• Sonuç bulunamadı

Kelime olarak “İsra”; “gece götürmek” anlamına gelir. Istılahi anlamda ise İsra; Hz. Muhammed’in Mirac gecesinde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi hadisesi için kullanılır. “Mirac” sözcük anlamı ile; merdiven, yükseğe çıkmak, yücelere götüren vasıta gibi manalara gelmektedir. Kavram olarak da Hz. Muhammed’in Mirac

326 Yener Öztürk, a.g.e., s.112.

327 Ahmed Deedat, a.g.e., s.17; Bkz. Yasin, 36/36-40 ; Enbiya ,21/30-33. 328 Bekir Tapoloğlu, Y.Ş. Yavuz, İ. Çelebi, a.g.e . , s.197.

329 Muhammed Dıraz, a.g.e. , s.154. 330 Celal Kırca, a.g.m., s.70.

gecesi Mescid-i Haram’a geldikten sonra oradan semalara yükseltilmesi mucizesine verilen isimdir. 331

İsra ve Mirac hadisesi, Hicretten yaklaşık altı ay kadar önce Recep ayının yirmi yedince gecesi meydana gelmiştir332. Kuran’ı Kerim’de İsra olayı şöyle açıklanmıştır. “Allah, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan alarak, kendisine bir takım ayetler göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü’’ (İsra 17/1). Hz. Muhammed’in İsra yolculuğuna nereden başladığı ile ilgili çok farklı rivayetler bulunmaktadır. Ancak en çok kabul gören görüşe göre Hz. Muhammed bu yolculuğa Mescid-i Haram’dan başlamıştır. Zira bir hadisi şerifinde kendisinin Kabe’de ki Hicr’de uyku ile uyanıklık arasında iken Cebrail (a.s)’in geldiğini ve kendisini Mescid-i Aksa’ya götürdüğünü açıklamıştır.333

Hz. Muhammed geceleyin Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya götürüldükten sonra buradan da Cebrail (a.s) tarafından Arşa yükseltilmiştir. 334 Yedi kat semaya çıktıktan sonra Hz. Muhammed’e “Sidretül Münteha” gösterilmiş335, sonrasında Hz. Muhammed’e cennet gösterilmiştir. Nihayetinde Hz. Muhammed beş vakit namazın farz kılınması emri ile aynı gece geri dönmüştür.336

Hz. Muhammed, sabah olduğunda Mescid-i Haram’a çıkarak İsra ve Mirac olayını Kureys’e duyurmuştur. Halktan kimi, duydukları karşısında şaşkınlıktan ve inanmamaktan el çırpıyor, kimi ellerini başına koyuyordu. Daha önce iman etmiş olanlardan bir kısmı ise dinden döndüler337. Hz. Muhammed’in ve İslam dininin en büyük düşmanlarından Ebu Cehil bu durumu fırsat bilmişti ve Hz. Muhammed ile alay ederek, “Bakın Muhammed’e neler anlatıyor, hala ona inanmaya devam mı edeceksiniz” diyordu. Orada bulunanlar olanları Hz Ebubekir’e haber verdiler. O, henüz Hz. Muhammed’i görmeden “Ben sabah akşam gökten gelen haberler hususunda Hz. Muhammed’i tasdik ederken, Mescid-i Aksa hususunda mı tasdik etmeyeceğim” dedi.

331 Yakup Çiçek, “Kur’an’da İsra ve Mirac”, Mirac Sempozyumu, (Sempozyum Bildirileri, 17 Aralık 1995), İstanbul 1999, s.25. ; Şinasi Gündüz , Y. Ünal , E. Sarıkçıoğlu , a.g.e . , s.71 .

332İsmail Aka , A. Alpaslan,vd. a.g.e., C.I. s.235. 333 Yakup Çiçek, a.g.m., s.28.

334 Ali Rıza Temel, “Hadiserle Mirac”, Mirac Sempozyumu, (Sempozyum Bildirileri, 17 Aralık 1995), İstanbul 1999, s.13-14

335 İsmail Karaçam, a.g.e., s.53.

336 M. Hamdi Yazır, a.g.e., C.V. s.276,279. 337 M. Hamdi Yazır, a.g.e., C.V, s. 276.

Bu davranışından sonra Hz. Ebubekir’e “sıddık” unvanı verilmiştir.338 Bu olayı Hz. Muhammed’i yalanlamak için bir fırsat bilmişlerdi. Onun en yakın dostu Hz. Ebubekir’e giderek durumu anlatmışlardı. Ancak Hz. Ebubekir’in imanı öylesine güçlü idi ki henüz Hz. Muhamed’i görmeden anlatılanlara iman ettiğini açıklamıştı.

