• Sonuç bulunamadı

İmparatorluklar kent devletlerinin zamanla büyümesi ve birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. İnsanlığın devamlı olarak bir gelişim göstermesi sonucu köyler zamanla kent devletlerine dönüşmüştür. Kent devletleri de diğer topluluklarla yaşamış olduğu etkileşim ve askeri alandaki gelişmeler sonucunda daha büyük yapıdaki siyasal topluluklar olarak imparatorluklara dönüşmüştür.

3.1.1. İmparatorlukların Doğuşu

Uygar Yunan topluluklarından önce Mezopotamya’da birçok uygarlık kent devleti şeklinde örgütlenmiştir. Medeniyetlerin beşiği olarak Mezopotamya ilk kent devletlerinin merkezi olmuştur. Bölgenin önemli uygarlıklardan biri olan Sümer kent devletlerinde iktidarda bulunan sınıfın değişmesi imparatorluklar dönemine geçiş için kritiktir. Sümerlerde iktidar başlangıçta din adamlarının elindeydi. Daha sonra iktidarın askerlerin eline geçmesi üzerine, sürekli orduların da katkılarıyla Sümer kent devletleri bölgesel devletlere dönüşmüştür. Sürekli ordular sayesinde devletin merkezi yapısı güçlenmiştir. Fakat, devamlı savaş hali bu durumu sürdürülebilir olmaktan alıkoymuştur. Mezopotamya bölgesinde Sümerler’den sonra ortaya çıkan uygar topluluk Babillerdir. Samiler’den olan Amurrular, Babil kentini işgal edip I.Babil hanedanını kurmuşlardır. Bu hanedanın altıncı kralı Hammurabi (MÖ 1700) Sümer ve Akad ülkelerini tek çatı altında birleştirerek bölgesel devlet yapısından imparatorluklara geçişin yolunu açmıştır. Babil İmparatorluğu’nu Asur, Hitit, Pers, Makedonya ve Roma İmparatorlukları takip etmiştir. Bu imparatorluklar aşağı-75 yukarı Babillerin siyasal geleneklerini sürdürmüşlerdir.

Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi, s.50-61.

75

Roma siyasal yaşamına kent devleti olarak başlamış olmasına rağmen sonraki dönemlerde karada genişleyerek imparatorluğa dönüşmüştür. Roma’nın kent devletinden imparatorluğa dönüşmesinde birçok iç ve dış faktör etkili olmuştur.

Siyasal düşünüşteki “Pax Romana” yani, bütün dünyayı ele geçirerek bir Dünya Barışı kurma ideali siyasal alandaki etkenlerden biridir. Dünya barışını sağlama 76 düşüncesi, Roma kent devleti sınırlarının genişlemesi anlamına geliyordu. Çünkü, böyle bir hedef aynı zamanda dışa açık bir yapı olma niteliği taşımaktaydı. Bunun dışında, MÖ II. yüzyılda iç huzurun bozulması, sınıf savaşları, kent nüfusunun sürekli olarak artması, ekonomik sorunların gün geçtikçe artması siyasal ve toplumsal yapıyı etkileyen temel gelişmeler olmuştur. Bir taraftan köle sayısındaki artış iç yaklanmalara; diğer taraftan köylülerin küçük topraklarını ellerinden çıkarmaları köy nüfusunun ve tahıl üretiminin azalmasına, dolayısıyla ekonomik sorunların baş göstermesine neden olmaktaydı. Bu yüzden bütün bu sorunlar iç ve dış barışı gerçekleştirecek, çeşitli sınıfları, ulusları, dinleri üstün bir kurum ya da kişilik altında toplayacak bir ideolojiyi doğurmuştur. Diğer bir anlatımla, Roma 77 kent devletinin yeni ülküsü ve içte meydana gelen gelişmeler yeni bir devlet anlayışını, ideolojiyi gerektirmiştir. Sınırlı bir toprak kapasitesine sahip olan kent devleti yetersiz kalmakta ve sorunlara çözüm üretememekteydi. Sonuç, Roma’da toprakların genişletilerek Pax Romana ülküsünü gerçekleştirmek ve iç sorunların üstesinden gelmek için imparatorluk kurma düşüncesi olmuştur.

3.1.2. Toplumsal ve Siyasal Örgütlenme

Babil toplumsal anlamda eşit olmayan sınıfsal bir örgütlenişe sahip olmuştur.

En tepede kral bulunurken, onun altında yerel yöneticileri olarak valiler, memurlar, din adamları ve büyük toprak sahipleri olarak soylular vardı. Orta sınıfta tacirler, zanaatçılar ve ücretli işçiler bulunurken, toplumsal primidin en alt altında köleler bulunmaktaydı. Babiller idari yapılanmasında kentler vardı. Bunlar imparatora sıkı

Sarıca, s.33.

