• Sonuç bulunamadı

1.2. KÜLTÜREL BAĞLAMDA OTOBİYOGRAFİK BELLEK

1.2.3. Kültürleşme Tutumları

Kültürleşme, iki ya da daha çok kültür grubunun ve bu grupların üyelerinin kültürlerarası temasını takiben ortaya çıkan kültürel/psikolojik değişim ve adaptasyon sonucu oluşan ikili bir süreçtir (Berry, 1997: 7; 2005: 698). Kültürleşme süreci kişinin yeni ülkedeki deneyimlerini, bu deneyimleri algılayış biçimini, yaşadığı sorunları, sorunlarla başa çıkma stratejilerini ve yeni kültüre uyumunu içerir.

Kültürleşme ile ilgili olarak Berry (1997 akt. Hortaçsu, 2007) tarafından kapsamlı bir model önerilmiştir. Bu modele göre, yeni bir kültürle iletişime geçmiş olan göçmen grubun iki temel sorunla yüzleşeceği öngörülmektedir. İlk olarak, kültürleşme sürecinde asıl kültürün muhafaza edilmesinin göçmen grubun bireyleri için bir değer taşıyıp taşımadığına karar verilmesi gerekmektedir. Diğeri ise evsahibi toplum ile ilişki kurmanın taşıdığı önemin belirlenmesidir. Modele göre, göçmen grubun bu sorunlara ürettiği çözümler, kültürleşme stratejilerini belirleyerek, sürecin nasıl ilerleyeceğine ilişkin önemli bir başlangıç oluşturmaktadır.

Berry (1997) psikolojik ve sosyokültürel olarak adlandırılan iki tür uyumdan söz etmektedir. Sosyokültürel uyum, kişinin yerleştiği toplumun dilini, yaşam biçimini, çalışma koşullarını öğrenmesini ve uygulamasını içerir. Zaman içinde gelişir ve insanlar içinde bulundukları kültür yapısını öğrendikçe bu kültüre uygun davranışlar geliştirmeye başlar. Sosyokültürel uyum, birey düzeyinde gerçekleştiği gibi grup düzeyinde de gerçekleşebilir. Grup uyumu grupların yapılarını ve işleyiş biçimlerini değiştirmeleri biçiminde oluşur. Psikolojik uyum ise kişinin yaşam doyumu, mutluluğu ve kendisinden hoşnut olması anlamına gelmektedir. Berry’ye göre ülke değiştiren kişiler en çok yeni ülkedeki yaşamlarının başlarında zorluklarla karşılaşır ve psikolojik açıdan sarsılabilirler.

Psikolojik sorunlar göçten sonra geçen zaman içinde genelde azalır, ancak kişisel deneyimler ve toplumsal olaylar nedeniyle zaman zaman artabilir.

Kültürleşme sürecinde göçmenlerin geride bıraktıkları ülkenin kültürünü korumak isteyip istememeleri ve göç ettikleri ülkenin insanlarıyla ilişkiye girmeye önem verip

37 vermemeleri önemlidir (Berry, 1997 akt. Hortaçsu, 2007: 250). Göçmenler bu iki konudaki görüşlerine göre değişik kültürleşme stratejileri uygulamaktadır. Hem kendi kültürünü korumak hem de göç edilen ülke sakinleriyle ilişki geliştirmek isteyenler bütünleşme (integration) stratejisini uygularlar. Kendi kültürlerini unutup yeni ülkelerinin kültürünü benimseyenler özümlenmeyi (assimilation) seçmektedirler. Yeni ülkelerinin yerlileriyle ilişki kurmayıp bu ülkede kendi değer ve geleneklerini sürdürenler ayırma/ayrılıkçılık (segragation/separation) stratejisini benimserler. Ne kendi değer ve geleneklerini sürdüren ne de göç ettikleri ülke vatandaşlarıyla ilişkiye girenler ise sınırda kalmayı (marginalization) seçerler.

Bütünleşme stratejisini seçenler en az stres yaşamakta ve psikolojik uyum açısından en olumlu durumda; ayrılıkçılık stratejisini seçenler psikolojik uyum açısından özümlenmeyi ve sınırda kalmayı seçenlerden daha iyi durumdadır (Berry, 2005 akt.

