• Sonuç bulunamadı

2.1. DEVLETİN SİYASAL DÜŞÜNÜŞÜ

2.1.4. Farabî

Farabî insanın yaşamak, kemale ermek ve saadeti elde etmek üzere yaratıldığını belirtir. Ancak, tek başına bu amaca ulaşabilecek kabiliyette olmayan insan, aynı zamanda birçok şeye muhtaç bir fıtrat üzerine yaratılmıştır. Buna göre,

Aristoteles, Politika, s.172-174, 189.

44

Aristoteles, Politika, s.202.

45

sınırlı kabiliyetteki her insan fıtratındaki mükemmelleşme ihtiyacını ancak başka insanların yardımıyla ve diğer insanlarla bir araya gelmek suretiyle, yani toplumsal yaşam ile elde edebilir. Diğer bir anlatımla, Farabi’ye göre bireyin varlığının amacı 46 mutluluk, mutluluğa ulaşmanın aracı da toplumdur. Toplum, insan hayatı ve saadeti için vazgeçilmez bir mecra ve alternatifi olmayan bir araçtır. Siyaset ilminin en temel meselesinin mutluluk olması bu sebeptendir. Her birey -yaratılışı gereği- mutluluğun ne olduğunu ve bu konuda neler yapılması gerektiğini kendi başına bilmez. 47 Dolayısıyla, insan toplumsal yaşam olmadan tek başına amacına ulaşamaz.

İnsanların bir araya gelmeleriyle topluluğu meydana getirdiğini belirten Farabî, bu toplulukları kamil ve nakıs (eksik) topluluklar olarak sınıflandırır. Buna göre, en büyük kamil topluluk yeryüzündeki bütün insanlardan; ortancası yeryüzündeki ayrı milletlerden ve küçük olanı ise bir milletin topraklarında yaşayan şehir halkından meydana gelir. Eksik topluluklar ise, köy, mahalle, sokak veya hane halkından oluşmaktadır. Bu bağlamda, şehirler insanların mutluluğu elde etmek için 48 oluşturmuş oldukları birinci derecede yetkin alanlardır. Aile ise, en az yetkinliğe sahip birliktir. Eksik topluluklardan köyler ve mahalleler şehri oluşturan ve ona tâbi olan toplumsal kümelerdir. 49

Farabî, insanı saadete ulaştıracak şehir anlamında “fazıl şehir” (erdemli şehir) tabirini kullanır. Erdemli şehir bütün parçalarıyla beraber maksada uygun olarak inşa edilmelidir. Bunun için de, en küçük topluluktan şehir topluluğuna kadar bütün uzuvların tekamül sürecinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekir.

Yani, bireysel anlamda ferdden başlayarak şehrin reisine kadar; toplumsal olarak da hane, sokak, mahalle, köy toplulukları bir bütün olarak saadet için ne gerekiyorsa yapmalı ki, erdemli şehir ortaya çıkabilsin. Dolayısıyla, yaratılış gayesine uygun 50 olarak insanın birbiriyle yardımlaşması ve şehri oluşturan her bir unsurun bu amaçta maddi ve manevi açıdan örgütlenmesi mutluluğun anahtarıdır. Hangi nitelikte olursa

Farabî, El-Medinetü’l Fâzıla, Çev: Nafiz Danışman, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul,

46

1989, s.81.

Yaşar Aydınlı, “Farabî ve Bağdat Meşşaî Okulu”, İslam Felsefesi: Tarih ve Problemler, Ed:

47

M.Cüneyt Kaya, İsam Yayınları, İstanbul, 2013, s.171.

Farabî, El-Medinetü’l Fâzıla, s.82.

48

Farabî, Es Siyaset Ul-Medeniyye veya Mebâdi’ Ul-Mevcudat, Çev: Mehmet Aydın/Abdülkadir

49

Şener/Rami Ayas, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1980, s.36.

Farabi, El-Medinetü’l Fâzıla, s.84-87.

