• Sonuç bulunamadı

3.3. Çocuk Suçluluğunda Sosyal ve Ekonomik Nedenler

3.3.3. Düzensiz ġehirleĢme

Biyoloji bilimine ait bir kavram olan ve organizma ile çevre arasındaki iliĢkileri inceleyen " ekoloji ", sosyologlarca kriminolojide de kullanılmaya baĢlamıĢtır.

Kriminoloji harita metodunu uygulayarak suçun yer itibarıyla dağılıĢını tespit eder, suçlunun içinde bulunduğu ortamın suça yönelten bir faktör olarak analizini yapar. Bu görüĢe kriminolojide "suçluluk bölgeleri görüĢü‖ de denilmektedir Kriminoloji

"suçluluk bölgeleri" adı altında harita metodunu uygulayarak suçun yer itibarıyla dağılıĢını tespit eder, suça yönelten faktörlerden biri olan suçlunun içinde bulunduğu ortamın analizini yapar. Ekoloji teorileri belli fenomenlerin dağılımını ve çevreleriyle iliĢkilerini inceler. Ekoloji ile uğraĢanlar suçu, çevrenin değiĢimi ile birlikte ortaya çıkan sosyal değiĢmenin bir fonksiyonu olarak açıklamaya çalıĢır. ġehrin ekolojik yapısı nüfus, teknoloji ve ekolojik düzenlemelerden oluĢur. Kültürel özellikleri ve yaĢam tarzları ise o Ģehrin toplumsal yapısını oluĢturur. Sosyal ekoloji teorisyenleri; yoksulluk

oranları, nüfus değiĢmeleri, yerleĢim yerinin özellikleri, sosyal eĢitsizlik ve göreli rahatsızlık gibi makro düzeyde değiĢkenlerle ilgilenir (Hancı, 1999:25).

Ekoloji ve suç ile ilgili olarak yapılan çalıĢmaların baĢlangıcı 1800' lü yıllara, özellikle 1840 yılında Ġngiltere‘de yapılan çalıĢmalara dayanır. 1856 yılında Turner gençlik suçluluğunun çocuk çetelerinde hakim olan arkadaĢlık duygusunun yarattığı birlik bilinci sonucu ortaya çıktığını, bunun Londra için özel problemler yarattığını söylemiĢtir. Guerry yaptığı çalıĢmalarda, Ģehirlerde suç bölgeleri olarak adlandırılan, yüksek oranda suç iĢlenen bölgelerde mala karĢı suçların yoğun olduğunu göstermiĢ, Paris gibi endüstrileĢmenin yoğun olduğu Ģehirlerde, limanlarda özellikle potansiyel suçluların artma eğiliminde olduğunu belirtmiĢtir (Ġçli, 1992:32).

Ülkemiz ikinci dünya savaĢından bu yana hızlı bir kentleĢme hareketi yaĢıyor.

KentleĢme hareketi, hem bir nüfus ve göç olgusu olarak hem de sosyal, ekonomik ve ailesel yapıdaki değiĢim süreci olarak bugün de önemini sürdürmektedir. Kentlerin sadece sayıları, büyüklükleri değil nüfus içindeki dinamikler de son 50 yılda baĢ döndürücü bir değiĢimi yaĢadı ve yaĢamaya devam ediyor. Kentsel nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 1950‘lerde % 20‘lerde iken bu oran günümüzde % 80‘lerle ifade edilmektedir. ÇalıĢma yaĢamında aktif iĢgücü içinde tarım sektörünün payı hızla azaldı.

Günümüzde ulusal gelirin sadece % 20‘si tarımdan geriye kalanları ise hizmet ve sanayi sektöründen elde edilmektedir.

Ülkemizde kentleĢme deviniminin, sanayileĢme ile paralel bir Ģekilde geliĢim ve kalkınmayı olumlu etkilediğini ifade etmek mümkün değildir. Diğer bir ifade ile kentleĢme hareketinde sanayinin payı son derece sınırlı iken hizmet sektörünün payı ve daha iyi bir yaĢam beklentisinin payı yüksektir.

Kentlere yığılan nüfusun kentle bütünleĢmesini sağlayacak bilgi, beceri ve mesleklere sahip olmamaları onların iĢsiz kalmasına veya marjinal sektörler olarak ifade edilen ve ekonomiye katkısı tartıĢmalı olan alanlarda çalıĢmalarına neden olmuĢtur (www.sosyalhizmetuzmani.org: 12.05.2008).

