• Sonuç bulunamadı

Sosyolojik açıdan çocuk suçluluğu ve nedenleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sosyolojik açıdan çocuk suçluluğu ve nedenleri"

Copied!
160
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KİŞİSEL KABUL/AÇIKLAMA

Yüksek Lisans Tezi olarak hazırladığım “Sosyolojik Açıdan Çocuk Suçluluğu ve Nedenleri” adlı çalışmamı, ilmi ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazdığımı ve faydalandığım eserlerin bibliyografyada gösterdiklerimden ibaret olduğunu, bunlara atıf yaparak yaralanmış olduğumu belirtir ve bunu şeref ve haysiyetimle doğrularım.

Tarih 30.12.2008

Ad-Soyadı Hami GÜNEY

İmza

(2)

ÖZET

( Sosyolojik Açıdan, Çocuk Suçluluğu ve Nedenleri )

Suç, toplumda yaĢayan bireyler üzerinde güvenlik endiĢesi oluĢturan ve kamu güvenliği için kontrol altına alınması zorunlu olan sosyal, psikolojik, ekonomik ve hukuki bir sorundur.

Bu araĢtırma ile hızlı değiĢme süreci yaĢayan toplumumuzda, çocuk suçluluğu probleminin bilimsel açıdan incelenmesi ve suça neden olan faktörlerin belirlenmesi, bu sayede en azından ilgili kurumlar tarafından gerekli önlemlerin alınmasını kolaylaĢtırarak suçun çok büyük boyutlara ulaĢmasını büyük ölçüde engellenmek amaçlanmıĢtır.

ÇalıĢmamızda, çocuğu suça iten bütün faktörler ayrıntılı bir Ģekilde incelenmiĢtir. Çocuğu suça iten faktörler olarak çocuğun kiĢiliği, çocuğun yetiĢtiği aile yapısı, çocuğun sosyal çevresi, içinde bulunduğu grubun normları, değer yargıları gibi suçu hazırlayan ortamlar incelenmiĢtir. Ayrıca bu çalıĢmada çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik olarak çözüm önerilerde sunulmaya çalıĢılmıĢtır.

( Suç, Toplum ve Suç, Suç Teorileri, Çocuk Suçluluğu, Aile )

(3)

ABSTRACT

( From Sociological Point Child Crime and Ġt‘s Causes)

Crime is a social, psychological, economic and a legal problem which makes the people worry about their security and has to be brought under control in order to keep the public safety.

The aim of this study is to examine the delinquency problem in our rapidly changing society, to determine the factors reason for crime and to prevent the crime problem from getting more severe at least by facilitating the institutional precautions.

In our study, all the factors leading a child to crime were examined. The factors such as child‘s character, the structure of his family, his social environment, the norms of the group he involves in and his value judgment were researched. Furthermore, in this study, solutions to eliminate the delinquency problem were suggested.

Key words: crime, society and crime, crime theories, delinquency, family

(4)

ÖNSÖZ

Günümüzde suç olgusu çok çeĢitli türleriyle sosyal yapıyı derinden etkilemektedir. Sosyal yapının korunabilmesi için suç ile mücadelenin, bireyi suça iten nedenleri tespit ederek bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalıĢmaların arttırılması yöntemine daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir. Günümüzde suç iĢleme yaĢı dünya istatistiklerine paralel olarak Türkiye‘de de çocukluk yaĢlarına düĢmüĢtür. Çocuk suçları her geçen gün artmaktadır. Bir toplumun geleceği olan çocukların her ne sebeple olursa olsun sokaklarda sahipsiz bir Ģekilde bırakılması ve bu çocukların kaderlerine terk edilmesi toplumsal yapının devamı açısından son derece tehlikelidir. Toplum mevcudiyetini ve istikrarını devam ettirebilmek için öncelikle yeni nesline sahip çıkmalıdır. Bu bağlamda çocuk suçluluğunun nedenlerinin araĢtırılması ve bu nedenlerin tespitinden sonra çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik olarak uygulanacak politikaların belirlenmesi toplumsal huzur ve ilerleme açısından son derece önemlidir.

Bu çalıĢmanın oluĢmasında polis meslektaĢlarımın ve akademisyenlerin katkısı son derece büyüktür. BaĢta bu araĢtırmada benim danıĢmanım olan Prof.Dr. Mimar TÜRKKAHRAMAN‘a ve araĢtırmanın çeĢitli aĢamalarında görüĢlerine baĢvurduğum ArĢ. Gör. Kamil ġAHĠN ve ArĢ. Gör. Serdal FĠDAN‘a teĢekkürlerimi sunarım. Tez çalıĢmam boyunca bana yardımcı olan ve destek veren meslektaĢlarım Çocukları Koruma ġube Müdürü Sait ORAN,a Polis meslektaĢlarım Mustafa ĠNALTUN ve Süleyman COġGUN‘a TeĢekkürü bir borç bilir son olarak çalıĢmam boyunca benden desteğini esirgemeyen SN Emniyet Müdürümüz Salim AKÇA‘ya ve her zaman yanımda olan aileme de ayrıca TeĢekkür ederim.

(5)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ... IV ÖZET... I ABSTRACT ... III ĠÇĠNDEKĠLER ... V

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ... 3

SOSYOLOJĠK AÇIDAN SUÇ ... 3

1.1.Suç ve Suçluluk ... 3

1.2.Suçun Sınıflandırılması ... 8

1.3.Suç ve Suçlu DavranıĢ Hakkındaki GörüĢler ... 9

1.3.1.Kuramsal GörüĢler ... 9

1.3.2.Sosyolojik GörüĢler ... 10

1.3.3.Klinik GörüĢ ... 11

1.3.4.Çoklu GörüĢ ... 11

1.4.Suçun Toplumsal Sonuçları ... 12

1.4.1.Suçun Olumlu Fonksiyonları ... 12

1.4.2.Suçun Olumsuz Sonuçları ... 13

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ... 14

ÇOCUK VE SUÇ ... 14

2.1.Çocuğun Tanımı ... 14

2.2.Çocuğun GeliĢim Dönemleri... 14

2.2.1.Oral Dönem (Bebeklik Dönemi 0-2 YaĢ) ... 15

2.2.2.Ġlk Çocukluk Dönemi (2-6 YaĢ) ... 15

2.2.3.Orta Çocukluk Dönemi (Okul Çağı 6-12 YaĢ) ... 16

2.2.4.Ergenlik Dönemi (12-18 YaĢ) ... 16

2.3.Çocuk ve Suçluluk ... 17

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 22

ÇOCUK SUÇLULUĞUNUN NEDENLERĠ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ ... 22

3.1.Suçta Çocuğun Yapısı ve KiĢiliğine Bağlı Nedenler ... 22

3.2. Suçlu DavranıĢın Ortaya Çıkmasında Çocuk Üzerindeki Çevresel Etkenler ... 30

3.2.1.Çocukların Suça Yönelmelerinde Ailenin Etkisi ... 31

3.2.1.1.Evlilik DıĢı Çocuklar... 32

3.2.1.2.Ölüm veya BoĢanma Ġle DağılmıĢ Aileler (Anne-Baba Yoksunluğu) .... 33

3.2.1.3.Ailenin Ekonomik Durumu ... 40

3.2.1.4.Ailedeki Birey Sayısı ... 42

3.2.1.5.Ailede Suçlu Birey Örnekleri ... 44

3.2.1.6.Ailenin Çocuğa Yetersiz Ġlgisi (Sevgi ve ġefkat Yoksunluğu) ... 45

3.2.1.7.Ailenin Çocuk YetiĢtirmedeki YanlıĢ Tutumları ... 47

3.2.1.8.Aile Ġçi ġiddet ... 54

3.2.1.9.Ergenlik Dönemine GeçiĢte Ailenin YanlıĢ Tutumları ... 67

3.2.2.Çocukların Suça Yönelmesinde Aile DıĢı Çevrenin Etkisi... 69

3.2.2.1.Okul ve Suçluluk ... 71

3.2.2.2.Akran Grubu ve Suçluluk ... 73

3.2.3.ÇalıĢan Çocuk ve Suçluluk ... 82

(6)

3.2.3.1.ĠĢyerinde ÇalıĢan Çocuklara Yönelik ġiddet ve Ġstismar ... 84

3.2.3.2.Sokakta ÇalıĢan ve ÇalıĢtırılan Çocuklar ... 85

3.3.Çocuk Suçluluğunda Sosyal ve Ekonomik Nedenler... 92

3.3.1.Köyden Kente Göç ve Kültürel DönüĢüm ... 92

3.3.2.Göç, Kimlik Bunalımı ve Kültür ġoku ... 99

3.3.3.Düzensiz ġehirleĢme ... 102

3.4.Çocuk Suçluluğunun Günümüzdeki Görünümü ... 107

3.4.1.Televizyonun Çocuğun GeliĢimi Üzerindeki Etkileri ... 107

3.4.2.Türkiye‘de Çocuk Suçluluğunun Görünümü ... 114

3.4.2.1. Ülkemizde En Çok ĠĢlenen Çocuk Suçu Türleri ... 116

3.4.2.1.1. Mala KarĢı ĠĢlenen Suçlar ... 116

3.4.2.1.2.ġahsa KarĢı ĠĢlenen Suçlar ... 121

3.4.2.1.3.Cinsel Suçlar ... 122

3.4.3.Sokak Çocukları ve Suç ... 123

3.4.4.Çocuk Polisi Uygulaması ... 129

3.4.5.Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi ... 132

3.4.5.1. Suçu Önlemeye Yönelik Tedbirler... 132

3.4.5.1.Aile ve Çocuk Suçluluğunun Önlemesi ... 134

3.4.5.2. Okullarda Suçu Önlemeye Yönelik Öneriler ... 137

3.4.5.3. Diğer Kurumlara Yönelik Öneriler ... 139

SONUÇ ... 143

KAYNAKÇA ... 146

(7)

GĠRĠġ

Çocuk ve suç kavramlarını birlikte ifade etmek birçok zaman güç olmakla birlikte, çocuk suçluluğu geliĢmekte olan ülkelerin önemli sosyal sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Çocuk suçluluğu ve toplumların bu olguya karĢı tutumları tarihsel geliĢim dönemlerinde farklılıklar göstermektedir. Toplumların bu olguya gösterdikleri duyarlılık ve aldıkları önlemler geliĢmiĢlik düzeylerinin de birer göstergesi olmaktadır.