50

olsun, en yüksek iyilikler/hayırlar ve en üstün niteliklerin kazanılmasının toplumsal asgari koşulu, ideal toplum tipinin ilk basamağı olan şehir hayatıdır. O halde, erdemli siyasal ve toplumsal oluşumların temel karakteristiğinin, insanın metafizik özüne uygun en yüksek saadeti gerçekleştirmek üzere bir araya gelmek ve bu doğrultuda yardımlaşmak olduğunu söyleyebiliriz. 51

Farabî’nin Platon ve Aristo ile toplumsal hayata ilişkin bazı ortak fikirlerinin olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın tek başına yaşayamacağı, ancak bir toplumsal oluşum içinde kendini (özünü) bulabileceği ve mutlu olabileceği, ideal toplumsal örgütlenmenin şehir olduğu düşüncesi ortak sayılabilecek değerlerdir. Fakat, siyasal alanda egemenin/yöneticinin belirlenmesi, toplumsal alanda tabakaların çeşidi ve sınıflandırılması, sınıflar arası geçiş gibi konularda önemli farklılıkların olduğunu saptamalıyız. Farabi’nin sosyopolitik çözümlemelerinde din merkezli hareket etmesi bu farklılıkların ortaya çıkışında temel faktör olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, Farabî bir yeryüzü devleti tasarlayarak da Yunan polisinden ve dolayısıyla Platon ve Aristo’dan ayrılmaktadır. Aydınlı’ya göre, bu durum Stoa düşüncesinin muhtemel etkilerinden ve İslam dininin evrensel dünya tasavvurundan kaynaklanmaktadır. 52

Farabi, toplumsal hayatı devlet (medine, şehir) kelimesiyle karşılar. Buna göre, devletin teşekkülü ve devamlılığı ancak yasalarla mümkündür. Bu yasaların kaynağı ise adalet ilkesidir. Adalet olmaksızın bir devletin (erdemli) olması mümkün değildir. Erdemli bir şehir için gerekli olan bir unsur yardımlaşmayı ve 53 dayanışmayı sağlayacak olan uyumlu bir kollektif ruhtur. Farabî’ye göre, bu ruhu sağlayacak ve insanlar arasında örgütlenmeyi tesis edecek şey, dindir. Toplumsal birliği, uyumu ve yardımlaşmayı sağlayan; farklı eğilimleri aynı amaç doğrultusunda yönlendiren olgu dindir. Farabî, kainatın bir yaratıcı (Allah) tarafından kusursuz bir 54 şekilde idare edilmesinden hareketle, ideal devlette bir yöneticinin olmasını adil bir yönetim için, dolayısıyla erdemli bir şehir için şart koşar. Bu yönetici mutlak anlamda hiç kimsenin hiçbir konuda kendisine akıl vermesine gerek duymayan, ilim

Yaşar Aydınlı, Farabî’de Tanrı-İnsan İlişkisi, 3.Baskı, İz Yayıncılık, İstanbul, 2011, s.172.

51

Aydınlı, Farabî ve Bağdat Meşşaî Okulu, s.171.

52

Dzemil Pasiç, “Farabî’nin Siyaset Anlayışı”, http://www.academia.edu/12899434/

53

Farabinin_Siyaset_Anlay%C4%B1%C5%9F%C4%B1, E.T.: 20.11.2017.

Aydınlı, Farabî’de Tanrı-İnsan İlişkisi, s.186.

