• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: KİTAP: ÜRETİMİ VE DÜZENLENMESİ

3.3. KİTAPLARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

3.3.2. Kâğıda Fiziksel Bir Nesne Olarak Gösterilen Saygı

Seyyahların kâğıt üzerine yazdıkları sadece kâğıtların fiziksel özellikleri ve imalatları ile ilgili değildir. Birçok seyyah kâğıtlara fiziksel bir nesne olarak Osmanlı toplumunda gösterilen saygıyı gözlemlemişlerdir.

Baron Wenceslaw Wratislaw (1576-1635) (1996, s.77) bu konuda şöyle yazmaktadır: “Yolda giden bir Türk yerde bir kâğıt parçası görürse ülkemizde sokak

ortasında görülen bir ekmek parçasını ayaklar altında çiğnenmesin diye birçok kişilerin alıp öptükten sonra bir kenara koydukları gibi hemen o kâğıt parçasını saygı ile alır ve bir duvar deliğine dikkatle yerleştirir. Bir kâğıt parçasına karşı gösterilen bu saygının nedenini sordukları zaman da arkadaşı olan yeniçeri, Allah adının kâğıt üzerinde yazılmış olabileceğini belirtti.”

Wratislaw (1996, s.77), bunun sebeplerini şu şekilde aktarmaktadır:

“Kıyamet günü, Hazreti Muhammed, ümmeti olan Müslümanları bu

dünyada işledikleri günahlardan ötürü ceza çekmekte oldukları yerlerden sonsuz mutluluğa kavuşturmak için çağırdığı zaman, kendisine gidilecek tek yol vardır, o da kızgın ateş halinde bir demir ızgara. Bu ızgaranın üzerinden çıplak ayakla gidilecektir işte o vakit büyük bir mucize olacaktır: Dünyada ayak altında kalmaktan kurtarılan her kâğıt parçası hemen buraya gelerek ızgara üzerine yayılacak ve böylece kendilerine vaktiyle hizmet etmiş ve saygı göstermiş insanların yanmadan, acı duymadan kolayca bu geçitten geçmelerini sağlayacaktır. Ona göre bu yüzden yeniçeri arkadaşları, bizim bazı süfli ihtiyaçlarımız için kâğıt kullanmamızın pek büyük bir günah olduğunu söyleyerek bu davranışlarımızdan kaçınmalarını öğütlemişlediler”

Hans Dernshawm (1987, s.101) ise aynı konuda şunları yazmaktadır:

“Türkler büyük abdestten sonra kâğıt kullanırlarsa Peygamberlerine

karşı büyük bir saygısızlıkta bulunmuş olurlar demektedir. Türkler nerede beyaz veya üzerine yazı yazılmış bir kâğıt görseler onu hemen kaldırıp bir yere saklarlar ve kutsal kitaplarının kâğıda yazılmış olduğunu söylerler. Kâğıt kutsal kalmalıdır derler”

Ünlü seyyah Jean de Thevenot (1633-1667) (1687, s.43) da aynı gözlemde bulunanlardan birisidir. Thevenot bu konuda şunları yazmaktadır: “Allah’In ismi

üzerine yazılı olduğu için, eğer bir kâğıt parçası bulurlarsa, onu alıp bir duvarda bir delik bulup sıkıştırırlar. Çünkü kâğıda Allah’ın ismi yazılır veya yazılmış olabilir diye

bunu yaparlar. Bu yüzden duvarlar kâğıtlarla doludur.” Fransız Şövalye Antoine

Geuffroy (?-1556) (1524, s.63) da benzer görüşlerini “Kâğıdın kullanımındaki gelenek

onun üzerine Tanrı’nın adının yazılabilmesinden gelir ve bu yüzden herhangi bir kirli yere koymazlar” şeklinde kaleme almaktadır.

Avusturyalı Elçi Ogier Ghislain de Busbecq (1522-1592) de bu konuya değinmektedir. Ona göre Türklerin' imaret dediği hanlarda kalırken duvarlardaki çatlaklara sokulmuş kâğıt parçaları dikkatini çekmiş, bunların ne olduğunu merak edip çekip çıkartmaktadır. “Türk dostlarına üzerlerinde ne yazılı olduğunu sorduğumda muhafaza edilecek bir şey

olmadığını gördüğünü” belirtmektedir. Böyle bir şeye sık sık başka yerlerde de

rastlamış, sebebini sorduğu Türkler cevap vermekten kaçınmaktadırlar. Ona göre inanmayacağını düşündükleri için utanmakta ve yabancı olduğu için sır olarak saklamak istemektedirler. Busbecq, daha sonra yakın olduğu Türklerden şunları duymaktadır:

