• Sonuç bulunamadı

Köyden Kente Göç ve Kültürel DönüĢüm

3.3. Çocuk Suçluluğunda Sosyal ve Ekonomik Nedenler

3.3.1. Köyden Kente Göç ve Kültürel DönüĢüm

Köyden kente göç, çocuklar üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Köy ve kentteki insan iliĢkileri, değer yargıları farklıdır. Bu iki yerleĢim biriminin gerektirdiği beceri, bilgi ve deneyimler birbirine uymaz. Kente gelen köy çocuğunun kent güçlüğünü yenmesi, engelleri aĢması güçtür.

Bilindiği gibi insan çevresi fiziki ve sosyal olmak üzere iki temel unsurdan oluĢur. Ancak bu iki çevre olumlu veya olumsuz etkileri ile daha karmaĢık bir yapıda

olmak üzere, birey açısından psikolojik diyebileceğimiz yeni bir çevreyi oluĢturur.

Mekan ve genel anlamda çevrenin değiĢken, kalıcı büyük ya da küçük çaplı oluĢu, onun içinde yer alan insanın iliĢkilerini belirleyen önemli bir platformdur. Bir baĢka deyimle toplumun göçebe veya yerleĢik olması ile köyde ve kentte yaĢıyor olması bireyin davranıĢ biçimleri için önemli belirleyicilerdir. Mekan ile onun içinde yer alan insanın iliĢkileri her zaman sosyal bilimcilerin inceleme konusu olmuĢtur. KentleĢmenin insan üzerinde bıraktığı olumlu ve olumsuz izler, öteden beri tartıĢılmaktadır. Günümüzde büyük kentin mutluluk getirdiğini düĢünenler azalmaya baĢlarken, bu geliĢmeden kaygı ve endiĢe duyanların sayısı giderek artmaktadır. Ancak yine de geliĢmenin seyri aynı yönde devam etmektedir. Çok hızlı bir iç göçle büyük kent mahallelerine eklenen taĢra insanının derin ruhsal sıkıntılarının dıĢa vurumu, özünde toplumsal olan sorunları sıklıkla tek tek vakalar halinde kent gündemine taĢımaktadır.

Demografik etkenlerin ekonomik ve kültürel sorunlarla iç içe bulunması, suç olgusunu ortaya çıkarmakta ve suçluluğun artıĢına neden olmaktadır. Ancak problemin algılanıĢı çözümünün gerektirdiği boyutta olmamaktadır. Kent içinde yaĢayan insanların sorunlarının çözümü Ģöyle dursun, tespiti bile tam yapılamamaktadır.

Çağımızda küçük ve büyük insan grupları içindeki iliĢkiler genellikle gergin, çatıĢmalı ve tedirgin edici nitelik kazanmaktadır. Köy ve küçük kent topluluklarında ise daha sakin olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Çarpık oluĢmuĢ bir kentte, yeni gelen kiĢi geleneklerini sürdüremez. Göç etmiĢ olduğu yerle içine yeni girdiği ortam arasında bağdaĢıklık göremez. Çaresizlik ve mahrumluk çekmekte, çoğu zaman farklı derecelerde bunalımlara düĢmektedir. Kentteki köylü bağlanabileceği insancıl bir Ģeyler bulabilmek için derin bir istek duyar. KiĢiliğini ifade etmek ve kendi adına davranıĢta bulunmak için, güçlü bir tutku duyan bu insan çoğu kez aradığına ulaĢamamakta ve mutsuz olmaktadır.

KentleĢme, toplumdaki yapısal değiĢmelerin en göze çarpan yönüdür. Nüfusun hızla ve kütleler halinde kırdan kopup sanayi ve hizmet sektörü gibi örgütlü yerlere akını önemli toplumsal değiĢimlere yol açar. Bu değiĢimler her türlü insan iliĢkisinin yeniden oluĢması demektir. Yapısal değiĢiklikler fiziksel yapıyı etkilediği gibi kiĢilerin davranıĢlarının, düĢüncelerinin ve hatta heyecanlarının değiĢmesine yol açar.

