• Sonuç bulunamadı

Roma İmparatorluğu, Anglo-Saxsonlar ve Danimarkalıların Britanya Adası’nı İşgalinin Bir Devlet Olarak İngiltere’nin Ortaya Çıkışına Yaptığı Etki

OLUŞTURMAYA YÖNELTEN SEBEPLER

1. Roma İmparatorluğu, Anglo-Saxsonlar ve Danimarkalıların Britanya Adası’nı İşgalinin Bir Devlet Olarak İngiltere’nin Ortaya Çıkışına Yaptığı Etki

Avrupa’dan gelen toplayıcı ve avcıların Britanya’ya yerleşimleri, milattan önce (M.Ö.) 10.000’lere kadar dayanmaktadır. Bu insanları, Neolitik çağda çiftçi olan, evcil hayvanlara bakabilen ve yine basit çömlekler yapabilen toplulukların yerleşimleri izlemiştir.50 Britanya Adaları’nda bu dönemdeki yaşama ilişkin kesin bilgilerin az olduğu belirtilmelidir. Öyle ki, bu dönemde inşa edilmiş bir yapı olan Sotonehenge’in hangi amaçla,51 ne zaman ve kim tarafından inşa edildiği üzerine yapılan tartışmaların bugün dahi devam etmekte52 olması, Ada’nın bu dönemdeki tarihine ilişkin var olan bilginin ne kadar az olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

M.Ö. VI. ve IV. yüzyıllara gelindiğinde, Alpler’in kuzeyinden ve Batı Avrupa olarak niteleyebileceğimiz Galya’dan gelen Kelt’ler, bugünkü İngiltere ve İrlanda topraklarına yerleşmeye başlamışlardır. Ancak bu kavimlerde aile yapısının önemli olması daha geniş toplulukların oluşmasında bir engel teşkil ederek, Kelt’lerin devlet ruhundan yoksun kalmalarını beraberinde getirmiştir.53 Kaynaklarda Britanya’daki toplulukların, Roma işgalinden önce otuz barbar oymağına bölünmüş halde yaşadıkları

50 B. Elizabeth Pryse, Getting to Know Britain, Oxford, Basil Blackwell, 1985, p. 16.

51 John Reynolds, Sotonehenge’in tapınak, gözlemevi, anıt veya onlarca farklı amaç için inşa edilmiş olabileceğini belirtmiştir. (John Lawrence Reynolds, Gizli Örgütler, (çev. Şükrü Kanter), İstanbul, Koridor Yayıncılık, 2007, s. 126.)

52 Bu tartışmalar için ayrıca bkz. Mike Parker Pearson, “Researching Stonehenge: Theories Past and Present”, Archaeology International, No.16, 2012-2013, p. 72-83.

53 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Andre Maurois, İngiltere Tarihi, C. I, (çev. Hüseyin Cahit Yalçın), İstanbul, Kanaat Yayınevi, 1938, s. 14-17.

32 belirtilmektedir.54 Keltlerde her küçük kabilenin bir kralının olduğunu ve bu kabilelerin genellikle birbirleri ile savaş halinde bulunduğu55 gerçeğini de dikkate alırsak, Britanya’daki devletsizlik durumunu anlamak kolaylaşacaktır.

Bahsi geçen devletsizlik, Britanya’yı işgale açık hale getirmiştir. Andre Maurois, bu durumu: “Zayıf kavimler için, büyük bir askeri devletin kolayca eli erişecek bir mevkide bulunuyorlarsa, hür kalmak zordur”56 diyerek açıklamaktaydı. M.Ö. 55 yılında, Roma İmparatoru Sezar, 80 gemi ve 10 bin asker ile yerlilerin direnmelerine rağmen Britanya kıyılarına çıkmayı başarmıştır57 ancak bu karaya çıkış, Britanya’nın işgaliyle sonuçlanmamıştır. Sezar, bu kısmi başarıya rağmen gerek karaya çıkan ordusunun güvende olmaması gerekse denizin nakliye gemilerini tahrip etmiş olması sebebiyle geri dönmek zorunda kalmıştır.58 Bu başarısızlıkta en önemli faktör denizdir.