Göçü ve kentleĢmeyi doğuran sebepler genellikle, itici, iletici ve çekici güçlerdir. Ġtici güçler, nüfusu köy dıĢına iten her türlü etmenlerdir. Ġletici güçler köylerden kopan nüfusu kentlere, büyük merkezlere taĢıyan ulaĢım araçlarındaki ve imkânlarındaki geliĢmelerdir. Çekici güçler ise kentin sosyal ve ekonomik canlılığıdır (Gökçen, 1997:81).

Kırdan kente göç olgusunun meydana getirdiği temel problemlerden biri hızlı gecekondulaĢmadır. Ġkinci dünya savaĢından bu yana özellikle 3. dünya ülkeleri olarak adlandırılan az geliĢmiĢ ülkelerde görülen hızlı nüfus artıĢı ile ortaya çıkan kentleĢme sürecinde "gecekondu " olgusu gündeme gelmiĢtir. 19. yüzyılda Paris'te ve Londra'da konut sıkıntısı nedeniyle ortaya çıkan gecekondu kavramı ülkemizde 1940'lı yıllarda kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Sevgi, 1988:64).

Cumhuriyetin kuruluĢ yıllarında nüfusun dörtte biri kentte, dörtte üçü kırsal kesimde yaĢarken, 1950‘den baĢlayan yoğun göçlerle bu oran değiĢmiĢtir. Türkiye‘de 1950‘lerden sonra görülmeye baĢlayan iç göçler ve hızlı kentleĢme hareketinin özellikle büyük kentlerimizde konut açığı sorununa ve gecekondulaĢma gibi olumsuz bir yapılaĢmaya neden olduğu bilinmektedir. 1990‘larda kentte yaĢayan nüfus oranı (% 60 oranında) kırsal nüfus oranını aĢarak kentte yaĢayanların daha fazla olduğu bir durum meydana gelmiĢtir. ġehre göç edenlerin ilk durağı gecekondu olmaktadır. Ancak yavaĢ sanayileĢme ve güvenli yüksek ücretli iĢ azlığı gecekondu bölgelerini geçici alanlar olmaktan çıkarmakta, kalıcı alanlar haline dönüĢtürmektedir. Bu gecekondulaĢma önemli problemleri de beraberinde getirir. Özellikle, çocuklar için olumsuz bir ortamın oluĢtuğu gözlenmektedir. GecekondulaĢma, iĢsizlik, konut, çevre, trafik gibi sorunlarla birlikte, uyumsuzluğun yeni bir hayat tarzından kaynaklanan temel sorun olduğu görülmektedir. Bu uyumsuzluk, güç Ģartlardaki çocuklar için önemli bir zemin oluĢturmakta, çocukların suça itilmesini hızlandırmaktadır (Gökçen, 1997:81-82).

Ülkemizde kentleĢme, gecekondulaĢma ile çağrıĢım içindedir. Çarpık kentleĢmenin en önemli özelliği gecekondudur. Gecekondu kanunu 2. maddesi gecekonduyu "imar ve yapı mevzuatına aykırı olarak, kendisine ait olmayan arazi ve arsalar üzerinde, arsa sahibinin rızası alınmadan yapılan yapılar" olarak tanımlar (Tokuçoğlu, 1994:47).

Çoğunlukla kamu tüzel veya özel kiĢilerin mülkiyet hakkına tecavüz suretiyle yapılmıĢ olması bunların açık bir özelliğidir. Ġmar Ġskan Bakanlığı'nın "gecekondu problemi" adlı raporunda "gecekondu kendisine ait olmayan yerde imar yasalarına aykırı gayri sıhhi (sağlıksız) gayri fenni (planlama ve teknik olanaklardan yoksun) alelacele yapılmıĢ olan konuttur" der. Ama bu yapıların kiĢilerin kendi arazisi üzerine kurulabileceği de unutulmamalıdır. Gecekondu patolojik yoğunluk derecesine ulaĢacak kadar yoğun olan Ģehirsel yerleĢme alanı olarak görülmektedir.

