• Sonuç bulunamadı

2. BİR İSPAT YÖNTEMİ OLARAK CEDEL

2.1. CEDEL

2.1.2. Istılahta Cedel

2.1.2.3. Tefsir İlminde Cedel

2.1.2.3.1. Cedelü’l-Kur’an / Kur’anî Tartışma Kavramı

Kur’an’ın kullandığı cedel yöntemi, yani Cedelü’l-Kur’an deyimi, muhtevasında bulunan hüccetler yolu ile kâfirleri doğru yola iletmek, inat edenleri de hakikat karşısında gerçekleri kabul etmeye mecbur bırakmak için ortaya koyduğu bir vesikadır.186 Cedelü’l-Kur’an, muarızlarına karşı Kur’an’ın kullandığı ve tatbik

edilmesini dilediği üslup187 veya Kur’an’ın muarızları ile mücadele yöntemlerini ele

alan bir ilim dalı olarak da tarif edilmektedir. Âlimlerin bazılarına göre İslam edep ve ilkeleri ile bağdaşmayan anlamlar barındıran cedel kavramının Kur’an’la bir arada bulunması ve bir ilim dalı olarak teşekkül etmesi mümkün değildir. Bu durumda,

cedel’in kelimenin içerdiği sertlik ve üstün gelme anlamları dışında bir manaya

hamledilmesi zorunlu olmaktadır.188 Bu da gerçeğe tabi olmak ve hakkı ortaya

çıkarmaktır.

Cedelü’l-Kur’an kavramı Hucecu’l-Kur’an olarak da ifade edilmektedir.189 En

güzel bir şekilde mücadele etme emri,190 Allah yoluna çağrıda bulunmada hedef

kitleye karşı geliştirmemiz gereken davranış tarzlarını bize sunmaktadır. Bu da hedef kitlenin içinde bulunduğu halin göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Bahsi geçen en güzel surette mücadele emrinde, bir tartışma esnasında üslup bakımından takip edilecek şu üç yönteme işaret vardır:

farklı seviyelerdeki muhataplarına hitap edebilme özelliği, müteşâbih ve kapalı ifadeler, karışık ve iç içe bulunan çeşitli konuları ele almadaki muhteşem yapısı, usandırmayan tekrarlar, ifadelerde başvurduğu zengin ve çeşitli anlatım yöntemleri de Kur’an’ın edebi yönünü ortaya koymaktadır. Kur’an üslubunu ortaya çıkaran faktörler ise Fesâhat, Belâgât, İltifât, Îcâz, İtnâb, Müsâvât, Takdîm-Te’hîr, İstifhâm, Kasr, Hazf, Te’kîd, Mübhemât, Vücûh ve Nezâir gibi hususlardır. Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü (ʾİlmu

Usûli’t-Tefsir), (Ankara: AÜİF Yayınları, 1971), 34; Tahsin Görgün, İlâhî Sözün Gücü Varlık ve Bilgi Kaynağı Olarak Kur’ân, (İstanbul: Külliyat Yay., 3. Baskı, 2013), 68-69; Dücane Cündioğlu, Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı -Hermeneutik Bir Deneyim I-, (İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2005), 13-18; A. Cüneyt

Eren, “Kur’ân Metninin Dil Özellikleri”, Ekev Akademi Dergisi, 18/59 (Bahar 2014): 134; Süleyman Gezer, “Sözlü ve Yazılı Kültür Ayrımında Kur’an”, İslami İlimler Dergisi, 3/2 (Güz 2008): 229; Hatice Görmez, “Beşer Dilinin İmkânları ve Kur’an’ı Kerimin Anlatım Üslubuna Dair”, İslami Araştırmalar

Dergisi, 2016, 27 (1):23; Şahin Güven, “Kur’an Dilinin Özellikleri”, ERÜİFD, 1/14 (2012): 9; M. Suat

Mertoğlu, “Üslûbu’l-Kur’ân”, Türkiye Diyanet Vakfı Diyanet İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yay., 2012), 42:382; Hasan Çağlar, Bedreddin Sancar ve Ebdeu’l-Beyân li Cemîi Âyi’l-Kur’ân Adlı Tefsiri, (Yükseklisans Tezi, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Şanlıurfa: 2010), 42-78; Hasan Çevikoğlu, “Kur’ân’ı Kerim’de Edebi Üslûp”, Bozok Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1/1 (2012/1), 68-75; Bilal Deliser, “Kur’an’ın Anlaşılmasında Bir Yöntem

Olarak Üslûbu’l-Kur’an”, Turkısh Studies, 12/27, (2017): 154-166. 186 el Elmaî, Menâhicu’l-Cidal, 27.

