• Sonuç bulunamadı

2.3 2008 KÜRESEL KRİZİ SONRASI GÜÇ KAYMALAR

GİRİŞ: ASKERİ SAVAŞLARDAN TİCARET VE KUR SAVAŞLARINA

2.3 2008 KÜRESEL KRİZİ SONRASI GÜÇ KAYMALAR

2008’de vahşi ve tamahkâr kapitalizm anlayışından kaynaklanan aşırı kâr hırsı ve menkul kıymetleştirme sonucu ortaya çıkan Mortgage krizi bütün dünya ülkelerini etkilemiştir. Kural tanımayan neo-liberal küreselleşme anlayışı şu anda

54 • Mehmet Günal

yaşadığımız küresel krizin ortaya çıkmasının ve ciddi boyutlara ulaşmasının en önemli nedenidir.

Krizin finansal piyasalara ve reel kesime etkileriyle birlikte, teorik alanda da “kapitalizmin sonu mu?” ya da “küresel finansal sistem çöktü mü?” veyahut da “Marx haklı mıydı?” gibi sorular gündeme taşınmış ve tartışılmıştır. Krizin temel kaynağı düşük kaliteli (yani yüksek riskli) mortgage kredilerine dayalı menkul kıymetler ve bunları ihraç eden aracı kurumlar ve yatırım bankaları ile satın alan hedge fonlar olmakla birlikte, burada asıl sorun sadece bu kurumlarda değil, sis- temin kendisinde yatmaktadır. 1980’lerde ivme kazanan ve 1990’larda hızlanan küreselleşmeye paralel olarak uluslararası piyasaların malileşmesi krizin teme- linde yatan asıl nedendir. Bu süreçte ekonominin yerini finans, devletlerin yerini çokuluslu şirketler ve bankalar almıştır.

Bu sürecin sonucu olarak piyasa oyuncuları sürekli yeni türev araçlar icat ederek, kuralların ve düzenlemelerin etrafından dolaşarak aşırı risk almışlardır. Dünyada likidite bolluğunun yaşandığı 2000’li yıllarda türev araçlara dayalı ola- rak “paradan para kazanma” süreci yaygınlaşmış, ancak bu süreçte aşırı risk alma eğilimi artmıştır. 2008 yılı itibarıyla dünya ekonomisinin toplam üretimi yaklaşık 60 trilyon dolar iken, türev ürünlerin miktarının 120 trilyon dolar civarında ol- duğu tahmin edilmektedir. Bu durum üretmeden, menkul kıymetleştirme yoluyla ve türev araçlar aracılığıyla para kazanmanın ve aşırı risk almanın geldiği boyutu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, sorun kapitalizmin kendisinde değil, kuralla- rın uygulanmamasındadır. Kapitalizmde de kar güdüsü önceliklidir, ancak orada kâr üretim üzerinden gerçekleşir. Küresel sistemdeki malileşmeye paralel olarak artan kuralsızlık ve denetim yetersizliği ise, üretmeden aşırı kâr elde etmeye imkân sağlamıştır. Piyasalardaki tersine gidiş sonucunda aşırı kâr amacıyla alı- nan aşırı risklerin gerçekleşmesiyle birlikte de böyle bir kriz kaçınılmaz hale gel- miştir. Kısacası, kuralsızlık, düzenleme ve denetim eksikliği, risk yönetimindeki yetersizliklerle de birleşince böyle bir kriz kaçınılmaz hale gelmiştir (Günal, 2008:2).

İlk olarak finansal bir kriz olarak ortaya çıkan 2008 krizi kısa zamanda bir siyasi krize, jeopolitik parçalanmaya ve dünyanın yeniden biçimlenmesine, çok kutuplu bir dünya düzeni arayışına dönüşmüştür. Aslında bu arayışlar Sovyetler

Ticaret ve Kur Savaşlarının Ekonomi Politiği: Çok Kutuplu Yeni Finansal Sistem Arayışları • 55 Birliği’nin dağılmasının ardından başlamıştı. 1991 yılından itibaren Asya’da ve Uzak Doğu’da Çin’in yeni ekonomik süper güç olarak öncülük ettiği gelişmekte olan ülkeler blokundan söz edilmeye başlanmıştı. 2002-2014 arasında hızla artan petrol ve doğalgaz fiyatlarının sürüklediği büyüme de Rusya ve Ortadoğulu pet- rol üreticilerini güçlendirmiştir. 2000’li yıllarda Çin ve Rusya dışında bazı geli- şen ülkelerden de söz edilmeye başlanmıştır. 2001 yılının Kasım ayında, yatırım bankası Goldman Sachs’ın Küresel Ekonomik Araştırma direktörü James O’Neill “Daha İyi Küresel Ekonomik BRIC’ler İnşa Etme” başlıklı bir makale kaleme almıştır. Makalenin başlığındaki BRIC kısaltması; Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in İngilizce baş harflerinden oluşmaktadır ama aynı zamanda İngilizcede “tuğla” anlamına geldiği için bir kelime oyunu içermektedir. O’Neill’in tezine göre bu dört ülke uluslararası ekonomiyi çarpıcı biçimde yeniden şekillendirmek- tedir. O’Neill, BRIC ülkelerinin yeni sanayileşen ekonomiler içindeki gruplardan biri olmanın ötesinde, dünya ticareti ve sermaye akımlarını değiştirme potansiye- line sahip dört büyük ve dinamik ekonomi olduğunu iddia etmektedir (Goldman Sachs, 2001 ve Ersungur vd. 2017).

