• Sonuç bulunamadı

4. KÜRESELLEŞME OLGUSU ve GELİŞİM SÜRECİ

4.3. Küreselleşmenin Tarihi Gelişimi

KüreselleĢme olarak adlandırılan sürecin tarihi oldukça eskilere dayanmakta olup, günümüze gelinceye kadar üç dönemden geçmiĢtir. Her dönemde köklü değiĢimlere neden olan küreselleĢme, özellikle 1980‟li yıllardan sonra büyük bir hız kazanmıĢtır.

KüreselleĢmenin günümüze kadar geçirdiği bu dönemleri üç aĢamada incelemek mümkündür.

Birinci küreselleĢme; bu aĢamaya merkantil kapitalizm de denilebilir. 15. yüzyıl Avrupa‟sının batısında çok köklü değiĢimler yaĢanmıĢtır. Bu değiĢimler; coğrafi keĢifler ve bunların altında yatan birtakım teknolojik buluĢlar, okyanusların fethedilmesi, sömürgecilik ve köle ticaretinin baĢlaması, toplum yaĢamında Ģehirlerin ağırlık kazanması, giderek zenginleĢen yeni ve güçlü bir ticaret kesiminin ortaya çıkması ve dünyanın ekonomik

16

merkezinin Akdeniz‟den Kuzey‟e doğru kayması gibi önemli değiĢimler yaĢanmıĢtır (Yüksel 2001).

Merkantilist öğretiye göre bir ülke, olabildiğince kendi kendine yeterli olmalı, daha az mal alıp daha çok satmalı, ihracat ithalattan fazla olmalı, kendi sanayini yüksek gümrüklerle korumalıdır (Yüksel 2001). Bunun yanında, dünyaya yayılarak ve denizlerde koloniler kurarak ürünleri için daha büyük pazarlar elde etmek gerekmektedir Ancak, o zaman ülkenin elindeki toplam kıymetli maden miktarı artırılabilir (Mansbach ve Rafferty 2008).

Merkantilist sermaye birikimi, Batı Avrupa‟yı hem zenginleĢtirmiĢ hem de ulus-devletin oluĢumu gibi önemli bir süreci yaĢar hale getirmiĢtir. Avrupa'da, bu merkantil zenginleĢmeyle beraber, hem siyasal (ulus-devlete doğru) hem toplumsal (daha aydınlık kafaların yetiĢtirilmesi yolunda) bir dönüĢüm baĢlamıĢtır (Kazgan 2005).

Ġkinci küreselleĢme; bu aĢamaya sanayi kapitalizmi de denilebilir. 18. yüzyılın sonlarıyla 19. yüzyılın baĢlarında buhar makinesinin icadı ve sanayiye uygulanması ile

“sanayi devrimi” ortaya çıkmıĢtır. Böylece küçük ölçekli atölye tipindeki iĢletmelerin yerini, önce makinelerle üretim yapan büyük atölyeler, daha sonra da giderek kitle üretimi yapan fabrikalar almıĢtır (Mucuk 2005). Kitlesel üretim yapan fabrikaların ortaya çıkması ile, Ġngiltere‟de çok acımasız ve ilkel bir kapitalizm hüküm sürmeye baĢlamıĢtır. Böylece, kapitalizmin düzenleyicisi olarak 19. yüzyılın ortalarına doğru bugünkü modern anlamıyla Ġngiltere‟nin Rochdale Kasabasında ilk kooperatif kurulmuĢtur (Mülayim 2006).

SanayileĢmeyle gelen aĢamayı, ulaĢtırma ve haberleĢme alanındaki geliĢmeler izlemiĢtir. Bir yandan ulaĢım bir yandan da iletiĢim maliyetlerinin düĢmesi malların, hizmetlerin ve fikirlerin yayılmasına neden olmuĢtur (Daudin ve ark. 2008). Ancak, metropol sanayilerine ucuz ve sürekli hammadde akıĢını sağlamak, üretim sonunda elde edilen üretimi satacak yeni pazarlar bulmak, fazla nüfusu baĢka ülkelere kaydırmak gibi bir takım yapısal sıkıntılar ortaya çıkmıĢtır. Bu yapısal sıkıntılar ülkeler arasında kıyasıya bir rekabeti baĢlatmıĢ ve kâr marjlarını düĢürmüĢtür. Sonunda devletler arasında bir çatıĢma baĢlamıĢtır (Yaman 2001). Ġlk olarak 1914 yılında I. Dünya SavaĢı ve ardından 1945 yılında II. Dünya SavaĢı ortaya çıkmıĢtır. Bu iki büyük savaĢ ve 1929 yılında yaĢanan Büyük Depresyon, küreselleĢme sürecinin yavaĢlamasına neden olmuĢtur (Aktan ve ġen 1999). AlıĢılmıĢ dengelerin hemen hemen tümü çökmüĢ, ortaya çıkan boĢlukları yeni dengeler doldurmuĢtur. Ġmparatorluklar ve krallıklar yıkılmıĢ, bunların güç kaynağı olan ve çeĢitli kıtalara yayılan sömürgeleri tek tek bağımsızlıklarını almıĢ ve dünyada iki kutup ve iki yeni blok oluĢmuĢtur: Amerika BirleĢik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) (Yaman 2001).