187 Muhsin Demirci, Tefsir Terimleri Sözlüğü, 41.

188 Esra Hacımüftüoğlu, “Kur’ân-ı Kerîmde İrşâd Bağlamında ‘Mücadele’ Kavramının İncelenmesi”, Muş Alparslan Üni. Sosyal Bilimler Dergisi, 2/2 (Aralık 2014): 30.

189 Demirci, Tefsir Terimleri Sözlüğü, 41. 190 en-Nahl, 16/125; el-Ankebût, 29/46.

56

Birincisi, hikmetle, dosdoğru yola çağırmaya devam etmektir. Hikmetten maksat insan aklına ve tasavvurlarına seslenmektir. Bu da sadece ilim ehline müteveccih olan bir metottur.

İkincisi, güzel bir nasihatle tebliğde bulunma ve Allah yoluna çağırmadır. Bu üslup tarzı toplumun çoğunluğunu oluşturan orta tabaka için uygulanacak bir yöntemdir. Çünkü bu tabakadan insanlar delil ve hüccetlerin muhteva ve malumatına sahip değildirler. Bu nedenle bu düzeydekiler için uygulanacak yöntem, güzel, anlaşılır bir dil ile nasihatte bulunmaktır. Bunun da ürkütmek, müjde vermek gibi çeşitli şekilleri bulunmaktadır.

Üçüncüsü ise, muarızlarla güzel bir tarz ile tartışarak mücadele etmektir. Bu da muhatabı üzmeden ve rencide etmeden iknaî bir söylemle hakikati açıklama yoluna gitmekle mümkün olmaktadır. Zira onu rencide edecek bir söylem, insan fıtratının getirdiği ayak direme, kendine yedirememe gibi olumsuzluklar nedeniyle muhatapta gerekli etkiyi göstermeyecektir. Bu nedenle, peygamberlerin de çağrı metodu olan, güzel söz ve yumuşak bir eda ile muhataba yaklaşılmalıdır.191

Kur’an’da lafzi münakaşa olmadığı halde üslubu gereği ve mana olarak düşünsel münakaşaların yer aldığı da görülmektedir. Gerek lafzen gerek mana itibariyle Kur’an’da yer alan tartışmayı;

1-Yüce Allah’ın muarızlarına karşı getirdiği deliller ve verdiği cevaplar,

2-Öğüt ve ibret alma, ders çıkarma, uyarma, bilgi sahibi olma, ümit besleme ve dua maksadıyla yer alan konuşma makamındaki tartışmalar,

3-Muarızların geçersiz ve uydurma iddiaları, yersiz şüpheleri ve sonu gelmeyen itirazlarının temelsizliğini ve çelişkilerini ortaya koyduğu haksız tartışmalar olmak üzere üç ana başlıkta incelemek mümkündür.192

Bir başka açıdan Kur’an ayetlerinde var olan tartışmalar, Hz. Musa’nın Hz. Harun ve Hızır (as) ile Havle’nin de Peygamber efendimizle tartışması193 örneğinde194

olduğu gibi gerçeğe ulaşmak için inananlar arasında cereyan eden tartışmalar ve mü’minlerle mü’min olmayanlar arasında gerçekleşen hak ve batılın mücadelesi olan

191 Demirci, Tefsir Terimleri Sözlüğü, 42. 192 el Elmaî, Menâhicu’l-Cidal, 27-28. 193 el-Mücâdele, 58/1-3.

194 Tûfî’ye göre, Yüce Allah Hz. Peygamber ile Huveyle arasındaki konuşmayı tartışma olarak isimlendirmiştir. Bu konuşma ona göre gerçek anlamda bir tartışma değildir. Şayet bu hakiki bir tartışma ise kadının peygamber aleyhisselamı kocası ve kendisinin içinde bulunduğu durum hakkındaki fikrinden vazgeçirmek istediği içindir. Eğer mecaz anlamda bir tartışma ise ayette bunun tartışma sözüyle açıklanmasının bize bir zararı yoktur. Bkz. Tûfî, Alemü’l-Cezel, 204-205.

57

tartışmalar olmak üzere iki kısımda irdelenmektedir.195 Ancak Tûfî, eserinde, inananlar

arasında gerçekleştiği ifade edilen tartışmaları Kur’anî tartışma bağlamında ele almamaktadır.