Hortaçsu, 2007: 260).

Bireylerin dört farklı stratejiden hangisini seçecekleri birçok etmenden etkilenir (Berry, 2001: 615, Bourhis, Moise, Perreault, & Senecal, 1997: 369, Castro, 2003 akt.

Hortaçsu, 2007). Bu etmenler grup ve birey düzeyinde olmak üzere iki türdendir. Grup düzeyindeki etmenler terk edilen ve yerleşilen ülkelerin özelliklerini içerir. İki ülke kültürü arasındaki benzerlik-uzaklık da (kültürel mesafe) kültürleşmeyi etkiler. Terk edilen ve yerleşilen ülkeler değer, din, dil, gelenek, iklim, yeme ve yaşama alışkanlıkları, insan ilişkileri açılarından benzer veya farklı olabilmektedirler.

Bir diğer faktör yerleşilen ülkenin özellikleridir. Bu özellikler arasında etnik gruplara ve çok kültürlülüğe ilişkin görüşler, göçmenlere toplumun genelinde ve kendi gruplarınca sağlanan toplumsal destek (dernekler, cemaatler vb.) yer alır. Dil, din ve kültür öğeleri üzerinden oldukça benzer bir kültürel yapıyla karşılaşan Bulgaristan göçmenlerinin göç sürecinin yarattığı birçok sorunu başarılı sayılabilecek bir biçimde çözdüklerini söylemek abartılı olmayacaktır. Göçmenlerin stresle başa çıkmalarında önemli bir faktör olarak görülen sosyal destek sistemleri (genellikle de aile ve akrabalık ilişkilerinin) genel olarak Bulgaristan göçmenleri için de geçerlidir (Baltaş ve Baltaş, 1990 akt. Kuşdil, 2014:

152; Toğrol, 1991: 67).

İki halk arasında nefret duyguları oluşmasa da, Türkler ile Bulgarlar arasında kaynaşmanın ve iletişimin fazla olmadığı görülmektedir (Özlem, 2010: 170). Bulgaristan'ın

38 ekonomik yapısı tarıma dayalıdır ve böyle bir yapıda hareketlilik az, bireyler birbirinden kopuktur. Bu nedenle de halk arasında ciddi anlamda çatışmalar olmamıştır. Ancak 1984 yılından itibaren önyargıların ve tarihsel etkenlerin devreye girdiği noktada kısa süre içinde hasım olabilecekleri profilini de çizmişlerdir. Bulgar komşuları tarafından dini, kültürel, siyasal, sosyal ve ekonomik baskılara uğramışlar ve komşuları tarafından kötü davranışlara maruz kalmışlardır (Çetin, 2008: 67).

Göç konusunda önemli bir konu da göç nedenleridir. İnsanlar şu veya bu nedenle (maddi/politik) ülkelerini terk etmek zorunda olabilirler veya yeni ülkenin çekiciliğinden göç etmiş olabilirler (itici veya çekici nedenler). Kültürleşme süreci ülkede yaşanan süre, benimsenen kültürleşme stratejisi, göç edilen ülke vatandaşlarının tutumları ve toplumsal destekten de etkilenir. Bu bağlamda, göçmenlerin Türkiye’deki karşılanma biçimlerinin, eşine nadir rastlanılır bir misafirperverlik içermiştir. Çoğunlukla eğitimli ve meslek sahibi bireylerden oluşan Bulgaristan göçmenlerinin cinsiyet gözetmeksizin çalışma yaşamına katılmaları ve devlet tarafından sağlanan barınma ve istihdam olanakları yoluyla desteklenmeleri, sürecin kolaylaşmasında en önemli etkenler arasında yer almaktadır (Şahinbaş, 2007: 64; Karakılıç, 2007: 92-121).

Kültürleşme sürecini etkileyebilecek bireysel etmenler arasında yaş ve kişinin yerleşilen ülkede yaşama süresi de ele alınmaktadır (Berry, 1997 akt. Hortaçsu, 2007: 262).

