• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: KİTAP: ÜRETİMİ VE DÜZENLENMESİ

3.2. KİTABIN ÇOĞALTILMASI

3.2.1. Kitap Kopyalama

3.2.1.1. Geçim Kaynağı Olarak Kitap Kopyalama

Kitap kopyalamak hem önemli bir sanat hem de geçim vasıtasıdır ve basımcılık bunu engellemektedir. Luigi Bassano (2011, s.162), kitap kopyalama ile basımcılığın engellenmesinin arkasında sebep-sonuç ilişkisi kuran seyyahlardan biridir ve şu şekilde yazmaktadır: “Kitap suretleri yapanlar genellikle din adamlarıdır, bu işten gelecek

kazançtan yoksun kalmamak için dini zorlarlar, kitap basmanın günah olduğunu söylerler.”

Antoine Galland (1646-1715), bu konudaki önemli tartışmalardan birisini, ünlü doğu bilimci d’Herbelot’un “Bibliotheca Orientale” eserine yazdığı önsözde değerlendirmektedir. Galland, bu kadar çok insanın geçimini sağladığı kopyalama biterse, onların “dilencilik” yapacak kadar kötü duruma düşeceğini ve Türk, Arap ve Farsların basılı kitapları okumaktan zevk almadığını söylemektedir. Ona göre, Türkler kötü bir yazı ile yazılmış elyazmasını, güzel bir yazı ile basılmış kitaba tercih etmektedirler (Galland, 1697, s.xxix).

Fransız bilim adamı ve seyyah Pierre Belon (1517-1564) (1588, s.453), ise kitap yazarak hayatlarını kazananları “Türklerin basımcıları” diye niteleyerek şunları yazmaktadır: “Birçok kişi mekanik sanatlarla ilgilenip bir şeyler satarken, birçokları

hayatlarını kitap yazarak mı harcayacaklar? Türkçe kitap basımının etkileyici noktası budur.” Aynı durum Farslar için de geçerlidir. Adam Olearius (1669, s.241), bu konuda

birçok meslek erbabı olmasına değinmektedir: “Hayatlarını yazıcı olarak kazanan

birçok kişi vardır ve birçok Kur’an kopyasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu insanlar, güzel kopyalar hazırlayarak zenginleşebilirler. Bu yüzden sonsuz sayıda insan bu işlerle yaşarlar.”

Tüm ikinci el kaynaklarda kullanılan ve abartılı olup olmadığı tartışılan, Osmanlı İmparatorluğunda 90 bin hattat olduğu savının çıkış noktası olan İtalyan askeri uzman ve bilim adamı Luigi Marsigli (1658-1730) (1934, s.49) de aslında toplam yazıcı sayısını vermekte ve bu konu ile şunları yazmaktadır:

“Türkler kendi kitaplarını bastırmazlar. Bu da zannedildiği gibi basımın onlar için uygun bir iş olduğundan ileri geldiği de kesinlikle doğru değildir. Ancak bu keyfiyet Türklerin müheyyiz ve müstensihlerin ekmeğine mani olmağı asla istemediklerinden ileri geldiğine şüphe yoktur. Benim İstanbul’da bulunduğum zaman bu müheyyiz ve yazıcıların adedinin 90 bin kadar olduğunu anladım. Memlekete yalnız kendi kazançları için basımcılığı geniş mikyasta olarak sokmağı arzu eden Yunan ve Yahudilere, Türkler daima bunu ihtar edip durmakta idiler.”

İngiliz seyyah ve tarihçi Aaron Hill (1685-1750) (1709, s.66)’e göre de kamu yazıcılarının sayısı 30 binden64 fazladır. Bu kişiler tam zamanlı istihdam edilmektedirler ve imparatorluğun başka şehirlerine Divan tarafından dağıtılmaktadırlar. Başvezir tarafından tam bir denetim altındadırlar ve tüm sırları koruyacaklarına dair yemin etmektedirler. Bu kamu yazıcıları, normalde geçimini kitap istinsah ederek sağlayan kişiler değildir. Ama istinsah yapmalarını engelleyecek bir durum da yoktur. Hill (1709, s.66)’e göre, sözü edilen yazıcılar ayırım gözetmeksizin kendilerine gönderilen mektup veya diğer yazım türleri gibi özel işleri yapan kişiler değildir, aynı zamanda da “antik

elyazmalarının ve çağdaş yazıların kopyalarını” da üreten kişilerdir.