Allah (cc), indirdiği Kur’an’la beşerle insan arasındaki iletişimi nüzul ortamı içerisinde ve vahyin hinterlandı yani coğrafi sınırları içerisinde yaşayan beşerî lisan ile kurmuş, anlayıp konuştukları dil olan Arapça ile beşere hitap etmiş, muarızlarına karşı geliştirdiği özgün bir yöntemle onlarla tartışmıştır.

Allah’ın kelamı, gerçekliğinde kuşku duyulmayacak ve zorunlu bilgiye ulaştıran her türlü kanıtı içeren bir kitap olup gerek akıl gerekse de sem’i bilgiler üzerine inşa edilen her burhan, her hüccet, her taksim ve her menetme/sakındırma onda mevcuttur. Ancak bu sayılan malumatlar iki nedenden ötürü mütekellimlerin yöntemi ile değil, Arap geleneği gereği yer almıştır.

Birincisi: “Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki,

onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın.”196 emrinin icabına binaen.

İkinci olarak da mücadele yöntemini seçmek, üstün bir sözle delil getirmekten yetersizdir. Zira, çoğunluğun anladığı oldukça açık bir lafzı anlayabi- len, çok az âlimin aklettiği kapalı bir söz söylemez, kelamını örtülü kılmaz. Allah Teâlâ, yaratılmışlar için getirdiği delilleri, bütün kullarına açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu apaçık deliller muarızları inandırmış, acziyet içinde bırakmıştır. Ulema sınıfı ise, hatiplere göre, ayetlerden daha fazla anlam çıkarmışlardır.197

Süyûtî (ö.911/1505), Kur’an’da mevcut olan delil çeşitlerinden birisinin de mantıkî deliller olduğunu belirtmiş ve İslam mantıkçılarının Hac Suresinin ilk 7 ayetinde 10 öncülden beş sonuç çıkardıklarına işaret etmiştir. Bu ayetlerde öldükten sonra diriltme198 üzerinde durulmuş ve Allah’ın her şeye gücü yeten, hakkın kendisi

olduğu199 vurgulanarak gelmesi yakın olan, doğruluğu kesin kabul edilen kıyametin

sonsuz güç sahibi Allah tarafından haber verildiğini, istikbale ait haber verenin hak olduğu, hakkın da Allah olduğuna değinilmiştir. Ona göre, Allah’ın ölüleri dirilteceğini haber vermesi kıyametin korkunç hallerini bildirmesi sebebiyledir ve bu haberdeki fayda da insanların kıyametin korkutucu hallerini görmelerini

195 Mehmet Yaşar, Mekkî ve Medenî Dönemde Cedelü’l-Kur’ân, İslamî İlimler Dergisi, 15/2 (Kasım 2020): 360.

196 İbrâhîm, 14/4.

197 Zerkeşî, el-Burhân, 2:147-148; Süyûtî, el-İtkân, I/1954-1955. 198 el-Hac, 22/5-7.

58

sağlamak için ölülerin diriltilmiş olmasıdır. Allah (cc) her şeye kadir olduğundan ölüleri diriltme de sadece Allah’ın (cc) muktedir olduğu işlerdendir. Bu nedenle Yüce Allah şeytana uyarak hiçbir sağlam bilgiye dayanmadan kendisi ile mücadele edenleri cezalandıracağını bildirmektedir.200

İnsanoğlunu topraktan yaratarak kudretine işaret eden Rabbimiz, kıyamet hususunda şüphe olmayacağını bildirmiş ve ölü toprağı emsal getirmiştir. Ölü toprak üzerine indirdiği yağmur ile ona hayat vermiş ve her bitkiyi çifter çifter yaratmış, onda taneler bitirmiştir.201 Bu misalde olduğu gibi insanın yaratılması da

aynı şekilde gerçekleşmiştir. Önce insanı yaratarak ona hayat vermiş, ölümle de onu yok edecektir. Zaman geldiğinde onu tekrar diriltecektir. Rabbimizin bildirdiği bu hakikatler gaybî haberin alenen gerçekleşeceğine delaleti doğru ise kıyamete dair verdiği haber de o nispette gerçektir ve kıyamet de kabirdekilerin yeniden dirilmesi ile vuku bulacaktır. Gerçekleşmesinde hiçbir kuşku duyulmayan kıyamet, amellerinin karşılığını bulmak için ölülerin yeniden canlanacağı bir süredir. O esnada Allah (cc), kabirdekilere yeniden hayat bahşedecek ve onları diriltecektir.202

Âlimler, Allah’ın Kur’an’da bedenen diriltmeye çeşitli türlerde hüccet getirdiğini söylemişlerdir.203

Birinci olarak, ilk yaratılışa nispetle204 hüccet getirilmiştir.