Goldman Sachs tarafından 2003’te yayımlanan başka bir raporda ise; 2050 yılında dünyanın en büyük ekonomisinin Çin, üçüncü büyük ekonomisinin Hin- distan, dördüncü büyük ekonomisinin Brezilya ve altıncı büyük ekonomisinin Rusya olacağı öngörülmektedir (Servi ve Yıldırım, 2015). Diğer taraftan Çin ve Hindistan’ın imalat ve hizmet sektöründe, Brezilya ve Rusya’nın ise hammadde sektöründe küresel bir aktör olacakları da belirtilmektedir. 2050’de G5 te hiçbir Avrupa ülkesinin bulunmayacak olması Almanya, Fransa gibi ülkeleri endişelen- dirmekte ve hırçınlaştırmaktadır (Goldman Sachs, 2003).

Raporda gelecek 50 yıl içinde bambaşka bir dünya ekonomisinin söz konusu olacağı Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in dünya ekonomisinde büyük bir güç haline geleceği vurgulanmıştır. Ayrıca 40 yıldan az bir süre içinde BRIC ekono- milerinin dolar bazında 6’lar Grubu (G-6) ülkelerinden (ABD, Almanya, Fransa, Britanya, İtalya, Japonya) daha büyük bir ekonomik güç olacağı belirtilmiştir. Raporda BRIC’in 2025’te G-6’nın yarısı kadar olacağı, 2050’de o zamanki G- 6’dan sadece ABD ve Japonya’nın dünyanın altı büyük ekonomisi arasında yer alacağı vurgulanmıştır. İlk 10 yılda bu ülkeler gerçekten beklentileri karşılamış ve ötesine geçmiştir. Yatırım bankaları, düşünce kuruluşları ve akademi başarıya

56 • Mehmet Günal

inanmıştır ve herkes BRIC hakkında konuşmuştur. 2010’da gruba Güney Afrika da eklenmiş ve kısaltma BRICS olmuştur.

Küresel ekonominin coğrafi merkezi Batı’dan Doğu’ya doğru kaymakta ve bu kaymada Asya ülkeleri ve bilhassa Çin’in dünya ekonomisinde günden güne artan ağırlığı etkili olmaktadır. 2008 Küresel Kriz sonrasında gelişmekte olan ül- kelerin gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyüyerek aradaki farkı kapatmaya başla- mış olmaları, ilerleyen dönemler için gelişmekte olan ülkelerin büyüme tahmin- lerinin gelişmiş ülkelerden daha yüksek olması ve bu durumun “normalleşmesi” küresel ekonomideki ağırlığı G7 ülkelerinden G20 ülkelerine kaydırmaktadır.

Her küresel düzen çok büyük krizlerin ardından biçimlenmiştir. Yaşanan ge- rilim ve çatışmalar 21. yüzyıl küresel düzeninin uzlaşma ve paylaşımla kurulma- yacağını göstermektedir. 21. Yüzyılda belirsizlik, öngörülemezlik, pragmatizm, demagoji, popülizm gibi kavramların daha ön planda olacağı öngörülmektedir. Ülkelerin özellikle ekonomik anlamda birbirlerine bağımlı olması ortaya çıkacak en ufak bir sürtüşmeden iki tarafın da büyük zararlar görmesi anlamına gelmek- tedir.

2008 krizinin iktidar hesaplaşmasının bir parçası olarak Atlantik merkezinin ekonomik düzenine karşı bir başkaldırı olması ve sürecin çok kutupluluğa evril- mesi, Atlantik ittifakı başta olmak üzere eski ittifakların ve müesses nizamın ça- tırdamaya başlaması ve bu çatırdamanın sonucunda ABD ve müttefiklerinin gü- cünün Asya ülkeleri başta olmak üzere yeni yükselen ekonomiler tarafından sı- nırlandırılmaya çalışılması bu dönemi şekillendiren en önemli unsurdur. Ülkeler arasında yaşanan ilişkilerin ticaret savaşı ve yaptırımlar uygulama pratiği göz önünde bulundurulduğunda günümüzde “örtülü dünya savaşı”ndan söz etmek mümkündür (Karagül 2016: 4).

