• Sonuç bulunamadı

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi

B. Hapis Cezasına Alternatifler Konusundaki Uluslararası Düzenlemeler - Dikey Mekanizmalar Dikey Mekanizmalar

2. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi

Sözleşme’de, hapsin alternatiflerine ilişkin açık bir düzenleme mevcut olmasa da, pek çok maddesinde bu konudaki içtihatlara dayanak teşkil edebilecek düzenlemeler vardır. Bunlar arasında öncelikle m. 3’te yer alan, işkence ile insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağı gelmektedir. Bunun yanında Sözleşme’de öngörülen ve ceza hukukunu ilgilendiren tüm haklar, ve hatta 8. maddede yer verilen özel hayatın ve aile yaşamının korunması hakkı dahi, bu alanda uygulanabilir niteliktedir238. Ayrıca Mahkeme, sadece 3.

maddeye ilişkin değil, 2. maddede öngörülen yaşam hakkına ilişkin kararlarında da hapis cezasına alternatiflere ilişkin görüşlerine yer vermiştir. Öte yandan İHAM tarafından cezada, topluma yeniden kazandırma amacının önemsendiği vurgusu da yapılmaktadır239. Özellikle son yıllardaki kararlarında, taraf Devletlerin ceza politikalarının, failleri rehabilite etmek üzerine kurulması zorunluluğunu ve bu yönde devletin pozitif bir yükümlülüğü olduğunu belirten Mahkeme, mahkumun topluma yeniden kazandırılması imkanının tanınmadığı ceza uygulamalarını insanlık dışı muamele olarak değerlendirmektedir240. Tüm bu kararların gerekçelerinde şüphesiz Avrupa Konseyi’nin soft law düzeyindeki düzenlemelerinden de yararlanılmaktadır. Bu vesileyle, her ne kadar Avrupa Konseyi düzenlemeleri genellikle bağlayıcı nitelik taşımadığından soft law olarak

238 BERNARDI: “L’evoluzione”, s. 70 (62 no.lu dipnot).

239 Bkz. Mastromatteo – İtalya Kararı (24.10.2002), 72. paragraf.

240 Bkz. MARTUFI: “The Paths”, s. 4.

nitelendirilseler de, İHAM tarafından yapılan hukuksal yorum aracılığıyla bu düzenlemeler adeta hard law haline dönüştürülmektedir241.

İHAM içtihatları esas itibariyle hapsedici ve hapsedici olmayan yaptırım seçimine ilişkin olup; genellikle ceza infaz kurumlarındaki somut koşulların insanlık dışı olduğu ve bu nedenle İHAS m. 3’e aykırılığı iddiasıyla İHAM önüne taşınan davalara ilişkindir. Bu noktada karşımıza sussidarietà ilkesi, yani hapis cezasının ikincil olması, bir diğer deyişle extreme ratio (son çare) olma özelliği çıkmaktadır.

İHAM’in, hapis cezasının somut olarak infaz edilme koşullarını incelediği kararları da kendi aralarında, cezaevlerindeki aşırı kalabalıklaşma vurgusunu öne çıkaran242 veya hücrelerdeki hijyen koşulları, hücre içinde gözetlenme ve ceza infaz kurumu içinde kötü muameleye maruz kalma gibi diğer konulara ilişkin olmalarına bağlı olarak ayrılabilir.

Bunlar arasında, üye devletleri, hapis dışı alternatif ceza ve infaz modelleri benimsemeye iten kararlar, genellikle, aşırı kalabalıklaşmaya ilişkindir. Zira ceza infaz kurumlarındaki nüfus yoğunluğu sorunun çözümü hapis cezasına alternatif kurumların sayısını arttırmaktan ve uygulamasını yaygınlaştırmaktan geçmektedir243.

İHAM, önceleri, cezaevlerinde m. 3 ihlali olup olmadığını tespit etmek için, kümülatif birçok ölçütten yararlanmaktaydı. Bunların içinde, “hapsedilen kişiye ayrılan asgari yaşam alanı” ölçütü de vardı, ama bu tek başına ihlal kararı vermeye yeten bir ölçüt olmayıp, diğer somut faktörlerle birlikte değerlendirmeye alınıyordu244. Daha yakın

241 BERNARDI: “L’evoluzione”, s. 70.

242 Örneğin Mandic ve Joviç – Slovenya (20 Ekim 2011), Strucl ve diğerleri – Slovenya (20 Ekim 2011), Torreggiani ve diğerleri – İtalya (8 Ocak 2013), Varga ve diğerleri – Macaristan (10 Mart 2015).