Suç sosyal bir olgudur ve suç evrenseldir, tüm toplumlarda tüm zamanlarda vardır. Suçun olmadığı bir toplum düĢünülemez. Tek tek bireylerin istek ve iradelerinin dıĢında, ekonomik, sosyal, kültürel vb. Birçok faktöre bağlı olarak ortaya çıkar. Suç bireysel değildir. Her ne kadar suçu birey veya bireylerden oluĢan gruplar iĢlese de suçu yaratan nedenler toplumsaldır.

Çocuk ne doğuĢtan kötü nede iyi olan bir varlıktır. O da her canlı varlık gibi değiĢen, çevresi ile etkileĢen ve geliĢen bir bireydir. Onun iyi ya da kötü olmasını belirleyen eğitim ve yaĢantılarıdır. Bu da çocuk suçluluğunun kökeninin hukuksal olmaktan öte psikolojik ve sosyolojik olduğunu gösterir.

EndüstrileĢme ile birlikte değiĢen aileler ve aile içindeki roller farklılaĢması, her geçen gün insanların omuzlarında daha da ağırlaĢan yaĢam koĢulları toplumun norm ve değerlerini de değiĢime uğratmıĢtır. Ülkemizde çocuk suçluluğu meselesi henüz diğer ülkelere nazaran endiĢe verici boyutlara ulaĢmamıĢ bulunmakla birlikte toplumumuzda özellikle son yıllarda artan çeĢitli çocuk suçları ve intiharlar çarpıcı tehlikelere iĢaret etmektedir.

Çocuk suçluluğunda diğer faktörlerin öneminin yanı sıra aile temel faktördür.

Aile bireyin sosyalleĢtiği ilk kurum olması sebebiyle bireyin sağlıklı bir Ģekilde yetiĢmesinin yolu öncelikle sağlıklı bir aile ortamından geçmektedir. Doğduğu andan itibaren aile üyeleriyle iletiĢim kuran çocuk, ailedeki her Ģeyden etkilenmektedir. Aile sosyo-ekonomik koĢulları ne olursa olsun sağlıklı bireyler yetiĢtirme kabiliyetine sahiptir. Bütün çocukların farklı farklı özellikleri olması yanında ihtiyaçları hep aynıdır.

Çocukların en önemli ve birinci ihtiyaçları sevgidir. Çocuğa hayatla ilgili ilk Ģeyleri

(8)

öğretecek olan aile çocuğa tüm manevi duyguları hissettirmelidir. Çocuğun evi en güvenilir yer, ailesi ise en güvendiği insanlardan oluĢmalıdır. Çocuğun saygı ve sevgi duygusunu yerleĢtirecek olan ailedir. Çocuk, ailede bazı Ģeylerden yoksun kaldığın zaman bunun sonuçları ileriki yaĢamlarında ortaya çıkmaktadır. Çocukların hem ruhsal, hem de bedensel hastalıklarda ailenin birincil derecede sorumluluğu bulunmaktadır.

Çocuğun aile içerisinde aldığı sevgi, terbiye, saygı ve diğer sosyal ve psikolojik değerler çocuğun aile dıĢına çıktığında yapacağı eylemleri büyük ölçüde belirlemektedir.

Öte yandan çocuk suçluluğunda ailenin gelir ve eğitim yetersizliği tayin edici nedendir. Bunlara bağlı olarak aile içi iliĢkiler, anne-babanın çocuklara yönelik tutumları önemlidir. Çocukların sapma davranıĢı gösterme veya göstermemesi ailenin ne düzeyde yapılandığıyla ilgilidir. Aile; statü, çevreyle iliĢkiler, sorunlarla baĢ etme, üyeleri arısında iĢbirliği ve dayanıĢma, sevgi ve saygı temelinde geliĢen iliĢki bakımından hangi düzeyde ise bu durum çocuklara olumlu veya olumsuz olarak yansımaktadır.

Bu çalıĢma üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde sosyolojik açıdan suç olgusuna değinilmiĢtir. Suç ve suçla ilgili kavramlar bu bölümde detaylı olarak açıklanmaya çalıĢılmıĢtır.

Ġkinci bölümde çocuğun tanımı üzerinde durulmuĢ ve bu tanımlama yapıldıktan sonra çocuğun geliĢim dönemleri ayrıntılı olarak açıklanmıĢtır. Çocuk ve suç iliĢkisi yine bu bölümde ele alınmıĢtır.

Üçüncü bölümde ise çocuk suçluluğunun nedenleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmuĢtur. Yine bu bölümde çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik tedbirler hakkında çözüm önerileri de getirilmeye çalıĢılmıĢtır.

(9)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM SOSYOLOJĠK AÇIDAN SUÇ

1.1.Suç ve Suçluluk

Suç evrensel bir olaydır. Tarihin en eski devirlerinde beri vardır ve var olmaya devam edecektir. Suç iĢlenmeyen bir toplum tasarısı hayalden baĢka bir Ģey değildir.

Suç, insanoğlunun gruplar halinde yaĢamasından bu yana var olagelen bir sorundur.

Ġnsanların içinde ihtiraslar bulundukça ve toplum halinde yaĢamada çeĢitli sosyal çeliĢkiler, uyumsuzluklar bulundukça suç da varolacaktır (Dönmezer, 1994:49).

Suçun diğer önemli bir özelliği de göreceli oluĢudur. Suçu oluĢturan fiillerin ağırlığı zaman ve ortama göre değiĢmektedir. Ġnsanlık tarihi, iyi-kötü, doğru-yanlıĢ yargılarının, suç kavramının, davranıĢ kalıplarının, toplumun soyut yaĢama koĢulları tarafından belirlendiğine ve değiĢtirilebildiğine, bir baĢka ifadeyle toplumun örgütlenmesiyle sıkı sıkıya bağlı olduğuna tanıktır. Suçu toplum üretir. Bazı toplumlarda birtakım davranıĢlar toplum tarafından övülmeye değer görülürken, diğer toplumlarda ayıplanır ve cezalandırılır. Ancak, günümüzde tüm toplumlarca kabul gören evrensel değerler önemli ölçüde belirginleĢmiĢtir (http://www.icisleri.gov.tr:

25.07.2008).

Toplum içinde fert toplum tarafından uygun ve normal kabul edilen davranıĢlara ve kurallara uymaktadır. Fert toplumun kedisine verdiği rolleri ve görevleri yerine getirmektedir. Diğer taraftan toplumda toplumsallaĢtırılamayan yani toplumsal yaĢama uyum sağlayamayan kiĢilerde bulunmaktadır. Toplumda bu tür kiĢiler ya a sosyal yada anti sosyal kiĢiler olarak adlandırılırlar. A-sosyal kiĢi toplumun kendisinden ne istediğinin farkında olmayan kiĢi olarak tanımlanır. Anti-sosyal kiĢi ise, toplumun kendisinden ne istediğini bilen, ama kasıtlı olarak bunları yerine getirmeyen, topluma karĢı çıkan, gerektiğinde baĢkalarının zararına da olsa kendi arzuları doğrultusunda hareket eden insan olarak tanımlanır. ĠĢte her toplumda anti-sosyal davranıĢlarda bulunan ve suçlu olarak adlandırılan kiĢiler bulunmaktadır. Bu kiĢilerin suçlu davranıĢlarının önüne geçilmesi veya bu suçlu davranıĢların cezalandırılması açısından toplumda kurumlar çeĢitli önlemler almakta, normlar geliĢtirmektedir (Türkkahraman, 2004;122).

(10)

Ġnsanoğlu yaĢamın her evresinde toplumsal, dinsel, hukuksal kurallara uymak için kendi kendini zorlamaktadır. Çünkü kurallar çoğu kez bireylerin arzularıyla çeliĢmektedir. Bu nedenle birey bunları oldukça sık bozmaktadır. Ġnsan, kendine normlar–ölçüler-kurallar koyan tek canlıdır. Ġnsan kural koyduğu, yasa yaptığı gibi, bunları bozarda, değiĢtirirde, geliĢtirirde. Her toplumda anti-sosyal davranıĢlarda bulunan, toplumsal ya da hukuksal yaptırımlara konu olan bireylerin varlığı yüzyıllar boyu düĢünürleri, yöneticileri, hukukçuları, bilim adamlarını yakından ilgilendirmiĢtir.

Tarihsel süreçte, suçla ilgili birbirinden farklı tanımlar yapılmıĢtır. Bu tanımlamalardan bazıları aĢağıda verilmiĢtir.

Antik çağda yunan düĢünürü Platon, ―Kanunlar‖ adlı yapıtında, suçu, ruhun bir tür hastalığı olarak düĢünmüĢ ve bunun üç nedeni olduğunu ileri sürmüĢtür. Bunlar;

tutkular, haz arama alıĢkanlığı ve bilgisizliktir.

Bir baĢka Yunan düĢünürü olan Aristotales ise, suç sebeplerini, yoksulluk, devrim gibi toplumsal koĢullarda bulmaktadır. Aristotales suç nedenlerini bireyin dıĢında ve toplumsal çevre değiĢmelerinde aradığı için kimi yazarlar tarafından suç sosyolojisinin kurucusu ve öncüsü sayılmaktadır.

Orta çağda suç, Ģeytani bir davranıĢ ve kötü ruhların teĢvikiyle ortaya çıkan bir eylem olarak kabul edilmiĢtir. Thomas d‘Aquin, suçların çoğunun kökeninde sosyal ihtirasların yattığını ancak yoksulluğunda suça neden oluĢturan bir etken olduğunu ortaya koymuĢtur (Yavuzer, 1998:26).

Durkheim‘e göre suç, kollektif bilincin kuvvetli ve belirmiĢ tutumlarını ihlâl eden fiillerdir. Bir toplumu meydana getiren bireylerin birtakım kollektif duyguları ve inançları vardır ki, bunlar bir sistem meydana getirirler. Bu sisteme kollektif bilinç ya da kolektif vicdan denir. ĠĢte suç, bu kollektif vicdanı Ģiddetle inciten bir eylemdir.

Durkheim suçu "toplum halinde yaĢama Ģartlarına yönelmiĢ her türlü saldırıdır" diye tanımlar (Kösemihal, 1971:62).

Durkheim‘in yapısalcı fonksiyonalist teorisi suçun her toplumda görülen normal bir sosyal olgu olduğunu, suçun açıklanmasında bireyi değil gurubu incelemek gerektiğini, grup farklılıklarının suçu teĢvik ettiğini, bir davranıĢın suç olup olmadığının değerlendirilmesinin mevcut normlara göre yapılabileceğini, suçun bir bakıma fonksiyonel ve sosyal değiĢme için gerekli bir olgu olduğunu açıklar.

