• Sonuç bulunamadı

İRAN DEVLETİNİN ÖRGÜTLENMESİ

Anayasasına göre bir İslâm cumhuriyeti olan mevcut İran reji-mini, başka cumhuriyetler ve diğer İslâmî devletlerden iki ayı-ran önemli faktör, ülkenin resmî adındaki “İslâm Cumhuriye-ti” nitelemesinde vücut buluyor. Çünkü İran her ne kadar anayasalı bir devlet olsa da bu Anayasa’da yasaların, anaya-sa’nın yanı sıra şeriata da aykırı olamayacağı ve herşeyin üs-tünde bir Dinî Liderin (Veliyi Fakih) bulunduğu belirtiliyor.

Şii fıkhındaki Velayeti Fakih teorisinin Humeyni ve Montazeri tarafından geliştirilen modern yorumuna dayanan Dinî Lider-lik rejimi, aslında İran Anayasası’nda yapılan tanımı ve sayılan görevleri ile bir nevi Anayasalı hale getirilerek sınırlanmış bir

“Dinî Liderlik” rejimi. Ama asıl çıngar da burdan kopuyor.

Çünkü aşağıda kısaca tanımlamaya ve görevlerini vermeye ça-lıştığımız Anayasa’da ifade edilen halleri ile devlet kurumları-nın görev ve fonksiyonlarına bakıldığında, Dinî Lider iki aşa-malı da olsa halk tarafından seçiliyor. Ama, halk, Dinî Liderin seçiminde “ikinci seçmen” olarak görev yapan Uzmanlar Mec-lisi’ne sıradan insanları, normal vatandaşları değil, din adam-larını seçiyor. Çünkü, özellikle bugünkü muhafazakâr kana-dın yorumuna göre, Dinî Liderin sahip olması gereken özellik-lerin kimde vücut bulduğunu, kimin bu nitelikleri ve şartları taşıdığını sıradan insanlar değil, ancak din adamları bilebilir,

onu ancak onlar tanıyıp teşhis edebilir. Hattâ aşırı muhafaza-kâr yorumcular, Uzmanlar Meclisi’nin yaptığının bir seçim de-ğil de, aslında ilahi bir işaretle belirlenen, “işaret edilen” Dinî Lideri tanımak, fark etmek olduğunu bile savunuyorlar. Gü-nümüz İranı’ndaki tartışmaların kaynaklandığı, dayandığı bir nokta da burası. Bu ikili bir yapısı olan tek bir sorundan kay-naklanıyor. Yani, bu rejim, İslâmî de olsa bir cumhuriyet mi, yoksa bir dinî yönetim, giderek bir teokrasi mi?

Öte yandan, teknik olarak bakıldığında, 1989’a kadar, Cum-hurbaşkanı tarafından atanan başbakanın önce Meclisten gü-venoyu aldıktan, sonra oluşturduğu kabinenin bakanlarının yine tek tek meclisten güvenoyu aldığı bir çok partili parla-mento hükümeti rejimi niteliğini taşıyan İran; 1989’da yapılan Anayasa değişikliği ile,1hem başbakanlık hem de Dinî Liderin Mercei Taklit (Büyük Ayetullah) olma zorunluluğu kaldırıla-rak, bir başkanlık, daha doğrusu “eksik, aksak başkanlık” sis-temi haline geldi. Bu sissis-temin önemli mekanizmaları şöyle sı-ralanabilir: Doğrudan tek dereceli seçimle belirlenen Cumhur-başkanı... Onun meclis içinden veya dışından serbestçe oluş-turduğu kabinenin mecliste tek tek bakanlara verilen güveno-yu ile onaylanması... Ve yine meclis tarafından, tek tek bakan-ların ve Anayasa’nın öngördüğü hal ve şartlarda (Beni Sadr ör-neğinde olduğu gibi) Cumhurbaşkanı’nın güvensizlik önergesi ile görevden alınabilmesi...

