• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: KİTAP: ÜRETİMİ VE DÜZENLENMESİ

3.2. KİTABIN ÇOĞALTILMASI

3.2.3. Azınlıkların Basımcılık Faaliyetleri

Azınlıkların basımcılığa ve basılı kitaba ilgisi sayesinde Osmanlı topraklarında azınlık basımcılarının gelişimi hızlı olmaktadır ve Yahudi, Rum ve Ermeni basımcılığına seyyahların ilgisi ve gözlemleri de artmaktadır.

17. yüzyılın ortasına doğru bir tarihte Kefalonyalı rahip Metaxas, Londra’dan İstanbul’a bir basımcı ve Yunan harf takımı ile birlikte gelmiştir (Brougton, 1813, s.570). İstanbul

Yunan Patrikhanesi 1625’te Patrik Kyril Lukaris zamanında Yunan harfleriyle baskı yapabilen basımcısına sahip olmuştur. Metaxa tarafından idare edilen basımcılık çalışmaları İstanbul’daki Cizvitlerin tepkileri sebebiyle gerçek anlamıyla başlayamamıştır (Lapçinciyan, 2012, s.72-73).

Seyyahlar ve elçilerin de dahil olduğu bir hikâye örgüsünde71 Osmanlı topraklarına Rum basımcılığının girişi ile ilgili olayları içinde yaşayan seyyahlar bu konuda da yazmaktadırlar.

Olayların şahidi ve tarafı olan İngiliz Elçi Thomas Roe (1581-1644) (1740, s.663-664)’nun Dr.Goad’e 1627 yılında yazdığı bir mektupta bu konuya şu şekilde giriş yapmaktadır:

“Metaxa adında biri ile tanıştım, bu kişinin iki Felemenk bir İngiliz gemisiyle getirilmek üzere bir Yunan harfli basım makinası sipariş ettiğini ama bilgiye karşı nefret duyanlar yüzünden, bu topraklara ayak basmasının zor olduğunu söyledi. Eğer güvenli bir şekilde baskı alabilseler bile bunların kopyalarının, gerçek o ki, bir itibar görmeyeceği kesindir.”

Roe (1740, s.760-761), 10 Şubat 1627’de Rum basımcılığının Osmanlı topraklarına gelişi süreci ile ilgili şahit olduğu olayları şu şekilde yazmaktadır:

“Haziran 1627’de, İngiltere’de birkaç sene kalan Metaxa, dönüşünde

Yunan harfli basımcılık gereçlerinin masraflarını kendisi karşılayarak, getirdi. Yanında İngiltere’de bastırdığı kitaplar da vardı…………Ama kıyıya gelip Patrik ile konuştuğunda Corint Başpiskoposu’nun beni tavsiye etmesi yüzünden iyi niyetle gelip bana bilgi verdiler ve benden yardım ile sanki benim eşyam imiş gibi basımcıyı korumamı istediler. Ama basım aletleri çok ağır olduğu şüphe çekmeden yapılacak şey değildi. Türklerin kötü niyetinden korkuyorlardı. Bu gereçler ellerinden alınabilirdi ve kötü niyetli bir hareket olarak yorumlanabilirdi. İyice düşünülmüş dini bir amaç, İngiltere’deki birçok zeki adamın fikir birliğini üzerime almış olduğum ve Tanrı’nın zaferi için, bazı sorunları da öngördüğüm için, onlara yardım etmeyi düşündüm, ki şayet benim yolumda ve yönetimimde hareket ederlerse. Konstantinopolis ve İskenderiye patrikleri ile toplantı sonrası Hollanda elçisi benim evime geldi ve bu konuyu konuştuk. En güvenli ve en az skandala yol açacak şekilde, bu konunun saklanamayacak bir konu olduğunu sonucuna vardık. İlk olarak Kyril, veziri bilgilendirdi. Vezirin müsaadesini aldıktan sonra, ben de basımcıyı ve tüm kitapları, başka kimseye yapılmamış bir hareketle yani gümrük alanında aranmamış bir şekilde, güvenle evime

getirdim...Herhangi bir şekilde kendi kendime bir şey yayınlamayacaktım, çünkü devletle bir şekilde gereksiz bir tartışma içine girmek istemiyordum.”