Ülkemizde 1970‘lere kadar yapılan araĢtırmalar daha çok köy problemlerine yöneliktir. Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi, Türkiye‘de de günümüz kentlerinin bir

sosyal normlar yığını olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bu normların çoğu kez birbiri ile çatıĢtığı, en azından birbiri ile uzlaĢamadığını gösteren belirtilerle hemen her gün karĢılaĢmaktayız. Kısacası, çatıĢan rollerin heyecan birikimine yol açtığı, izole yaĢantının ise uyumsuzlukla sonuçlandığı kentteki hayatın, davranıĢ bozukluklarını arttırıcı olduğu ilgili meslek çevrelerince kabul edilmektedir (Balcıoğlu, 2001:49-56).

Kültür değiĢmelerini ve bu değiĢimlerin yarattığı kültür ihtilaflarını suçun doğrudan veya dolaylı etkeni sayan görüĢler geniĢtir. Köyden kente gelenler gecekondu bölgesinin olumsuz Ģartlarını kendi köyü ile karĢılaĢtırmakta ve yine de yaĢantısını daha iyi, memnuniyet verici bulmaktadır. Bu nedenle köyden gelen nüfus geri dönmeyi düĢünmemektedir. Ancak kuĢaklar değiĢtikçe gecekondu bölgesinin insanı kıyaslamayı köyle değil yaĢadığı Ģehrin geliĢmiĢ bölgeleriyle yapmaktadır. Kültür çeliĢkisi köyden gelen insanca kavrandığında, kültür itilafları ortaya çıkmakta, kültür değiĢiminin yaratacağı ceza adaleti sorunları daha açık ve kesin olarak belirmektedir.

Gecekondu yapılanması, köyden de kentten de farklı kültüre sahiptir. Bu yapılanmaya geçiĢ kültürü de denilebilir. KiĢiler köydeki eski tek sesli müzikten zevk alamamakta, kentteki yeni müzik türlerine uyum gösterememektedir. Arabesk, geçiĢ toplumu müziği olarak karĢımıza çıkmaktadır. Gecekonduda yaĢayanlarla kentte yaĢayanlar arasında çağın gerektirdiği yaĢam düzeyi arasındaki uçurum giderek derinleĢmekte, kültürel farklılaĢma ve Ģehre uyum güçlüğü meydana gelmektedir.

Gecekonduda oturanlar zamanla ekonomik olarak düze çıkmaktadır, ama bu atılım kültürel ve sosyal alanlara taĢınamamıĢtır.

Daha iyi yaĢama özlemi içinde Ģehre göç eden aile geldiği yerde tam olarak umduğunu bulamamakta, Ģehirde yeni ve katlanılması güç sorunlarla karĢı karĢıya kalmaktadır. Örf ve adetlerine sadık, kapalı ve özel bir toplumsal yaĢam biçimine sahip gecekondunun çekirdek ailesi (geçiĢ ailesi), geniĢ kırsal aileden de, kentin modern çekirdek ailesinden de farklı bir kültüre sahiptir. Göç ettiği Ģehre uyum güçlüğü içindedir. Özellikle iĢsizlik ve yetersiz gelir düzeyi bu uyumu daha da zorlaĢtırmaktadır.

Kentin insan yaĢamını kolaylaĢtıran konforunun çekiciliğine özenmekte, ancak kentteki gelenek ve göreneklerin kırsal kesimdekilere uymaması nedeniyle aynı zamanda kent değerlerini yadırgamaktadır.

Erkek, otoritesini yitirmekten korkmakta, kadın ve çocuklar daha bağımsız olmak istemektedirler. Bu kültür çatıĢması en çok genç kuĢakları etkilemektedir. Kent

yaĢamına hazır olmayan çocuklar bir yandan da dıĢarıdan göç edenlere karĢı kentlilerin önyargıları yüzünden soyutlanmaktadır.

Bu uyumsuzluklara tepki olarak kendini kanıtlama, kentli yaĢıtlarına özenme ve otoriteye baĢ kaldırma gibi etkenler özellikle çocukları suça yöneltmektedir.

Toplumsal yalnızlık çeken ailede çocuk suçluluğu çoğunlukla bir baĢ kaldırma ve çevreye karĢı çıkma giriĢimi olarak belirmektedir (Hancı, 1999:24-28).

KentleĢme, özellikle, geleneklerin ve göreneklerin zamanla yitmesine sebep olur. Kent hayatı geleneksel davranıĢ ve iliĢkileri yeni Ģartlar içinde eritmekte ve kiĢileri çok sayıda roller içine itmektedir. Bu durum bazı düzensizliklerin ve problemlerin kaynağını oluĢturur (Kıray, 1982:57).