“Türklerden kâğıdın üzerine Tanrı’nın adı yazılabildiği için kâğıda saygı duyduklarını, bu nedenle kâğıt parçalarının sürünmesini istemediklerini bu nedenle çiğnenmesin diye derhal alıp bir deliğe sokarlardı”. Busbecq de Wratislaw ile aynı şeyleri yazmaktadır: “Kıyamet gününde Muhammed arafta günahlarından dolayı ceza görmekte olanları cennete çağırdığında gidecekleri tek yol olan kocaman kızgın bir demir ızgaranın üzerinden yalınayak yürüyerek geçmeleri gerekiyormuş ve bundan sonra ayaklar altında çiğnenmekten kurtardıkları kâğıt parçaları birden ortaya çıkarak tabanlarına yapışır ve böylece kızgın ızgaradan yara almaksızın geçerlermiş.” Hatta daha da

abartarak rehberinin bir hizmetkârını kâğıdı adi bir iş için kullandığı için ciddi bir suç işlediği şeklinde nitelendirdiğini belirtmektedir (Busbecq, 2011, s.28-29: Busbecq, 1746, s.33-34).

Fransız seyyah Guillaume-Joseph Grelot (1630-1680) (1998, s.195-196) da kâğıda saygının Kur’an’ın yazılmasından kaynaklandığını ve başka amaçlarla kullanılamayacağını şöyle yazmaktadır:

“Türkler temizliğe çok düşkündürler. Bu amaçla sünger kullanmayı

bilmezler; kâğıt kullanmaksa bağışlanamaz bir suçtur. Düşüncelerine göre kâğıt yazılarla doludur ve harflerden bazıları Tanrı'nın adını oluşturmaya yarayabilir. Cahil olduklarından bunu ayırt edemezler. İşte bu gerekçeyle kâğıt Müslümanlar arasırıda çok büyük bir saygı görür. Kesinlikle pis işlerde kullanmazlar. Hatta üstünde yürünmesine bile katlanamazlar. Yolda küçük bir kâğıt parçası buldukları zaman, yerden

alıp öperler ve bir duvar deliğine koyarlar. Bu durum kuşkusuz Kur’an’a duyulan saygıdan kaynaklanır. Kur’an'ı taşırken kesinlikle belden aşağı tutmazlar ve evlerinde ya da büyük saygı gösterdikleri okumuş kişilerin evlerinde saklarlar.”

Tavernier (2007, s.82) de “Doğal gereksinim giderildikten sonra kâğıt kullanmanın

büyük günah olduğuna inanıyorlar ve kâğıdın üstünde Allahın adının ya da bir Kur’an ayetinin yazılı olabileceğine bu durumun sakınılması gereken bir küfür olduğuna inandıklarını gerekçe gösteriyorlar” diye gözlemlerini aktarmaktadır.

İtalyan Elçi Ottoviano Bon (1552-1623) da aynı konuyu “Müslümanların olağanüstü

saçmalıkları vardır. Kâğıtların üstünden hem Tanrı’nın adının ve hem de Muhammed yasalarının yazılı olduğunu düşünür ve böylesine kötü bir işte kâğıt kullanmazlar”

şeklinde aktarmaktadır (Withers, 2010, s.107).

George Sandys (1673, s.42) de “Türkler, sokakta bir kâğıt bulduklarında duvarda

bulunan bir boşluğa Allah’ın ismini yazabilir diye yerden alıp sıkıştırırlar” diye

yazmaktadır.

Fransız kartograf ve seyyah ve Albert Jouvin de Rocherfort (1640-1710) (1676, s.261) de aynı şekilde “Tanrı’nın ismine büyük saygı gösterirler. Yerde bir kâğıt bulsalar,

Tanrı’nın ismi yazılı olabilir diye hemen onu alıp bir duvar oyuğuna koyarlar” diye

yazan seyyahlardandır.

Felemenk ressam ve seyyah Cornelius Le Bruyn (1652-1726) (1714, s.89) ’da aynı gözlemleri yazmaktadır:

“Muhammed takipçileri tarafından kâğıt büyük saygınlık gördüğü için, kâğıdın üstünden yürüyemezler, kâğıt görürlerse saygılı bir şekilde yerden alıp bir duvar boşluğuna koyarlar. Bu saygı kâğıdın bir Kur’an sayfası olabileceği endişesinden dolayıdır ve bu yüzden bel altında kesinlikle olmasına izin vermezler. Bu yüzden okumuş insanlara da büyük saygı gösterirler”.

Seyyahlar, kâğıda fiziksel bir nesne olarak sunulan saygının dinsel sebeplerinin olduğunu yazmaktadırlar. Aslında bu durum halk arasındaki okuma yazma oranının ne kadar düşük olduğu göstermektedir. Halk, kâğıt üzerindeki basit bir metnin, Türkçe mi, Arapça mı, Farsça mı veya dinsel veya dünyevi bir metin mi olduğunu ayırtedebilecek durumda değildir.