17

Üçüncü küreselleĢme; Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında Avrupa‟nın büyük bir kısmı harap durumdayken, ABD endüstriyel ekonomide çok büyük bir geliĢme göstermiĢtir. Dünya sanayi üretiminin çoğuna, askeri hakimiyete, güvenliğe ve her iki okyanusun kontrolüne sahip olmuĢtur (Yaman 2001). ABD öncülüğünde savaĢtan galip gelen ülkeler barıĢ ve refahın sağlanması amacıyla iki yeni mali kurum olan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası‟nı kurmuĢlardır. Ayrıca, dünya ticaretinin ve refahının sağlanması amacıyla da Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması‟nı (GATT) imzalamıĢlardır (Bu kurumlar ileriki bölümlerde ayrıntılı bir Ģekilde açıklanmıĢtır). Bu kurumların katkısıyla 1950-1960‟lı yıllarda yeni bir küreselleĢme dalgası ortaya çıkmıĢtır (Mishkin 2005). Bu yıllarda küresel üretim ve küresel ticaret, hem geliĢmiĢ ülkeler hem de bir çok geliĢmekte olan ülkelerde hızlı bir Ģekilde artıĢ göstermiĢtir. Bu dönemde yaĢanan diğer bir geliĢme de, dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren ABD kökenli firmalar tarafından gerçekleĢtirilen doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki hızlı artıĢ olmuĢtur (Aktan ve ġen 1999). Ayrıca bu dönem, çeĢitli ülkelerdeki kooperatifler açısından önemli geliĢmelerin yaĢandığı bir dönem olmuĢtur.

Özellikle Avrupa ülkelerinde, kooperatifler bir yandan yoğunlaĢarak ekonomik ölçek büyüklüğünü, yani rekabet edebilme gücünü artırmıĢlar, diğer yandan da ekonomik faaliyetlerde piyasaların ortakları lehine çalıĢmalarını sağlayıcı bir konuma gelmiĢlerdir (Çıkın 2007b). Ancak, Ağustos 1971‟de Bretton Woods Sistemi‟nin çökmesiyle sabit kur sistemi terk edilmiĢ ve geliĢmiĢ ülkeler (ABD, Almanya, Ġngiltere ve Japonya) ard arda sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldırmıĢlardır. Bretton Woods sisteminin çökmesinin ardından 1973‟de Petrol Ġhraç Eden Ülkeler TeĢkilatı‟nın (OPEC) petrol fiyatlarını yaklaĢık 3 kat artırması üzerine, 1974‟ten itibaren geliĢmiĢ batı ülkelerinde ekonomik durgunluk yaĢanmaya baĢlamıĢtır. GeliĢmiĢ batı ülkelerinde kendini gösteren ekonomik durgunluk petro-dolar fonlarının, getirisi nispeten daha yüksek olan geliĢmekte olan ülke piyasalarına akmasına neden olmuĢtur (Aktan ve ġen 1999).

1980‟li yıllara gelindiğinde, geliĢmekte olan ülkeler liberalleĢme eğilimine katılmıĢlar ve bir çok geliĢmekte olan ülkede özelleĢtirme, piyasa ekonomisi, finansal serbestleĢme, dünya ile entegrasyon gibi kavramlar eskisine göre çok daha fazla önem kazanmaya baĢlamıĢtır. Bütün bu geliĢmeler, geliĢmiĢ ülkeler ile geliĢmekte olan ülkeleri birbirlerine daha da yakınlaĢtırmıĢtır. Öte yandan, sanayi alanında yoğunlaĢan firmaların faaliyetleri, hızlı pazar değiĢiklikleri, ürün ve üretim teknolojisindeki geliĢmeler rekabetin artmasına neden olmuĢtur. Böylece 1980‟li yıllarda küreselleĢme çok daha belirgin bir hal almıĢtır. 1990‟ların baĢlarında eski Doğu Bloğu ülkelerinin, ekonomik ve siyasi çöküĢüyle küreselleĢme süreci zirveye ulaĢmıĢ ve Soğuk SavaĢ Dönemi sona ermiĢtir. Planlı ekonominin hakim olduğu bu

18

ülkeler zamanla ekonomik ve siyasi açıdan Batı ülkelerine yaklaĢmaya baĢlamıĢlardır. Bu ülkelerde uzun yıllardan beri hakimiyetini sürdüren komünist sistem yerini, demokrasi ve piyasa ekonomisine dayalı bir sisteme bırakmıĢtır (Aktan ve ġen 1999).

Soğuk savaĢ sistemi, bütünüyle ulus-devletler üzerine kurulu ve ABD ve SSCB tarafından dengede tutulmaktadır. KüreselleĢme Sistemi ise, birbiri ile örtüĢen ve birbirlerini etkileyen üç denge üzerine kuruludur. Bunlar; ulus-devletler, çok uluslu Ģirketler (ÇUġ) ve uluslararası örgütlerdir. Soğuk SavaĢ sisteminin tanımlayıcı perspektifi “bölünme“ iken, küreselleĢmenin tanımlayıcı perspektifi ise “bütünleĢme” olmuĢtur (Friedman 2003).

1990‟lı yıllarda gerçekleĢen bir diğer önemli geliĢme, ekonominin küreselleĢmesi açısından olmuĢtur. Ekonomik küreselleĢme de, yaĢanan geliĢme iki Ģekilde kendini göstermiĢtir. Birincisi, Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) kurulması ikincisi ise Çok Taraflı Yatırım AnlaĢmasının (MAI) imzalanmasıdır1 (Aktan ve ġen 1999). 1950 ve 1960‟lı yıllarda baĢlayan üçüncü küreselleĢme dönemi, günümüzde hala devam etmektedir.