Dinî Lider (Veliyi Fakih): Bu sistemde en önemli farklık, Reh-berlik yani Dinî Liderlik (Velayeti Fakih) kurumudur. Dinî Liderin, atama ve görevden alma yetkisini elinde tuttuğu aske-ri ve sivil kurumlarla bünyesinde topladığı muazzam güçtür ve bu gücün seçilmiş hükümetin yetki ve gücünü büyük oran-da sınırlandırmasıdır. Dinî Lider, Anayasa’oran-da sayılan görevleri-ne göre, düzenli ordu, Devrim Muhafızları, polis, jandarma ve devrim sırasında oluşan sokak komitelerinin birleştirilmesiyle

1 İran’da devrimden bugüne kadar yapılan seçimler ve referandumlar için bkz.

Tablo 2.

oluşturulan Güvenlik Kuvvetleri dahil tüm askeri kurumların komutanlarını, komutan yardımcılarını, genelkurmay başkan-larını, onların yardımcıbaşkan-larını, hava, kara ve deniz kuvvetleri komutanlarını atama yetkisini elinde bulundurur. Bunun yanı sıra, başkomutan sıfatına da sahip. Bu görevlerini temsilcileri-ne devredebilir. Örtemsilcileri-neğin Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nı, genellikle İçişleri Bakanına devreder ve İçişleri Bakanı onun adına bu görevi yürütür. Ama İçişleri Bakanı güvenlik kuvvet-lerinin komutanlarını ve komuta kademesini değiştiremez.

Böylece iç güvenlik gibi bir hükümetin asli görevi olan bir iş, bunu yürütmek içini gerekli yetkiler olmaksızın hükümetin omuzlarına yüklenmiş olur ve Dinî Liderin ya da onu etkile-yen güç odaklarının çok hoşlanmadığı bir hükümet işbaşına geldiğinde bu ciddi bir handikap oluşturur. Elleri kolları bağlı ve kolluk kuvvetlerini yeterince denetleyemeyen, bir hükü-met, Temmuz 1999’da Tahran Üniversitesi Öğrenci Yurdu’na polis saldırısı olayında olduğu gibi, kritik anlarda verdiği emirlerin bilerek aksinin uygulandığını görmek zorunda kalan

“uyguladığı liberal, gevşek politikalar nedeniyle rejimin gü-venliğini tehlikeye düşürmek” suçlamasıyla yüleşebilir.

Dinî Lider, bunun yanı sıra, ekonominin bir hesaba göre yaklaşık yüzde 70’ini elinde tutan dinî ve ticari vakıfların baş-kanlarını da bizzat atar. Ayrıca, İran Radyo Televizyon Kuru-mu Başkanı’nı doğrudan atar. Ordu, Devrim Muhafızları, Gü-venlik Kuvvetleri, Üniversiteler, Vakıflar, resmi kuruluşlar ol-mak üzere birçok kuruma doğrudan atadığı temsilciler aracılı-ğıyla bu örgütler üzerinde denetim gücüne sahiptir. Böyle yet-kilerinin ve temsilcilerinin olmadığı yerlerde de, hükümet de-ğişiklikleri sırasında gözden düşen yakın adamlarını, kendisi-ne danışman atar. Örkendisi-neğin Hatemi hükümetinde görev veril-meyen 16 yıllık Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti’yi kendisi-ne dış politika danışmanı ataması gibi. Velayeti’nin bu atama-dan sonra, yeni bakan döneminde görev verilmeyen veya gö-revden alınan kendi döneminin bürokratları, diplomatları ve danışmanlarını, “Liderin Dış Politika Danışmanlığı”nda topla-yarak, liderin kanatları altında bir “paralel, gölge Dışişleri

Ba-kanlığı kurduğu” konusunda yazılıp çizilenleri, bir söylenti ol-maktan çok, İran rejiminin örgütlenmesinin kendine has bir örneği olarak görmek mümkün. Belki de kendine has olmak-tan çok, Bolşevik Devrimi’nden sonra her kuruma aolmak-tanan “ko-miserler” ve onların denetim örgütleriyle gördüğümüz, bütün devrimci devlet ve yönetimlere has, “paralel kurumlar” olayı-nın bir tezahürü olarak. Buna İran’daki özgünlüğünü veren ise, bu “paralel kurumlar”ın sadece lidere bağlı olanlarla sınır-lı kalmaması, bütün resmi kurum ve şirketlerde oluşturulan hattâ özel ve yabancı şirketlere bile kolları uzanan, Heraset (kontrol) birimlerinin bulunmasıdır. Bu birimler, resmi bir ku-rum ve örgüt içindeki bütün işe alım ve atamalarda etkin ol-manın yanı sıra, kurumun işleyişinde devrim ve şeriat ilkeleri-ne uygunluğun sağlanmasını deilkeleri-netlemekle de yükümlüdürler.