Motivasyon ve Ģartları ne olursa olsun gerçek Ģudur ki; her göç, insanları ruhsal streslerle karĢılaĢtırır. Bu sebeple kiĢinin, uzun bir kuĢaklar tarihi ile kökleĢip uyum yaptığı çevresinde sağladığı dengenin, yeni çevrede ağır ya da hafif, geçici ya da sürekli, bozulma ihtimali çoktur (Özbek, 1983:144).

Ruhsal dengenin bozulması, antropoloji ve sosyal psikoloji dilinde bir

―değiĢme‖ kavramı ile ifade edilir. DeğiĢme süreci, ana çizgileri ile üç aĢamadan meydana gelir. Bunlar çözülme ve dağılma, yardımcı mekanizmalar ile ara tipler geliĢtirme ve son olarak da yeni Ģartlara göre biçimlenme veya uyum aĢamalarıdır.

Hemen her toplumsal değiĢme olayında tekrarlanan bu aĢamalı sürecin kentleĢme alanındaki karĢılığı Ģudur; geleneksel topluluklardan hareket eden nüfus, kent çevresinde önce eski kurum ve iliĢki biçimlerinin çözülmesi olayına tanık olmaktadır.

Eski örgütlenme biçiminin geçerli olmaktan çıktığı, geleneksel düĢünce ve davranıĢ kalıplarının etkinliğini yitirdiği bu dönem, değiĢmenin olumsuz olarak belirdiği aĢamadır. Bu aĢamanın belirleyici özelliği, eski sistem ve mekanizmaların çözülmesine rağmen, henüz yenilerinin onların yerini alamayıĢıdır. Böylelikle geleneksel iliĢki biçimlerine olduğu kadar kente ait modellere de aykırı bazı durumlar ve sapma davranıĢları belirir. Kısacası değiĢmenin ilk aĢaması, eski çevrenin etkinliğini yitirmesine karĢılık yeni çevrenin geçerlik kazanamayıĢı ve bu sebeple her iki kalıba da ters düĢen bireysel örneklerin belirmesidir. Sapan davranıĢların çok çeĢitli olduğu bir gerçektir. Belli baĢlıları; suçluluk, alkolizm, fuhuĢ, ruh sağlığı bozukluklarıdır. Bunlar, geleneksel toplumun, koruyucu ve gözetici olduğu kadar, denetleyici olan yaygın

mekanizmalarının kent çevresinde çözülmesi, buna karĢılık kentin denetim sistemlerinin yeterince etkin olmayıĢının ürünüdür (Sencer, 1970:78-80).

Ailenin kente göçmüĢ olan ilk kuĢak üyeleri, hayatlarının dıĢ görünüĢünde kente ait hayata genelde uysalar da, aile içi tutumları, ailenin diğer üyeleri ve özellikle daha genç kuĢaklarına davranıĢları, geniĢ aile kavramından etkilenmektedir.

Kökenlerinden kopmuĢ olmanın getirdiği yalnızlık ve bilinçdıĢı suçluluk duygularını taĢımaktadırlar. Bu yüzden geleneksel hayat stilini davranıĢ, duygu ve düĢüncelerinin içeriğinde sürdürerek, bunlara daha fazla sarılmaktadırlar. Yeni ortam, onlar için, sağladığı ekonomik çıkarlar açısından önemlidir. Sadece bu yoldaki iliĢkilerinde ve görüntülerde, bu güncel ortamın biçimine uymakla yetinirler. Diğer açılardan kapalı bir grup oluĢtururlar.

Kente göç eden ailelerde, her ne kadar biçim açısından çekirdek aile tipi yaĢam sürdürülürse de ailenin sosyal hayat ve güvencesinde geniĢ aile ölçüleri uygulanmaktadırlar. Herhangi bir zor durumda kalınlığında, ölüm, kaza, iflas ve benzer olaylar karĢısında, aynı çatı altında olmasalar bile, geniĢ akrabalığın kapsamı içindeki kiĢiler hemen bütünleĢip gerekli desteği sağlamaktadırlar. Evlenme, v.b. sosyal durumlarda da yine bu türdeki hiyerarĢiye ve kalıplara uyulmakta, törenle ilgili davranıĢlar ona göre düzenlenmektedir. Ġçinde henüz yabancı kaldıkları, bütünleĢemedikleri, genel sosyal güvencelere tam olarak güvenemedikleri, ya da bu güvencelerin gerçekten de yeterli olmadığı yeni ortamlarda, böylesine bir hayat ve davranıĢ biçimi, onlara daha güvenli bir destek sağlamaktadır (Koptagel, 1985:19-20).