54

ve marifete gerçek anlamda sahip olan bir kişiliktir. Farabi, erdemli toplumunun 55 kurucusu olarak mutlak anlamda ilk başkanı ideal-kâmil insan olarak görür ve hem bedensel hem de entelektüel yetenekleri bakımından insan türünün en üstün özelliklerini taşıyan bu müstesna kişinin, işini hiç bir insani yardıma gereksinim duymaksızın gerçekleştirdiğini söyler. İlk başkan mutluluğa giden bütün işleri belirleyecek, tanımlayacak ve değerlendirecek güce sahiptir. Dolayısıyla, herkesin 56 fevkinde olan, kendisine söylenen her sözü en iyi şekilde kavrayan; gördüğü, işittiği ve sezdiği her şeyi belleyen ve unutmayan, dürüstlüğü seven ve yalandan nefret eden böyle bir insan-ı kamil ile yönetilen topluluk ve bireyleri tabiki, erdemli, iyi ve mutlu olacaktır. En yüce mutluluğu elde etmenin amacı olduğunu öğrenen insan bundan 57 sonra yapması gereken şeyin ne olduğunu aramaya başlar. Ama, her insan yaratılışı gereği mutluluğun ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini tam olarak bilmez. Bu noktada insanların çoğu mutluluğa ulaşmada bir öğretici ve yol göstericiye muhtaç olduğu ortaya çıkar. Bu yüzden insanlara bütün bunları öğretecek ve yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Sonuç olarak Farabî’nin düşüncelerinden hareketle 58 yönetici konusunda şunu söyleyebiliriz ki, bilge bir yöneticinin varlığı devlet için zorunludur. Eğer o olmazsa erdemli bir toplumsal hayattan bahsetmek mümkün değildir. Farabi’nin tasavvur ettiği erdemli devlette demokrasiden, aristokrasiden, oligarşiden söz edemeyiz. Bir bilge kralın yönetici olarak kabul edildiği, adalet ve ahenk içerisinde erdemlerin açığa çıktığı bir yönetimden ancak bahsedebiliriz. 59

Platon ve Aristo’da bulunun toplumsal sınıflandırmaların Farabi’de söz konusu olmadığı görülmektedir. Farabî, insanın doğuştan gelen özellikleri sebebiyle tek başına yaşama kudreti ve yeteneğine sahip olmadığını belirtir. Farabî’nin yönetici olarak tasvir ettiği üstün kişiliğin insanlar arasında toplumsal sınıflandırmalara sebebiyet verecek nitelikte değerlendirilmemesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü, Farabî’nin devlet düşüncesi dinden bağımsız değildir. Farabî, topluma yönelik

Farabî, Es Siyaset Ul-Medeniyye, s.44.

55

Aydınlı, Farabî ve Bağdat Meşşaî Okulu, s.170-171.

56

Farabi, El-Medinetü’l Fâzıla, s.87-88; Farabî, Es Siyaset Ul-Medeniyye, s.45.

57

Farabî, Es Siyaset Ul-Medeniyye, s.43-44.

58

Bkz. Yönetici konusunda Farabi, “imam, filozof ve kanun koyucu” kullanımlarını açıklarken geniş

59

bir yorumla bunları aynı anlamda kullandığını belirtmektedir. Farabî, Tahsîlu’s-Sa’ade (Mutluluğu Kazanma), Çev: Hüseyin Atay, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001, s.59-63.

düşüncelerinde herhangi sınıfsal farklılığa vurgu yapmaz. İnsanların farklı özelliklerde olmasının sebebi farklı yeteneklerde yaratılmasına dayanmakta ve daha sonra bu yeteneklerini geliştirip geliştirmemesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, bir sanat veya bilimde yetenekli olan insan başka alanda gayet doğal bir şekilde daha az yeteneğe sahip olabilir. Aynı zamanda bir alanda yetkin olan insan bu alanda kendini geliştirmezse bu yeteneğinden yoksun kalabilir. Yaratılış olarak nakıs olan bir insan, bir işte eğitildiği zaman üstün kabiliyetlere sahip olabilir. Bu konuda yaratılış olarak kendinden üstün olan birini rahatlıkla geçebilir. O halde, Aristo’da 60 ve özellikle Platon’da bulunan sınıfsal ayrımlar ve sınıflar arası katı değerlendirmelerin Farabi’de bulunmadığını, yalnızca yapısal olarak farklı seviyelerde insanların olabileceğini, ancak bunun zamanla işlenerek değişebileceğini söyleyebiliriz.