İngiliz diplomat ve seyyah Paul Rycaut (1629-1700) (2012, s.51) da aynı konuya değinmektedir: “

“Dünya’ya belki iyilikten ziyade kötülük getiren basımcılık Türkler arasında mutlak surette yasaktır. Türklere göre bu icat memlekete bizde olduğu gibi hükümetlerinin sertliği ile pek iyi uzlaşamayacak ince ve derin bilgiyi sokacak, hayatlarını kalemleriyle kazanan sayısız insanın geçim vasıtasını ellerinden alacak ve batı memleketlerinin çoğunda olduğu gibi, Türklerin şimdi bütün diğer milletleri geçtikleri o hüsn-ü hattı mahvedecektir.”

18.yüzyıl tarih yazarı Elias Habesci (1784, s.123)’e göre, 40 bin yazıcı, gündelik ekmeklerini kitap kopyalayarak ve şehirde yazılması gereken ne varsa yazarak kazanmaktadır ve gelirlerinin azaltılmasına yol açacak bir duruma dahil olmaya hazır değildirler. Giambattista Donado (1688, s.43-44) ise Türkçe yazılmış kitaplar koleksiyonu yapmaya başladığı için basılı kitap aradığını ama bulmakta zorluk çektiğini, çünkü müstensihlerin yani kitapları çoğaltanların gelirlerini kaybetmemeleri için Padişah tarafından basımcılık yapılmasının yasaklandığını yazmaktadır.

64 Evliya Çelebi’nin verdiği rakamlara göre 40 bin kişinin çalıştığı meslek alanı, Robert Mantran’a göre 3

kısımdadır ve bizi ilgilendiren kısmı ilk grup olan “entelektüel ve bilimsel mesleklerdir” (Mantran,1990,s.95).

Felemenk seyyah ve bilim adamı John Heyman (1667-1737) (1759b, s.70-71), basımcılığın olmamasının başkalarının belirttiği gibi kötü sonuçları olmadığını ve maddi koşulların varlığı sebebiyle, bunun bilinçli ve tercih edilen bir durum olduğunu gözlemleyenlerden biridir ve şöyle yazmaktadır: “Türk diyarında büyük bir sayıda, 60

bin civarında, hayatlarını Kur’an ve kitap kopyalayarak geçiren insanlar da var. Bu insanların varlığı da Türklerin basımevleri kurmalarını cesaretlendirilmelerini engelliyor, aptallıktan veya bilgi isteksizliğinden değil.”

Fransız seyyah Jean Baptiste Tavernier (1605-1689) (1677, s.229) ise Osmanlı’daki hattat – basımcı dengesinin benzer bir durumunun da İsfahan da kurulan basımcı için geçerli olduğunu düşünen bir seyyahtır. Burayı ziyaret ettiğinde, St.Paul’un mektuplarını basmıştır ve tüm İncili basmayı planlamıştır fakat basım araçlarını yok etmeye zorlanmıştır. Tavernier, İsfahan’da da yaşamını yazarak kazananlar ve yazmayı öğrenmek isteyen öğrencilerin kendileri için İncil yazmalarını istemelerinin bu engellemelerde etkili olduğunu düşünmektedir.

Bu durum 17. yüzyılın sonu gibi geç bir tarihte bile Fransız seyyah Aubry de la Motraye (1674-1747) (2007, s.222)’nin dikkat ettiği bir konudur. Müstensihlerin sayısının çok olması, iktidar için hassas bir konudur ve siyasi etkisi büyüktür. Motraye, bir elçinin kendisine basılı bir kitap getiren bir Alman’a söylediklerini yazmaktadır. Elçi önce adamın gözünü korkuttuktan sonra elindeki kitabın basıldığı harflerin tamamını kırdırtarak ve önerilerde bulunmaktadır: “Politik bir karışıklık istemiyorsan bu tür

işlerden uzak dur, bu ülkede binlerce kopyacı el yazması kopyalayarak hayatlarını kazanıyorlar, onların ekmekleriyle oynama. Türkler bu ülkede daha çok kitap okunmasını isteseler, zaten kendileri gereken önlemleri alırlar.”

Seyyahlarından yazdıklarından kitap kopyalan kimselerin, kitap kültüründe önemli bir yer edindiği, bunların siyasal ve sosyal etkisinin basımcılığın Osmanlı’da varlığı konusunda önemli bir etki yarattığı görülmektedir. Bu şekilde seyyahların yazdıklarında kopyalama eyleminin sadece bugün bildiğimiz anlamıyla kitap kopyalayan kişileri değil, herhangi bir idari metni kopyalayan, mektupları yazan, okuma yazma bilen kişileri ve merkezi ve yerel otorite için çalışan yazıcıları da kapsadığı da anlaşılmaktadır.