Yeni gelenler arasında yapılan araĢtırmada ―dayanıĢma‖nın daha çok akrabalar arasında olduğu, iĢ arkadaĢları ve komĢuların bundan sonra geldiği görülmektedir.

Simonides adlı antik bir yazar, ―kent havası insanı özgür kılar‖ der. Gerçekten de kent, geleneksel normlardan sapmaya imkan ve cesaret veren bir alandır. DeğiĢmeye karĢı eğilim gösteren bir yaĢantı için kentte her türlü Ģart hazır gibidir. Köyde ise değiĢmeye karĢı bir direnç vardır (Balcıoğlu, 2001:49).

Amerika‘da yapılan geniĢ çaplı bir anket kırsal bölge ile kentin farkını anlamlı biçimde vurgulamaktadır. Bu araĢtırmaya göre fahiĢelerle, homoseksüellerin oran olarak kentte daha fazla olduğu belirlenmiĢtir. Gayri meĢru çocukların sayısı da kentte fazladır.

Dünyada yapılan gözlem ve çalıĢmalara göre, kentlerde mental bozukluklar, nörozlar ve psikopatik kiĢilik, alkolizm ve intihar olaylarının fazla olduğu, kırsal bölgede ise,

mental debilite ve Ģizofreninin daha yüksek oranda olduğu ortaya konmaktadır. Köydeki akıl bozukluklarının çevre tarafından toleransla karĢılanmakta oluĢuna dikkat çekilmektedir (Özaydın, 1984:4).

Köy toplumu, özellikle Türkiye‘de geleneğe dayalı çiftçilikle geçimini sürdürmektedir. Günlük iĢ düzeni, inanç sistemi ve aile ekonomisinin Ģartları dıĢında, kiĢi üzerinde etkin olabilecek baĢka bir dıĢ güç yoktur. KiĢinin değer yargılarını, toleransını çok sınırlı tutar. Her türlü yenilik kuĢku ile karĢılanır. Kentte ise, birey üzerinde etkili olan faktörler çok ve çeĢitlidir; aile, okul, radyo, televizyon, sinema, çeĢitli kulüp ve dernekler, dergi ve gazeteler, reklam ve ilanlar yenilik ve değiĢmeyi gerekli ya da zorunlu kılan iletiĢim ortamını hazırlarlar (Eserperk, 1981:14).

―Sosyal Çevre‖ dediğimiz etkiler bütünün kente yeni göç edenleri derinden etkilediği görülmektedir. Kente gelenler baĢlangıçta kendi köyünden gelmiĢ akraba ve tanıdıklarının yanına yerleĢmekte, sonra yavaĢ yavaĢ kentle iliĢki kurmaya baĢlamaktadırlar. Kente yeni gelenler, özellikle hayatlarını devam ettirecek, yeni geçim kaynakları arama, uygun bir iĢ bulma, aileyi barındıracak bir konuta sahip olma problemleriyle karĢı karĢıya kalırlar. Uyum sorunu ise daha farklı bir biçimde, uzun vadeli ve psikolojik kökenli olarak ortaya çıkmaktadır. YerleĢilen çevre ile ilgili olarak geleneklerde zayıflama bireysel ve ailevi problemlere yol açar (Geray, 1966:235).

YetiĢkin bireyler içinde bulundukları çağın özellikleri çerçevesinde çevre ile olan iliĢkilerini sürdürürler. Gençlerin çevreden gelen her türlü yeniliğe açık olmaları nedeniyle kentleĢme süreci ile ortaya çıkan değiĢiklerden en çok onların etkilendiği söylenebilir.

Köyden kente göç eden ailelerin sorunlarının baĢında (göçle gelen çocukların suç oranındaki artıĢ sebebi ile) çocukların yetiĢtirilmesi gelmektedir. Kente göç ile birlikte, ailenin çocuklar üzerindeki denetimi azalmaktadır. Ayrıca, aile içinde de yeni kent toplumunun istediği kiĢiliği verecek Ģekilde otorite ve sevgi iliĢkileri geliĢmemiĢtir.