243 Bunun yanında, şüphesiz, yeni ceza infaz kurumu inşa etmek veya af gibi kalıcı olmayan çözümler de mevcuttur.

244 Bkz. MARIOTTI, Marco: “Ancora sul Sovraffollamento Carcerario: nel Calcolo della Superficie della Cella È Compreso lo Spazio del Letto? La Cassazione Interprete la Giurisprudenza di Strasburgo in modo Particolarmente Favorevole ai Detenuti”, Diritto Penale Contemporaneo, 29.03.2017, https://www.penalecontemporaneo.it/d/5310-ancora-sul-sovraffollamento-carcerario-nel-calcolo-della-superficie-della-cella-e-compreso-lo-spazi (Erişim tarihi: 26.9.2017), s. 1 ; ALBANO,

zamanlarda ise Mahkeme için cezaevlerinde aşırı kalabalıklaşma hali, tek başına, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelenin ölçütü haline geldi245. Şüphesiz aşırı kalabalıklaşmanın bağımsız bir ölçüt olabilmesi için kişi başına düşen asgari yaşam alanına ilişkin somut bir standarda ihtiyaç vardı ve İHAM bu standardı “üç metrekare” olarak belirledi246. Bu noktada, Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) 1990 yılından beri belirlediği ve güncellediği standartların bulunduğunu da belirtmek gerekir247. Öte yandan kişi başına düşen minimum üç metrekare kuralı, 2013 yılında verilen ve pilot karar niteliğindeki Torreggiani - İtalya Kararı ile de teyit edilmiştir. Bu karara göre, hapis cezasının infaz koşullarına ilişkin bu minimum standart sağlanamıyorsa, otomatik olarak, yani başka ölçütlere bakılmaksızın, cezaevinde aşırı kalabalıklaşma gerçekleşmiş demektir ve bu durum Sözleşme’nin 3. maddesinde yasaklanan insanlık dışı muamele sayılmaktadır. Aşırı kalabalıklaşmayı derhal çözmek yönünde devletin pozitif yükümlülüğü olduğu belirtilen bu kararda, çözümün iki yolu

Alessandro – PICOZZI, Franceso: “Contrasti Giurisprudenziali in Materia di (Misurazione dello) Spazio Detentivo Minimo: lo Stato Dell’Arte”, Archivio Penale, 2015 (1), s. 2 (Bu Makale, Archivio Penale Dergisi’nin çevrimiçi olarak erişilebilir makalelerinden olduğu için yalnızca Makale’nin kendi içinde sayfa numarası mevcut olup; Dergi içinde sayfa numarası bulunmamaktadır). Bkz.

http://www.archiviopenale.it/contrasti-giurisprudenziali-in-materia-di-(misurazione-dello)-spazio-detentivo-minimo-lo-stato-dell-arte/articoli/9360 (Erişim tarihi: 5.10.2017).

245 Bu eğilimin başlangıcı, 2009 yılında verilen Sulejmanovic – İtalya (16 Temmuz 2009) kararıdır.

246 Sulejmanovic – İtalya Kararı’nda İHAM, kişi başına düşen yaşam alanının üç metrekarenin altında olması halini, başka hiçbir ölçüte bakmaksızın, m. 3 ihlali olarak değerlendirmiştir. Ceza infaz kurumundaki yaşam alanı üç ile dört metrekare arasında olduğunda ise, somut yaşam koşullarındaki diğer faktörlere bakılarak değerlendirme yapılacağı belirtilmiştir.