Roe (1740, s.762), olayların içindedir ve basımcılık aletlerine karşı tepkileri, tepkilerinin sebeplerini ve sonuçlarının birebir şahidi olmuş ve gördüklerini şu şekilde 10 Şubat 1627 tarihli mektubunda yazmaktadır:

“Burası da iki kilisenin birliğini savunan Fransız elçiden uzak bir yer

değildi. Bir skandala yol açmam asla uygun olmazdı. Metaxa yerleştikten ve basımları sipariş aldıktan sonra, Fransızlar ve Cizvitler tarafından saldırıya uğradılar. Sebep, Roma kilisesine karşı kitaplar ve en azından ilmihal (Kateşizm) basarak çocukların öğretim işininden uzaklaştıracak kitapların basımı yapılması idi. Bu durum ilk olarak hükümetin dikkatini çekmeye başladı ve onu manastıra davet ettiler, çünkü İngiltere’de okuduğu için kendisi ile ilgili herhangi bir şüpheden onları uzak tutacak bir samimiyeti kurmak istiyordu. Ama onu yaltaklık yaparak kazanamadılar. Onu heretik ve lutherci olarak rapor ettiler. Çünkü ben kendisinden asla esirgemediğim şekilde onu koruyordum.”

Roe (1740, s.762), bundan sonra, artık büyük bir sorun oluşmaya başladığını ve artık Metaxa’nın bir şekilde öldürüleceğini düşündüklerini ve kendisini yanında barındırdığını yazmaktadır. Roe, burada sorunun Metaxa’nın, bazılarını Patrik’in yazdığı, İngiltere’de basılmış ve yanında getirdiği kitaplardan bazılarında Muhammed karşıtı yazılar olduğunu, içinde Türkleri yargılayan ve onlar hakkında fikirlerin de olduğu pasajların da olduğunu, çocuk kitapları basımı gibi göstererek, İngiliz gemisinin içinde gizlice Kur’an’a karşı kitapların olduğu şeklinde vezirin kışkırtıldığını aktarmaktadır. Buna göre bu kitaplar Rumları karıştırarak onları isyana kışkırtmak niyetini taşımakta olduğunu yazmaktadır: “Büyük Senyör’ün Asya seferine karşı onları

bir arada tutacak bir kışkırtmaya yol açacak ve böylece sonsuza kadar onu Avrupa’dan uzak tutacaktı.”

Elçi Roe (1740, s.762)’ya göre, Vezir, daha fazla soruşturma yapmadan ve fazla düşünmeden Metaxa’nın evine saldırılmasını emretmiştir. Suçu, “günahkâr bir hareket

içinde kanuna karşı basımcılık” 72 yapmaktır. Bunu duyan Fransız elçisi, Venedik Balyosunu, Patrik ve diğer arkadaşlarını evinde toplamıştır. Bu arada 150 yeniçeri de Metaxa’nın evinin etrafını sarmıştır. Roe’nun detaylı anlattığı gibi bir şekilde Metaxa

kaçıp Roe’nın evine sığınmıştır ve Roe’ya göre korkudan yarı ölü gibidir. Sandıklar içindeki kitap, kâğıt, merdane ve benzeri tüm basımcılık malzemelerine el konulmuştur.

Roe (1740, s.762), sonra gelişen olayları şu şekilde yazmaktadır:

“Ertesi gün kitaplar suç unsuru bir şeyler bulmak için araştırıldı. Burada İki Rum çevirmen Renegade de Vezir ve birkaç kilise adamı huzurunda hazır bulundu. Ve sonuçta hiçbir sonuç elde edilemedi. Ne yazar ne de basımcının hayatına mal olacak şekilde bir kanuna karşı bir hareket sonucu çıkartılamadı. Patrik masumiyetinden emin bir şekilde temize çıkarılmasını istedi. Çünkü kendisine delil ve ihtimal olmadan birçok suçtan suçlanmıştı.”

İngiliz akademisyen Thomas Smith (1638-1710) (1680, s. 264) de bu olaylara şahitlik etmektedir. Smith, Metaxa ve yanındakilerin, Haziran 1627’de İstanbul’a vardıklarını belirtmektedir. Ona göre Metaxa fakir cahil Rumların bilginin kullanımını sağlamak için kitap basmak üzere basımcı ve setler getirmektedir. Tasarımı mükemmeldir ve yepyenidir. Elçi Roe’dan yardım talep edilmektedir, aksi takdirde yakalanacaklardır. O da Felemenk Elçi van Hague ile bu konuyu tartışmaktadır.

Smith (1680, s.265), bu konuda şunları yazmaktadır:

“Açıkça öngörülebilirdi ki, kıskanç kadı ve imamlar tarafından dinlerine karşı kitaplar basmakla suçlanacaklardı. Elçi bu işin evinde yapılması için patrik tarafından ikna edilmek istendi ama olmadı. Komşu bir evde yapmaları ve yardım edileceğine dair vaadde bulundular. Ama bu durumun Fransız elçi ve Cizvitlerden saklanması pek mümkün değildi. Çünkü eğer basımcı, Roma kilisesine karşı kurulmuş ise, bu kendi eğitim sistemlerini yeni kurmuş Cizvitler ve Kateşizmleri için rahatsız edici olacaktı.”

