• Sonuç bulunamadı

2.6. Küreselleşme Kavramı ve Önemli Bir Olgu olarak Küreselleşme

2.6.2. Küreselleşme ve Refah Devleti

Küreselleşmenin en büyük etkisinin ekonomik hayata yönelik olduğunu daha önce ifade etmiştik. Gerçekten de, küresel bir ekonominin ortaya çıktığı ya da ortaya çıkmakta olduğu iddia edilebilir. Bu küresel ekonomi içerisinde farklı ulusal ekonomiler ve bununla birlikte ulusal ekonominin yönetiminin yerel stratejileri giderek birbiriyle olan bağlantısını yitirmektedir (Giddens, 2000: 42). Lokal strateji ve aktörler değişerek global strateji ve aktörler devreye girmektedir, bu durum ortaya çıkabilecek sorun ve kazanımları da küresel sorun yada kazanımlar haline getirmektedir.

1973 sonrası birinci ve ikinci petrol krizleriyle birlikte refah devleti ciddi sorgulanmaya başlandı. Zaten devletin ekonomideki etkin rolü liberaller tarafından her zaman eleştiri konusu olagelmiştir. Ancak bu sefer artan kamu harcamaları, kronik bütçe açıkları ve enflasyon refah devletinin bu şekilde sürdürülemeyeceğini, yeni bir küresel ekonomik dönüşümün kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu. 1980’lerde neo-liberal uygulamalar ve yeni sağ politikalarla refah devleti ve sosyal politikalar sorgulanmanın ötesinde terk edilmeye başlandı (Aysan, 2006: 62- 65).

Uzmanlara göre 20.yüzyılın sonunda refah devletinin yaşadığı problemlerin temel sebebi olarak uluslar arası mal, hizmet ve sermaye piyasalarındaki hızlı bütünleşmede aranmalıdır. Dünya 1975’lerden sonra içine girdiği krizden çıkmanın yollarını, küresel ölçekte sermayenin yeniden yapılandırılmasında buldu, kapitalist sistem kendi mantığına uygun olmayan refah devleti anlayışını değiştirmek ve yerine küresel kapitalizm koşullarıyla uyumlu yeni bir yönetim biçimi oluşturmak için arayış içine girmiştir. Bu arayış refah devleti sistemini temelden etkilemiş, refah devleti kavramının gözden düşmesine ve sosyal politikaların erozyona uğramasına yol açmıştır (Özbek, 2002: 7).

Bir başka bakışla Küreselleşme kapitalist sistemin varlığını sürdürmek için kullandığı başka bir yoldur kapitalist sistem her krize girdiğinde varlığını devam ettirecek bir yol bulmakta ve yoluna devam etmektedir.

Küreselleşme sürecinin sosyal refah devletine muhtemel etkileri konusunda sosyal bilimler alanında iki yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşıma göre, dünya refah devletinden rekabet devletine doğru paradigmaların değişimini yaşamaktadır. Bu süreçte sosyal politika iş piyasasının esnekliğinin temin edilmesi veya uluslar arası rekabet kabiliyetinin gereklerine göre tespit edilmelidir. İkinci yaklaşıma göre küreselleşme bugüne kadar refah devleti üzerinde

hemen hemen hiçbir olumsuz etkide bulunmamıştır. Son yıllarda küreselleşmenin etkileriyle alınan tedbirler, gelecekte yaşanacak etkiler dikkate alındığında çok sıra dışı kalmaktadır. Sosyolojik anlamda küreselleşmenin mahalli kültürlerin ve geleneksel toplumsal bağların çözüldüğü, milli devletin belirleyiciliğinin azaldığı, gruplar ve kişiler arasındaki her türlü ilişkinin kolaylaşıp yaygınlaştığı, üretimin ve bölüşümün yeni bir dönüşüm içine girdiği, gerek toplumlar arasında gerekse aynı toplum içindeki sürtüşmelerin yayılma tehlikesinin her zamankinden daha çok olduğu, sınırların ve geleneksel aktörlerin öneminin azaldığı bir süreç olduğu ifade edilebilir ( Koçdemir, 1998: 66).

