• Sonuç bulunamadı

THE EARLY REPUBLIC ERA

2. PLANLI KIRSAL YERLEME KAVRAMININ TARİHSEL GELİİMİ

2.2. Osmanlı Döneminde Planlı Kırsal Yerleşme Yaklaşımı

2.2.2. Çağdaşlaşma Sürecinde İskân ve Köy Sıhhileştirme Sorunu

2.2.2.2. İskân Yönetmelikleri ve Örgütler

Muhacirin Suret-i İskânı Hakkında Tahrirat-ı Umumiye Talimatnamesi

Bu dönemde gerek iktidar partisinin, gerek diğer bazı partilerin ve derneklerin kırsal alandaki geleneksel yaşam modelini bir “sorun” olarak değerlendirip, bunun düzeltilmesi için çözüm önerileri geliştirmeye başladığı görülmektedir. Köy sorununu aşmak için öngörülen çözümler, öncelikle tarımın modern bir biçimde yapılarak daha fazla üretimin sağlanması, ardından da sağlıksız yaşam koşullarının iyileştirilmesi olarak belirlenmektedir. İttihat ve Terakki Fırkası’nın güçlü bir biçimde yönetimde bulunduğu 1913–1918 yılları arasında gerek göçmenler için hazırlanan talimatnameler, gerek mevcut köylerin sağlıklılaştırılmasına yönelik talimatnamenin temel ilkeleri, ileride Cumhuriyet yönetimi tarafından da benimsenip geliştirilerek uygulanmaya çalışılacaktır. Bu nedenle bu talimatnameleri ve uygulamaları ayrıntılı olarak değerlendirmek yararlı olacaktır.

1912–1915 yılları arasında Balkanlar’dan yaklaşık 300.000 kişi göçmen olarak Osmanlı topraklarına girmiştir161. Bu yeni göç dalgası nedeniyle ilk olarak 5 Mart 1329’da (18 Mart 1913) “Muhâcirînin Sûret-i İskânı Hakkında Tahrîrât-ı Umûmiye Talimatnamesi” çıkartılmış (Halaçoğlu, 1995:108), hemen ardından da 13 Mayıs 1913’te “İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi” çıkartılarak yayınlanmıştır (Halaçoğlu, 1995:110).

Muhâcirînin Sûret-i İskânı Hakkında Tahrîrât-ı Umûmiye Talimatnamesi, yerleşme yeri seçimi ve köyün biçimleniş özelliklerini oldukça ayrıntılı tanımlaması nedeniyle öncüllerinden farklılaşmaktadır. Bu konudaki ilk talimatname olan 3 Mayıs 1856 tarihli Silistre talimatnamesinde, kabaca ızgara planlı ve düzenli bir yerleşme modelinin benimsendiği ortaya konmuştur. 57 yıl sonraki bu talimatnamede ise, genel yerleşme düzeni yaklaşımı değişmemekle birlikte, bunun çok daha tanımlı bir hale geldiği, hatta talimatnameye ek olarak hazırlanan yerleşme planı çerçevesinde

160 BOA, DH. UMVM, 81/50 no’lu 10 R 1335 (3.2.1917) tarihli, “Umur-u nafıa ile ilgili olmak üzere

Hüdavendigar Vilayetince düzenlenip gönderilen beş senelik mesai programının belirtilen hususlar dahilinde değiştirilip düzenlenmesi için iade edildiği” konulu belge. Benzer biçimde diğer birçok vilayet ile ilgili de belge bulunmaktadır. Çoğunlukla bu programlar Dâhiliye Nezareti’nin istediği nitelikte olmadığı için sürekli düzeltme istenmiştir. Bkz: BOA, DH. UMVM, 81/31 no’lu 11 S 1335 (7.12.1916) tarihli “Vilayetlerin umur-ı nafıa ile ilgili düzenledikleri beş senelik mesai programlarını birinci derecede önemli olan inşa ve tesislere yer verilmesi hususunu dikkate alarak değiştirip takdim ve tasdik edildikten sonra göndermeleri gerektiği” konulu belge.

