• Sonuç bulunamadı

1.6. Çevre Hakkının Hukuksal Boyutu

1.6.1. İnsan Hakkı Olarak Çevre Hakkı

Geleneksel olarak hak kavramı, bazı önemli çıkarları, toplam menfaate net bir artış için feda edilmekten korumak işlevidir. Kant’cı geleneğin savunduğu gibi, ahlaki yükümlülüklerin insan onuruna saygı için yalnızca temel insan çıkarlarına ve bu çıkarlara yönelik isteklere etik yönden daha üstün olan bir statü tanıyarak korunması durumunda hak kavramı anlam taşımaktadır.183 İnsan hakları, temelde siyasal bir

kavramdır. Devlet tarafından insana, kendisinin özgür olduğu bir ortamın tanınması ile ortaya çıkmıştır. Devletin insan hakları konusundaki işlevi çok geniştir. Sadece ekonomik, sosyal ve kültürel değil tüm insan haklarını kapsamaktadır.184 İnsanın

kendisini özgür hissetmesi isteğinden doğan insan hakları içerisinde insanın daha yaşanılabilir bir çevrede yaşama isteği çevre hakkını doğurmuştur.

Çevre hakkı ilk önce sağlık hakkının bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Sağlıklı bir çevre içinde yasama hakkı, hukuksal bir boyut kazanınca, çevrenin korunması da hukukileşmiştir. Böylece, çevre hakkı tıpkı diğer hakların korunmasında olduğu gibi, birey ve toplum bakımından geçerli bir hak statüsüne geçmiştir. Korunması gereken çevre ve bozulmaması gereken çevre dengesi insan yaşamının sürekliliğini sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda ise, çevre hakkı yasam hakkının bir türevidir denilmektedir.185 Çevresel haklar, eğitim, yiyecek, barınma ve haysiyet hakları dâhil

olmak üzere diğer sosyoekonomik normları da ilerletir. Çevresel haklar ayrılmaz bir şekilde diğer haklarla iç içe geçmiştir.186 Çevre hakkı kavramının gelişmesinde yerli

halkların hakkının korunması yönünde açılan ulusal ve uluslararası davaların etkisi büyüktür. Çevre hakkının dayanışma haklarıyla birlikte klasik haklardan bağımsız bir

182 Kabaoğlu, a.g.e., s. 210.

183 Joseph R. Des Jardins, Çevre Etiği, Çevre Felsefesine Giriş, Çev: Ruşen Keleş, İmge Yayınları, Ankara, 2006, s. 209.

184 Hamamcı, a.g.e., s. 173.

185 İlke Bezen Aydoğdu, Tehlikeli Atıkların Yarattığı Çevre Sorunlarının Çevresel Güvenlik Bağlamında İncelenmesi, T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara, 2008, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), s. 43.

186 Erin Dalyve James R. May, “Comparative environmental constitutionalism”, Jindal Global Law

57

hak olduğu ileri sürülmektedir.187 Artan ihtiyaçlar doğrultusunda gelişen çevre

hakkının gelişmesi diğer insan hakların gelişmesi için de fırsatlar yaratmaktadır. Çevre hakkı, bütün insanların ortak malı olan doğanın korunması amacıyla eşitlik ilkesine dayalı ve önemi gittikçe artan bir haktır. Çevre hakkı kısa vadeli bir düşünce çerçevesinde doğayı yok eden bir yaklaşım değil, aksine doğayla uyumlu ve ona zarar vermeden faydalanabilme amacına dayanmaktadır.188 Çevre hakkı gelecek

nesillere de yaşanılır bir çevre bırakmayı hedefler. Yaşanabilir bir çevre bütün insanlar için aynı derecede zorunlu bir haktır, herhangi bir insanı yaşanılabilir bir çevrede yaşamını sürdürme olanağından mahrum bırakmanın sebebi olamaz.189 İnsanların