Sezar, Britanya’nın keşfi için adam gönderme öngörüsünde bulunmuş olmasına rağmen rehberlerinin bilmesi gereken gel – git kanunlarından habersizdi. Bu habersizlik ise bazı gemilerin tahrip olmasına ve kaybedilmesine yol açmıştır.59

Sezar bir yıl sonra, bu kez 32 bin piyade ve 2 bin süvariden oluşan kuvvetli ordusu ile ikinci kez adayı işgale çalışmıştır. Fakat bu kez de çıkan fırtına sebebiyle 40 gemisini kaybetmiştir. Karaya çıkmayı başaran kuvvetler ile Thames Nehri’ni geçmeyi başaran Sezar, Kasivelan (Cassivellaunus) komutasında bir araya gelmiş olan Kelt kavimlerini mağlup etmesine rağmen Galya’ya dönmeyi tercih etmiştir.60 Sezar, her ne kadar ikinci seferinde düşmanlarını ağır bir mağlubiyete uğratsa da, Britanya’nın yalnızca küçük bir kısmını kısa bir süreyle işgal edebilmişti. Bu sınırlı ve geçici işgal sebebiyle Sezar, Britanya “fatihi” olarak anılmamıştır.61

54 History of Manchester, Whitaker, cilt 1, Bö. 3’den aktaran Edward Gibbon, Roma İmparatorluğunun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, C. I, (çev. Asım Baltacıgil), İstanbul, B/F/S Yayınları, 1987, s. 39.

55 A.P.Stone, A History of England, Boston, Thompson, Brown, And Company, 1881, p. 2.

56 Maurois, C. I, a.g.e., s. 20.

57 A.P.Stone, a.g.e., s. 4.

58 Maurois, C. I, a.g.e., s. 21.

59Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., H. D. Warburg, “Caesar's First Expedition to Britain”, The English Historical Review, Vol.38, No.150, Apr., 1923, p. 226-240.

60 İhsan Yurdoğlu, İngiltere’nin Tarihi, C. I, İstanbul, Ahmet Sait Oğlu Kitabevi, 1945, s. 79.

61 A.P.Stone, a.g.e., s. 5.

33 Bu başarısızlığın ardından Britanya yaklaşık yüz yıllık bir süre Romalılar tarafından tehdit edilmemiştir. İmparator Claudius, Milattan sonra (M.S.) 43’te Britanya’nın işgali için Plastius’un emri altında bir ordu göndermiştir.62 Bu ordunun saldırdığı 120.000 kişilik teşkilatsız Kelt topluluğunun açık bir biçimde mağlup olmasının ardından Londra halkı kılıçtan geçirilmiştir.63 Savaşın kaybedilmesi, içeride Roma’ya karşı olan mücadelenin bittiği anlamına gelmemekteydi. Örneğin Galli lider Car’adoc uzun bir süre Romalılarla mücadele etmiştir64 ancak Car’adoc’un mücadelesi sonuca ulaşamamıştır. Bu başarısızlık kabilelerin birlikte hareket etmemelerinden kaynaklanmaktaydı. Tacitus’un: “İki yahut üç devletin müşterek bir tehlikeye karşı koymak için birleştiği pek görülmez. Bundan dolayı teker teker dövüşür, hep birlikte yenilirler”65 şeklinde açıkladığı bu durum, Roma’nın, Britanya’yı işgal etmesinin yanında işgalin yerleşmesine de zemin hazırlamıştır.

Romalılar, işgalden bir yıl sonra Britanya’da General Aulus Plautius’u görevlendirdiler. Plautius, Britanya’da Roma teşkilat anlayışını yerleştirmeye ve asayişi sağlamaya çalışmıştır.66 Ancak Roma’nın gerek Britanya’daki krallıkları aşağılaması, gerekse halka yönelik kötü yönetimi, Britanya tarihindeki önemli olaylardan birisi olan Boadicea İsyanı’nın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Kraliçe Boadicea’nın eşi Iceni Kralı, Roma İmparatorluğu ile ittifak halindeydi.

Oğlu olmayan Kral, Romalıları memnun etmek için Krallığı’nın yarısını ölümünün ardından Romalılara miras bırakacağını vasiyet etmiştir. Fakat Romalılar tüm Krallığı almak istedikleri gibi tarihçi Tacitus’un da belirttiği üzere, Boadicea’yı kırbaçlamış ve kızlarına da tecavüz etmişlerdir.67 Bunun üzerine Boadicea, yaptığı konuşmasında Roma’nın yaptığı üç saygısızlık sebebiyle intikamdan söz etmiştir; bunlardan ikisi

62 Aynı yer, s. 5.

63 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 80.

64 A.P.Stone, a.g.e., s. 5.

65 Cornelius Tacitus, Agricola’nın Hayatı veya Britanya Tarihi, (çev. Hamit Dereli), İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1965, s. 15.