(11)

Durkheim, suç olgusunu açıklarken mevcut normların yıpranması, yaygın bir Ģekilde çiğnenmesi sonucu standartların ve değerlerin kaybolmasını ifade eden anomi kavramını kullanır. Toplumsal normların etkisiz hale gelmesi veya ortadan kalkması birey ve toplumu ayakta tutan bağların zayıflamasına yol açar. ―Anomie‖ sözcüğü, toplumda nispi anlamda bir kuralsızlık ifade eder. Anominin güçlü olduğu yerlerde, ekonomik yoksulluğun da varlılığı bilinir. Kuralsızlık (anomi) toplumun her kesiminde egemen olduğu ölçüde suçluluk da yaygınlaĢır (Bal, 2004:9).

Suçu hukuki açıdan inceleyen Dönemezer‘e göre suç, kanun koyucu tarafından ceza öngörülmüĢ bir fiildir. Suç, topluma zarar verdiği ya da tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen ve belirtilen eylem, davranıĢ, tavır ve harekettir.

Suç bir ceza kuralıdır, ceza kuralı da bünyesinde yaptırımı taĢır. Önemli olan unsur, fiilin suç olması için, kanun koyucu tarafından ceza öngörülmesidir (Dönmezer, 1994:48).

Paul Lutz ise, genç bir suçluyu ―Ceza yasasına göre, suça neden olan bir kabahat iĢlemiĢ birey‖ olarak açıklar. Lowrey‘e göre, ―suçluluk‖ bireyle çevresi arasındaki karĢılıklı etki ve tepkilerin sonucundan oluĢur. Öte yandan, Lombrosso‘ya göre ―suç‖ doğum, ölüm gibi doğal bir olaydır. Bir davranıĢ ya da eylem, belirli bir ülkenin ve dönemin adet, töre, gelenek ve düĢünceleriyle çeliĢtiği zaman suç niteliği taĢımaktadır (Yavuzer, 1998:27).

Jhering‘e göre suç, toplum hâlinde yaĢama Ģartlarına yönelmiĢ her türlü saldırıdır. Seligman ve Johnson ise suçluluğu küçük ya da büyük bir sosyal grubun üyelerince iyi ve yararlı diye kabul edilmiĢ bulunan inançların, geleneklerin, âdet ve törelerin, kurumların dayandıkları kurallara aykırı olarak iĢlemiĢ bulunan antisosyal davranıĢlar olarak tanımlarlar (Evrim, 1970:59).

Suç, çok boyutlu genel bir kavramdır. Suç olgusunun hukuki, kriminolojik, sosyolojik, psikolojik, dini ve ahlaki yönleri vardır. Suç; kanunun ihlal edilmesi bakımından hukuki, hangi davranıĢların suç olduğunun belirlenmesi açısından kriminolojik, topluma zararlı kabul edilmesi açısından sosyolojik, bireysel bir davranıĢ olması açısından psikolojik, dini kurallara aykırı düĢmesi açısından dini, ahlaki kurallarla çeliĢmesi açısından ahlaki bir kavramdır.

Hukuksal açıdan bakıldığında TCK yönünden suç, toplumsal, kültürel koĢulların, bireyin toplum içinde yürürlükte bulunan yasalara karĢı gelmek ve bu

(12)

davranıĢın sonucu olarak o yasaların ceza müeyyidelerinin konusu olmaktır. Suç;

hukuki ve ahlaki kuralların ihlali anlamına gelir. Suç, toplumdaki hukuk düzenini bozduğu için yasalar tarafından yasaklanmıĢ eylemlerdir (Kulaksızoğlu, 1998:196).

Kriminoloji; suç ve ceza, suçlunun yeniden topluma kazandırılması, suçun engellenmesi gibi konuları inceleyen özel bir bilim dalıdır. Suçun bilimsel olarak incelenmesi, kuralların kaynaklarını, bu kurallar ile sosyal yapı arasındaki iliĢkileri, bu kuralların ihlal edilmesinin nedenleri ve sonuçları ile suçlu davranıĢın önlenmesi ve kontrolünü kapsar. Diğer yandan, suçun bilimsel olarak incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler tekrar ceza yasasına etki ederek yasaların yeniden yorumlanması ve suçun tabiatının yeni fikirler ve görüĢler açısından incelenmesine yardımcı olur. Kriminoloji suçu sosyal bir fenomen olarak ele alır. Kriminolojide konu ile ilgili ilk teoriler genelde suçu tek nedenle (örneğin atipik vücut yapısı, genetik anormallikler, akıl hastalığı, fiziksel anormallikler ve yoksulluk gibi) açıklamaya çalıĢırken, daha sonra geliĢtirilen teoriler suçu çok nedenli (yoksulluk, arkadaĢ grubu etkisi, okul problemleri ve ailedeki bozukluklar gibi) bir sosyal olgu olarak tanımlamıĢlardır (Hancı, 1999:26).

Toplumbilimcilere göre suçluluk, toplumda var olan temel kural ve değerleri çiğnemek, sosyal olmayan davranıĢlara yönelmektir. Örneğin, bir eylem hukuksal açıdan suç olmadığı halde toplumsal açıdan suç, sapma olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle hukuksal normların ihlâl edilmesine suç denilirken, toplumsal normların ihlâline sapma denir.

Sosyo-kültürel bilimler, suç iĢleyen insan davranıĢını, yürürlükte olan sosyal normlardan bir tür sapma ya da sapmıĢ eylem olarak tanımlamaktadır. Dönmezer, sapıcı hareketin asıl nedeninin kiĢiliğin oluĢtuğu toplumsal Ģartlarda, sosyalleĢme sürecinde, kiĢiliğe ait sübjektif unsurlarda, dıĢ etkenlerde ve sapıcı tipteki davranıĢı fiilen yaratan Ģartlarda aranması gerektiğini belirtmektedir (Dönmezer, 1975: 356).

Psikolojik olarak suç ise; toplumun ahlak ve davranıĢ kurallarına aykırı hareketlerin sonucu olarak toplumda çatıĢma haline düĢmektir. Her toplumda anti- sosyal davranıĢlarda bulunanlara toplumsal yada hukuksal müeyyideler uygulanır.

Toplumsal ve sosyal bir etmen olan suç, çocuğun Ģahsiyet kazanmaya baĢladığı dönemde aktifleĢmektedir . Çocuk, benliğini ve Ģahsiyetini toplumda olgunlaĢtırır. Bu olgu da insanın kendi için yarattığı normlarda boyutlanır. . BoyutlaĢamamıĢ olgu, çocukta; iç dürtülerle reddetme tepkisini yaratmaktadır. Bu tepki de toplumda; ''kınama,

(13)

ayıplama, gülünç bulma, aĢağılama, dıĢlama, soyutlama...'', normlarda ise ''cezalandırma'' Ģeklinde karĢılık bulmaktadır. (www.kho.edu.tr: 21.02.2008)

Psikologlar, suçlunun eylemi ile değil, kiĢiliği ile ilgilenmektedirler. Suçluluk kiĢiyle çevresi arasındaki etkileĢimin sonucunda oluĢmakta ve sosyal grup içindeki dayanıĢma bağlarını zayıflatmaktadır.

Sosyo-psikolojik tanımlara göre suç, kiĢinin kendisini mensubu saydığı grupta, varlığı toplum dayanıĢmasıyla çeliĢki gösteren fiildir.

Suç, bilinçaltına itilen arzu ve isteklerin simgesel ifadesidir. KiĢilik geliĢimini inceleyen psikanalistler zihinsel ve duygusal bozuklukları suçu içe atılan duyguların dıĢa yansımaları olarak değerlendirip, suçla sonuçlanan kiĢisel ruhsal çatıĢmayı, toplumsal bakımdan yasaklanmıĢ olan Ģeye karĢı gelmek, onu yok etmek Ģeklinde yorumlar. Onlara göre suç birtakım komplekslerden kaynaklanmaktadır.

(www.izmirpolis.gov.tr: 19.07.2008)

Suç kavramının kültürel boyutu da söz konusudur. Suç; her toplumda görülen ancak Ģekli kültürden kültüre göre değiĢen çok boyutlu bir sosyal olgudur.

Toplumbilimcilere göre suç, toplumsal ve kültürel koĢulların ve bireyin içinde yaĢadığı çevrenin olumsuz etkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Suçlunun içinde bulunduğu, hukuken yasaklanmıĢ fiili iĢlediği mekanın değerlendirilmesi, sosyal çevre kadar suçlunun kültürel durumuna da bağlıdır. Bundan dolayıdır ki TCK birçok maddelerinde hakime takdir yetkisi vermektedir (Balcıoğlu, 2001:49-56)

Suçluluk, kiĢiyi toplum halinde yaĢayan öteki bireylerin karĢısına çıkaran bir çatıĢmanın ürünüdür. Kanunda belirtilen ve karĢılığında ceza yaptırımlarının bulunduğu kuralları ihlâl edici nitelikteki davranıĢa suç, bu davranıĢı çeĢitli sebeplerle meydana getiren kiĢiye de suçlu denilmektedir. Suçlu, içinde yaĢadığı toplumun normları ile kiĢisel gücü arasında denge kuramamıĢ kiĢidir. Bir kiĢinin suçlu olabilmesi için, her Ģeyden önce bireyin bir suç iĢlemiĢ olması, yakalanmıĢ ve yargı organı önünde yargılandıktan sonra suçlu hükmü verilmiĢ olması gerekmektedir (Yücel, 1971:5).

Her suça ve suçluluk türlerine iliĢkin toplumsal sorunlar vardır. Suç ve suçluluğun soyut bir hukuk sorunu olmadığı, suçlunun insani ve toplumsal özelliklerinden sıyrılamayacağı, suçun soyut bir eylem değil, sosyal bir fenomen olduğu bugün yadsınamaz gerçeklerdendir. Yani suçun soyut bir eylem değil, sosyal bir olgu

(14)

olduğu kabul edilmektedir. Çünkü suç iĢleyen insan sosyal koĢullardan soyutlanamamaktadır.

1.2.Suçun Sınıflandırılması

Suçun sınıflandırılması kriminoloji biliminin ilgi alanına girmektedir.

Kriminolojik olarak suçlar; iĢleme dürtüleri ve iĢlenme Ģekillerine göre ikiye ayrılır.

Suçu iĢleyen dürtüye göre;

a) Bazı suçları iĢleten dürtü; Cebir ve Ģiddet dürtüsüdür.

b) Bazı suçlar fayda, kazanç dürtüsüyle iĢlenebilir.

c) Bazı suçlar sahte adalet duygusunu tatmin için iĢlenebilir.

ĠĢlenme Ģekillerine göre;

a) Organize olan suçlar: Bunlar çoğu zaman tek kiĢi tarafından veya birkaç kiĢinin aralarında iĢbirliği yaparak iĢlemiĢ oldukları suçlardır.

b) Organize olmayan suçlar: Bunlar kurnazlığa dayanan ve failler arasında iĢ bölümü ve bir planlama olmadan iĢlenen suçlardır.