Hz. Muhammed’in anlattıklarının doğru olup olmadığını anlamak için müşriklerden Mescid-i Aksa’yı görmüş kimseler ona sorular sormaya başladılar. Bunlar, Hz. Muhammed’e oranın durumu ve vasıfları ile ilgili sorular sorarak tanımlamasını istediler. O anda Hz. Muhammed’e Mescid-i Aksa gösterildi. Ona bakarak kendisine yöneltilen soruları cevaplıyordu. Hz. Muhammed’in bütün sorularını yanıtlaması üzerine “Beytül Makdis’i doğru tanımladın, ancak bize kervanlarımızdan haber ver. Bizim için o daha önemlidir. Onlarla karşılaştın mı?” dediler. Hz. Muhammed, onlara evet karşılaştım dedi. Falancanın kervanı Revha’da idi. Develerinden birisini kaybetmiş, onu arıyorlardı. Yüklerinde bir su testisi vardı. Susamış olduğumdan ondan alıp su içtim ve tekrar eski yerine bıraktım. Bana inanmıyorsanız, onlar geldiği zaman kendilerine sorun testide suyu bulmuşlar mı dedi. Orada bulunanlar, Hz. Muhammed’in bu sözünü bir alamet saydılar. Sonra Hz. Muhammed’e kervanlarının sayılarını, yüklerini ve görünüşlerini sordular. Bu sefer kervan olduğu gibi Hz. Muhammed’e gösterildi. Müşriklerin sorularına kervana bakarak cevap verdi. “İçlerinde falan ve falan önde, boz renkte bir deve üzerinde dikilmiş iki harar olduğu halde, falan gün güneşin doğması ile beraber gelirler” dedi. Kureyşliler bunu da bir alamet saydılar. O gün hızla Seniyye’ye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak ta Muhammed’i yalancı çıkaracağız diye sabırsızlıkla bekliyorlardı. O sırada içlerinden biri güneş doğdu diye bağırdı. Bir diğeri de kervanın göründüğünü, önünde boz bir devenin olduğunu söyledi. İçlerinde falan ve falan var Muhammed’in anlattıkları doğru çıktı dedi. Hz. Muhammed’in anlattıklarını kendileri doğrulamışlardı. Buna rağmen iman etmediler.339 Bunun apaçık bir sihir olduğunu iddia ederek (Neml 27/13) Hz. Muhammed’in çağrısına uymadılar..

Hz. Muhammed, risalet davasını oldukça zor şartlar altında yürütmeye çalışıyordu. Kendisine ve inananlara akıl almaz işkenceler yapılıyordu. Hz. Muhammed’in bu hak davasında iki önemli destekçisi vardır. Bunlardan biri, çocukluğundan beri kendisini koruyup himaye eden amcası Ebu Talib idi. Zira O,

338 Muhammed Ebu Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed II, (Çev: Mehmet Keskin) İstanbul 1993, s.249-250.

kendisini çiğneyip geçmedikleri taktirde Hz. Muhammed’e ulaşamayacaklarını söylüyor ve onu düşmanlarına karşı koruyordu.340 Diğeri de Hz. Muhammed’in eşi Hz. Hatice idi. Henüz Hz. Muhammed’e kimse inanmazken O, inanmıştı, her türlü zorlukta onunla beraber olmuştu. Hz. Muhammed’in en önemli iki dayanağı Hz. Hatice ve Ebu Talib, aynı yıl vefat edince Hz. Muhammed çok üzülmüştü. Allah-u Teala, bu çok zor şartlar altındaki peygamberine en zor zamanında tekrar güç vermek amacıyla İsra ve Mirac mucizesini vermiştir.341 Kudreti ve lütfu sınırsız olan Allah-u Teala, Resulünü nimetlendirmişti. Hz. Muhammed, bu olağanüstü sırlı yolculuğunda, geçmiş peygamberlerle görüşmüş cennetin güzelliklerini, cehennemin azametini görmüştür. Allah-u Teala, Hz. Muhammed’in ümmetine anlatacağı meseleleri bizatihi kendisine göstermek için Mirac’ı lütfetmiştir.342

İsra ve Mirac akıl ve mantığın üzerinde bir hadisedir. İlim ile açıklanması mümkün değildir. Gecenin çok kısa bir kesitinde Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitmek, oradan da semalara yükselmek, akıl almaz bir olaydır. Ancak mucizenin temel özelliği de zaten akıl ve tabiat kanunlarının üzerinde olmasıdır. İzahı yapılabildiği taktirde mucize olma özelliğini kaybeder. Olağanüstü bir hadise olması nedeniyle İsra ve Mirac’ın açıklaması yapılamamıştır. Bu olay Allah-u Teala’nın ilminin, kudret ve azametinin sonsuzluğunu gösterir. Mutlak emir ve yasaklarını nasıl ilahi vasıtalar ile göndermişse, İsra ve Mirac mucizesini de aynı vasıtalar ile peygamberine lütfetmiştir.343