• Sonuç bulunamadı

İsmail Hami Danişmend’in Türk kültürünü nasıl gördüğüne bakmadan önce kültürü nasıl tarif ettiğini bilmeliyiz. Danişmend kültürü en temelinden alarak tarif etmiştir. Çeşitli ilim insanlarının görüşlerinden de yararlanan İsmail Hami, kültürü okulla kitaptan edinilen bilgilerin insanın zihninden tamamıyla silindikten sonra kalan tesirleriyle intibalarının toplamı olarak tarif etmiştir. Beyini mideye benzeten Danişmend, aldığı şeylerin çoğunu atıp az bir kısmını aldığını, atılanların unutulduğunu, kalanların ise kültür olduğunu söyler. Bu tarifin doğru; ancak yetersiz olduğunu söyleyen İsmail Hami’ye göre iki çeşit kültür vardır: Birincisi kişisel ve kazanılmış, ikincisi toplumsal ve milli kültürdür179.

İsmail Hami, Etnografya, kültür antropolojisi ve kültür etnolojisi gibi ilim sahalarında “medeniyet” kavramı ile “kültür” kavramı arasında önemli bir fark olduğunu söyler. Danişmend, söz konusu ilimler sahasında medeniyetin zaman ve mekânla aldığı özel şekillerin her birinin bir kültür olduğunu ifade eder.

Kültür kelimesinin nereden, nasıl geldiğine değinen İsmail Hami, Fransızcadaki “culture” kelimesinin Almanlar tarafından alınıp “kultur” şekline dönüştüğünü, on sekizinci yy.dan beri kelimenin tarifinde çeşitli teoriler ileri sürüldüğünü ifade eder. Danişmend, söz konusu teorilere göre bireyle toplum arasında bir âdet, zevk ve fikir olduğunu, bunun da “kültür” demek olduğunu dile getirir. İsmail Hami, kültürün yukarıdakine yakın bir tarifi daha olduğunu söyler. Bu tarife göre ise kültür, bir topluluğun doğayla temas ve mücadele sonucunda yaşayış ve düşünüş itibariyle ortaya koyduğu ortak anlayış tarzıdır.

İsmail Hami, günümüz kültür anlayışının bir topluluğa belli bir kişilik veren âdetlerle ananelerin toplamı olduğunu söyler. Danişmend bu izah tarzının ilim sahasında da gittikçe genelleştiğini dile getirir. Buradan hareketle Hami, kültürsüz bir millet ve toplum olmadığını ifade eder. Danişmend yamyamların bile kendilerine göre bir kültürünün olduğunu söyler. İsmail Hami onların kültürünü “Yamyam kültür

dairesi” olarak nitelendirir. Ancak Danişmend çeşitli kültürler arasında birtakım seviye ve nitelik farkı olduğunu söyler.

İsmail Hami etnografya sahasında vahşetin kabul edilmediğini, sadece medeniyetin kabul edildiğini dile getirir. Danişmend, medeniyetin en ilkelden en yüksek seviyesine kadar çeşitli derecelerinin olduğunu söyler. İsmail Hami, bunların her birinin bir kültür dairesi olduğunu dile getirir. Danişmend, kültür etnolojisinde aynı vasıfları gösteren insanların bir kültür dairesi sayıldığını dile getirir. Ancak Hami, her kültür dairesinin ikinci ve üçüncü derecelerde birtakım küçük dairelere ayrıldığını ifade eder. Danişmend ikinci derecelerdeki dairelere sadece “kültür”, üçüncü derecelerdeki dairelere ise “kültür cephesi” adı verildiğini söyler. Bunu konuyu daha açık hâle getirmek için İsmail Hami bir örnek verir: İslam medeniyeti denilen topluluk bir “kültür dairesi”dir; bunun içindeki Türk – İslam medeniyet şubesi bir “kültür”dür; Anadolu Selçukluları medeniyeti de bir “kültür cephesi”dir.

Danişmend, antropolojideki ırk ve lisaniyattaki dil dairelerinin kültür etnolojisindeki kültür dairelerinin sınırlarının her zaman aynı olmadığını söyler. İsmail Hami, çeşitli dairelerin bazen birbirine karışmaması için bu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Aynı bir topluluğun aynı zamanda çeşitli dairelere girdiğini söyleyen Danişmend, çeşitli sahaların tamamıyla ayrı birer daire olması gerektiğini ifade etmiştir.

İsmail Hami şimdiye kadar çeşitli yazarlar tarafından tespit edilen büyük kültür daireleri olduğunu söyler. Danişmend en önemli gördüğü kültür daireleri sıralar: göçebe dairesi, Çin dairesi, Hint dairesi, İslam dairesi, Batı dairesi. İsmail Hami bu tasnifin yanlış ve eksik yerleri olabileceğini söyler, buna çok fazla itiraz olduğunu da dile getirir. Danişmend örnek olarak Sümer medeniyetini verir. Mezopotamya medeniyetlerinin Sümer dairesi sayılmasını gerektiğini söyleyen Hami, böyle olmamasına şaşırdığını dile getirir.

İsmail Hami kültür daireleri konusunda Türklerin tarihi ve coğrafi durumlarının diğer milletlerle kıyaslanamayacak durumda olduğunu söyler. Danişmend eski dünya olarak nitelendirilen üç kıtaya da Türklerin yayıldığını dile getirerek sadece coğrafi açıdan bile Türklerin çeşitli kültür dairelerine girdiğini

söyler. Tarihi bakımdan da durumun böyle olduğunu ifade eden İsmail Hami, bu konuda bazı örnekler verir. Budizm’in etkisi ile Hint dairesi ile alakadar olunduğunu söyleyen Danişmend, İslam dinini kabul edince Türklerin İslam dairesine girdiklerini ve bu dairede en önemli kültür cephesini oluşturduklarını söyler.