161 (McCarthy, 1998:184), ayrıca bkz: (Ağanoğlu, 2001:190) 1912–1915 yılları arasında Balkanlar’dan

köylerin kurulmasının istendiği anlaşılmaktadır162. Silistre talimatnamesi yalnız Silistre bölgesi için düzenlenmiştir ve bölgenin her yerinde kurulacak köyler için genel bir yerleşme planı tanımlarken, evlerin konumlandıkları yerin yerel özelliklerine ve geleneklerine uygun olması koşulu getirilmiş, daha ayrıntılı ve tüm konutları genelleyici bir tanımlama yapılmamıştır.

Oysa ki Muhâcirînin Sûret-i İskânı Hakkında Tahrîrât-ı Umûmiye Talimatnamesi, kaybedilen Balkan topraklarından gelerek Anadolu ve Suriye bölgelerine yerleştirilecek tüm göçmenler için geçerli olduğundan, öngörülen yeni yerleşmelerin de çok geniş bir coğrafyaya yayılması söz konusudur. Dolayısıyla bu dönemde devletin ana amaç olarak sağlıklı kırsal yerleşmeler oluşturmayı hedeflediği ve bunun da bir tek yolu olduğunu öngörerek, ülke çapında tek tip köy kurmaya yöneldiği söylenebilir.

On maddelik talimatnamenin ilk maddesi yerleşme yeri seçimi ile ilgilidir. Buna göre köyün kurulacağı yerin havası temiz olmalı, rutubetli ve çukur olmamalı, çevrede akarsu bulunmalı ancak bataklık olmamalı, ters ve şiddetli rüzgâra açık olmamalı ve kentler arası yollara, istasyon ve iskelelere yakın olmalı, yani ulaşım ağı içinde bulunmalıdır.

İkinci madde, köy büyüklüğü ile ilgilidir. Verilecek arazi büyüklüğüne göre köyler olanaklar ölçüsünde büyük olmalı, beşer onar haneli küçük yerleşmeler kurulmamalıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi 1904 tarihli bir talimat ile göçmen köylerinin en az 20 haneli olması öngörülmüştür. Bu yeni talimatname hane sayısıyla ilgili bir alt sınır vermemekle birlikte, küçük yerleşme kurulmasına da karşı çıkmaktadır.

Üçüncü madde, göçmenlerin uğraştıkları ziraat türüne göre uygun arazilere yerleştirilmesiyle ilgilidir.

Dördüncü madde, yerleşme planının nasıl olması gerektiğini betimler. Buna göre köyün ortasından doğudan batıya ve kuzeyden güneye 15’er m genişliğinde iki doğrusal biçimli ana yol açılarak, yerleşme dört parçaya bölünür. Bu caddelerin kesiştiği noktada, yani köyün ortasında, en az 5–6 dönüm genişliğinde bir meydan bırakılır, köy okulu ve camisi bu meydana bakacak biçimde konumlandırılır. Diğer sokaklar da bu ana caddelere paralel ve doğrusal biçimde açılır ve genişlikleri en az 12 m olmalıdır.

162 5 Mart 1329 (18 Mart 1913) tarihli Muhâcirînin Sûret-i İskânı Hakkında Tahrîrât-ı Umûmiye

Talimatnamesi’nin tam metni için bkz: (Halaçoğlu, 1995:108–110), bu konuda değerlendirme için bkz: (Ökçün, 1983).

Bu dönemde henüz kentlerde kurulmakta olan ızgara planlı mahallelerde bile bu kadar geniş sokaklar açılmazken, kırsal yerleşmeler için bu ölçülerin belirlenmiş olması, dikkat çekicidir. Bu madde, ileride 1924 Köy Kanunu’nda yeni kurulan ya da geleneksel tüm kırsal yerleşmelerin temel düzenlenme ilkesi olması açısından ayrıca önemlidir163.