Türkiye’de 12 Eylül uygulaması olarak başlayan kamu sektö-rüne memur ya da işçi olarak girerken Güvenlik Soruşturması uygulaması, İran’da hâlâ üstelik ideolojik-dinî denetimin ve hattâ sınavın da eklendiği bir sistem içinde daha katı biçimde uygulanmaktadır. Bu uygulama başlarda üniversite sınavını kazanan öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesini de kapsı-yordu. Ancak daha sonra ünivesitelerdeki bu denetim sadece lisanüstü ve uzmanlık programları ile kısıtlanmıştır. Elbette bütün bunları koordine ve finanse etmek için muazzam bir bürokratik örgüt ve kontrol ağının gerekliliğini ve bu ağın tüm devlet kurumlarına ve topluma uzanan tasallut ve denetimini gözden kaçırmamak gerekir.

Meclis (Meclis-i Şura-yı İslâmi): Tam olarak “İslâmi Danışma Meclisi” adını taşıyan İran parlamentosu 18 Şubat 2000 seçim-lerine kadar 270 üyeli idi. Bu sayı seçimlerden önce, ülkenin nüfusundaki artış dikkate alınarak, 290’a çıkarıldı.2 Muhafaza-kârların çoğunlukta olduğu 5. Meclis’in aksine, 18 Şubat 2000’de yapılan son seçimlerle belirlenen 6. Meclis’te reform-cular yüzde 70’e yakın büyük bir çoğunluk sağladı.

2 Anayasa’nın 69. Maddesine göre, her on yılda bir, nüfus yapısındaki değişimler göz önüne alınarak milletvekili sayısı 20’den fazla olmamak üzere artırılabilir.

Meclis’in çıkardığı yasaların cumhurbaşkanı tarafından yü-rürlüğe sokulmadan önce Anayasayı Koruyucular Konseyi ta-rafından Anayasa ve şeriata uygun olduğunun onaylanması gerekiyor. Konsey, bir yasayı bunlara uygun bulmazsa Meclis’e geri gönderiyor. Meclis’in yasada aynı şekli ile direnmesi duru-munda yasa, arabulucu konuduru-mundaki Düzenin Yararını Teşhis Heyeti’ne gidiyor.

Anayasayı Koruyucular Konseyi (Şura-yı Nigehban-ı Kanun-u Esasi): Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi konumunda.

Yasala-İran Dinî Lideri Ayetullah Seyid Ali Hamaney.

rın Anayasa ve ek olarak şeriata uygunluğunu denetliyor. Altı yıllığına atanan 12 üyesi var: Altı din adamı üyesini Dinî Lider doğrudan atıyor, din adamı olmayan sivil hukukçu altı üyesini ise, Yargı Erki Başkanı’nın önerdiği adaylar arasından Meclis seçiyor. İran Anayasası’na göre (Madde 91 ve 94) Konsey, Mec-lis’ten çıkan bütün yasaların Anayasa ve şeriata uygunluğunu denetlemekle yetkilidir. Yasaların şeriata uygunluğunu, Kon-sey’in din adamı üyelerinin çoğunluğu, Anayasa’ya uygunluğu-nuysa Konsey’in bütün üyelerinin çoğunluğunun oyları belir-ler. Son açıklanan rakamlara göre, Konsey şimdiye kadar 700 adet yasayı şeriata aykırı bularak Meclis’e geri gönderdi.3

