE KÜRT AŞİRETLERİ MESELESİ

mücadele eden Osmanlı ve İran devletlerinin kaynaklarını da bir hayli azaltmıştır. XVIII. yüzyılın sonlarına gelindiğinde yerleşik Kürtlerde bile soyulacak çok az şey kalmıştı. Öyle ki kala kala yalnızca haberciler ve hala Kürtlerin yaşadığı bölgelerde terkedilmiş eski ticaret yollarının bir kısmını kullanmak zorunda kalan birkaç Ermeni tüccar kalmıştı. Tarımla uğraşan Kürtler, göçebe Kürt aşiret beyleri tarafından güç duruma düşürülmüşlerdi. Hayvancılık ile uğraşmayan Kürtler, giderek zenginleşen kırsal ekonomik oluşumlarla aralarındaki ticari ilişkiyi güvence altına almak ve korunmak için bazı güçlü göçebe aşiretlerin müşterisi olmayı gerekli görmüşlerdi.133

Göçebeliğin doruğa ulaştığı XVIII. yüzyılda sayıları bir milyonu bulan Kürdün yani toplam nüfusun %30'unun, göçebe olması akla yatkın

gelmektedir. Bu gerçekten de oldukça yüksek bir rakamdır ve

göçebelerin yerleşik çiftçiler ile kentli Kürtler üzerindeki siyasal ve askeri nüfuzuna işaret etmekteydi. Böyle bir oran Kürt kırsal bölgelerinin neredeyse boş olduğu ve tarımsal toplulukların daha az olduğu anlamına gelmekteydi. Ayrıca İşlenen topraklar yılda bir ya da iki kez otlağa gelen göçebeler tarafından ele geçirilmekteydi.134 Bu konudaki değişim XIX. yüzyıl ortalarında gerçekleşti. Kırsal çiftçi toplum bu dönemde % 25 oranında bir yükseliş meydana getirdi. Göçebe nüfus ise durgun kaldı. Göçebeler böyle bir yükseliş karşısında eskisi gibi bir egemenlik kuramadılar, çünkü artık nüfus oranı dört çiftçi Kürde karşılık bir göçebe Kürt idi.135 Fakat böyle bir orana rağmen XX.

133 İzady, s. 404 – 405.

134 İzady, s. 405.

83

yüzyıl başlarına kadar göçebe Kürtler eşkıyalık, gasp ve talanlar yapmaya devam ettiği gibi Osmanlı-İran ilişkilerinde bu yönden istenmeyen durumlara da sebebiyet vermişlerdi.

2.2.1.2. Kürtlerde Yarı Göçebe Yaşama Dayanan Ekonomi

Göçebelerin sayıları sürekli olarak azalmaktaydı çünkü bunlar gittikçe yarı göçebe durumuna gelmekteydiler. Bunlar kışı ovalardaki kerpiç evlerde geçirirlerdi. İlkbaharda ise ekim yaparlardı ve sonra da tarlalarını koruyacak birkaç adam bırakıp sürüleri ile birlikte yüksek yaz otlaklarına çıkarlardı. Bu otlaklar, kışlakların yakınında bulunurdu ama çoğu zaman kuşaklar boyunca kullanılan hep aynı yolları izleyen göçler büyük mesafeler üzerinde olurdu. Kışı Zagros'un batı yamacında geçiren bazı aşiretler, yaz mevsiminde İran sınırında ve içinde yeniden dağlara çıkarlardı.136

Bir göç örneği olarak; “Heriki Aşireti, Zibar yakınında, Büyük Zap Irmağını geçmek için her yıl bir köprü kurardı. Bu iş onları bir süre uğraştırırdı. Bu yüzden o yöredeki Barzan Şeyhinin adamları olan Kürtler ile iyi geçinmek zorundaydılar, yoksa bu adamlar geçişlerine engel olurlardı. Daha sonra bunlar Tengi – Bilinda'nın üstündeki yüksek yolu izlerlerdi. Doğuda Büyük Zap'ın kolu olan Şemdinan suyu vadisindeki dar yollardan geçerek katırlar, atlar yüklü uzun bir insan zinciri oluştururlardı. Tepelerde mevzilenmiş silahlı çobanların güttüğü 300 – 400 başlık koyun sürüleri yamaçlarda yayılırlardı. Oramar suyunun birleştiği yerde aşiret ikiye ayrılırdı, bir kısmı Sat Vadisinden,