Küreselleşme en güçlü sosyal devlet özelliğine sahip olan devletleri de olumsuz etkileyebilir. Eğer gerekli önemleler alınmazsa, işsizlik oranı rekor kırmakta, devlet borçları artmakta, sosyal hizmetlerle ilgili maliyetler ekonominin katlanamayacağı seviyelere çıkabilmektedir (Çelik, 2002: 36-39).

Küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan en büyük eşitsizlik, gelir dağılımına yönelik yaptığı etkidir, bu etki küreselleşmeye uyum sağlayan ülkelerde pozitif yönde iken, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin dezavantajına dönüşmüştür. Bu durum küreselleşmenin etkilerinin standart olmadığı ülkeden ülkeye değişiklik arz ettiğini göstermektedir. Kimi ülkelerde bir gerileme yaşanırken, kimileride küreselleşme sonrasında yeni refah rejimleri ortaya koymuşlardır. Öyle ise Küreselleşmenin küresel etkilerinden refah devleti de etkilenmiştir, fakat bu bittiği anlamına gelmeyecektir.

1970 sonrasında liberalleşme, kuralsızlaştırma ve daha az devletçi bakış açılarının hâkim olması ile birlikte sosyal politikalara da “küreselleşme süreci” damgasını vurmaya başlamıştır. Küreselleşme, bir süreç olmasının yanında tüm yapılarda köklü değişiklikler ve dönüşümler meydana getirmiştir. Ulus devletin çözülmesi yanında, yönetimde; yerelleşme, sivil toplumun etkinliği, katılım, yönetişim vurgulanmaya başlamıştır. Bu tarihler yerel birimlerin yönetimde ve yerel kamusal hizmetlerde daha fazla söz sahibi olmaya başladıkları yıllar olmuştur. Küreselleşme ile beraber kentler inisiyatifi ele almaya başlamış, hatta bazı küresel kentlerin ulus devlet etkinliğini aşan bir güce sahip olduğu gerçeği kabul görmeye başlamıştır. Merkezî hükümetlerin gücü zayıflarken, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri belirgin bir şekilde iktidarı paylaşan güçler olmaya başlamıştır. İktidar artık çoklu aktörlerin paylaşımına girmiştir. Yerel birimler de –özellikle anakentler- küreselleşme ile birlikte alt yapıdan üst yapıya, konuttan sağlığa, sosyal hizmetten sosyal yardıma kadar yerel nitelikteki tüm hizmetleri sunan ana birimler olmuştur. Küreselleşmenin yeni süreçte yerel

yönetimlerin sorumluluklarını azaltmadığı aksine yerel yönetimlere olan vurguyu ve önemi arttırdığı anlaşılmıştır. Küresel güçlere karşılık olarak “yeni yerelleşme”“New Localism” ile vurgulanan yerel karar vericilerin daha aktif ve daha fazla sorumluluk sahibi olacaklarına inanç da artmıştır. Küreselleşme ile birlikte sosyal alan zayıfladıkça sosyal alana ihtiyaç ve vurgu da artmıştır. Bu noktada ana soru sosyal politikaların ne olduğu kadar kimler tarafından ne kadar sağlanması gerektiğidir. Küreselleşme devlet yapısını değiştirirken, devleti hizmet sunumunda tek belirleyici olmaktan çıkarmıştır. Sosyal politika uygulayıcılarına da yeni paydaşlar ekleyerek bu alanı çoklu aktörlerin katılımına açarak, sosyal politikaları yeniden belirlemeye başlamıştır. ( Kesgin, 2008 ). Devletin hangi kurumunun hangi şekilde sosyal yaşama müdahale edeceğini, sivil toplumun ve sosyal uygulamaları talep edenlerin bu müdahalenin neresinde duracağını ve bireylerin sorumluluğunun ne kadar olduğu ya da olması gerektiğini tanımlamak ve tespit etmek önem kazanmıştır.