Beşinci madde, kamusal yapılarla ilgilidir. Buna göre okullar eğitimle ilgili bakanlığın (Maarif-i Umumiye Nezaret-i Celilesi) ilkokul inşaatı ile ilgili talimatnamesine göre yapılacak, okul ve caminin çevresinde teneffüse uygun bir bahçe bırakılacaktır. Altıncı madde, su sorunu ile ilgilidir. Eğer köyün akarsuya uzak bir yerde kurulması gerekiyorsa, köye içme suyu ulaştırmak için çaba sarf edilmeli ve her durumda köyün nüfusuna oranla yeterli sayıda kuyu açılmalıdır. Böylelikle köylünün ve köy hayvanlarının açıktaki durgun suları kullanması engellenmelidir.

Yedinci madde, köyün ileride büyüme planlaması ile ilgilidir. Buna göre köy büyüyeceği zaman yeni evler mevcut evlere paralel, aynı hat üzerinde inşa edilecek, yeni açılacak ya da uzatılacak yollar da öncekilere paralel olacak, dolayısıyla köy planının ilk biçimi her zaman için korunacaktır. Bu madde, köyün ileride gelişmesini öngörmesi ve bunun da düzenli bir biçimde olması için kurallar tanımlaması açısından önemlidir.

Sekizinci madde, inşa edilecek evlerle ilgilidir. Buna göre bir evin üzerinde yer alacağı parsel 1 dönüm büyüklüğünde olacak, ev parselin caddeye bakan yüzünün ortasında ve tüm evler bir çizgide olacak biçimde konumlandırılacaktır. Evin iki yanı ve arka kısmı bahçe olarak kullanılacak, ayrıca arka kısımda ileride ahır ve samanlık yapılmak üzere yer bırakılacaktır. Bu maddeye göre evlerin sokak üzerinde konumlandırılmasıyla, sokaklar iki cephesi de yapılarla sınırlandırılmış, daha kentsel görünümlü bir düzen oluşturacaktır.

Dokuzuncu madde, ortak kullanılan açık alanlarla ilgilidir. Buna göre köyün büyüklüğüne göre uygun yerlerde harman yeri bırakılmalıdır. Köy mezarlığı için köyün 2 km uzağında yer ayrılmalıdır. Arazi koşulları uygun olması durumunda her hane için ev parseli dışında ayrıca 1,5 dönüm bağ yeri ayrılmalıdır.

Onuncu madde, köylüye verilecek mera büyüklüğü ile ilgilidir. Buna göre hane başına on dönüm hesabıyla bir köye mera alanı ayrılması ve her hanenin 25 küçükbaş ve 5 büyükbaş hayvan otlatma hakkının olması gerektiği belirtilmiştir.

Bu madde, göçmenlerin yalnız köy biçimlenişlerinin değil, ziraat yapma biçiminin de tek tip olarak değerlendirildiğini göstermektedir. Buna göre göçmenler esas olarak tahıl, meyve, tütün, zeytin gibi tarım ürünleri yetiştirilecek, hayvancılık ise yalnız ev içi ekonomisi düzeyinde kalacaktır. Dolayısıyla geleneksel konar-göçer hayvancılığa dayalı yaşam modeli kesinlikle öngörülmemektedir. Nitekim 1914’de kurulan Aşair ve Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi ile yalnız göçmenlerin değil Osmanlı ülkesi içindeki konar-göçer aşiretlerin de yerleşik düzene geçmesi amaçlanacaktır (Dündar, 2002:73).

İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi

Muhâcirînin Sûret-i İskânı Hakkında Tahrîrât-ı Umûmiye Talimatnamesi’nden iki ay sonra çıkartılan İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi164, 4 bölüm ve 45 maddeden oluşmaktadır. Nizamname yönetsel açıdan, Dâhiliye Nezareti bünyesinde bir muhacirin müdüriyeti kurulmasını, vilayet ve bağımsız livalarda da birer iskân-ı muhacirin komisyonu oluşturmasını öngörmektedir. Öncülü olan nizamnamelerden farklı olarak bu nizamnamede komisyon üyelerinin özellikleri tanımlanmış, memur ve yönetici bürokratların yanı sıra ziraat ve sıhhiye müdürleri ile nafıa başmühendisinin de komisyonda yer almasına karar verilmiştir. Arazi paylaştırılması, iskâna uygun arazi verilmesi ve yerleşmenin kamu binalarının inşa edilmesi bu komisyonun görevleri arasındadır. Bütün inşaatların komisyon tarafından yapılmasının gerektiği durumlarda, komisyon çalışan sayısını arttırabilecektir.