Smith(1680, s.266), yazısına şu şekilde devam etmektedir:

“Metaxa’yı kibarca döndürmeye çalıştılar ama başarılı olamayınca, onu “heretik” ve “lutheran” olarak adlandırdılar. Bundan sonra Metaxa da elçiden gündüzleri çalıştığı, akşamları ise boğazının kesilmesinden korktuğu için onun evinde yatmayı rica etti. Patrik ise Yunan kilisesinin yeni ve skandal yaratan doktrinleri ile tanıştırarak, bu kilisenin inanç ve doktrini hakkında küçük bir kitap gönderdi. Bu kitap daha önce Metaxa İngiltere’de iken basılması için kendisine gönderilen bir kitap idi ve Kral James’e ithaf edilmişti.”

Bu eser Batı’da da birden fazla defa basımı yapılmış bir eserdir (Twell, 1816, s.49). Smith (1680, s.272-273)’e göre bu olaylar sonrasında, Felemenk Elçi Cornelius Van Hague, “Confesssion of Faith” kitabının Latince bir kopyasını edinip, Cenova’da ilk

baskısının 1630’larda yapılmasını sağlamıştır. Bu da Roma’yı alarma geçirmiş, ordu o şehre doğru yürümeye başlamıştır. Daha sonra bu kitabın birçok basımı yapılmış ve kiliseler arasında derin tartışmalara yol açmıştır73.

Smith (1680, s.266)74 aynı konuda Roe ile çok benzer ifadelerde bulunmaktadır: “Bu kitap elde edilip vezire götürüldü, Muhammed dinine karşı bazı

ifadeler vezire sunuldu. Metaxa’nın bir asker olduğu ve kitap basımı kılıfında çocukları kendi çıkarları için kullanmayı arzuladığı iddia edildi. Kur’an’a karşı olduğu şeklindeki çok farklı tartışmaları, diğerlerine de göstermeye çalıştılar. İngiliz elçisi onu koruyordu ve patrik de yazarı idi. Bu kitabın birçok nüshası dağıtılmıştı. Büyük Senyör’ün yokluğunda imparatorluğu işgal etmeleri için onları teşvik edecekti.”

Ve şöyle devam etmektedir (1680, s.269).

“Metaxa’ya karşı yapılan harekât sonrasını takip eden günde, ilgili kitap Muhammed’e karşı iddialar açısından incelendi. Kitap iki Rum Renegade tarafından vezir ve birkaç kilise adamı huzurundan incelendi. Fakat bu iddia ile ilgili büyük bir sorun bulunamadı. Kyril de kendi masumiyetine inanarak, aynı gün, ortalığa çıktı. Aynı gün elçi, şahitler karşısında Metaxa’ya karşı yapılan haksızlık ve konularla ilgili açıklamalar yapmayı talep etti. Vezir, utancını ifade edereki aşırı tepki verdiğini, başkalarının manipulasyonuna geldiğini ve yanlış bilgi ile rahatsız edildiğini ve tüm eşyalarının geri verileceğini belirtti.”

Dr. John Covel (1722, s.123) de bu olayların şahididir. Bu konuda şunları yazmaktadır:

“Bu Metaxa, Galata’da bir basımcı kurulması için vezirden izin almıştı. Bu durumda Yunan kilisesi ve diğerlerinin talimatıyla kateşizim ve diğer kitapların basılmasından korkmalarına yol açmıştı. Tabi söylenenlere göre Kur’an’a karşı kitap basacaklar ve Kyril’in isteklerine göre basılacaklar olacaktı. Bu da Rumları bir isyana çağıracaktı. Vezir de bu durumu münazara etmeden onları kovmuştu.”

Rum matbaacılığında yaşanan olayların asıl sebebi aslında dini idi. 17. yüzyıl başlarında İstanbul, Sadece Osmanlı İmparatorluğu ile başka ülkeler arasında bir diploması alanı değildir. Protestanlar ile Katolikler arasında dini bir rekabet alanıdır. Mansel (2008, s.265) bu durumu şu şekilde yorumlamaktadır: “Patrikhaneyi hâkimiyeti altına almaya

yönelik Cizvit girişimlerini destekleyen Fransız sefiri, Protestanlıkla ilişkilerini iyi tutan Felemenk ve İngiliz sefirlerinin karşısında yer alırdı.”

73 Tartışmalar için Smith, s.272-277

Bu duruma şahit olanlardan biri de ünlü doğu bilimci Edward Pococke (1604-1691) ‘dur. Ona göre, Patrik Kyril suya atılıp öldürüldüğünde, kütüphanesinin seçme yazma eserlerine el konulmaktadır. Bu yazmaları değerini bilenler için karlı bir alımdır ve Felemenk elçi de bunları satın almıştır. O da bu yazmaları sonraki Patrik ile sorun yaşamamak için gemi ile Hollanda’ya göndermiştir. Hedef limana varan gemi sıradışı ve çok şiddetli bir fırtına sayesinde batmış ve içindekiler de gemi ile birlikte suya gömülmüştür. Yazmalar da kurtarılamaz bir şekilde kaybolmuştur. Tabi bu durum Pococke’nun mektuplarına dayanmaktadır (Twell, 1816, s.54).