Ülkemizde hükümlü gençlerin iĢlediği suçlar incelendiğinde; yaralama, adam öldürme, adam öldürme giriĢiminde bulunma gibi Ģahsa karĢı iĢlenen suçların, diğer ülkelerin aksin, ülkemizde çocuk suçluluğunun baĢında gelen suçlardan olduğu görülmektedir (Yavuzer,1986:19).

Çocuk suç türlerinden olan mala karĢı suçlar daha çok kalabalık nüfuslu büyük kent merkezlerinde meydana gelmektedir (Yuvuzer,1986:24). Bu suçlar büyük kentlerde genellikle kap kaç veya madde bağımlısı çocukların gaspları olarak tezahür etmektedir.

Cinsel suçu homoseksüel suçlar, hetero seksüel suçlar (Kız kaçırma, ırza geçme) oluĢturmaktadır. Kız kaçırma, ırza geçme gibi suçlar incelendiğinde gençlerin

(15)

cinsel arzularını tatminden çok, evlenme amacıyla bu iĢe giriĢtikleri görülmektedir (Yavuzer,1986:21).

1.3.Suç ve Suçlu DavranıĢ Hakkındaki GörüĢler

Suç ve suçlu davranıĢ hakkındaki görüĢleri; Kuramsal görüĢler, sosyolojik görüĢler, Klinik görüĢler ve suçu çoklu etmene dayandıran görüĢler Ģeklinde gruplandırabilmek mümkündür.

1.3.1.Kuramsal GörüĢler

Suç olgusunun yerel ve toplumsal bölgelerdeki dağılımına göre irdeleyen kartografik görüĢün en önemli temsilcileri Guerrey, Puctelet, Montesquieu, Champneul, Ferri, Aschaffenburg, Mayo Smith‘dir. Bu düĢünürlerin savunusuna göre iklim koĢulları suç fiilinde birinci derecede belirleyici bir özellik taĢımaktadır. Bazı iklim bölgeleri suç oranlarında ve suç türlerinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Suçu, suçlu davranıĢı açıklamaya çalıĢan diğer bir kuramda biyolojik kuramdır. Bu kuramın önemli temsilcilerinden Lombrosso 1870‘lerde suçlu tiplerin kafalarının yapılarına göre belirlenebileceğini belirtmiĢ ve bu yönde çalıĢmalarda bulunmuĢtur. Lombrosso suçlu davranıĢ üzerinde toplumsal etkenlerin önemini prensipte kabul etmekle birlikte, suçluların biyolojik bakımdan bir birlerine benzer pek çok yanlarının olduğunu da tespit etmiĢ ve belirli suçlu tiplerinin olduğunu vurgulamıĢtır (Giddens, 2000:185).

Lombrosso, toplumsallaĢmanın ön koĢullarından birinin yeterli bir biyolojik miras yada yeterli bir doğal yaratılıĢ olduğunu kabul etmektedir. Ona göre önemli kalıtsal bozukluklara sahip olanlar ya tam anlamıyla toplumsallaĢamazlar ya da geliĢim süreçlerinde önemli sorunlarla karĢılaĢırlar (Eklin, 1995:19).

Marksist kurama göre suç kapitalist ekonomi biçiminin önemli ve kaçınılmaz bir sonucudur. Dengesiz gelir dağılımı ve iĢçi sınıfının iĢverenlerce sömürülmesi toplumsal sistemde derin yaralar açmaktadır. Bu durum bireylerin suça olan meyilini kaçınılmaz bir biçimde körüklemektedir.

(16)

Ruhbilimsel kurama göre de suçluluk biyolojik etkene bağlıdır. Kurama göre suçluluk akıl zayıflığının bir ürünüdür. Goddard, suçluların akıl zayıflığına uğramıĢ olduklarını ve bütün akıl zayıflığına uğrayanların suçlu olduklarını savunmuĢtur. Suç belirli kiĢilik tipleriyle eĢleĢmiĢ durumdadır. Bazı kiĢilikler suça diğer kiĢilik tiplerinden daha fazla yatkın durumdadır.

1.3.2.Sosyolojik GörüĢler

Suçu açıklamada önem verilen temel faktörler göz önüne alınarak geliĢtirilen sosyolojik görüĢler ana hatlarıyla sosyal yapı, sosyal süreç ve sosyal çatıĢma teorileri olarak sınıflandırılmıĢtır (Ġçli, 2001;66).

Sosyal yapı teorileri içinde en iyi bilineni Durkheim'in teorisidir. Durkheim' e göre, suç mevcut normların bir ürünüdür. YanlıĢ kavramı ―doğru‖ya anlam kazandırmak için gereklidir ve bu kavramın içinde kalıtımsaldır. Durkheim'in suçun normal olduğu konusundaki inancı ve anomi teorisi Merton‘un suçlu davranıĢın anlaĢılması konusundaki çalıĢmalarına temel teĢkil etmiĢtir. Merton psikiyatrik ve biyolojik teorilerin suç konusundaki açıklamalarını reddeder. Temel tezi, sosyal yapının bazı bireyler üzerinde uyumsuz davranıĢlara yol açacak Ģekilde baskı uyguladığıdır.

Merton'un suça yaklaĢımı sosyal yapıyı temel aldığı için sosyolojiktir. Durkheim ve Merton'la geliĢtirilen anomi teorisinden baĢka Thrasher'in "çete" (Gang) isimli klasik çalıĢmasıyla temellendirilen alt kültür teorileri genelde, çocuk ve gençlik suçluluğunun ait olunan alt kültür ve bu kültürün statü gerekleri tarafından etkilendiği görüĢünde yoğunlaĢırlar.

Sosyal süreç teorileri arasında Tarde‘ın "taklit" (imitation) teorisi önemlidir.

Tarde‘ın bu teorisinde Lambrosso'ya, pozitif ekole, biyolojik ve fiziksel teorilere karĢı çıkılarak suçlu davranıĢ temelde sosyal faktörlerin bir sonucu olarak görülmüĢtür.

Tarde‘a göre suçlu davranıĢı birey, yakın temas sonucu taklit ederek gerçekleĢtirir. Bir kimsenin neden kurallara uyduğu, herkesin neden sapmıĢ olmadığı sorusuyla iĢe baĢlayan kontrol teorisyenleri arasında yer alan Hirschi çocuk suçluluğu konusunda kontrol teorisini geliĢtirmiĢtir. Kontrol teorisinin temel sorunsalı bireyin topluma bağlılığıdır. Hirschi insanların neden topluma uyum sağladığının cevabını arayarak, topluma uyumun araĢtırılması gereken bir konu olduğunu belirtmektedir. Garfinkel‘de suçlu davranıĢın tekrarlanmasında yargılanmanın önemine vurgu yapmaktadır. Ona göre

(17)

suçlu bir defa mahkemede belirli bir suçtan ötürü yargılanırsa damgalanmıĢ olur ve bu damgalanma yüzünden bireyde topluma karĢı bir tepki geliĢir bu tepki suçlu davranıĢın tekrarlanma olasılığını arttırır.

Sosyal çatıĢma teorisinde suçun açıklanmasında ekonomik koĢullara vurgu yapan tarihsel yaklaĢım içerisinde Marks‘ın teorisi dikkati çekmektedir. Marks‘a göre iĢçi sınıfı ile üretim araçlarını elinde bulunduran burjuva sınıfı arasındaki mücadele ve adaletsiz toplumsal düzen suçlu davranıĢın toplumsal hayatta var olması için yeterli bir sebeptir. Marks sapma davranıĢını kapitalist toplumun bir parçası olarak görür ve suçlu davranıĢında bu toplumlarda bir fonksiyonunun olduğunu savunarak, suç olgusu sayesinde pek çok kiĢinin (hakimler, savcılar) bu toplumsal düzende geçimlerini sürdürdüğünü söyler. Diğer taraftan Michalowski hukukun toplumsal sınıf çatıĢmasından kaynaklandığını belirtmektedir.

1.3.3.Klinik GörüĢ

Suç ve suçlu davranıĢ hakkında klinik görüĢler de bulunmaktadır. Klinik görüĢlere göre genelde suç, toplumsal etken ve koĢullardan ayrı bir oluĢumdur. Suçlu davranıĢın nedenlerinin saptanması için kiĢiliğin suça etkisinin derinlemesine araĢtırılması gerekmektedir. Çünkü insanların doğuĢtan gelen bazı özellikleri suç iĢlemesinde önemli ölçüde etkili olabilir. Bazı psikiyatrik bozukluklar suçlu davranıĢın ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

Freud‘un id, ego, süper ego çözümlemesinde suç, içe atılmıĢ olan arzu ve isteklerin bir biçimde dıĢa vuruluĢunun sonucudur. Ġnsanın kiĢilik yapısı ve bu yapının gereği olarak yaptığı fiiller kimi zaman suçlu davranıĢ biçiminde kendini göstermektedir. Freud‘un bu yöndeki görüĢü Adler, Friedlander ve Lagacge tarafından da benimsenmiĢtir.

1.3.4.Çoklu GörüĢ

Suçlu davranıĢın ortaya çıkmasında tek bir nedenin rol almadığını savunan bu görüĢe göre suçlu davranıĢ çeĢitli nedenlerden dolayı meydana gelmektedir. Özellikle suç türüne göre suçlu davranıĢın meydana gelmesinde birbirinden farklı etmenler bulunmaktadır. Burt ve Ferri toplumsal olayların determinist bir yapıda gerçekleĢtiğini belirterek bir olayın bir nedene bağlanmasının yanlıĢ olacağını vurgulamakta ve bir

(18)

olayın birden çok sebeple gerçekleĢebileceğini belirtmektedir.

1.4.Suçun Toplumsal Sonuçları

ĠĢlevselcilere göre toplum iĢlevsel bir bütündür. Merton‘a göre toplumda tam iĢlevsel öğelerin yanında iĢlevselliğini yitirmiĢ veya bozuk iĢleve sahip öğeler de bulunmaktadır. Ona göre bu bozuk iĢlevlerin olumlu fonksiyonu onların tespit edilip dönüĢtürülmesi ve bu sayede toplamsal bütünlüğün, iĢlevselliğinin korunabilmesidir.

Toplumda yaĢanan her olgunun bir fonksiyonu bulunmaktadır. Bu fonksiyonlar olumlu olduğu gibi olumsuz da olabilmektedir (Özkalp,1993:371-373). Suçun da toplum içerisinde olumsuz fonksiyonları olduğu gibi bir takım olumlu fonksiyonları da bulunmaktadır.