çevre hakkı yönündeki talepleri aslında çevre sorunlarına yol açan insan davranışlarının terk edilmesine yöneliktir.190 Çevre hakkı ile çevre sorunlarına

maalesef kesin bir çözüm bulunamamıştır. Çözüm bulunulamamasının temel iki sebebi vardır. Birincisi; insanların örgütlenme biçimidir. İnsanların değişik çıkarların olması, çevreyi değişik şekilde algılamalarına sebep olmaktadırlar. Çıkarların farklı olması, çevrenin ortak bir yarar çerçevesinde kullanılmasını zorlaştırmaktadır. İkincisi ise; uluslararası ilişkilerde fakir ve zengin ülkelerin çıkar farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Fakir ülkeler aleyhine asimetrik gelişen ilişkiler çevreyi ortak mal olarak görmeyi engellemektedir.191 Çevre sorunlarının bir bölgeyi değil tüm dünyayı

etkileyebilmesi sebebi ile küresel çözümler üretilmesi ve tüm dünyada birlikte uygulanması gerekmektedir.

Çevre sorunlarına karşı uluslararası rejimlerin olması demek uluslararası çevresel işbirliğinin sağlandığı anlamına gelmemektedir. Bir çevresel iş birliğinin ve rejimlerin oluşturulması meşakkatli ve zaman alan bir süreçtir. Söz konusu iş birliği çok hassas ve kırılgan bir yapıya sahiptir ve çoğu kez çevre sorunlarına karşı etkisiz kalabilmektedir.192 Yapılacak işbirliğine farklı aktörlerin katılımı ve katılımcıların çok

olması bu rejimlerin etkisini artırabilir.

187 Selim Kılıç, “Çevre Hakkının Gelişim Sürecinde İnsan Haklarının Rolü” İnsan Hakları Yıllığı, 2012, Cilt: 30 sayı:1, s. 22.

188 Kılıç, a.g.e, s. 24. 189 Jardins, a.g.e., s. 211. 190 Kılıç, a.g.e, s. 22. 191 Hamamcı, a.g.e., s. 178.

192 Yasemin Kaya, Uluslararası Çevre Anlaşmalarına Uyum Sorunu, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2012, s. 19.

58

Uluslararası çevre hukuku oluşturmak için, ulus devletler de dâhil olmak üzere; Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme - UNEP), Dünya Vahşi Yaşamı Koruma ve Greenpeace gibi STK'lar ile Uluslararası Doğa Koruma Birliği (International Union for Conservation of Nature) (IUCN) gibi karma uluslararası hükümetler arası organizasyonlar, kurumsal dernekler, bireyler, akademik çevreler ve ilgili çok sayıda paydaşın katılımı gerekmektedir.193 Çevre

hukuku oluşturulmasında farklı aktörlerin katılımı insanlığın tüm ihtiyaçlarını ve çözüm üretmede verimliliği artıracaktır.

Çevre hakkı ilk kez 1972 yılında gerçekleşen BM Stockholm Bildirgesinde194;

“insan kendisine onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede,

özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları temel hakkına sahiptir…” hükmü ile

uluslararası bir bildiri de yer almıştır. Stockholm Bildirgesiyle başlayan ve “ekolojik çağ” adı verilen bildiri sonrasında hazırlanan Anayasa ya da Anayasa değişikliği yapan her devlet çevre üzerine hükümler koymuştur. Anayasal gelişim, devlete çevreyi koruma yükümlüğü getirirken aynı zamanda çevreyi insan hakkı olarak tanımasını sağlamıştır.195 Çevre koruma görevi devletlerin iç meselesi gibi yasal

düzenlemeler ile korunmaya çalışılmıştır. Ancak, çevrenin tüm dünyayı etkileyen bütüncül yapısı bir devletin aldığı tedbirin sınırlarının dışında uygulanamamasına ve/veya yetersiz olması yol açmaktadır. Sonuç olarak, tedbirler veya yapılan eylemler çevresel krizlerin çözümü için yeterli olamamaktadır. Bu sorunların çözümü için uluslararası yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.