Gecekonduda yaĢayanlar genellikle oturdukları evlerin mülkiyetine sahip değildirler. Gecekonduların kuruldukları alanlar, satın alınmayan parsellenmemiĢ arazilerdir. Gecekondu bölgelerinde evler genellikle sık ve tek katlıdır. Konutların sıklığı dıĢarıdan gelecek herhangi bir tehlikeye karĢı korunma psikolojisinden ileri gelmekte, evlerin tek katlı olmasının nedeni ise ekonomik olanaksızlıklar yanında, her zaman devletin güçleri tarafından yıkılma endiĢesinden doğmaktadır Konutlar teneke, çamur, briket, taĢ v.b. yapı malzemelerinden oluĢmaktadır. Bu binalar, ileride çok katlı yapılar haline geldiklerinde dar sıkıĢık Ģehir bölgeleri oluĢmaktadır. KuruluĢ alanları genellikle bataklık, dağların yamaç ve etekleri ile eski kent merkezlerinde bulunmaktadır. Bunlar alt yapı yatırımlarının bulunmadığı, sağlık hizmetlerinin görülmediği, bu nedenle bulaĢıcı hastalıkların kol gezdiği ayrıca, beslenme ve eğitim olanaklarının düĢük olduğu alanlardır.

Gecekondu bölgeleri ve mahalleleri kentin diğer semtlerine oranla nüfus sıklığı açsından daha yoğundur. ġehir canlı bir organizma gibi geliĢip büyümektedir.

Gecekonduların yoğun olduğu semtler Ģehrin etrafını çevirirken, bu bölgelerin yakınlarına yeni toplu konutlar ve gecekondu önleme bölgeleri yapılmakta, bu bölgelerin yapısı da değiĢmektedir. Sürekli göç aldıklarından adeta canlı bir hücreye benzeyen bu alanlar, her geçen gün yatay ve dikey büyümekte ve kendilerini yenilemektedirler. Artan gecekondulaĢma kentsel hizmetlerin aksamasına yol açmaktadır (Hancı, 1995:61).

GecekondulaĢmanın yoğun ve sosyo-ekonomik düzeyin düĢük olduğu Ģehir bölgelerinde çocuk suçluluğunun daha fazla olduğu belirtilmektedir. ġehirlerde bazı bölgelerde göreli ekonomik eĢitsizliğin ve istihdam imkanlarının sınırlı olmasının suç oranlarını yükselttiği belirtilmekte, sosyal adaletsizliğin kızgınlık ve sosyal organizasyonsuzluğa yol açtığı, düĢmanlığın sergilenmesine ve suçlu davranıĢına neden olduğu ifade edilmektedir. Kente göç edenler örgün eğitimden yararlanamamıĢ vasıfsız iĢ gücüdür. Bu nedenle geldikleri yerde sürekli ve düzenli iĢ sahibi olamamakta, gelir garantisi olmayan günlük iĢlerde yani marjinal sektörde çalıĢmaktadırlar. Bu durum ayrıca vergi toplanamayan kayıt dıĢı bir ekonomi oluĢturmaktadır. ĠĢgücünün emilemeyiĢinin doğurduğu iĢsizlik durumunun da suça itici bir neden olabileceği düĢünülmektedir. Gecekondu bölgelerindeki ekonomik olumsuzluk, kadının çalıĢma zorluğu, doğurganlığın yüksekliği, gençlerin ve çocukların yeterince eğitilmesini

engellemektedir. Bu geliĢim yetiĢenlerin suçlu olabilme imkanlarını arttırmaktadır (Özek, 1974:53).

Ekonomik zorluğa bağlı olarak aile yaĢamının içiçe oluĢu, bir odada gereğinden çok kiĢinin yatıp kalkması, ana-baba, abi-yenge, abla-eniĢte arasındaki cinsel iliĢkilere çocuğun tanıklık etmesi, ekonomik nedenlerle çocuğun okul yerine iĢe verilmesi, eğitiminin aksaması, yaĢam güçlükleri nedeniyle yeterli ilgi, disiplin ve eğitim verilememesi, gecekonduların kalabalık nüfusa sahip olması nedeniyle çocuğun kendisine ait dinlenebileceği, hayal gücünü ve düĢünmesini geliĢtirebileceği oyunlar oynayabileceği bir odadan mahrum olması çocukların suçlu olabilme olasılıklarını arttırıcı etkenlerdir. Kalabalık ailelerde kavga, üzüntü çocuğun pek yakınında olmaktadır. YaĢam güçlükleri nedeniyle yeterli ilgi, disiplin ve eğitim verilememektedir. Çocuk ailenin eksikliğini giderecek, içindeki enerjiyi uygun yerlere kanalize edecek ve toplumsallaĢmasını sağlayacak okuldan da uzak kalmaktadır (Hancı, 1993b:3-9).