Buna rağmen kentlerde çocukların sosyalizasyonunu sağlayan aile dıĢındaki kurumlardan, söz konusu küçükler, yeterince yararlanamaz. Göç eden anne baba köydeki davranıĢ biçimlerini hemen değiĢtiremez. Bu durum kentin özgür havasında bulunan gencin aile ile sorunlar yaĢamasına yol açmaktadır.

Kırsal alandan kente göç birçok Ģey gibi gencin kiĢilik oluĢumunu da etkileyecektir. Bu etkileĢim süreci doğal geliĢime uygun düĢtüğü sürece, kiĢilik

sisteminin bütünlüğü ve dengesi korunacak, aksi halde değiĢmenin muhtemel sonuçları, kiĢiliğin bütünlüğünü zedeleyici birtakım öğelerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Yeni yetiĢen bir genç çevre ile kuvvetli bağlarının oluĢtuğu bir devrede ortam değiĢikliği ile karĢı karĢıya bırakılırsa, kiĢilik oluĢumunda yıpratıcı etkiler ortaya çıkar.

Okula devam etmeyip çalıĢma imkanları bulamayan ya da iĢyerindeki Ģartlara uyum sağlayamayan gençlerin suçluluğu hazırlayıcı bir ortam içinde yaĢadıkları söylenebilir.

Genç kendini çevreleyen Ģartların olumlu ya da olumsuz oluĢu ölçüsünde kent hayatının gerekleri ile uyum veya çatıĢma durumunda olacaktır. ġehre uyum zamana bağlı olduğu için belli bir süre sonra Ģehre gelenler apayrı bir kültür meydana getireceklerdir. KentleĢme, aile yapısı üzerinde eğitim, kültür, teknolojik imkanlar ve konfor sağlamak gibi olumlu etkilerde bulunması yanında, aile bağlarının zayıflaması gençlerin aile dıĢında gruplara kayması gibi olumsuzluklar da getirir. Grupların olumsuz hareketlerine katılarak suça yönelmeler, boĢanma ve evlilik dıĢı iliĢkiler bu tip menfi etkilerin sonucudur.

Köylerde normların canlılığından ötürü aile kurumuna aykırı düĢen her türlü anormal davranıĢlar sıkı bir denetim altındadır. Sosyal kontrol fazladır. Köylerde aile sosyal sistemin vazgeçilmez unsuru iken kentteki aile asıl olarak, toplumun problemlerine katılan, sorumluluk taĢıyan kitle insanı yetiĢtirmektedir. Bu bakımdan aile, kentteki sosyal sistemin en vazgeçilmez unsuru değildir. Kültürün hızlı değiĢimi karĢısında, bireyler hayatlarının çok erken yaĢlarında, geniĢ ölçüde topluma katılma sürecine uyarlar. Ana- babalarından farklı olarak grup kültürünü öğrenirler. Kent, ferdileĢmeyi yani bireyselleĢmeyi ön plana çıkarır.

Kentte bir diğer önemli problem iĢsizlik ve geçim sıkıntısıdır. Toplumsal ekonomik düzeyin düĢüklüğü, bir yandan maddi hayat Ģartlarını ağırlaĢtırdığı için doğrudan; bir yandan da toplumsal güçlükleri yoğunlaĢtırması sebebiyle dolaylı olarak kentsel uyum açısından olumsuz bir etkide bulunmaktadır.

ġehir bölgelerine göç olayında gerek fertlerde gerek ailenin yapısı içinde çevre karĢısında kültürel intibaksızlık görülmektedir. Bunun yanısıra kırdan gelenlerin iĢsiz kalmaları halinde sosyal dayanıĢma Ģuurunu yitirerek kendi sosyal grupları içine çekilmeleri söz konusudur

Özellikle tarım kesiminde gizli iĢsiz durumunda olan genç, iĢ arayıĢı içinde ya da kentin cazibesine kapılma gibi sebeplerle evden kaçar. Ailesinden ayrı, tek baĢına

Ģehir merkezine gelir. Bu durumdaki genç, aile desteğinden yoksundur. Sosyal sınıfların, farklılıklarının ve suç yaratıcı etkenlerin Ģehirlerdeki yaygınlığı, intibaksızlık içinde olan gencin suç iĢlemesi açısından iyi bir ortamdır. Hırsızlık suçunun Ģehirlerde, ilk sırada yer alan suç türü olmasını bu görüĢ çerçevesinde değerlendirebiliriz (Balcıoğlu, 2001:49-56).