• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: KİTAP: ÜRETİMİ VE DÜZENLENMESİ

3.2. KİTABIN ÇOĞALTILMASI

3.2.2. Basımcılık

3.2.2.1. Basımcılığa Yönelik Tepkiler: Yasaklama

Basımcılığın yasak olmasının sebepleri de seyyahların yazdıkları konulardan biridir. Bassano (2011, s.161) da bu konuya değinmektedir: “Türk bilginleri, kitaplann

basılmasının günah olduğunu söylerler ve buna hiç açıklama getirmezler, sadece yapılmaması gerektiğini ve kítapların kalemle yazılması gerektiğini söylerler. Ben bunları, aralarında basımı yönlendirecek yeteneği olan kişilerin ortaya çıkmaması için söylediklerini düşünüyorum.” Sansovino (1632, s.71) da benzer şekilde yazmaktadır:

“Türklerin arasındaki basımcılar, basılı kitapların günahını taşırlar. Kitaplar kalemle

Bazı seyyahlar da basımcılığın yasaklanmasının bilimin ve eğitimin yayılmasını da engellediğini65 düşünmektedirler. George Sandys (1673, s.56) bu konuda şöyle yazmaktadır: “Basımcılığı reddederler. Öğrenmenin evrenselliğinden korkarlar ve

bundan kaçmak için yanlış temelli din ve politikayı kullanırlar.” Hill (1709, s.67)

benzer bir konuya değinmektedir: “Bu insanlar arasında basımcılık yoktur. Bu şekilde

de felsefe çalışmanın mükemelliğine erişemezler.” Alman seyyah ve akademisyen

Johannes Von Der Driesch (1562-1616) (1721, s.377) de basımcılığın eksikliğinin etkisini “sanatlarda basımcılığın henüz kullanılamaması yüzünden, öğretmen ve

kütüphanelere etkisi olmaz” şeklinde yazmaktadır. İtalyan elçi Giambattista Donado

(1680, s.5) da kardeşine yazdığı mektupta Türklerin basımcılığa sahip olmadıklarını ve bu yüzden, “cahil kalmalarından başka şansları olmadıklarını,” belirtmektedir.

Teknoloji tarihçisi Lynn White (1966 s.276)’a göre ise basımcılığın engellenmesi, bilerek ve seçilen bir durumdur ve İslam toplumunun liderleri “belki de bilinçaltında

ucuz kitapların kendilerine değer katan elitist dünyayı eninde sonunda yok edecektir”

şeklinde düşünmektedir. Jeltyakov (1979, s.21)’a göre de geleneklerin gücü de sebeplerden biridir. Eğitimli kesim, yazma eserlere alışkındır ve kütüphane kurup vakfetmek gelenektir. Yazma eserlerin sanatsal olarak üstünlükleri de basılı kitaba talebi önlemede önemlidir. Mansel (2008, s.60-61) de bunun özellikle tercih edilen bir durum olduğunu belirterek, dini açıdan konuyu incelemektedir. İslam ve hüsn-ü hat ve İslam arasında bağ vardır. Çünkü Kur’an’ın, Allah kelamı olarak elle yazılması saygının eseridir ve hattatlığa hiçbir Müslüman hanedanında Osmanlılar kadar değer verilmemektedir. 18.yüzyıl seyyahı Olivier (1756-1814) (1801, s.213) ise özellikle Kur’an basımı konusunu ele almakta ve basımcılığın Avrupa kökenli olmasını öne sürmektedir:

“Büyük sayıdaki kopyacıların işlerini kaybedeceğinden korkması, güçlü

‘gens de plume’ye karşı olarak, kanun adamlarının Kur’an ve dinin diğer kitaplarının basılmasından sıkıntılar yaşayacağı için reddine yol

65 DuVerdier, basımcılık ile ilgili önemli çalışmasında, müstensihleri kültürel bir çöküşün sorumluları olarak görür ve yanlızca basımevinin “kitap kıtlığını önleyebileceğini” söyler. Ona göre İbrahim Müteferrika’nın basımevi, “kültür mirasının ele geçirilmesidir”. Yangınlarla zarar gören şehirde, basımcıların “yardımıyla yavaş yavaş her şehirde umumi kütüphaneler kurulacak, tahsili seven insanlar

buralara müracaat edecek” olması mümkündür. DuVerdier, “aslında basımevi, bir batılılaşma reformundan çok, Frenklerce tehdit edilen İslam yazınını bir koruma aracıdır”, demektedir (DuVerdier,

açmıştır, tabii ki bunun Avrupalıların sanatı olması da etkilidir. Varolan gelenekler içinde onların arasında basımcılık sanatının kurulmasının önlenmesi için çok sebep vardır.”