Konsey ayrıca bütün seçimleri ve referandumları (Anayasa Madde 99) denetlemekle görevlidir. Özellikle bu yetkisini kullanırken büyük tartışma ve krizlere neden olmuştur. Da-ha başından beri muDa-hafazakârların egemenliğinde olan Kon-sey, özellikle seçimlerin denetlenmesi konusundaki görevini, seçimlere katılacak adayların ve seçim sonuçlarının denet-lenmesi ve onaylanması olarak yorumlamış; özellikle 3., 4., 5. ve 6. Meclis seçimleri ile 2 ve 3. Uzmanlar Meclisi ve ilk yerel seçimlerdeki tutumuyla da büyük tartışmalara yol aç-mıştır. Seçim Yasası’na göre bir kişinin milletvekili, cumhur-başkanı, Belediye ve Uzmanlar Meclisi üyesi adayı olması için, nihai olarak Konsey tarafından onaylanması gerekiyor.

Konsey de, şimdiye kadar herhangi bir kişinin adaylığını ve-to ederken, bunun gerekçelerini açıklama gereği duymadı.

Ayetullah Cenneti’ye göre buna zorunlu değildir ve zaten ge-rek de yoktur.4

Reformcular ise, seçime girecek adaylar konusunda bir yasal denetleme olması gereğini kabul etmekle birlikte, bu deneti-min, o kişinin devrime ve İslâm’a bağlılığının, inancının sor-gulanması anlamına gelen “selahiyet (doğruluk-yeterlilik) de-netimi” (nezaret-i istisvabi) şeklinde olmasına karşı çıkıyorlar.

Reformcular bu denetimin yasalarla belirlenmiş kesin

kuralla-3 Konsey Sekreteri Ayetullah Ahmed Cenneti’nin 21 Temmuz 2000 tarihli Tah-ran Cuma Namazı’ndaki Cuma Hutbesi. ITah-ran News, 22 Temmuz 2000.

4 Aynı yer.

ra bağlı olmasını, her türden vetonun gerekçelere dayanması-nın ve bu gerekçelerin açıklanmasını istiyorlar.

Son dönemde adayların onaylanmasında yaşanan krizler, konunun belirli kurallara bağlı hale getirilmesinden çok, iki taraf arasında güç gösterileri ve uzlaşmalar yoluyla çözüldü.

Ancak Hatemi hükümeti bu durumu kesin bir hal yoluna koy-mak amacıyla, seçim koşullarını yeniden düzenleyecek bir ya-sa taya-sarısını Meclis’e sunmaya hazır olduğunu açıkladı.5 Uzmanlar Meclisi (Meclis-i Hobregan): İlk Uzmanlar Meclisi, devrimden sonra 1 Nisan 1979’da yapılan referandumla monar-şiye son verilmesinin ardından yeni Anayasayı hazırlamak ama-cıyla, bir nevi Danışma Meclisi olarak kuruldu. 70’ten fazla üye-si genel seçimle belirlendi. Hazırladığı Anayasa taslağı, 2 Aralık 1979’da yapılan referandumla kabul edildikten sonra dağıldı.

2. Uzmanlar Meclisi’nin 83 üyesi Aralık 1982’de yapılan iki turlu seçimle belirlendi. Kasım 1985’de Humeyni’nin halefi olarak Hüseyin Ali Montazeri’yi bu Meclis seçmişti. Montazeri daha sonra Mart 1989’da Humeyni tarafından bu görevden az-ledildi. Ölüm nedeniyle boşalan sandalyeler için Nisan 1988’de ara seçim yapıldı. 1989’da Humeyni’nin ölümü üzeri-ne, aynı gün toplanan Meclis, zamanın cumhurbaşkanı Hüc-cetülislâm Ali Hamaney’i Dinî Lider olarak seçti ve Hamaney o andan itibaren Ayetullah sıfatıyla anılmaya başlandı.

Uzmanlar Meclisi yılda bir toplanıyor. Sekiz yıllık dönem için seçilen üyeleri başka görevlerde ve milletvekilliklerinde veya diğer konsey üyeliklerinde bulunabiliyorlar. 23 Ekim 1998’de yapılan son seçimlerle oluşan Uzmanlar Meclisi şu anda tamamı din adamı 86 üyeden oluşuyor. Bunların yüzde 59’u muhafazakârlar. Rafsancani taraftarı liberal “G-6 grubu”

tarafından aday gösterilen reformcuların oranı yüzde 14, ortak listede yer alan adaylar yüzde 24, bağımsız adaylarsa yüzde 3.