136 Nikitine, s. 102.

84 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE OSMANLI – İRAN İLİŞKİLERİNDE KÜRT AŞİRETLERİ MESELESİ

diğer kısmı Heriki ve Beitkar vadilerinden geçerek ağır ağır konaklaya konaklaya zikzaklar çizerek Sat dağının yüksek boğazlarına ulaşırlardı. Tahıl çuvalları, çadırlar, kilimler, keçeler, giysiler gibi eşyalarını atlar ve hayvanlara yüklemiş ailelerden ikisi üçü bir arada gider gibiydiler. Eski püskü elbiseler içindeki kadınlar, zorlukla yürürlerdi ve sırtlarında da beşiklerden çömleklerden çubuklardan, tepsilerden yağ tuluklarından, kabaklardan semaverlerden, dokuma ve eğirme aletlerinden oluşan garip bir yığın taşırlardı. Ayaklarından rahatsız olanlar dışında herkes yalınayak yürürdü. Çünkü atlar ve boynuzlu hayvanlar yükleri taşımaktaydı. Tepeden tırnağa silahlı olup bütün cephanelerini de üzerlerinde taşıyan erkekler göçe korumacılık yaparlardı. Bazen köylerde yollarda bunların yerli halkla tartıştıkları da görülürdü. Bunlardan bir kaçı da sürüleri yamaçların yukarılarından otlata otlata süren çocuklara eşlik ederdi. Bu göçebelerin geçtiği günler de herkes için bir tedirginlik söz konusuydu. Köylüler kapılarını sürmeleyip evlerine kapanırlardı. Silahlı erkekler yerleşme yerlerinin yakınındaki önemli noktaları tutup tetikte dururlardı. Herkes sinirli ve kuşkuluydu. Zaman zaman tek tük silah atışları duyulurdu. Göçebeler geceleri hayvanlarının yüklerini indirmezlerdi ama çadırlarını yüklü hayvanların yanında kurup ve uzun keçelere sarınırlardı.”137

2.2.1.3. Kürtlerde Yerleşik Yaşama Dayanan Ekonomi

Osmanlı-İran hükümetleri, valilik görevini genellikle hudut bölgesinde yaşayan Kürt aşiret beylerine verirlerdi. Bu beyler böylelikle devletin uç sınırlarını, askerî sınır eyaletlerini korumakla görevli bir çeşit milis

137 Dickson, s. 371 – 375.

85

gücü durumuna gelirlerdi. Bu da onları geleneksel uğraşılarından koparırdı. Vali beyler çevrelerinde savaşçılıkla uğraşan bir çeşit koruma gücü bulundururdu ki savaşçılık mesleğinden yerleşik hayata geçmek için arada yalnızca bir adım vardı. Valilerin şehirdeki konutları genellikle bölgedeki büyük ulaşım yolarının kesiştiği yerlere kurulurdu. Bu konutlar yerleşim merkezlerinde kurulurdu. Böylelikle valilerin bölgeyi denetimleri altında bulundurmaları kolay olurdu. Bu konutlar sayesinde Vali, kışlağını çevreden kopuk kalacağı ve her türlü rahatlıktan yoksun bir köyde kurma zorunluluğundan da kurtulmuş olurdu. İşte bu nedenle vali kışında otoritesine zarar getirmek istemiyorsa şehirde oturmak zorundaydı. Bu durumda savaşçıları da onun yanında bulunmak zorundaydı ve böylelikle yerleşik duruma gelirlerdi. Bu yerleşik yaşama geçiş, genelde başlıca sınır eyaletlerinde olurdu.138

Göçebe aşiretler, hem yarı göçebe Kürtlerden hem de Ermenilerden bir ürün payı alırlardı. Böylelikle hem göçebelerin hem kiracısı olduğu toprak sahibinin hem de hazinenin isteklerini karşılamak zorunda kalan yarı göçebe köylü sonunda köylerini bırakıp başka bir şehire yerleşmek ve burada geçim kaynaklarını sağlamak zorunda kalmışlardı.139

138 Nikitine, s. 155 – 156.

86 II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE OSMANLI – İRAN İLİŞKİLERİNDE KÜRT AŞİRETLERİ MESELESİ

2.2.2. Kürtlerde Temel Geçim Kaynakları