Nizamnamenin maddelerinden iki iskân yönteminin söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, ev, bir çift öküz, modern tarım aletleri ve tohumluk tutarının göçmenlere ödenerek, bunların Dâhiliye Nezareti’nden gönderilen plana göre ev inşa etmesinin sağlanmasıdır. Bu çoğunlukla mevcut yerleşme birimlerine eklenen yeni mahalleler için geçerlidir. Yeni bir yerleşme kurulması söz konusu olduğunda ise, önce doktor ve mühendis gönderilerek sağlık koşulları açısından yeterliliği saptanan arazi, komisyonca yerleşim yeri olarak saptanır. Bina yapım sistemi, yerleşme yerinin koşullarına göre belirlenir; kerpiç, ahşap ya da kâgir olabilir. Evler, eksiltme ya da emanet yöntemiyle inşa ettirilir. Göçmenlerin eksiltme yönteminde uygun yevmiye ile müteahhit adına, emanet yönteminde de yine uygun bir ücret karşılığı hükümet adına inşaatlarda çalışması sağlanır. Yerleşmenin cami, okul, çeşme, karakol gibi kamu yapıları komisyon tarafından yaptırılır. Pazaryeri ve mezarlık için de yerleşme çevresinde uygun yerler ayrılır.

164 30 Nisan 1329 (13 Mayıs 1913) tarihli İskân-ı Muhacirin Nizamnamesi’nin tam metni için bkz:

İskân sonrası her haneye bir numara verilir ve iki defter düzenlenerek bu numaralara göre iskânla ilgili, ailenin ve verilen arazilerin özellikleri vb. bütün bilgiler işlenir. Bu şekilde kurulan köye uygun bir isim verilip, imam, öğretmen ve muhtar atanır. İskân-ı Muhacirin Müdüriyeti gerekli gördüğünde yöneticiler, sıhhiye ve ziraat müdürü ile nafıa mühendisleri tarafından köylerin denetlenmesini sağlar ve ekonomi, aşırı nüfus artışı ve sağlık açısından uygun olmayan durumların düzeltilmesine çalışır.

Bu nizamnameden bir süre sonra 16 Kanun-ı Evvel 1329’da (29 Aralık 1913) çıkartılan tahrirat-ı umumiye165 ise yeni kurulacak köylerin elli haneden az olmaması koşulunu koyarak, yerleşme boyutlarını daha büyük ve standart hale getirmeyi amaçlamaktadır.

İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti

1914 yılının başlarında kurulan İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti, yalnız Balkan Savaşları sonucu göçmen durumuna düşen kitlelerin değil, İmparatorluk içinde yaşayan konar-göçerlerin de iskân edilerek yerleşik köy düzenine geçmesini amaçlamıştır166. 14 Mart 1916 tarihinde yürürlüğü giren Aşair ve Muhacirin Müdüriyet-i Umumisi Teşkilat Kanunu geniş bir örgütlenme modeli orta koymakta, kurum iskân, hey’et-i fenniye (fen işleri), hey’et-i teftişiye (denetleme), sevkiyat, aşair (aşiret), ihsaiyyat (istatistik) ve memurin, idare ve levazım, muhasebe ve evrak şubelerinden oluşmaktadır. Hey’et-i Fenniye şubesi içinde zirai işler müdürü, sıhhiye işleri müdürü, inşa işleri müdürü ve harita memuru bulunur. Kurum Cumhuriyet kurulana kadar hizmet vermiştir (Halaçoğlu, 1995: 107).