• Sonuç bulunamadı

3. TÛFÎ’YE GÖRE KUR’AN’DA CEDEL

3.3. TÛFÎ’YE GÖRE CEDEL’İN ŞARTLARI (RÜKÜNLERİ)

3.3.4. İtiraz ve Kurtulma Yolları:

İtiraz, delil getirenin karşısında, soranın karşılaştığı, müstedilin getirdiği delili kabul etmemek, ona karşı çıkmaktır. Hamli (yüklemli) şekle itiraz etmek, mukaddimelerini kabul etmemek ile gerçekleşir. İstisnai şekle itiraz ise lazımı ve mülazemetini reddetmek ile meydana gelir.402

Tûfî’ye göre kıyasa yapılan itirazların sayısında âlimler arasında ihtilaf vardır. Delil getirenin deliline mâni veya zıt olmaya elverişli olan her soru, sahihtir. Bazı âlimler, itirazların adedinin her ne kadar çok olsa da, men‘ (engelleme) ve muârada (itiraz etme/karşı çıkma) dışında kalan itirazlar kabul edilmediğinden, bütün itirazların

men‘ e veya muârada’ya dayandığını belirtmişlerdir. Çünkü delil getiren, inşa eden

gibi; mu’terid de tahrip edip yıkan kişi gibidir. Delili bozmak, ya delilin delalet yönünü bozup istenileni ifade etmekten eksik kaldığını söylemek veya delili engelleyecek

400 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 41. 401 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 44. 402 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 38.

100

şekilde muârada yapmakla kısıtlıdır. Bu ikisi dışında kalanlar ise kendisine ihtiyaç duyulmayan fazlalıklardır.403

Tûfî, eserinde yirmi iki adet itiraz türüne404 yer vermiş ve bunları örneklerle

açıklamıştır. Ancak, burada sadece birkaçı zikredilecektir.

3.3.4.1. Delilin Geçersiz Olduğunu İfade Etmek

Cedel ilminde delil getirenin delillerine itiraz şekillerinden biri, getirilen delilin

her ne kadar doğru olduğu kabul edilse de ilgili konuda geçersiz olduğunun ifade edilmesidir. Bunun örneği, delil olarak öne sürülen nassın, icmaya aykırı olduğunu veya da kıyasın nassa aykırı olduğunun söylenmesidir. Müstedil, bu konuda icma olmadığı veya icma olmasını engelleyen bir unsurun bulunduğunu söyleyerek iddiasını gelebilecek itirazlardan kurtarabilir. Bu, müstedil’in iddiasının icmaya aykırı olduğunun beyan edilmesine verdiği cevaptır. Müstedil, yapmış olduğu kıyasın nassa aykırılık teşkil ettiği iddiasına ise; nassın sahih olmadığı, nassın delaletinin yapmış olduğu kıyasa aykırılık teşkil etmediği, nassın neshedildiği şeklinde veya benzeri yollarla nassa itiraz edebilir ve yapmış olduğu kıyasın doğru olduğunu ispat edip kendi iddiasını itirazlardan kurtarabilir.405

3.3.4.2. Fasit Kıyas

Münazara esnasında kurulan kıyasların doğru olup olmadığını, bir kıyas hatası

yapıldığını ifade etmekle de itiraz yapılabilir. Mesela Şafii mezhebine mensup bir kimse “Başı defalarca mesh etmek istincaya kıyasen sünnet sayılmıştır.” şeklinde bir kıyas yapsa, Hanefi de buna: “Mesh etmek tahfifi gerektirir, dolayısıyla istincaya kıyası yanlıştır.” şeklinde cevap vererek kıyas hatası yapıldığını ifade edebilir. Bu itiraza cevap vermek isteyen biri, kıyasın doğru olduğunu ispatlayarak davasını sağlamlaştırabilir. İster illetin isterse hükmün doğru olduğunu ispat edebilir.406

403 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 55.

404 Bu itiraz türleri; İstifsâr, Fesâdü’l-İ‘tibâr, Fesâdü’l-Vad‘, Men‘, Taksîm, ‘Ademü’t-Te’sîr, Kadh, Müallelü Bih Olan (Kendisiyle Delil Getirilen-Kendisiyle İlletlenilen) Hükmün Tertibinden Amaçlanan Hükme Götürmemesi, Müallelü Bih Olan Vasfın Açık Olmaması, Müallelü Bih Olan Vasfın Gayri Munzabıt Olması, Nakz, Kesr, Muârada, Suâl-i Terkîb ve’t-Ta’diye, Fark, İhtilâfü’z-Zâbıt, İhtilâfü’l- Hikme, Aslın Hükmü ile Fer’in Hükmünün Faklı Olmasının Kıyası İmkansız Kılması, Kalb, el-Kavl bi’l- Mûceb. Bkz. Tûfî, Alemü’l-Cezel, 55-80.

405 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 56. 406 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 57.