247 Komite’nin 2015 yılında yeniden belirlediği standartlara göre asgari yaşam alanı, tek kişilik odalarda minimum 6 metrekare, başkalarıyla paylaşılan odalarda ise minimum 4 metrekaredir. Bkz. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Ceza infaz kurumlarındaki yaşam alanı standartları, m. 9, CPT/Inf (2015)44|Section:1/2|Date: 15/12/2015, http://hudoc.cpt.coe.int/eng#{"sort":["CPTStateOrderDescending"],"CPTKeywords":["fkmc"],"CPTS ectionID":["p-standards-inf-2015-44-en-1"]}(Erişim tarihi: 22.11.2016). Böylece İHAM’in 2009 yılında verdiği Sulejmanovic – İtalya Kararı’nda belirlediği asgari yaşam alanı ölçüsünün (3 metrekare) ardından 2015 yılında CPT, standardı daha da yükseltmiştir.

olduğuna da işaret edilmiştir: Kişiyi özgürlüğünden yoksun kılmayan alternatif cezalara başvurulması ile tutuklama oranının azaltılması.

Bu konudaki en yakın tarihli Mursic - Hırvatistan Kararı (2016) ise, cezaevinde kalabalıklaşmaya ilişkin olarak, asgari yaşam alanı dışında iki şartın daha önemine işaret etmiştir. Bir ceza infaz kurumu, minimum üç metrekarelik yaşam alanının dışında mahkuma, tek başına uyuma ve kurum içinde serbestçe hareket etme imkanlarını da temin etmelidir. Şayet bu üç koşuldan biri ya da daha fazlası yerine getirilmediğinde, m. 3’ün ihlali yönünde ciddi bir karine oluşmuş demektir. Fakat bu olumsuz değerlendirme otomatik bir ihlal kararına yol açmamakta; mahkumun koğuş/hücre dışındaki etkinliklere katılımı, güneş ışığından yararlanma miktarı, kişisel hijyen koşulları gibi diğer faktörlerin baskınlığı ile tersine dönebilmektedir248.

Bu alana ilişkin olarak Sözleşme’nin 2. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkına referans yapılan kararlar da mevcuttur. 2002 yılından itibaren Mahkeme, prensip olarak hapis cezasına alternatiflere ilişkin politikaların geliştirilmesine önem verdiğinin, hatta bu politikaların şiddet suçları failleri için de geçerli olması gerektiğinin altını çizmekle; ancak bir yandan da toplumun korunması için tehlikeli suçluların hapsedilmeleri ve tehlikeli olmaya devam ettikleri sürece hapsedilmelerine devam edilmesi gerektiğini belirtmektedir249. Yaşam hakkına yönelik açık tehlikenin bulunduğu istisnai hallerde, toplumun korunması adına hapis cezasının tercih edilmesi gerektiğini düşünen İHAM tarafından, toplum için tehlikeli olduğu somut olarak belirlenebilen kişilerin taşıdığı riskleri önlemekte gereken tedbirleri almayan devletin, yaşam hakkının (m. 2) korunması için yerine getirmesi gereken pozitif yükümlülükleri ihlal ettiği kabul edilmiştir250. Devlete

248 Bkz. MARIOTTI: s. 1.

249 VOYATZIS, Panayotis: “Alternative Measures to Detention in the European Court of Human Rights’

Case-law”, European Criminal Law Review (EuCLR), 2014/2, V. 4, s. 176.

250 İHAM, 15.10.2009 tarihli Maiorano - İtalya (28634/06) Kararı’nda, ağır ve vahşice işlenmiş birçok suçtan mahkum olan ve müebbet hapis cezası çekmekte olan Angelo Izzo’nun, tehlikelilik halinin

yüklenen bu pozitif yükümlülük, “ağır suçlar işledikleri için hapis cezası çeken kişilerin olası eylemlerine karşı genel olarak toplumu koruma yükümlülüğü” şeklinde ifade edilmektedir251. Ancak devletin bu konuda sorumluluğunun kabul edilebilmesi için, potansiyel ölüm neticesinin yetkili ulusal makamlarca bilinmesi veya bilinmesinin gerekmesi, gerçek ve yakın tehlike arz eden ciddi riski önlemek için devletin yapılması gerekenleri yapmamış olması ve suçun bu nedenle işlenmiş olduğunun kanıtlanması gerekir252. Buna karşın, önceki ağır suçları nedeniyle çektiği hapis cezasının ardından koşullu salıverilmeden yararlanan failin bu süre içinde işlediği cinayet fiili bakımından, sırf koşullu salıverilme döneminde olduğu gerekçesiyle, devletin pozitif yükümlülüğünü ihlal etmiş olduğu kabul edilemez253.