Bu heyetin Başkanı Ayetullah Ali Meşkini, Başkan Yardımcı-sı Haşimi Rafsancani. Toplantılarını, kural olarak

sekretarya-5 İçişleri Bakanı Musavi Lari’nin açıklamaları, Iran Daily, 7 Ağustos 2000.

nın bulunduğu Kum’da yapıyor; ama son yıllarda zaman za-man Tahran ve Meşhed’de toplandığı da oldu. Asıl görevi İran Dinî Liderlik makamı boşaldığında, yerine yenisini seçmek.

Uzmanlar Meclisi aynı zamanda İran Dinî Liderini denetleme, anayasada belirlenen niteliklerinde eksilme olması ya da bu nitelikleri başından beri taşımadığının ortaya çıkması duru-munda onu görevden alma yetkililerine sahip. Bu meclisin, Hamaney’le ilgili konusunda şimdiye kadar herhangi bir dene-tim yaptığı bilinmiyor.

Düzenin Yararını Teşhis Heyeti (Mecme-yi Teşhis-i Maslahat-ı Nizam): Anayasa ve yasalarMaslahat-ın Şeriata uygunluğu konusunda Meclis ile Anayasayı Koruyucular Konseyi arasında çıkan an-laşmazlıkların son çözüm mercii. Humeyni tarafından 6 Şubat 1988’de Meclis ile Anayasayı Koruyucular Konseyi arasında çıkan bir anlaşmazlığı çözmek üzere kuruldu. Aynı zamanda İran İslâm Cumhuriyeti’nden dört önemli isim birarada: (soldan sağa) İran

Dinî Lideri Ayetullah Hameney’in Büro Başkanı Muhammed Muhammedi Golpaygani, Cumhurbaşkanı Hatemi, Düzenin Yararını Teşhis Heyeti

Başkanı Rafsancani ve Yargı Erki Başkanı Şahrudi.

İran Dinî Liderinin, ülkenin genel politikalarını belirlemesine yardımcı olan danışman kuruluşu. Dinî Lider, Anayasasal gö-revlerinden biri olan “ülkenin olağan yollarla çözülemeyen so-runlarını çözme” görevini bu heyet aracılığıyla ve bu heyete danışarak yerine getiriyor.

Ayrıca yine Anayasa’da belirlenen ve Dinî Liderin görevini yerine getirememesi durumunda yerine yenisi seçilinceye ka-dar oluşturulacak “Liderlik Konseyi”ne üye seçimi ve bu Li-derlik Konseyi’nin lider yerine vereceği kararların yürürlüğe girebilmesi için dörtte üç çoğunlukla onaylanması gibi Anaya-sal görevleri var. Bu nedenle, heyeti, rejimin “eminler heyeti”

olarak adlandırabiliriz.

Ali Hamaney, 18 Mart 1997’de yayınladığı bir emirle, cum-hurbaşkanlığı sona eren Rafsancani’yi heyetin başına getirdi ve Konsey’e yeni üyeler atadı. Halbuki o zamana kadar heyetin doğal üyesi olan cumhurbaşkanı başkanlık görevini de üstle-nirdi.

Bazı kişiler görevleri gereği bu heyete otomatik olarak üye oluyor. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Yargı Erki Başkanı, Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin din adamı olan altı üyesi bu kapsama giriyor. Ayrıca görüşülen konuyla ilgili bakan da Konsey toplantısına üye olarak katılıyor. Bunlara ek olarak Hamaney, aynı emirle, 25 kişiyi daha ismen 5 yıllığına üye ola-rak atamıştı. Zamanla Meclis Başkanı’nın ve Anayasayı Koru-yucular Konseyi’ndeki bazı din adamı üyelerin değişmesiyle Heyetin doğal üyelerinin bir kısmı değişti, ama ismen atanan üyeler aynı kaldı.