Fransız tıp adamı ve hacı Jean Palerne (1557-1592) (1606, s.427-428)’e göre de basımcılığın engellenmesinin sebebi padişah’ın bu konudaki isteksizliğidir. Jean Palerne bu konuda şöyle yazmaktadır: “Sonsuz sayıda İbranice kitap vardır. Çünkü Büyük

Senyör Arapça ve Türkçe basımcılığın yapılmasını istememektedir.”

Bazı seyyahlar sadece Osmanlı’da basımcılığın olmadığını kısaca belirtirmekle yetinirler. 1574-1592 yılları arasında İstanbul’da sarayda doktorluk yapan Domenico Hierosoliminato (1571, s.22), “kitabı elle yazdıklarını, Konstantinopolis’te basımcılığın

olmadığını” yazmaktadır. William Biddulph (1745, s.796) da “Türklerde basımcılık yoktur” diye not düşmektedir.

Fransız seyyah Vincent Stochove (1610-1679) (1650, s.439-441) da bir bürokrat ile basımcılık üzerine yaptığı konuşmayı aktarmakta ve görüşlerini de şu şekilde yazmaktadır:

“Biz de Türklerin bunu kabul etmemesinin bizim için şaşırtıcı olduğunu

söyledik. Çünkü bu çok kullanışlı, bize elyazmasını kopyalamanın çok zaman aldığı durumda bir kitabın örneğini kısa sürede çıkarmaya imkân veren büyük bir icattır. Kendisi de buna karşı olarak, kullanışlı olmadığını aksine zarar verici olduğunu söyledi. Ona göre bu kadar çok kitap bizi akıllı yapmaktan daha çok kafa karışıklığına yol açmaktadır. Bu özellikle de arzularına zarar verecek başka konularda kitaplar okuması gereksizdir ve kendi mesleği ve yaşamı için yeterli olan kitaplara sahip olmaları yeterlidir. Ona göre eğer biz arzumuza göre yolumuzu kaybetmedikçe daha ılımlı olmalıyız. Bize Hıristiyan ve Müslümanlar için de akıllı bir adam olarak sayılan Süleyman’dan bahsetti. Süleyman, birçok kitap okurdu ama gerçekte insanların kitaplar için tutkulu olmasını onaylamazdı, demektedir. Ona göre, basımcılık kötü kitaplarla tanışmamızı kolaylaştırır ama elyazmalarının olduğu yerde bu olmaz, çünkü sadece büyük adamlar yazar, diğerleri ise elle yazılmış kötü kitapları çoğaltmak için enerjilerini boşuna ziyan etmezler. Böylece birisi çıkıp bireylere ve halka birçok kötü kitabın zarar vermesine ve etkilemesine izin vermez, özellikle de görürüz ki elyazma kitap, basılı kitaptan daha kolay erişilebilir haldedir. Biz de ona, bizde sansür var, sadece yazdıkları kontrol edilen akıllı insanların kitapları basılabilir, kötü ve müfteri çalışmaların genel olarak yasaklandığını söyledik. O da bunu reddetti ve insan doğası yasaklanana karşı çekime sahiptir, eğer öyle bir metin yasaklanırsa daha çok insan onu talep eder, diye cevap verdi. Biz de burada inanç hakkında bazı sorular yüzünden karşılıklı diyalogumuzu bitirdik. Çünkü duyduk ki dinleri hakkında konuşmak

Türklere yasaklanmıştır. O da bu konunun suistimal edildiğini çünkü, bu yasağın sadece eğitimsiz insanlara uygulanabileceğini, bu insanların tartışmalarının ve araştırmalarının zarar verici olduğunu ama bilgi sahibi olmalarında sakınca olmadığını söyledi.”