101 3.3.4.3. Men‘407

Meşhur çeşitleri dörttür. Her ne kadar bundan daha çok kısımları varsa da soruların ortak dönüşü muârada ve men‘e dir. Men‘ etmek asıldaki hüküm ve vasfı, asıldaki vasfın illet olduğunu veya vasfın fer’ de olduğunu menetmek manalarına gelir. Bunun tek kıyastaki örneği, diğer men‘ çeşitleri buraya yönlendirilmese de iddia sahibinin şöyle söylemesidir: “Şarap sarhoş edicidir, dolayısıyla içki gibi haramdır.” İtiraz eden kişi de bu delile, “Aslın hükmü olan içkinin haram olduğunu, iskarlık (sarhoşluk) vasfının asılda bulunduğunu, asılda varlığı takdir edilse dahi iskarlığın illet olduğunu, iskarlık illetinin fer’ olan nebîzde (şarapta) olduğunu kabul etmiyoruz.” diyerek itiraz eder.

Bunun gerçek örneği ise şu suretlerdedir. Aslın hükmünü men‘ etmenin örneği, necasetleri sıvılarla temizleme hakkında müstedilin: “Sıvı abdestsizliği gidermez. Dolayısıyla yağ ve sirke gibi pisliği de temizleyemez.” demesidir. Mu’terid bu iddiaya, “Aslın hükmünü kabul etmiyorum. Çünkü bana göre giderici/izale edici bütün sıvılarla necaset giderilir.” Diyerek itiraz eder. Âlimler, böyle bir men‘ durumunda tartışmanın devam edip etmeyeceği konusunda ihtilaf etmişlerdir. Tûfî’ye göre doğru olan, müstedilin mutlak olarak tartışmaya son vermemesidir. Müstedil, konuyu aslın hükmünü beyan etmeye nakledebilir. Bu kelam, usul ve füru‘da menedilmiş bütün asıllar için geçerlidir. Hanbeli veya Şafiî olan kişilerin mürsel, mefhum veya kıyas yoluyla kefaret ve mukadderat olan hükümlerde delil getirip hanefi olan kişi tarafından menedilmesi gibi. Bu durumda dayandıkları delilin sahih olduğunu açıklayarak kelamı bu yöne nakledebilirler.408

3.3.4.4. Nakz409

Nakz (reddetme), hükmün kendisiyle illetlendirildiği vasıftan geri kalmasıdır.

Şöyle de denilmiştir: Nakz, hüküm olmaksızın illetin bulunmasıdır. Her iki tarifte eşittir. Nakz’da nakz’ın mahal ve cevabına bakılır. Nakz’ın mahalli (yeri) illettir. Bu illet ya nas, icma veya muteber münasebetle etki eder; bu durumda da yapılacak olan

nakz kabul edilmez. Hükmün illetten geri kalması illeti hususileştirmek veya hükmü

reddetmektir. Dolayısıyla illet üzerine nakz yapmak illeti hususileştirmeye dayanan bir 407 Lügat ve terimsel anlamı “Temel Bazı Kavramlar” başlığında ele alınmıştı.

408 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 58.

102

durumdur. İlletin hususiliğini kabul etmeyen kimse nakz sualini (itirazını) kabul eder. İlletin hususiliğini kabul eden kimse ise nakz sualini (itirazını) kabul etmez.410

Nakz’a verilen cevaba gelince; sahih ve fasit olmak üzere iki türlüdür. Sahih

olanı müstedil’in vasfı ve hükmü nakz suretinde menetmesidir. Vasfı menetmenin örneği, Hanefi birinin başı mesh etmede, “mesh üzerine mesh gibi olduğu için” sayı sünnet değildir demesi üzerine sâil de: “Bu istincayla bozulmaktadır. Çünkü istinca da meshtir, ancak kendisinde adet sünnettir.” diyerek buna itirazda bulunur. Müstedil de: “Ben istincanın mesh olduğunu kabul etmiyorum, bilakis istinca izale etmektir. Bu sebeple istinca mahalli kirlenmemişse isticmar (taş kullanmak) sünnet değildir.” diyerek sâil’e karşı çıkar.411