İkinci olarak, yerlerin ve göklerin yaratılışı daha layık olan ilk yaratılma ile karşılaştırılarak205 hüccet getirilmiştir.

Üçüncü olarak, arzın kuraklığının akabinde, yağmur ve nebatatla tekrar canlanması mukayese edilerek hüccet ortaya konulmuştur206 ki bunu yukarıda

açıklamıştık.

Dördüncü olarak yeşil ağaçtan ateş çıkarmaya oranla207 hüccet getirilmiştir.

Bu delilin öncesinde, elinde ufalanmış kemikle gelerek, “… Çürümüşlerken bu

kemikleri kim diriltecek?”208 diye soran kimseye (Ubey b. Halef), Rabbimiz: “De ki:

‘Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”209

200 el-Hac, 22/3-4.

201 el-Hac, 22/5; Yâsîn, 16/33. 202 Süyûtî, el-İtkân, I/ 1955-1956. 203 Süyûtî, el-İtkân, I/1956-1958.

204 el-A’raf, 7/29; el-Enbiyâ, 21/104; Kāf, 50/15. 205 Yâsîn, 36/81. 206 el-Hac, 22/5; Yâsîn, 36/33. 207 Yâsîn, 36/80. 208 Yâsîn, 36/78. 209 Yâsîn, 36/79.

59

buyurarak ikinci canlanmayı, ilk canlanmaya yönelterek hüccet ortaya koymuştur. Bu iki durumdaki benzeşim, ikisinin de bilahare gerçekleşmesindendir. Allah (cc), bu ayetin sonrasında hücceti ziyadeleştirerek; “O, sizin için yeşil ağaçtan ateş

yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.”210 buyurmuştur. Böyle bir hüccet,

bir durumu eşiyle mukayese etmek, yaş ağaçla ateşi birlikte anarak, arazların diğerine dönüştürülmesine işaret eden pek vazıh bir hüccettir.

Beşinci olarak, dünya hayatında gerçek olan bir konuda, farklı iki şeyde bulunan aykırılık, gerçeğin kendiliğinden dönüşümünü zorunlu kılmaz. Bunun misali şu ayettir: “Onlar, ‘Allah ölen birini diriltmez’ diye Allah adını anarak en

kuvvetli yeminleri ettiler. Hayır diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaadidir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.”211 Yani, hayır, Allah (cc) mutlaka diriltecektir, buyurulmaktadır. Dünya

hayatında insanların fıtratında olan ihtilaf, ya ihtilafın kaldırılıp yok edilmesi ile ya da insandan kaldırılarak başka bir şekle nakliyle mümkündür. Âlem-i dünyada var olan bu başkalık inkâr edenlerin yok saydığı tekrar diriltilmeye çok açık bir hüccet oluşturmaktadır.

Âlemin tek bir yaratıcısının bulunduğuna ait hüccet de bu kabilden bir delildir. “Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de

düzeni bozulurdu…”212 ayetinde buna işaret vardır. Evrende iki farklı var eden

olmuş olsa idi, düzeni sağlamada ikisi arasında herhangi bir ittifak olamayacağı gibi, hükmü uygulama noktasında da herhangi bir ittifak olmayacaktır. Bu durum, birinin veya her ikisinin de aciz olmalarını zorunlu kılardı. Birlik ve ittifak ettikleri farz edilse bile bir eylemin aynı esnada farklı iki şekilde ifa edilmesi olası değildir. Anlaşmazlık halinde, zıt olan iki şeyin bir arada bulunması mümkün olamayacağı için de tenakuz veya da her ikisinin istediği şey gerçekleşmediğinden acziyet ortaya çıkacaktır ki ilah olan hiçbir şey de acizlik içinde olamaz.

Örneklerde de zikredildiği gibi Allah’ın kelamında Cedelü’l-Kur’an’ın bulunması, hakkın doğruları konusunda muhatabı ikna etmede kullanılacak yöntemi, muarızlara karşı nasıl bir üslup içinde olmamız gerektiği gibi mücadele adabından olan şeyleri bizlere göstermesi Kur’an’ın hikmet ve mucizelerindendir. 210 Yâsîn, 36/80.

211 en-Nahl, 16/38-39. 212 el-Enbiyâ, 21/22.

60