76

Mehmet Ali Ağaoğulları, Levent Köker, İmparatorluktan Tanrı Devletine, 5.Baskı, İmge Kitabevi

77

Yayınları, Ankara, 2004, s.39-40, 47-48.

sıkıya bağlı valilerce yönetilmekteydi. Güçlü bir merkezi yapıya sahip olan imparator halkı bütünleyecek ve tüm ülkeyi denetleyecek araçlara sahipti. Bu araçlar bürokrasi, hukuk ve sabit pazar fiyatlarıydı. Bürokrasi sayesinde yetkisini ve erkini kişiliğinden değil, idareden alan merkeze bağlı yerel yöneticiler kralın buyruklarını ve erkini uzak yerel bölgelere kadar getirebiliyordu. Bu sayede bürokrasi siyasal bütünleşmeyi sağlayan önemli bir araç olmaktaydı. Hukuk ve pazar fiyatlarının saptanması ile birbirini tanımayan halkın alışveriş, ticaret vb. ilişkilerde kendini güven içinde hissetmekteydi. Bu araçlar sayesinde toplumsal ve ekonomik alanda birliktelik sağlanmaktaydı. 78

Roma’nın Dünya Barışı gibi bir ideali gerçekleştirebilmek güçlü, kutsallaştırılmış bir egemeni, imparatoru gerektirmekteydi. Bu da, imparatorun emirlerini yukarıdan aşağıya doğru bir hiyerarşi içinde, her yerde ve en kısa sürede yerine getirebilecek bir yönetim anlayışını, yani merkezi yapısı güçlü, idari mekanizmaları olan ve güçlü bir bürokrasiye sahip bir yapılanmayı doğurmaktaydı.

Pahalıya mal olacak olan böyle bir yönetim anlayışı da güçlü bir vergi sistemini gerektirmekteydi. Diğer yandan, bu kadar büyük bir ideali gerçekleştirmenin 79 düşünsel boyuttan yoksun olması düşünülemez. Dolayısıyla, bu ülkünün halk tarafından kabul görmesi, bir meşruiyet zeminine oturtulması gerekmekteydi. Bu bağlamda, imparatorun büyüklüğü düşüncesinin halka aşılanması ve halkın imparator etrafında tanımlanarak değer bulması bu ideolojinin güttüğü en önemli amaçlardan olmuştur. Bu yücelik sembolü belirlenirken imparatorun kişisel iktidarı saklanmaya çalışılmış, bütün Romalılar bir sembol ile karşı karşıya kalmıştır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle iç siyasal çekişmelere son verilip, yurttaş olsun olmasın bütün Roma halkı birleştirilerek bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Daha sonra Roma egemenliği altında olan herkese yurttaşlık hakkı verilerek ideolojinin güçlendirilmesi istenmiştir. Ayrıca, Roma’nın çeşitli halklar üzerinde etkinliğini arttırmak amacıyla bazı düşünürlerin savlarından faydalanılarak imparatorluğa evrensel bir nitelik yüklenmeye çalışılmıştır. Bu paralelde imparatorun kişisel otoritesi ile kutsallık arasında bağ kurularak imparatorluk ideolojisine dinsel içerek

Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi, s.61-63.

78

Sarıca, s.33.

79

de yüklenmiş, kurulan imparatorluk kültü ile Roma birliği ve otoritesi pekiştilmiştir.

Son olarak ordunun kozmopolit bir yapıya kavuşturulması imparatorluk ideolojisinin yaygınlaştırılması ve bu sayede geniş topraklara sahip olunması bakımından önemlidir. Geniş toprakların kontrolünün sağlanması beraberinde geniş çaplı kontrol mekanizmalarını gerekli kılmış, bu da yalnızca Romalılardan sağlanamayacağına göre, Ağaoğulları’nın deyimiyle, her bölgeden, her ulustan “Romalılaştırılmış” askeri birlikleri meydana getirmiştir. 80

Hedeflenen imparatorluk düşüncesinin parlak dönemleri olsa da, Roma İmparatorluğu içinde barındırmış olduğu yapısal sorunlar sebebiyle çöküşten kurtulalamamıştır. MÖ 27’de kurulan Roma İmparatorluğunda krallar ellerine almış oldukları yetkilerle mutlak monarşi ile imparatorluğu yönetmişlerdir. Ülke topraklarının çok genişlemesi, dışa açık yapısı ve başkomutanlık yetkisine sahip olan imparatorların seçim usulünün belirlenememesi, Pax Romana’nın iktidar kavgaları yüzünden iki yüz yıl sonra sona ermesi, dışarıdan gelen barbar saldırıları gibi sebeplerden dolayı Roma İmparatorluğu zayıflamış ve çöküş sürecine girmiştir. 81 Cumhuriyet döneminden sonra imparatorluk döneminde kralların mutlak otoritelerine dayanarak sergiledikleri yönetim anlayışı içte halkın tepkilerine yol açacak cinsten sonuçlar doğurmuştur. Ayrıca, genişleyen topraklar ve askeri gelişmeler sebebiyle halk ekonomik anlamda zor durumda kalmış, yönetim ile çatışma ortamı meydana gelmiştir. Diğer taraftan, imparatorluk ordusunun farklı uluslardan meydana gelmesinin doğurmuş olduğu handikaplar ve dış barbar saldırıları sonucunda imparatorluğun çöküş zemini oluşmuştur.