3. TİCARET VE KUR SAVAŞLARININ ARKA PLANI

Ticaret ve kur savaşları son yıllarda hız kazanmış olmasına rağmen mal ve hizmet ticareti çok eskilere dayanmaktadır. Ticaret binlerce yıl önce ilkel olarak başlamış ve bazı malların çakmak taşı gibi değerli taşlarla değiştirilmesi şeklinde yapılmıştır. M.Ö. 7. yüzyılda paranın ilk olarak Anadolu'da kullanılmaya başlan- masıyla birlikte, insanlar elindeki mallara sanal bir değer katmaya başlamış ve

Ticaret ve Kur Savaşlarının Ekonomi Politiği: Çok Kutuplu Yeni Finansal Sistem Arayışları • 57 ticarete belli başlı birimler ve değerler girmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Çinlilerin Hin- distan, Pers İmparatorluğu ve Roma üzerinden ticaret yapmaya başlamasıyla bir- likte, uzun yıllar boyunca bilinen dünyanın en önemli ticaret yolu olan İpek Yolu açılmış olmuştur. Yeni İpek yolu olarak nitelenen ve Pekin’den Londra’ya ulaş- ması planlanan Kuşak-Yol Projesini başlatarak, ABD’nin kur ve ticaret savaşını hızlandırmasına neden olan Çin’in bugünkü durumu ve ABD ile olan çekişmeleri incelenmeden önce bu alt bölümde ticaret ve finansın serbestleşmesi ele alına- caktır.

3.1. TİCARET VE FİNANSIN SERBESTLEŞMESİ

Uluslararası mal ve hizmet ticaretinin kökeni çok eski tarihlere dayansa da sermaye hareketlerinin serbest kalması yani paranın uluslararası dolaşımı, 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis edilen ABD ön- derliğindeki yeni dünya düzeninde ticaretin serbestleşmesi ve liberal anlayışın hâkim olması için Bretton Woods kasabasında üç önemli kurum; IMF, Dünya Bankası ve GATT kurulmuştur. Bu kurumlardan IMF ile döviz kuru dalgalanma- larına ve ödemeler dengesi sorunları yaşayacak ülkelere yardım edilmesi amaç- lanırken, Dünya Bankası eli ile Avrupa devletlerinin savaş sonrası ekonomik açı- dan toparlanmaları amaçlanmış, daha sonraki yıllarda ise az gelişmiş ülkelerin kalkınmalarına destek verilmiştir. GATT ile de gümrük duvarları indirilerek dünya ticaretinin serbestleşmesinin sağlanması hedeflenmiş, rauntlar halinde de- vam eden ticaret düzenlemeleri 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) dönüşmüştür. Dolayısıyla, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Bretton Wo- ods sistemiyle birlikte ortaya çıkan uluslararası ekonomik ve finansal kuruluşla- rın küresel ticaretle ilgili tutumları serbest ticaret ve korumacılığın evrimi açısın- dan önemlidir (Ünay ve Dilek, 2018: 12-13).

Sermayenin uluslararası dolaşımının serbestliği gelişmiş ekonomiler ara- sında başlamış ve yirminci yüzyılın son çeyreğinde bu serbestlik çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bugün neredeyse bütün dünyada sermaye hareketleri serbesttir ve istisnai durumlar hariç bu dolaşıma bir vergi de uygulanmamaktadır. Bir bilgisayar veya cep telefonu tuşuna basarak, parayı bir ülkeden başka bir ül- keye göndermek ve orada sermaye yatırımına ya da portföy yatırımına dönüştür-

58 • Mehmet Günal

mek mümkün hale gelmiştir. Günümüzde sermaye hareketlerine kısıtlama geti- rilmek istediğinde genellikle eskiden olduğu gibi sermaye denetimi gibi yollara başvurulması yerine kurlarla oynanmaktadır. Dolayısıyla bu tür eylemler kur sa- vaşları olarak adlandırılmaktadır. Bir ekonomin ihracatında düşüş, ithalatında ar- tış, dolayısıyla dış ticaret açığında yükseliş varsa o ülke parasının değerini dü- şürme yoluna gitmekte ve kurlara müdahale etmektedir. Sabit kur rejiminin hâkim olduğu dönemlerde devalüasyon yoluyla yapılan müdahale, şimdi geçerli olan dalgalı kur rejiminde ise farklı yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Mal ve hizmet ticaretine getirilen kısıtlamalar; gümrük vergilerinin yükseltilmesi, tarife dışı engeller (ithalatı zorlaştıracak kurallar, denetimler), anti damping ve telafi edici vergi önlemleri gibi çok daha çeşitli yöntemler yoluyla yapılmaktadır (Eğil- mez, 2018).

3.2. ABD VE TRUMP’IN FİTİLİNİ ATEŞLEDİĞİ TİCARET SAVAŞI VE SONUÇLARI

Ticaret savaşları, ülkelerin birbirlerine karşı gümrük kotaları oluşturarak