1.4.1.Suçun Olumlu Fonksiyonları

Suç toplumda genel olarak olumsuz bir fonksiyon icra etmesine karĢılık bazı suç türleri dıĢında toplumda birtakım suç türlerinin var olması toplumsal yapının devamı açısından olumlu fonksiyon göstermektedir. Bu suç türlerinde bazıları Ģunlardır;

— Normların BelirginleĢmesi; Suç bir toplumdaki istenmedik davranıĢların belirlenmesi açısından önemlidir. Bir fiil iĢlendiğinde bu fiilin istenmedik bir davranıĢ olduğu yani yasalarca belirlenen kurallara aykırı olduğu toplum tarafından bilinir ve bu davranıĢın bir cezai yaptırımla sonuçlandığı görüldüğünde toplumdaki diğer bireyler bu fiili iĢlemekten kaçınılırlar. Böylece toplumsal düzenin bekası için gerekli olan toplumsal normlar belirginleĢir, öğrenilir.

— DayanıĢmanın Artması; Toplumsal normlara karĢı duran bireylere gösterilen tepkiler, toplumdaki diğer bireyler arasındaki dayanıĢmayı kuvvetlendirmiĢ olur ve böylece normlara uyma davranıĢı da pekiĢtirilmiĢ olur.

—Toplumsal Sorunların Açığa Çıkması; Suç fiili bir toplumdaki sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Suç fiilinin iĢleniĢi bir sorunun varlığının göstergesidir. Bu sorun ekonomik, siyasal veya psikolojik olabilir. Bu sorunların tespitinde bölgelerdeki suç türleri ve suç oranları önemli ipuçları sunabilir.

(19)

1.4.2.Suçun Olumsuz Sonuçları

Genel olarak suç toplumsal açıdan olumsuz sonuçları olan bir fiildir. Bu olumsuz sonuçlardan bazıları ise;

— Toplumsal Düzenin Bozulması; Normların bir toplumdaki bireyler tarafından yoğun bir biçimde ihlali toplumsal düzenin bozulmasına ve toplumsal yaĢamın zorlaĢmasına neden olur. Toplumu oluĢturan bireyler iĢlerini yapamaz, sokağa çıkamaz, rahatça dolaĢamaz hale gelebilirler.

— Norm ve Değerlerin ÇatıĢması; Suçluluğun artması norm ve değerlerin etkinliklerini azalmasına, dolayısıyla bireylerde hangi davranıĢların doğru ve yanlıĢ olduğuna iliĢkin Ģüphelere yol açmaktadır.

— Kaynakların BaĢka Alanlara Aktarılması; Toplumdaki suç oranlarının artması elbette bu fiilleri önlemeye yönelik olarak alınan tedbirlerin de artmasına yol açmaktadır. Alınan bu tedbirleri finanse etmek için kaynak aktarımı gerekmektedir.

— Güvenin Azalması; Suç özelde bireyler arasında onların birbirlerine olan güvenlerini azaltırken, genelde toplumsal açıdan da güvenliği tehdit ettiği için toplum içerisinde güvensizlik ortamının oluĢmasına zemin hazırlamaktadır.

(20)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

ÇOCUK VE SUÇ

2.1.Çocuğun Tanımı

Çocuk ve küçük, geliĢim dönemlerini yaĢayan, toplumsal anlamda birey olmaya hazırlanan ve bu nedenle sorunlar ve karmaĢalarla yüklü 18 yaĢından küçük bireylerdir. Hukuk düzenimiz 11 yaĢını tamamlamıĢ 16 yaĢından gün almamıĢ bireyleri küçük, 16 yaĢından gün almıĢ 18 yaĢını tamamlamamıĢ bireyleri çocuk olarak tanımlamaktadır (Uluğtekin, 1991:16).

Çocuk kavramı geliĢim psikolojisinde sık sık kullanılmaktadır. Bununla birlikte çocuk kavramı bu bilim alanında her zaman aynı anlama gelmemektedir.

Psikolojide yaĢ ile çocuk kavramının sınırlarını kesin olarak çizmek mümkün değildir.

Çünkü insanın geliĢimi kalıtıma, sosyo-kültüre ve ruhsal faktörlere göre bireysel olarak gerçekleĢir (Akyüz,2000;63).

Hukukta çocuk kavramı iki anlamda kullanılmıĢtır. Birinci anlamda küçüğü yetiĢkinden ayırmak, ikinci anlamda ise ana-babaya olan soy bağını belirtmek amacıyla kullanılmaktadır. (Akyüz,2000:67) Hukuksal açıdan "çocuk" sözcüğü ile henüz reĢit olmamıĢ ergenler, 11-18 yaĢ grubu kabul edilmektedir (Yavuzer, 1987:32).

BirleĢmiĢ Milletler Çocuk Hakları SözleĢmesinin 1. maddesinde ―Daha erken yaĢta reĢit olma durumu hariç, 18 yaĢına kadar her insan çocuk sayılır‖ ifadesi kullanılarak ―çocukluk‖ tanımı yapılmıĢtır.

GeliĢim psikolojisi açısından çocukluk, 14 yaĢlarına kadarki süreyi kapsar. Bu yaĢtan sonra ergenlik döneminin baĢlamasıyla birlikte psikolojik açıdan çocukluk sonlanmıĢtır.

2.2.Çocuğun GeliĢim Dönemleri

Çocukluk çağı 18 yaĢının bitimine kadar kabul edilmektedir. Bu dönem bireyin kiĢiliğinin oluĢtuğu dönem olması münasebetiyle önemlidir. KiĢilik, bireyin iç ve dıĢ çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici tutarlı ve yapılaĢmıĢ bir iliĢki biçimidir. KiĢilik, bir insanın duyuĢ, düĢünüĢ ve davranıĢ tarzını etkileyen faktörlerin

(21)

kendisine özgü bir örüntüsüdür. Ayrıca çok kapsamlı bir kavram olup, bireyin, biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinik bütün yeteneklerini, duygularını, isteklerini, alıĢkanlıklarını ve bütün davranıĢ özelliklerini içine alır.

KiĢilik devamlı olarak içten ve dıĢ çevreden gelen uyarıcıların etkisi altındadır ve doğuĢtan yaĢamın sonuna kadar bir oluĢum süreci içindedir. KiĢilik geliĢimini bilmek ve bu geliĢimin nasıl bir yol izlediğini saptamak önemlidir. Ancak bu sayede insanların neden birbirinden farklı olduğu, olaylara karĢı neden farklı tepkilerde bulunduğu anlaĢılabir.

Çocuğun geliĢim dönemleri psikologlarca genel olarak dört kısma ayrılmaktadır. Bunlar; Oral dönem (Bebeklik dönemi 0-2yaĢ), ilk çocukluk dönemi (2-6 yaĢ), orta çocukluk dönemi (Okul çağı 6-12 yaĢ) ve Ergenlik dönemi (12-18 yaĢ) olarak belirlenmiĢtir.

2.2.1.Oral Dönem (Bebeklik Dönemi 0-2 YaĢ)

Bu dönemde, bebeğin gereksinimleri, algılamaları ve kendini anlatım yolları daha çok ağız bölgesinde yoğunlaĢır. YaĢamın ilk önemli duygusu olan temel güven, bu dönemde anne ya da anne yerini tutan kiĢiyle iliĢkilerle geliĢmektedir. Anne bebeğin gereksinimlerini düzenli olarak karĢıladıkça, bebek onu açlığını gideren, oral doyum sağlayan bir kaynak olarak tanır ve sever. AraĢtırmalar, bu dönemde bulunan çocuğun önemli algısal, hareketsel ve toplumsal yeteneklere sahip olduğunu ve kendi geliĢimi için düĢündüklerimizden daha fazla sorumluluk üstlendiğini göstermektedir (Akyüz,2000:63).

2.2.2.Ġlk Çocukluk Dönemi (2-6 YaĢ)

Okul öncesi dönem olarak da adlandırılan ilk çocukluk dönemi toplumsal iliĢkilerde olduğu kadar biliĢte, dilde ve kiĢilik geliĢiminde de önemli değiĢikliklerin olduğu bir zamandır. Bu dönemi Erikson, oral ve fallik dönem olmak üzere iki bölüme ayırır. Ġlk dönemin ilk yarısında olan iki yaĢ ile üç yaĢ arası çocuklar, ya bir bağımsızlık ve kendine yetebilme duygusu ya da utanç ve kuĢku ile sonuçlanan bir bunalımla karĢılaĢırlar. Ġlk çocukluğun ikinci yarısı olan 4-6 yaĢları arasında çocuk etkinlik alanlarını büyük ölçüde geliĢtirmiĢ ve dili iyi kavramıĢtır (Akyüz,2000:63-64).

(22)

GeliĢimin bu döneminde, cinsiyetin fark edilmesi, kendi cinsiyeti ile özdeĢleĢme ve yetiĢkin cinselliğine temel oluĢturacak taslağın geliĢtirilmesi de sağlanır.

Sağlıklı koĢullarda tamamlanan bu dönem çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesini, utanç duygusuna kapılmadan merakını gidermeyi öğrenmesini, kendi içsel duygularına egemen olma yeteneğini kazanmasını sağlar (Akyüz,2000:62-65).

2.2.3.Orta Çocukluk Dönemi (Okul Çağı 6-12 YaĢ)

YavaĢ ve nispeten sabit bir büyüme dönemidir. Fakat biliĢsel ve sosyal geliĢim hızlıdır. Aynı yaĢtaki çocuklarda biliĢsel, sosyal ve motor beceri geliĢimi farklı düzeylerde olabilir. Bu durum yetersizlik olarak algılanmamalıdır. Bu çağ çocuklarda strateji belirlemelerinde, hızlı karar vermelerinde, uzaysal iliĢkilerin gözlenmesinde problemler olabilir.

Motor becerilerin kazanımı kalıtsal gibi görünmektedir. Erken uygulamalar, pratiklerle daha hızlı ilerleme olsa bile geliĢim tamamlanmadan beceri tam anlamı ile kazanılamamaktadır.

Her temel motor becerinin kazanımı bir seri geliĢim aĢaması ile karakterize edilir. Herhangi bir aĢamadaki ilerleme sorunu motor becerinin üst düzeyde gerçekleĢmesini engelleyecektir. GeçiĢ becerileri değiĢik kombinasyonla ve aĢamalarla yapılan motor becerilerdir. Erken orta çocukluk döneminde, çocukların görsel kabiliyetleri eriĢkinler kadar olsa da hareketin yönünü belirlemede zorlukları vardır.