Birinci ve ikinci kuşak göçmenler arasında kültürleşme tutumları açısından farklar olduğu görülmektedir (Georgas, Berry, Shaw, Christakopoulou ve Mylonas, 1996; Liebkind, 1996;

Tardif ve Geva, 2006 akt. Hortaçsu, 2007: 262). Anne-baba ve çocukların bütünleşmeyi benimsemelerinin çocuklarda az sayıda davranış sorunları görülmesine neden olurken, anne-babaların özümlenmeyi çocukların ayrılıkçılığı benimsemeleri çocukların çok sayıda davranış sorunları göstermesiyle ilişkili bulunmuştur (Aycan ve Kanungo, 1998 akt.

Hortaçsu, 2007: 260). Çocuk yaşta göç eden kişiler yeni kültürü (Liebkind, 1996 akt.

Hortaçsu, 2007: 262) ya da her iki kültürü de daha fazla benimsemektedirler (Birman, 2006 akt. Hortaçsu, 2007: 262).

Göçmen grupların yerleştikleri ülkede benimsedikleri kimlikleri etkileyen çeşitli etmenler vardır. Bunlar arasında göçmen veren ülke ile ev sahibi ülkenin tarihsel geçmişi, etnik benzerliği, göçmenlerin ve ev sahiplerinin iki grubu aynı veya farklı sınıfa sokarken din, etnik köken, sosyoekonomik konum gibi boyutların hangisine öncelik tanıdığı yer alır

39 (Berry, 2005 akt. Hortaçsu, 2007: 275). Bulgaristan göçmenleri için aynı etnik kökene vurgu yapan “soydaş” kelimesi resmi ve günlük söylemde sıkça kullanılmıştır (Bayraklı, 2007: 140; Ciğerci-Ulukan, 2008: 77; Parla, 2005: 1: 103).

Türkiye ve Bulgaristan arasındaki tarihsel, kültürel, dinsel ve etnik bağlar ve iki ülke arasında kurulan göçmen ağlarının varlığı mekânı tanıma, barınma, maddi yardım, iş bulmada yardım v.b. gibi birçok konuda ilk geldikleri zaman ve sonrasındaki süreçte göçmenlere destek sağlamıştır. Bu durum da ortak kökene sahip olan insan gruplarının bu zeminde aynı mekânlarda kümeleşmesini meydana getirmiştir (Tekşen, 2003: 45-46). Bu türden bir birarada olma durumunun göçten bu yana geçen zamana karşın hala korunduğu görülmektedir. Örneğin, göçmenler günümüzde de şehir içinde bazı mahalle ve bölgelerde yerli halktan kopuk bir biçimde bir arada yaşamaktadırlar.

Göçmenler için alt ve üst kimliklerden hangisinin daha fazla benimsendiği kültürleşme tutumlarını etkilemektedir. Bulgaristan Türkleri etnik ve dini açıdan benzer olmakla birlikte, uzun süreler boyunca farklı kültürlerin içinde kendi kültüründen ve kimliğinden vazgeçirme politikaları içinde yaşamaları nedeniyle Anadolu kültüründen zaman zaman farklılaşan bazı özelliklere de sahip hale gelmişlerdir (Cesur-Kılıçaslan, 2006: 3; Türkaslan, 1997: 14; Ünal, 2008: 216). Araştırmalar genelde alt grup kimliğiyle üst grup kimliğinden daha yüksek düzeyde özdeşleşen grup üyelerinin kültürleşmede ayrılıkçı görüşleri daha fazla benimsediklerini göstermektedir (Ros, Huici ve Gomez, 2000 akt. Hortaçsu 2007: 270). Bu temelde yapılan bazı araştırmalarda Bulgaristan Türklerinin göçmen kimliğini konumlandırmada ve yerli halkı ötekileştirmede bazı ayrılıkçı görüşlere sahip olduğu gözlenmektedir (Kaderli-Yapıcı, 2008: 341). Nitekim araştırmalar 1989 göçmenlerinin göç sonrasında Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısı ile bütünleşmede yaşadıkları sıkıntılar olduğunu göstermektedir (Kaderli-Yapıcı, 2008: 341).