Yargı erki (Guvve-yi Gaza): Başkanlığı doğrudan Dinî Lider tarafından altı yıllığına atanan bir Ayetullah yürütüyor. Hama-ney Ağustos 1999’da görev süresi dolan aşırı muhafazakâr Ayetullah Muhammed Yezdi’yi Anayasayı Koruyucular Konse-yi’ne kaydırarak yerine Ayetullah Mahmud Şahrudi’yi atadı.

Yürütme erki (Guvve-yi Mücriye): Dinî Lider, Cumhurbaş-kanı ve hükümetten oluşuyor. CumhurbaşCumhurbaş-kanı hükümetteki

bakanların yanı sıra, bazıları Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfa-tını taşıyan kişileri de atıyor. Aralarında Merkez Bankası Baş-kanı, Atom Enerjisi Kurumu BaşBaş-kanı, Beden Terbiyesi Kuru-mu Başkanı, Çevre Koruma Örgütü KuruKuru-mu Başkanı, Bütçe ve Plan Örgütü Başkanının da bulunduğu bu kişiler “kabine-nin”, Meclis tarafından güvenoyu alması gerekmeyen doğal üyeleri oluyor. Kabine üyeleri arasında İran Radyo Televizyon Kurumu Başkanı da bulunuyor ki, bu kişi Dinî Lider tarafın-dan atanıyor.

Doğrudan halk oyu ile 4 yılda bir seçilen Cumhurbaşkanı ülkenin yönetiminden, iç ve dış siyasetinin yürütülmesinden doğrudan sorumlu ve yetkili kişi. Bir kişi Anayasa’ya göre an-cak iki dönem üst üste seçilebiliyor. Anan-cak özellikle 1997 se-çimlerinden sonra “rejimin ve devrimin temellerinden” biri olarak görülen Rafsancani’nin Düzenin Yararını Teşhis Heyeti başkanlığına ismen atanmasından sonra, Cumhurbaşkanının ülke yönetiminde ancak üçüncü sırada geldiği spekülasyonları ağırlık kazandı. Çünkü bu ana kadar Cumhurbaşkanı, Düze-nin Yararını Teşhis Heyeti’Düze-nin de Başkanı oluyordu.

Baştan beri, sanki bilerek, “kuvvetler ayrılığı” ilkesinden çok “kuvvetlerin farklılığı, parçalılığı” ilkesine göre örgütlen-miş, yapılanmış olan İran rejiminde, Meclis, Cumhurbaşkanı, Anayasayı Koruyucular Konseyi arasındaki, sorunlu anlarda karizmatik Dinî Liderin müdahalesiyle çözülecek anlaşmazlık-lar, Humeyni’nin sağlığında Meclis ile Konsey arasında çıkan anlaşmazlığı çözmek için son merci olarak atadığı Teşhis He-yeti ile yeni bir mecraya girmiş oldu. Humeyni bu heHe-yeti, bel-ki dengeleri korumak için son sözü söylemeden önce kanatla-ra uzlaşma fırsatı ve zemini yakanatla-ratmak için atamıştı belki de ki-şisel sorumluluk almak yerine sorun çözme ve kriz yönetimini kurumsallaştırmak istemişti. Ancak onun ölümünden sonraki dönemde büyük oranda bu kuvvetlere hâkim olan siyasî kana-dın genellikle muhafazakârlar olması nedeniyle başgösterme-yen sorun ve kriz tehlikeleri, 1997 Cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından 18 Şubat 2000 Meclis seçimini reformcuların al-ması ile önü alınamaz hale geldi.

1997’den sonra geçen üç yıl içinde sorunlar sadece yürütme ile diğer erkler arasında yaşanır, dolayısıyla kanatlar büyük oranda “kamuoyuna oynar” ve bunun en önemli aracı da 23 Mayıs’tan sonra doğan reformcu basın olurken, son seçimlerle oluşan Meclis’in reformcuların egemenliğine girmesiyle çatış-ma yasaçatış-ma alanına da sirayet etmiş oldu.

Reformcu Meclisi oluşturan milletvekilleri, “yürütmenin re-formları uygulamasının önündeki engelleri kaldırma ve Cum-hurbaşkanı ile uyumlu bir meclis” sloganı ile halktan oy al-mıştı. Ama bu kolay görünmüyor. Çünkü daha önce söylediği-miz gibi Meclis’in kabul ettiği kanun tekliflerinin yasalaşması için muhafazakârların elindeki Konsey tarafından onaylanma-sı gerekiyor ki, bunu kimse beklemiyor.