Zamanla denge daha otomatik, reaksiyon zamanı daha hızlı hale gelecektir. GeçiĢ becerileri geliĢen çocuklar karmaĢık motor becerileri gerektiren oyunlar oynamaya baĢlayabileceklerdir (www.kisilikbozukluklari.com: 04.10.2008).

2.2.4.Ergenlik Dönemi (12-18 YaĢ)

Ergenlik dönemi en temelde çocukluktan yetiĢkin hayatına geçiĢ, değiĢim dönemi olarak tanımlanabilir. Ġnsan hayatı geçiĢlerden oluĢur. Ergenlik dönemi de birçok değiĢimin gerçekleĢtiği bir süreçtir. Ġnsan hayatındaki en hızlı büyüme ve geliĢim dönemleri doğum öncesi dönem, doğumdan sonraki ilk yıllar ve ergenlik dönemidir. Bir anda hızlanan ve oransız olarak ortaya çıkan büyümeye ergenin uyum sağlaması zor olabilir.

(23)

Fiziksel değiĢimler ergenliğin en belirgin özelliğidir ama ergenlik döneminde sadece hormonlar değil, duygular ve düĢünceler de değiĢim halindedir. Bir ergen için vücudundaki değiĢimleri anlamak ve bu değiĢmelere uyum sağlamak zaten yeterince zorken buna bir de kimlik geliĢimi ile ilgili kaygıları eklenir.

Bu dönemde anne-baba güvencesi altında geçen çocukluk dönemi sona ermektedir. Ergen bir taraftan bağımsızlaĢmayı, birey olmayı kendine yetmeyi sabırsızlıkla isterken bir taraftan da sınırlarını bilmediği bu yenidünyayı keĢfetmekten, yalnız kalmaktan, baĢkaları tarafından anlaĢılamamaktan dolayı tedirginlik yaĢayabilir (www.guncedanismanlil.net:12.07.2008).

Ergenlik döneminin en zorlu tarafı bireyin belki de fiziksel olarak yetiĢkin özelliklerine sahip gibi görülürken duygusal ve biliĢsel olarak geliĢimin bu kadar hızlı olmamasıdır. Bu durum birey için toplumsal hayata uyumda sorunlara yol açmaktadır.

Diğer taraftan bireyin ergenlik döneminde bir gruba ait olma, beğenilme, ilgi görme ihtiyacı oldukça fazladır. Bu dönemde arkadaĢlar ile olan paylaĢımın kalitesi ve içeriği çocukluk dönemine göre farklılaĢmıĢtır.

Sosyal geliĢmeyle birlikte ergen, ergenlik yılları boyunca giderek kendini tanımaya ve içinde bulunduğu toplumun töre, adet ve kurallarından haberdar olmaya baĢlar. Ergen içinde bulunduğu grupta kendine özgü bir benlik kimliği (ego) geliĢtirirken, grup standartları doğrultusunda, gereksinimine ve isteklerine doyum sağlamak amacıyla sürekli faaliyet giriĢimlerinde bulunur. Landis'in deyimi ile "ergen kendi kültüründe bireylerin her istediğini arzular." Bunlar; 1.Tanınma ve statü, 2.Saygınlık ve sosyal kabul, 3.Mutlu toplumsal etkileĢim, 4.Güvenlik ve grup kabulü, 5.Deneyim ve ifade, 6.BaĢarı, 7.Mutluluk ve özgürlük olarak sıralanabilmektedir (Yavuzer, 1982:97).

2.3.Çocuk ve Suçluluk

Çocuk suçluluğu, geliĢim dönemi özellikleri ve gelecek yaĢama yapacağı büyük etki nedeniyle diğer suç grupları arasında daha özel bir öneme sahiptir.

Suçluluk üzerine yapılan tanımlamalar, temelde çocuk suçluluğunu da kapsamaktadır. Ancak çocuk suçluluğu kavramı bu genel tanımlamaları yaĢ faktörü ile

(24)

sınırlandırmaktadır. Ülkemizin hukuk sisteminde ise, çocuk suçluluğu on sekiz yaĢından küçük kiĢilerin bir hukuki normu ihlal etmesi olarak tanımlanmaktadır. Hukuksal açıdan çocuk suçluluğu, ergin olmayan kiĢilerin kanunlara karĢı çıkmaları veya suç teĢkil eden bir eylemi iĢlemiĢ olmaları anlamına gelmektedir (Özsever, 1979:243).

Çocuk suçluluğu, toplumsal ve kültürel koĢulların bireyin içinde yaĢadığı çevrenin kötü etkilerinin de bir sonucu, hukukumuzda belirlenen çocukluk yaĢlarında iĢlenen suç olarak tanımlanmaktadır.ĠĢlenen bir suçun faili çocuk ise karĢımıza çocuk suçluluğu kavramı çıkmaktadır (Yavuzer, 1981:5).

Batı literatüründe ―Juvenile Delinquency‖ terimiyle açıklanan, tam karĢılığı

―reĢit olmayanın suçluluğu‖ olarak çevrilebilecek terim ülkemizde ―Çocuk Suçluluğu‖

olarak kullanılmakta, bu dönemin içerisine hem çocukluk hem de ergenlik döneminin büyük bir bölümü girmektedir. Çocuk suçluluğu, yasaca sorumluluk yaĢına gelmemiĢ olan çocuk ve gençlerin topluma zarar veren ve yasalarca yasaklanmıĢ olan

davranıĢlarda bulunma durumu olarak tanımlanmaktadır

(www.websozluk.blogspot.com: 18.10.2008).

Türk Hukuk Sistemi‘ne göre suçlu çocuk, bir ceza hukuku kuralını ihlal etmiĢ 18 yaĢından küçük kimsedir. Kanunlarca suç sayılan fiilleri iĢleyerek, kanunun cezai hükümleri kapsamına giren çocuklardır. Ceza hukuku açısından çocuk suçluluğu, yasanın cezalandırdığı fiiller olarak değerlendirilmesine karĢın, sosyolojik olarak toplumun kabul etmiĢ olduğu davranıĢ kurallarından sapma veya bu kurallara itaatsizlik olarak yorumlanabilmektedir.

Suç, toplumların yüzyıllardan beri korku ile karıĢık ilgilerini yönelttikleri, nedenlerini araĢtırıp karĢı önlemler almaya çalıĢtıkları toplumsal bir sorundur. Çocuk suçluluğu ise suç iĢleyen çocukların kendilerine, ailelerine, suçu iĢledikleri kiĢilere, yöreye ve topluma zarar veren önemli bir toplumsal sorundur. Yasaların cezalandırdığı her eylem suç olarak tanımlanmasına rağmen, çocuklar tarafından iĢlenen suçların tür ve neden olarak eriĢkinlerden farklılık göstermesi nedeniyle çocuk suçluluğu bu kadar basit olarak değerlendirilemez. Bu dönemdeki suçluluk kavramını, klasik ceza hukuku kitaplarındaki ―kanunların gösterdiği suç, bu suçu iĢleyen kiĢi de suçludur‖ Ģeklindeki tanımlamalarla açıklamak oldukça güçtür. Zira çocuk suçluluğu derinlemesine incelendiğinde sorunun salt hukuksal bir problem olmadığı görülecektir. Hukuksal

(25)

boyutun yanında psiko-pedagojik ve sosyal bir olgu olduğu açıkça görülür. Bu dönemde iĢlenen suçu, yetiĢkin dönemde iĢlenen suçtan ayıran en büyük özellik, kiĢiliğin oluĢma aĢamasını içeriyor olmasıdır Yeterince olgunlaĢmamanın sonucu olarak çocuk belirgin bir dengesizlik içindedir. Çocuğun, gerek kendi kiĢisel durumundan gelen etkenler gerekse çevresel etkenler onun bu uyumsuz davranıĢı göstermesinde önemli faktörler olarak gözükmektedir. Bu noktada sosyo-psikolojik veriler olayı daha net bir biçimde anlamamıza yardımcı olacaktır (Hancı, 1993a:199-208).

Çocuklarda görülen suç niteliğindeki davranıĢların kaynağını, uyum sağlayamadığı çevre ve yetiĢkinler oluĢturmaktadır. Çocuk suçluluğu sadece hukuksal bir problem değildir. Yeterince sosyal öz benliğe kavuĢmamıĢ çocuklarda görülen suç niteliğindeki davranıĢları, onun içinde bulunduğu olumsuz çevre koĢullarından ve kritik geliĢme dönemlerinden soyutlayarak açıklayıp onla salt suçlu gözüyle bakamayız.

Çocuğun suç iĢlemesi üzerinde, yetiĢtiği aile yapısının tipi, oluĢturulan kontrol mekanizmaları, çocuğun sosyal çevresi, içinde bulunduğu grubun normları ve değer yargıları etkili olmaktadır. Vurgulanması gereken çocuğun masum ya da suçlu olduğuna karar vermek değil, onun içinde bulunduğu psiko-sosyal ve ekonomik durumu anlamak ve analiz etmektir (Uluğtekin, 1996:6).

Suçlu çocuğun, suçlu yetiĢkinlerden ayrı olarak değerlendirilmesi ve onları yeniden eğiterek topluma kazandırma düĢüncesi oldukça yenidir. Ġngiltere‘de 19.

yüzyılda yaĢ ve suç ayrımı gözetmeksizin suçlu çocuklar en ağır cezalara çarptırılıyordu. Çocuk suçluluğunun sosyal tehlike oluĢturacak kadar artıĢ göstermesi bu konuya eğilme gereksinimlerini doğurmuĢtur. Bu çerçevede çocuk suçluluğu olgusunun ortaya çıkıĢ biçimleri ve önleme yolları araĢtırılmıĢ, diğer yandan çocuğun zeka ve kiĢiliğindeki özellik ve farklılıklarla onun topluma yeniden uyumunu sağlayabilmek için uygulanması düĢünülen önlemler incelenmiĢtir. Daha sonraki aĢamalarda ise çocuk suçlarına iliĢkin özel mahkemelerin kurulması zorunluluğu ortaya konulmuĢtur.

(www.sosyalhizmetuzmani.org: 12.07.2008)

Durkheim‘in anomi (kuralsızlık) yaklaĢımını çocuk suçluluğu açısından değerlendirdiğimizde; toplumun her alanında (bürokrasi, iĢ hayatı, eğitim kurumları, siyaset kurumu, hukuk kurumu vb) kuralsızlık yaygınlaĢırsa, üstelik suç iĢleyerek önemli avantajlar elde edenlerin yaptıkları yanlarına kâr kalırsa bundan tüm bireyler ve

(26)

bu arada çocuklar da etkilenecektir sonucuna ulaĢıyoruz. Normların yıpranması (anomi) aileyi, eğitim kurumlarını da etki alanına aldığından çocuklar kuraldıĢı davranmayı kendileri için doğal bir davranıĢ olarak göreceklerdir. Büyüklerin suç davranıĢlarını medyada veya çevrelerinde gören çocuklar benzer davranıĢları tekrarlayacaklardır (Bal, 2004:9).