İsmail Hami Türklerin medeniyet tarihindeki rolünün en tarafsız Avrupalı ilim insanları tarafından bile çeşitli kültürler arasında bir aracılıkla sınırlandırıldığını dile getirir. Danişmend yukarıda bahsedilen kültür dairelerinin tek tek ele alındığında bunların bazılarında Türklerin kurucu ya da kuruculuğa yakın yapıcı bir durumda bulunduğunu ifade eder. İsmail Hami, hem antropoloji hem de lisaniyat sahalarındaki delillerle Sümerlerin Türk olduğunu söyler. Ona göre Sümer dairesi, ayrı bir kültür dairesi olmalıdır. İsmail Hami’ye göre Sümerler Mezopotamya medeniyetlerinin kaynağıdır; yazının icadı ile insanlıkla hayvanlığı birbirinden ayırmıştır. Sümerlerin bir Türk eseri olduğunu dile getiren Danişmend, çivi yazısı kullanan kültürler dairesinde Türklerin bir vaizlik rolü oynadıklarını söyler. İsmail Hami, Çin kültür dairesinde de tarafsız ilim insanlarının aynı durumu gösterdiklerini ifade eder. Ona göre İslam dairesinde ise gerek Arap kültüründeki rolü, Selçuklular, Osmanlı ve Kölemen cepheleriyle Türklerin mevkii diğer Müslüman unsurların hepsinden yüksektir.

İsmail Hami’ye göre Türkler bugün bile çeşitli kültür dairelerine ayrılan bir manzara gösterir. Danişmend Türklerin göçebe olmak itibarıyla pastoral, din itibarıyla İslam, hâlâ Çin’de Türkçe konuşan topluluklar olması sebebiyle Çin, Yakutların coğrafi durumu ile Kuzey kültür dairelerine girdiklerini söyler.

Hami, Türklerin tarihi ve coğrafi sebeplerle çeşitli kültür dairelerine dağılmalarından ve daireden daireye geçmelerinde dolayı aynı bir olgunlaşma yörüngesi takip edemediklerini söyler. Ona göre bu durumu açıklamak için sadece dil bakımından uğradığımız olgunlaşma sapmalarına bakmak yeterlidir. İsmail Hami, Türkçenin en eski lehçesini temsil eden dediği Sümer dilinin Sami dillerinin istilasına uğraması sonucunda sonlandığını, Orhon lehçesinin İslam dini sayesinde sınırlı bir derecede kaldığını, şimdi de Batı kültürünün tesiri ile yön değiştirdiğini ifade eder.

İsmail Hami, Türk kültüründen sonra Türkiye kültürüne de değinir. Saf ırk, saf dil olmadığı gibi saf kültür de olmadığını söylen Danişmend, bütün kültürlerin birbirinden az çok etkilendiğini ifade eder. İamail Hami, sınırlı bir sahada bir iki kültür dairesinin birbirine girmesinin sonucunda ortaya çıkan ve büsbütün karışık olan birtakım kültür çevrelerinin olduğunu ve asıl çeşitli dairelerinin bunlar olduğunu söyler. Hami, Bunun en belirgin örneklerinden birinin Türkiye kültürü olduğunu dile getirir. İsmail Hami Türkiye’nin bir taraftan İslam dairesinin bir cephesini oluşturduğunu, coğrafi durumundan dolayı büyük Batı kültürünün asırlarca etkisinde kaldığını, Batı tekniğine kapılarını büsbütün açmak suretiyle gerileme çevresi hâline geldiğine söyler. Türkiye’yi karma olarak nitelendiren İsmail Hami, buranın ne tamamıyla İslam dairesinde ne de büsbütün Batı dairesinde bulunduğunu söyler. Danişmend, Türkiye’nin her kültür dairesinden de unsurlar aldığını ve bunları büsbütün başka bir hâle dönüştürerek Türkiye kültür dairesinin oluşturulduğunu ifade eder. Ona göre bu kültürün kıymet ve kuvveti de bu özelliğindir.

İsmail Hami’ye göre Türkiye kültürü bugünkü Türkiye’nin siyasi sınırlarından ibaret olarak görülemez. Ona göre Abbasiler devrindeki Türk hâkimiyeti, Selçuklular, Zengiler, Kölemenler, Osmanlılar vesaire medeniyetleri Türklüğün birçok âdetlerini, ananelerini, kıyafet, mimari, musiki, dil, muaşeretlerini Mısır, Suriye, Filistin, Irak, kısmen Güney Kafkas mıntıkalarına yaymıştırlar. Danişmend bütün bu sahalarda Türk hâkimiyetinin boydan boya kurduğu karma Türk – İslam Batı kültürü hâkim olduğunu dile getirir. Ona göre Türkiye’de yapılan sosyal inkılâpların siyasi sınırlarımız dışında yaptığı etkiler her şeyden evvel Türkiye dairesi denebilecek kültürün doğal sonuçlarıdır. İsmail Hami’ye göre Türkiye kültür dairesi denildiği zaman Yakın Doğu, Osmanlı medeniyetinin bütün tesirlerini olduğu gibi koruyan Rumeli kıtasından oluşan geniş bir çevre akla gelmelidir. Danişmend’e göre bu karma kültür dairesi ırk, dil ve yöre gibi birtakım yerel ve milli özelliklerinden dolayı ikinci derecede kültür sahalarıyla üçüncü derecede birtakım cephelere ayrılabilir; ancak bütün bu cephelerde hep aynı bir Türk dairesinin kültür

damgası vardır180.