Hapis cezasına seçenek yaptırım ve alternatif infaz usullerine özgü olarak, toplumu koruma şeklindeki devletin pozitif yükümlülüğünü vurgulayan iki önemli içtihat,

devam ettiğine dair somut verilerin, savcı tarafından bilinmesine rağmen, infazdan sorumlu gözetim hakimiyle paylaşılmaması ve bu bilgiden yoksun gözetim hakimince, Izzo’nun yıllar içinde gösterdiği olumlu gelişim düşüncesi ve adaletle işbirliği yaptığı gerekçesiyle, alternatif bir infaz tedbiri olan ve gündüzleri ceza infaz kurumundan çıkışını öngören yarı özgürlük (semilibertá) uygulamasından yararlandırılması, hapse alternatif bu uygulamanın başlamasından kısa bir süre sonra da Izzo’nun o dönem yakın ilişki içerisinde olduğu bir anne ve kızını öldürmesi üzerine İHAM, İtalya’yı, m. 2’de yer alan yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yerine getirmediği gerekçesiyle mahkum etmiştir.

251 Bkz. Mastromatteo – İtalya Kararı, 69. paragraf.

252 Maiorano – İtalya Kararı, 108 ve 109. paragraflar.

253 Bkz. İHAM, 17 Ocak 2012 tarihli Choreftakis ve Choreftaki – Yunanistan (46846/08) Kararı. Bu Karar’a konu olayda, Z. L., önceden işlediği ağır suçları yüzünden mahkum olduğu çok sayıda cezasının toplamının beşte üçünü cezaevinde geçirdikten sonra ve cezaevindeki son yıllarında iyi halli olduğuna dair raporlara istinaden Yunan kanunlarına uygun olarak koşullu salıverilir. Z. L. tahliye edildikten sonra, 21 yaşındaki tanımadığı bir kişiyi sokakta öldürür. Öldürülen Emmanuel Choreftakis’in anne ve babası tarafından yapılan başvuru üzerine İHAS, dörde karşı üç oyla, somut olaydaki cinayet ile Yunan kanunlarının koşullu salıverilmeye ilişkin düzenlemeleri ve bunların uygulanması arasında doğrudan bağlantı bulunmadığı gerekçesiyle m. 2’nin ihlal edilmediğine karar vermiştir. Buna karşın çoğunluk görüşüne katılmayan yargıçlar ise, Yunanistan’da koşullu salıverilme kurumunun adeta otomatik şekilde uygulandığını, “iyi hal” tespiti konusunda muğlak düzenlemelerin bulunduğunu, idari ve adli otoritelerin, koşullu salıverilme öncesinde tehlikelilik ve iyi halin değerlendirilmesi için kullanabileceği somut kriterlerin öngörülmediğini belirtmişlerdir. Bu ikinci görüşün doğru olduğu hakkında bkz.

VOYATZİS: s. 177.

bireylerin yaşam hakkını korumak için devletin pozitif edimler yerine getirmekle yükümlü olduğunun belirtildiği diğer yaygın içtihattan ayrılmıştır. Burada bahsedilen, potansiyel olarak ölümcül bir eylemin hedefi olduğu önceden bilinebilir bir veya birden fazla bireyin kişisel olarak korunması ödevi değil; halihazırda ağır suçlar işlemekten hapis cezası çeken kişiler hakkında hapse seçenek kurumların uygulanmasıyla ortaya çıkacak olası suç riskine karşı toplumun genel olarak korunmasıdır254. Nihayetinde farklı sonuçlara yönelmiş olsalar da, bu kararlar, hapis cezası veya buna alternatif kurumlar seçeneğine ilişkindir.

Belirtelim ki, İHAM’in hapis cezası ve alternatifleri konusundaki bugüne kadarki kararları, hapis cezası ile hapis cezasına seçenek kurumlar arasındaki seçime ilişkin olmakla birlikte; bundan sonraki kararlarının, seçenek kurumların içeriklerine ilişkin sınırlar ve bunların nasıl infaz edildikleri ekseninde ilerleyeceği öngörülmektedir255.