Rum basımcılığı dışında diğer azınlıkların basımevleri de seyyahların gözlemlediği konular arasındadır.

3.2.3.2. Ermeni Basımcılığı

İngiliz Antropolog ve seyyah Richard Pococke (1704-1765), Müteferrika öncesinde Osmanlı’da basımcılığın varlığını Ermeni matbaasından örnek vererek şöyle yazmaktadır: “Vezir İbrahim Paşa, basımcılığın kullanışlılığını anlatan bir rapor

okuduktan sonra, Sultan Ahmed’i, İbrahim efendi’nin yönetiminde bir basımcının kurulması konusunda ikna etmişti. Ama bundan 60 yıl öncesinde basımcılık Osmanlı’da zaten başlamıştı” (Pococke, 1745, s.133). Aubry De Motraye (2007, s.402-403) ise,

gördüğü iki Ermeni basımcısından birinin Pera’da diğerinin ise Vezir Han’da yerleşik olduğunu yazmaktadır.

3.2.3.3.Yahudi Basımcılığı

Osmanlı topraklarında Yahudi matbaacığının başlangıcı, 1493 yılı olarak kabul edilmektedir. Fransız coğrafyacı ve seyyah Nicolas Nicolay (1517-1583) (1745, s.624), Yahudi basımcılığı ile ilgili şöyle yazmaktadır: “Türkiye ve Yunanistan’ın tüm

şehirlerinde yaşayan birçok Yahudi ve özellikle de Konstantinopolis’te yaşayanlar basımcılıkta harika ve inanılmaz işler çıkarmışlardır.”

Girolamo Dandini (1745, s.871) de Yahudi matbaacılığını şu şekilde yazmaktadır:

“Türkler basımcılığı kullanmazlar çünkü hatalardan korunmak lazımdır. Ama Yahudilere Konstantinopolis ve Selanik’te sadece kendi kitaplarını basmalarına izin verilmiştir.”

Antoine Galland (1998b, s.153)’ın yazdığına göre, Nointel, İzmir’de, birçok yıl önce Livorna’dan gelmiş bir Yahudi basımcının var olduğunu görmüştür. Ona göre, burada İbrani dilinde ve Avrupa’da bulunmayan birçok kitap basılmıştır. Bu kitaplara ilgisini de “Bunların hepsinden az bir para karşılığında birer nüsha almak mümkündür” şeklinde ifade etmektedir.

Alman seyyah Hans Dernshawm (1494-1568) (1987, s.156)’ da detay vermeden şunları yazmaktadır: “Yahudilerin İstanbul’unda acayip kitaplar bastıkları bir basımcıları da

vardır”

John Heyman (1759b, s.42) da Yahudi basımcılar ile ilgili yorum yapanlardandır ve

“Yahudilerin burada hâlâ bir basımcıları ve üniversiteleri vardır. Burada çocuklarına eğitim verilir ve İbrani dilinde Talmud’u anlamaları beklenir. İspanyol kökenleri sayesinde İspanyolcayı da mükemmel konuşurlar” şeklinde yazmaktadır.

Basımcılık ve kitap kopyalamanın ilişkisi ve birbirlerine olan etkisi, 15.yüzyılın ortasından itibaren Avrupa’da ve Osmanlı İmparatorluğu içinde benzer sorunları yaşamaktadırlar. Avrupa’da basımcılık başladığında en büyük sorun elle kopyalamanın ve burada iş yapan insanların geleceği ve geçimini nasıl sağlayacağı sorunudur. Aynı dönemde Osmanlı’da basımcılık fiili olarak olmamasına rağmen basılı kitap bilinen bir imgedir. Bu imge etrafında aynı dönemde aynı soru ve sorunlar tartışılmaktadır. Basılı kitapların hakim olduğu bir sosyal ortamdan gelen seyyahlar, basılı eserlerin rağbet görmediği, okunmadığı, küçümsendiği, reddedildiği, sert tepkilerin gösterildiği bir sosyal ortamda kendi bildiklerinden farklı bir ortamda gözlemde bulunmaktadırlar. Bir toplum basılı kültür üzerine inşa edilmekte ve bunun da etkilediği bir Rönesans ve Reform dönemi yaşanmakta iken diğer toplum tamamen elyazması kültürü etrafında bir kültür hayatına sahip olmaya devam etmektedir.

3.3.KİTAPLARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