Hükmü menetmenin örneği ise, müstedil’in öldürme hakkında şunu söylemesidir: Bilerek kasten yapılan öldürme, kılıçla öldürme gibidir. Bu kısası gerektirmiştir. Sâil: “Bu söylediğiniz küçük bir sopayla kişiyi öldürmekle bozulur. Çünkü, burada vasıf olduğu (kasten öldürme) halde kısas yoktur.” diyerek müstedil’e itiraz eder. Müstedil de bu durumda: “Benim görüşüm burada da kısasın vacip olmasının gerekli olduğudur. Sizin söylediğiniz hükmü (kısasın vacip olmaması) kabul etmiyorum.” diyerek karşı çıkar. Nakz’e verilen fasit cevap yöntemlerinden biri, nakz’ı vasıf manasıyla defetmektir. Çünkü vasıf, mana ve hikmet için amaçlanır. Bu sebeple vasıfla illet getirip ve aynı şekilde onla reddiye yapmak daha evladır. Müstedil’in şu sözü gibi: “Başa mesh etme meshdir, dolayısıyla adet sünnet değildir.” Âlimler bunun istincayla nakzedilemeyeceğini söylediler. Çünkü, mesh etmek manası idrak edilemeyen, tekrarı tekid olan hükmî bir temizliktir. Dolayısıyla asıl olan idrak edilemiyorsa, tekidinin (adetin birden fazla olması) idrak edilmemesi daha evladır. İstinca izale etmektir, gusülde olduğu gibi tekrarı ve tekidi aslında olduğu gibi matlup ve makuldür. İkinci yöntem ise nakz’ı, maksadın değişim göstermesinden dolayı defetmektir. Bunun örneği “âmin” kelimesi hakkında dua ve münacaattır. Dolayısıyla asıl olan gizli söylenmesidir. Bu, ezanla bozulmaz çünkü ezandan gaye ilan etmedir, ilan etmede de asıl olan cehri (aşikâr) olmasıdır.412

Nakz’ı defetmede üçüncü yöntem ise asıl ve fer’ (asla kıyas edilen) arasında

fark olmasıdır. Kısaca, müstedil’in kastı ve umumi olan kelamının hususileştirilmesine dönmesidir. Bunun örneği Hanbeli bir sabi’nin (çocuk) malında zekâtın vacip 410 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 63.

411 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 64. 412 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 64-65.

103

olduğunu belirtmek için şöyle söylenmesidir. “Sabi mülkü tam olan bir Müslümandır, bu sebeple baliğ kişide olduğu gibi malında zekât vaciptir.” Buna karşılık Hanefi “Bu, nisap miktarından az olan mülkle bozulmaktadır, bu durumda vasıf mevcut olmasına rağmen zekât vacip değildir.” diyerek itiraz eder. Müstedil (Hanbelî): “Benim bu kıyastan maksadım çocuk ve buluğ çağına erişmiş olan kişi arasında eşitliği sağlamaktır. Zikredilen kıyasla da zekâtın vacip olmasında ikisi arasında eşitliği sağladım. Bu eşitliği nakz suretinde de sağladım. Çünkü nisap miktarından az mala sahip olmalarında da her ikisine zekât vacip değildir.” diyerek cevap verir.413

3.3.4.5. Muârada414

Fikri savunma amacıyla rakibe karşılık vermektir. Biri asılda diğeri fer’de olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Birinci kısım (asıl) iki bölüme ayrılmaktadır. İlki delil getirenin, illet üzerine, asılda fazla bir vasfın olduğunu belirterek muârada (itiraz) etmesidir. Bunun örneği, müstedilin katl-i müsakkelde söylediği, bilerek, düşmanca bir öldürmedir ve kılıçla öldürme gibi kısası gerektirmiştir. Sâil, müstedile, kılıcın kesici bir madde olduğunu ve dolayısıyla hükümde tesir etmesinin münasip olduğunu, bu hükmün kılıç dışında müsakkel öldürmede sabit olmayacağı şeklinde itiraz eder. Diğer bir örnek olarak “Müslüman köle ile mükellef birdir, bu sebeple hür kimse gibi eman vermesi sahihtir.” diyen müstedil’e (cevap veren) sâil (soru soran), hürriyet vasfını ziyade ederek muârada eder. Başka bir örnek ise cevap verenin ramazan orucu kefareti hakkındaki “Orucu yemek yemeyle bozduğu için cima ile bozması gibi kefaret vacip olmuştur.” sözüne, soru soranın, “cima’nın hususi ayrıcalığının olduğunu, sırf dini yaptırımın caydırıcı olmadığını, yemekle bozmanın aksine burada hem mali hem de bedeni yaptırım uygulanır.” diyerek itirazda bulunmasıdır.

Bunun cevabı vasfın hükme uygun olmayıp kabul edilmediğini veya bu hükmün, başka bir surette, vasıf olmaksızın gerçekleştiğini söyleyerek, vasfı bozmakla olur. Bunun örneği, hürriyet vasfı olmamasına rağmen, kendisine cihat izni verilen kölenin eman vermesinin sahih olmasıdır. İtiraz eden kişi, “Efendinin köleye savaş izni vermesi maslahatın tahsili için hürriyet vasfını yüklemiştir. Çünkü bu illetle sınırlı kaldıktan sonra illet ve bedeli arasında tereddüt etmektir.” diyemez.

413 Tûfî, Alemü’l-Cezel, 65.

104

İkinci kısım (fer’): Başlı başına, müstakil, başka bir illetle, asılda muârada etmektir. Hanbeli olan birinin dinden çıkmış bir kadın için şöyle söylemesi gibi: Dinini değiştirdiği için erkek gibi öldürülür. Hanefi olan biri de buna erkeklik vasfıyla

muârada eder.415