Bir baĢka görüĢe göre gecekondu bölgeleri, bazılarınca hiç bir incelemeye dayanmaksızın bir suçluluk bölgesi olarak nitelendirilmemelidir. Gerçekte gecekondu bölgeleri bir suçluluk bölgesi değildir. Aksine bu bölgelerde köy yaĢantısının etkileri kendisini göstermekte, toplumsal baskı ve kontrol daha çok olduğu için organize bir suçluluk bölgesi haline gelmeleri mümkün olmamaktadır. Buna karĢın gecekondu yaĢantısı ve ekonomik olanaksızlıklar suça itici etken yaratabilmektedir. HerĢeyden önce bu meskenlerin yasalara aykırı teĢekkülü, bu teĢekkülü önlemek isteyen otorite ile çatıĢım ifade etmektedir. Adeta bu bölgeler daha teĢekkül ederken, otoriteye baĢkaldırma, araziye tecavüz kendini göstermektedir. Ayrıca bu bölgedeki çok sıkıĢık, iç içe yaĢam biçimi ailelerin içli dıĢlılığı, yaĢayanlar arası itilafların, çatıĢmaların kaynağı olabilmektedir. ġehir hizmetlerinin, imkanlarının sınırlılığı, buna karĢılık bu imkanlardan yararlanmak isteyenlerin sayısal çoğunluğu, çatıĢmaların nedeni olarak ortaya çıkabilmektedir.

Belirtilen ekonomik sorunlar, bu bölgede yaĢayanların suçluluğu yönünden bir etken olsa bile gecekondu bölgelerinin suçluluk bölgesi olması demek değildir.

Gerçekten belirtilen nedenlerle suç iĢleyenler dahi suçu gecekondularda değil, hemen kenarında bulundukları Ģehirde iĢlemektedirler. Örneğin hırsızlık yapan gecekondu bölgesinde suç iĢlememekte sadece orada ikamet etmektedir (Özek, 1974:36).

Ancak yapılan çalıĢmalarda artık gecekondu bölgeleri içinde yer yer belli merkezler Ģeklinde "suçluluk noktaları" belirmeye baĢladığı, çocukların etraflarındaki sosyo-ekonomik yönden biraz daha geliĢmiĢ Ģehir bölgelerinin yanısıra kendi gecekondu bölgelerinde de suç iĢledikleri saptanmıĢtır (Hancı, 1992:335).

Gecekondular suçluluk bölgesi olmayıp suçluluğa itici etkenleri bünyesinde barındıran bölgelerdir. AĢırı nüfus artıĢıyla yaygınlaĢan Ģehrin, adli hizmetler yönünden yetersiz kalması söz konusudur. Suçluların saklanması imkanı, hem polis imkanlarının sınırlılığı ve hem Ģehrin geniĢliği yönünden artabilir. Kentin merkezinden uzak gecekondu bölgelerini polis ve jandarma yeterince denetleyememektedir (Dönmezer, 1974:11).

Tönnies, Durkheim, Burkley, Tarde gibi bilim insanları ĢehirleĢmenin suçu arttırdığı kanaatine varmıĢlardır. ġehirleĢme ile sosyal kontrol mekanizması iĢlevini yitirmektedir. ġehirde kimse birbirini tanımadığı için suça elveriĢli ortam oluĢmaktadır.

Genellikle suçun köy ve küçük Ģehirlere göre büyük Ģehirlerde daha fazla iĢlenmekte olduğu saptanmıĢtır. ġehirleĢmeyle özellikle cebir Ģiddet suçları azalırken mala yönelik suçlar artmaktadır. Büyük Ģehirlerde kazanç sağlayan mala yönelik suçlar için olanaklar ve suçların gizli kalması olasılığı daha fazladır. Ayrıca toplum baskısı iyice azalmıĢtır. Bu yüzden kent yaĢamında suçluluk oranları daha fazla olmakta, küçük yerleĢim birimlerinde ise polisin daha az etkili olmasına rağmen daha az miktarda suç oranına rastlanmaktadır.

Yapılan çalıĢmalarda suçluların daha çok Ģehirde yaĢayıp Ģehirde suç iĢledikleri görülmüĢtür. Kırsal kesimde daha çok ilk kez suç iĢleyenlere rastlanıldığı halde, büyük Ģehirlerde suç tekrarı oranları da fazla olmaktadır.