Suç olgusu, tarihin en eski çağlarından beri varolagelen ve kayıtsız Ģartsız tüm toplumlarda görülen yaygın sosyal bir olgudur. Kültürden kültüre değiĢebilme özelliğine rağmen, suç evrenseldir. Suçun yetiĢkin, kadın ve çocuk suçluluğu gibi türleri bulunmaktadır. Ancak geliĢim özellikleri ve sosyalleĢme açısından düĢünüldüğünde bu olgudan farklı gruplar etkilenmekle birlikte, en fazla etkilenen grubun çocuklar olduğu söylenebilir. Çocuklar çeĢitli nedenlerle suça itilmekte ve geliĢimleri açısından çok önemli olan bu dönemde ceza kurumlarına konulmakta ve sosyalleĢmenin birincil olarak sağlandığı aile kurumundan ayrı kalmaktadırlar. Bu nedenle çocukların suça itilmesinin önlenmesi, geliĢim gereklerine uygun bir Ģekilde özel olarak yargılanması büyük önem arzetmektedir. Çocukların suç olan bir eylemi gerçekleĢtirmelerinin ardından önemli olan bu yöneliĢin nedenlerini araĢtırmak ve onu en az incitecek, çıkarını en yüksek oranda gözetecek bir Ģekilde yargılamaktır. Bu özel yargılamayı gerçekleĢtiren mahkeme çocuk mahkemesidir. Çocuk mahkemesi çocuğun geliĢim ve kiĢilik özelliklerine göre yargılama gerçekleĢtiren ve rehabilitasyonu içeren özel bir mahkemedir (Kulaksızoğlu, 1998:196).

ÇağdaĢ yaĢamda her sosyal ortam ve sistemin kendi özgül koĢulları vardır ve birey kendi geliĢmesinde sorunlarla baĢ edebilme yeteneğini edinemez ise üstesinden gelemeyeceği bazı güçlüklerle karĢılaĢır. Bu nedenle, kiĢinin altında kaldığı yüklerin iĢlevsel ve duygusal ağırlığından söz etmek mümkündür. Bu durum, bireyin toplumsal ilgisinin yükleri taĢıyacak kadar geliĢmemiĢ olduğu Ģeklinde tanımlanmaktadır.

KuĢkusuz, çocukta doğuĢtan var olan sosyallik duygusunu, davranıĢında yeterli aktif toplumsal ilgi gösterebileceği düzeye yükseltmek gerekmektedir. ĠĢte insan davranıĢının sayısız davranıĢları arasında yer alan ve cezai normlarca yasaklanmıĢ davranıĢ türü suç kavramında yatan temel öğe, insanın kendi çıkarları için baĢkalarına isteyerek zarar vermesidir. Bu nedenle, sorun, toplumsal ilginin yeterince geliĢmemiĢ olduğu insanlarda ortaya çıkmaktadır. Temelde, çocuğun beslediği arzular ile çevrenin empoze ettiği kısıtlamalar arasında nazik bir dengenin varlığı sonucu denge ve uyum sağlama

(27)

uğraĢı mevcut duruma karĢı tepki oluĢmasına sebebiyet vermektedir. Tüm sorun, uyum sağlama süresinde neden anti-sosyal bir vasıtanın seçilmiĢ olduğunda düğümlenmektedir (Çocuk Politikası Kongresi, 1989: 49).

(28)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÇOCUK SUÇLULUĞUNUN NEDENLERĠ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ

Ceza hukukuna göre, suç yasanın cezalandırdığı harekettir. Ancak çocuk suçluluğunda her ne kadar ergenlik, kimi kalıtsal etkenler, zeka, psikiyatrik sorunlar ve beden kusurlarının suçlulukta etkili olabileceği teorileri destek görüyorsa da, günümüzde daha çok çevre faktörlerinin etkili olduğu kabul edilmektedir. Sevgi yoksunluğu, yanlıĢ veya eksik eğitim, baskıcı disiplin yöntemleri, çocuk istismarı, evsiz sokakta yaĢama, iç ve dıĢ göçlerin oluĢturduğu kültür çatıĢmaları, kültürel düzey düĢüklüğü, gecekondulaĢma, yöresel gelenek ve görenekler, ekonomik bunalımlar, uyuĢturucu ve alkol bağımlılığı, çocuğun erken yaĢta çalıĢmak zorunda kalması, parçalanmıĢ aileler, ailedeki çocuk sayısı, ailede suçlu birey örnekleri ile kitle iletiĢim araçlarındaki Ģiddet ve suçlarla ilgili programlar, çocukları suça iten nedenler arasındadır (Hancı, 1993a:199-208).

Bu sayılan faktörlerin doğrudan ve tek baĢına suç sebebi olarak kabulü elbette mümkün değildir. Ancak bu hususların her biri, diğer etkenlerle birlikte çocuğun suç iĢlenmesini kolaylaĢtırıcı, suç iĢlenmesine cesaret verici etkenlerdendir.

Çocuk suçluluğu ile ilgili hemen tüm araĢtırmacıların tanımlamalar içerisindeki ortak değerlendirmeleri, çocuk suçluluğu davranıĢının içinde olan çocuğun, suça itilmiĢ çocuk olarak kabul edilmesidir.

Çocuk ne doğuĢtan kötü ne de iyi olan bir varlıktır. O da her canlı varlık gibi değiĢen, çevresi ile etkileĢen ve geliĢen bir bireydir. Ġyiye de kötüye de açıktır. Onun iyi ya da kötü olmasını belirleyen eğitim ve yaĢantılarıdır. Bu da çocuk suçluluğunun kökeninin hukuksal olmaktan öte psikolojik ve sosyolojik olduğunu gösterir.

3.1.Suçta Çocuğun Yapısı ve KiĢiliğine Bağlı Nedenler

Suçluluk olgusunu araĢtıran uzmanlar duygusal, toplumsal ve yakın çevre etkenlerinin yanı sıra kalıtsal, biyolojik ve fizyolojik etkenlere de ağırlık vermiĢlerdir.

Bedensel, toplumsal ve zihinsel geliĢimleri sınırlı olan çocuklar çoğunlukla sosyo-ekonomik düzeyi düĢük, yoksul ailelerden gelmektedir. Bu tip çocuklar gerek bir takım zayıflıkları, gerekse dıĢ baskılar sonucu suç iĢleyebilirler.

(29)

Çocuğun fizik özelliklerinin ya da psikolojik durumunun suçla olan iliĢkisi bir çok araĢtırmaya konu olmakla beraber her iki etken de tek baĢına suçlulukla iliĢkilendirmek için yeterli değildir.

Fizik ya da psikolojik rahatsızlıklar kalıtımsal olarak ortaya çıkabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilir. Türkiye‘de kalıtım ile suçluluk arasındaki iliĢkiyi saptamak için yapılmıĢ araĢtırma yoktur. Sadece bazı araĢtırmalarda suçluların ailelerinde görülen ruhsal ve bedensel aksamalara ait sayılar bulunmaktadır.

Çocuk suçluluğunun kalıtımsal olmayan kiĢisel sebepleri arasında, annenin hamilelik sırasında yeterince beslenmemesi, ilaç alkol ve uyuĢturucu madde kullanması, psikolojik ve fizik Ģoklara maruz kalması, radyoaktif maddeye maruz kalması, ağır doğum koĢulları ve doğum sonrası uygun olmayan bakım altında kalması gibi nedenler vardır. Ġstanbul Kriminoloji Enstitüsün de yapılan ankette çocukların %13 gibi önemli bir bölümünün ağır beden ve ruh hastalıkları geçirdikleri saptanmıĢtır. Bu göstergeler kiĢisel sebeplerin çocuk ve çocuk suçluluğu iliĢkisinde dikkate değer bir ölçü olduğunu belirtmektedir. (www.sosyalhizmetuzmani.org: 12.08.2008)

Genetik, bitkiler, hayvanlar ve insanların ayırıcı özelliklerinin nesilden nesile nasıl aktarıldığını inceleyen bilim dalıdır. Zeka, kiĢilik ve zihinsel/biliĢsel bozukluklar gibi psikolojik özellikler üzerinde kalıtımın etkisini ilk fark eden kiĢi Charles Darwin‘dir (Morris, 2002:76).

Kriminal davranıĢ ve genetik iliĢkisi ile ilgili olarak ilk teorisyenler suçlu davranıĢ üzerinde biyolojinin önemli bir etken olduğunu düĢünüyorlardı. Darwin‘in evrim teorisi bu bağlamda en belirgin görüĢlerden birisiydi. Fakat 1. dünya savaĢından sonraki süreçte yapılan araĢtırmalar ırkçılık ile eĢdeğer düzeydeydi. Irklar arasında genetik farklılıkların olduğunu ve bunun zeka ile suçluluğu etkilediği teyit edilmeye çalıĢılıyordu. Bu bağlamda yapılan çalıĢmalar sosyal Darwinizm ve üstün öjeni (eugenics) endeksliydi. Darwin‘in kuzeni olan Francis Galton tarafından 1883‘te türetilen bir sözcüktü öjeni. Öjeni sosyal olarak kabul edilebilir özelliklerin arttırılması ve bireyde yer alan uyumsuzlukların ortadan kaldırılması yönünde ekstrem bir ideoloji olarak algılanabilir. Öjeni sisteminin kullanılması ile birlikte Avustralya‘da aborijinlerin genetik olarak aĢağı/inferior oldukları gerekçesiyle çoğalmalarına engel olunmaya baĢlanmıĢtır.

(30)

Ġnsan soyunu ―ıslah etme‖ arzusu genellikle, belli bir grubun –bir ırkın, ulusun, toplumsal sınıfın ya da cinsiyetin– ―üstünlüğü‖nü kanla ya da ―iyi yetiĢtirme‖yle kanıtlamaya çalıĢanların ileri sürdüğü sözde bilimsel teoriler –öjeni fenomeni açısından- bir takım eleĢtirilere maruz kalmıĢtır. Kritik edilen meselelerle ilgili Amerika‘nın Indiana Eyaleti‘nde ―biyolojik olarak aĢağı‖ olanların kısırlaĢtırması amacına yönelik olarak 1907‘de kabul edilen yasal düzenlemeyi örnek olarak vermek mümkündür. Söz konusu düzenleme ile bilim adamlarının embesil ya da moron olanların çocuklarının topluma zararlı olacakları yönünde ki görüĢleri dikkate alınarak bu tarz aileler kısırlaĢtırılmıĢ, 1935 Ocak ayına kadar ABD‘de öjenik amaçlarla 20.000 civarında zorla kısırlaĢtırma gerçekleĢtirilmiĢtir www.egm.gov.tr: 21.06.2008).