Peki ne olabilir? İki ihtimal görünüyor. Bir; muhafazakâr Konsey, “iki al bir ver” gibi bir politikayla, mümkün olduğun-ca engelleme yapmakla birlikte bazı reform yasalarını onayla-yacak, bazılarını engelleyecek ve bunun oranını, perde arkası baskılar, pazarlıklar, dayatmalar, tehditler, blöfler belirleyecek.

Son analizde kimin kazançlı çıkacağını ise rejimin geleneksel, kurumsallaşmış güç, iktidar merkezleri tayin edecek. İkincisi, reformcu Meclis ile muhafazakâr Konsey, cepheden çatışmayı seçecek, yasaların birçoğu Rafsancani’nin ve büyük oranda muhafazakârların egemenliğindeki Teşhis Heyeti’ne gidecek, son sözü bu heyet söyleyecek.

Ancak reformcuların başvuracağı son bir yol daha var. Ana-yasa’nın 59. Maddesine göre, Meclis yasama yetkisini kullanır-ken, önemli konularda doğrudan referandum isteyebilir. An-cak herhangi bir konuda doğrudan referandum isteme kararı-nın Meclis üye tam sayısıkararı-nın üçte iki çoğunluğu ile alınması gerekir. 18 Şubat seçimleriyle belirlenen 6. Meclis’in toplan-masından sonra ağır ağır başgösteren tartışmalarda, bazı ya-zarlar reformcu yasaların Konsey tarafından onaylanmaması durumunda bu yola başvurabileceğine işaret etmeye başladı-lar. Ancak bunun sık sık başvurulabilecek bir yol olmadığı aşi-kar. Yine de Meclis çok önemli bir yasa değişikliğinde bu yola giderek, reformlara direnen odaklar üzerinde, halk desteği

ara-cılığıyla önemli bir baskı oluşturma imkânına sahip. Reform-cuların bu imkânı kullanacağına kesin gözüyle bakılabilir.

Çünkü bu onların belki de tek çıkış yolu olacak. Ama muhte-melen bunu stratejik konulara ve anlara saklayacak, hattâ son ana kadar kullanmayacakları bir imkân olarak ellerinde tuta-caklardır. Reformcuların bu konuda ellerinde, Meclis aracılı-ğıyla kullanabilecekleri bir imkân daha var: Anayasayı Koru-yucular Konseyi’nin üye kompozisyonunu değiştirmek. Bilin-diği gibi, Anayasa’ya göre, Konsey’in din adamı olmayan 6 üyesini, yani yarısını, Yargı Erki Başkanı’nın önerdiği kişiler arasından Meclis seçiyor. Her ne kadar Yargı Erki’nin önerme-si nedeniyle Meclis Konsey’e kendi istediği, reformcu kişileri seçemeyecek olsa da, en azından istemediği aşırı muhafazakâr kişilerin seçilmesini engelleyebilecek ve belki daha önemlisi,

Çünkü bu onların belki de tek çıkış yolu olacak. Ama muhte-melen bunu stratejik konulara ve anlara saklayacak, hattâ son ana kadar kullanmayacakları bir imkân olarak ellerinde tuta-caklardır. Reformcuların bu konuda ellerinde, Meclis aracılı-ğıyla kullanabilecekleri bir imkân daha var: Anayasayı Koru-yucular Konseyi’nin üye kompozisyonunu değiştirmek. Bilin-diği gibi, Anayasa’ya göre, Konsey’in din adamı olmayan 6 üyesini, yani yarısını, Yargı Erki Başkanı’nın önerdiği kişiler arasından Meclis seçiyor. Her ne kadar Yargı Erki’nin önerme-si nedeniyle Meclis Konsey’e kendi istediği, reformcu kişileri seçemeyecek olsa da, en azından istemediği aşırı muhafazakâr kişilerin seçilmesini engelleyebilecek ve belki daha önemlisi,