Mevcut çalıĢmalarda genetik ve yetiĢtirme faktörleri üzerine odaklanılmıĢtır.

Örnek olarak çok ciddi bir suç iĢlemiĢ babanın çocuğu kriminal olmayan bir ailenin yanına verilerek suçlu olup olmayacağı tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır. ġizofren annesi olan ve doğumdan sonra evlatlık verilip normal anne ve babalar tarafından yetiĢtirilen 47 kiĢiden 5‘inde sonradan Ģizofreni görülmesi Ģizofreninin genetik yollardan aktarıldığını bize açıklamaktadır. Fakat çocukta Ģizofreni geninin bulunması ileride Ģizofreni olacaktır gibi kesin bir sonuç çıkarmaya bizi sevk etmemelidir.

Yapılan aile çalıĢmaları ile yakın akrabaların daha fazla ortak gen taĢımaları nedeniyle uzak akrabalara oranla ayırıcı özellik taĢıyan genleri taĢıma oranlarının daha fazla olduğu anlaĢılmıĢtır. Örnek olarak Ģizofren olan kiĢilerin kardeĢlerinin Ģizofreni geliĢtirme ihtimali tesadüfi olarak seçilen bireylere oranla yaklaĢık olarak 8 kat daha fazladır. Fakat aile çalıĢmaları çevresel faktörleri ihmal etmiĢtir. AraĢtırmalar genellikle suçlu aileler ile çocuklarının suç iĢlemesi arasında bir korelasyon tespit etmiĢtir (Morris, 2002:80-82).

Fakat bu korelasyon bir neden sonuç iliĢkisi Ģeklinde algılanmamalıdır. Bu korelasyon üçüncü bir değiĢken nedeniyle de olabilir. Örneğin problem sosyal bir nedenden kaynaklanabilir. Suçu iĢleyen birey sosyal yönden dezavantajlı bir gruptan geliyor olabilir. Problem yine psikolojik olabilir. Suçlular fakir ebeveynlere sahip olabilir, suçlu davranıĢı öğrenmiĢ, buna mukabil suçu sınırlayan faktörleri öğrenmemiĢ olabilir. Yapılan bu çalıĢmalar suça neden olan biyolojik faktörleri ne onaylamakta ne de inkar etmektedir. Burada bir kez daha suçlu davranıĢın komplike bir durum arz ettiği gözlemlenmektedir.

(31)

Yine genetik ve suç iliĢkisi ile ilgili olarak suçun bir nesilden diğer nesle genetik bir transmisyonla aktarıldığı yönünde bir takım çalıĢmalar yapılmıĢtır.

Farrington‘un Londra‘da yapmıĢ olduğu araĢtırmada babaları suçlu olan çocukların

%63‘ün de ileriki süreçte muhtemelen genetik özellikler nedeniyle kriminal davranıĢlar sergiledikleri gözlemlenmiĢtir. Burada hem anne hem de babanın veya her ikisinden birinin suçlu olması ve suçun bir model olarak çocuk tarafından benimsenmesi, kriminal ailenin çocuğa gereken önemi verememesi, gereksiz ve aĢırı disiplin, çocuğa karĢı zalimane davranıĢların sergilenmesi, aile içi Ģiddet olaylarının gözlemlenmesi gibi faktörleri de zikretmekte fayda vardır.

Kalıtımın etkisi ile ilgili bir diğer çalıĢma ikiz çalıĢmalarıdır. Monozigot/tek yumurta ikizlerinde (twins) birbirine genetik olarak benzeme oranı daha yüksek olmasına rağmen dizigot/çift yumurta ikizleri genetik olarak birbirine benzese de davranıĢ açısından benzeme oranları düĢüktür. Ġkizlerle ilgili olarak da bir takım eleĢtiriler yapılmıĢtır. Örneğin ayrı yetiĢtirilen özdeĢ ikizler bile oldukça benzer çevreleri paylaĢmaktadırlar, çünkü evlat edinme ajansları genellikle kardeĢleri benzer evlere yerleĢtirmeye çalıĢmaktadır. Bu benzerliğin genetiğe mi yoksa yetiĢtirildikleri evlerin benzerliğine mi bağlı olduğunu tespit etmek oldukça zordur.

Bohman‘ın evlat edinme ile ilgili yapmıĢ olduğu çalıĢmalardan elde edilen sonuçlara bakacak olursak, düĢük riskli çevre ile birlikte biyolojik anne babanın suç iĢlememiĢ olması durumunda çocuk suçluluğu oranı %3 iken, çevre riskinin yüksek olduğu durumda bu oran ikiye katlanmaktadır (%6). Genetik riskin mevcudiyetinde bu oran %12, hem genetik hem de çevre riskinin bulunduğu durumlarda ise bu oran

%40‘lara ulaĢmaktadır. Bir diğer ifadeyle farklı çevre faktörü anti sosyal davranıĢ kalıpları geliĢtirmede oldukça etkilidir. Bu yüzden evlatlık edinecek aileler evlatlık edindikleri çocuklara iyi bir çevre oluĢturmaya gayret etmektedirler. Ġkiz çalıĢmalarında çevresel faktörler muhtemelen göz ardı edilmektedir.

Psikoloji alanında yapılan çalıĢmalarda suçluların, özellikle genç ve çocuk suçluların kontrol grubuna oranla kalp ritimlerinin (lower heart rate) az olduğu tespit edilmiĢtir. Bu durum özellikle bomba yapımı ve kullanımında kendini göstermektedir.

Burada kalp atıĢı, korkusuzluk ile ilgili olduğundan suçlu bireyin karĢılaĢtığı durumlarda diğer insanlara nazaran daha az korku oluĢturmasına neden olmaktadır.

(32)

Suçlu olmayanlara oranla suçlu bireylerde farklı elektroensefalogram (EEG) dalgaları tespit edilmiĢ, düĢük alfa ritimleri ile yavaĢ ve ağır bir aktivite sergiledikleri, insulin salgılarının ise normal insanlara oranla farklı olduğu gözlemlenmiĢtir.

Gözlemlenen bir diğer olgu hiperaktivitedir. Çocukluktaki saldırganlık ile yetiĢkinlikteki suçluluk arasında güçlü bir iliĢki mevcuttur. Hiperaktivite vakalarında genetik faktörler ön planda olmasına karĢın, akran iliĢkilerinde görülen zayıflık ile anti- sosyal davranıĢlarda çevre daha baskın bir durum arz etmektedir. Popüler görüĢün aksine Ģiddet suçları ile genetik iliĢkisi oldukça zayıftır.

Suç ile ilgili olarak beynin her iki lobundan birinin veya her ikisinin (hemisphere) fonksiyonunu yitirmesi özellikle Ģiddet suçlarında kendini göstermektedir.

Wechler Adult Intelligence Scale ölçeğine göre yapılan araĢtırmalar beynin sözel (verbal) ve sayısal (performance) loblarındaki uyumsuzluğa/dengesizliğe dikkatleri çekmektedir. Sayısal lob sağ yarı küreyi iĢgal ederken, sözel lob sol tarafta yer almaktadır.

‗Kriminolojinin babası‘ olarak bilinen Lombrosso, suçun genetik aktarımın bir sonucu olduğunu ileri sürmüĢtür. Biyolojik determinizm düĢüncesine göre bireyler suçlu olarak (born criminal) dünyaya gelirler ve suçlu birey diğer bireylerden fiziksel olarak (geniĢ alın, güçlü kalın diĢler vs.) bazı atavistik anomalilerle ayrım gösterirler.

Lombrosso‘ya göre kriminojenik özellikler dolaylı kalıtım (alkolizm, epilepsi, sağırlık gibi) yoluyla intikal etmektedir. Suç nedeni ile ilgili olarak doğrudan kalıtımı ise ikincil derecede algılamaktadır. Çocuk suçluluğunda kalıtımla gelen biyolojik etkenlerin egemen olduğunu ileri süren Lombrossa, ilk kez ―doğuĢtan suçluluk‖ kavramını ortaya atmıĢtır. Buna göre ―suçlu‖ ana, babası, yakın akrabası ya da çok uzak olan ilk dedelerinden kalıtımla geçen topluma ahlak duygularından yoksun olarak gönderilen bireydir.

Lombrosso‘nun biyolojik determinizm konusundaki katı tavrı artık pek ciddiye alınmamaktadır. Günümüz kriminologları suçun biyolojik nedenlere dayanmasının yanı sıra çevresel koĢulların insan davranıĢını etkilediği ve yönlendirdiğini ileri sürmektedirler. Bio-sosyal teori olarak adlandırılan bu görüĢ fiziksel ve zihinsel özellikler ile sosyal çevre ve davranıĢ arasındaki iliĢkiyi tespit etmeye çalıĢmaktadır.

(www.egm.gov.tr: 21.06.2008)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu bağlamda bu araştırmada “Gaziantep ve Adıyaman şehirlerinde faaliyet gösteren 3, 4 ve 5 yıldızlı otel işletmelerinin satış ve pazarlama faaliyetleri, politikaları

Suç Faili Olan Çocuklar Açısından Çocuk Suçluluğu ve Çocuklara Uygulanan Ceza ve Güvenlik Tedbirleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli

Epidermal büyüme faktörü sinyalizasyon yolaklarının, Parkinson hastalığı deneysel modellerinde ve Parkinson hastalarında ve in vitro çalışmalarda dopaminerjik

Dai ve arkadaşlarının yaptığı 1988 ve 2007 yılları arasındaki 24 primer ovarian sarkomlu hastanın incelendiği bir çalışmada, hastaların 16 tanesinin patolojik tanısı

12 kişilik bir sınıfta Nisanur dolapların olduğu tarafta dördüncü sırada, Şükriye, Nisanur' un solunda, Mete pencere tarafında ilk sırada, Zümra orta tarafta

The highest cell number in Station 1 was measured in July (subsurface sampling) and in August (1, 5 and 15 meters samplings) and the lowest was measured in December (5

Bu çalışma adolesan idiopatik skolyozlularda sağlıklı bireylere göre, statik ağırlık aktarma becerisinin değişmediğini, dinamik ağırlık aktarma becerisinin ise

Elde edilen yüzey sıcaklığı haritaları üzerinde bölgeyi etkileyen baskın hava kütleleri ve farklı yeryüzü şekilleri dikkate alınarak oluşturulan kesit