66 Yurdoğlu, C. I, s. 81.

67 William E. Burns, A Brief History of Great Britain, New York, Facts On File, 2010, p. 14.

34 yukarıda da ifade edildiği gibi kendisi ve ailesi ile alakalıdır, üçüncüsü ise özgürlüğün kaybıdır.68

Britanya’daki Roma yönetiminin bu politikası, Boadicea’nın M.S. 61’de* başlattığı isyan ile sonuçlanmıştır. Etkisi dikkate alındığında bu isyanın, Roma için büyük bir meydan okuma olduğu açık bir şekilde görülmüştür. “İsyancı” Kraliçe’nin başında bulunduğu ordu hızlı galibiyetler almayı başarmıştır.69 Bu başarılara rağmen, 10.000 Romalı askerin 80.000 isyancıyı öldürdüğü Walting Street Savaşı ile isyan sona erme noktasına gelmiştir. Oluşan karmaşada Boadicea, Roma’ya esir düşmek yerine intiharı seçmiştir.70

Boadicea’nın mağlubiyetinden sonra Roma, bir politika değişikliği yaparak, Britanyalı aristokratları kendi lehine kazanmak istemiştir. Bunun sonucunda bazı Britanyalılar, Romalı isimler alarak Roma vatandaşı olmuşlardır.71 Britanya’nın geneline baktığımızda ise dinden kıyafete, yapı tarzından tarıma, madencilikten şehirleşmeyle kadar Britanya gelişmekte olan bir bölge haline gelmeye başlamıştır.72 Bahsi geçen dönemde Britanya’daki dilsel, maddi, yönetimsel ve dinsel olarak yaşanan Roma etkisi Francis Haverfield tarafından kapsamlı bir biçimde ortaya koyulmuştur.

Haverfield, Roma tarzı binaların Britanya’ya yayılmasının yanında, şehir planlaması ve belediyecilikte de Roma tarzının hâkim olduğu belirtmiş, üst sınıfın Romalı olmayı nasıl benimsediği ve Romalılaşmanın halk için ne ifade ettiği de detaylandırmıştır. Bu bağlamda, her ne kadar köylüler Roma uygarlığının “yüksek” yönlerini tam kavrayamasalar ve yine Latinceyi akıcı ya da sık konuşmasalar da, Romalılaşmanın maddi getirilerinden uzak kalmamışlardır. Dağlık bölgelerdeki en tenha köylerde bile birçok alanda Roma etkisi gözlemlenmiştir. Ancak burada vurgulanması gereken şey,

68 Michael Roberts, “The Revolt of Boudicca (Tacitus, Annals 14.29-39) and the Assertion of Libertas in Neronian Rome”,The American Journal of Philology, Vol. 109, No. 1, Spring, 1988, p. 126.

* Konu üzerine çalışan bilim insanları, Boadisea (Boadicea) İsyanı’nın bir yıldan daha fazla bir süreyi kapsadığını kavramışlardır. Tacitus, olayların başlangıcını M.S. 61 olarak tarihlendirmiştir. Eğer bu tarih doğru ise isyan 61 ve 62 yılları içerisinde vuku bulmuştur ancak Tacitus’un belirttiği tarihler üzerinde yaygın bir uzlaşı bulunmamaktadır. Daha yaygın olan inanç ise olayların 60-61 arasında gerçekleştiğidir.

(Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.,, Kevin K. Carroll, “The Date of Boudicca's Revolt”, Britannia, Vol.

10, 1979, p. 197.)

69 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 82.

70 Burns, a.g.e., p. 14.

71 Aynı yer, p. 14.

72 A.P.Stone, a.g.e., p. 7.

35 Romalılaşmanın, Britanya’daki nüfusa eşit şekilde etki etmediğidir. Örneğin, ovalarda yaşayan halkın yanında kasaba ve üst sınıf arasında Romalılaşmanın tamamlandığı söylenebilse de, Galler ve dağlık kuzey bölgesinin tamamen Romalılaşmadığı da açıktır.

Her ne kadar Britanya tamamen Romalılaşmasa da, uzun süren Roma döneminin etkilerinin Romalıların adayı terk etmesi ile bitmeyecek kadar güçlü olduğu görülmüştür. VI. yüzyılda bile Roma’nın “ruhunun” birçok alanda Britanya’da etkisini koruması bunun kanıtı olarak değerlendirilebilir.73

Bu etkinin gücü, Britanya içerisinde Roma yönetiminin sorunsuzca kabul edildiği anlamına da gelmemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi tam anlamı ile Romalılaşamayan kuzey ve dağlık bölgelerden Britanya’daki Roma yönetimine saldırılar devam etmiştir. Bu saldırılar çok ciddi boyuta ulaştığı için, Agricola döneminde, Roma yönetimi, bir hat oluşturarak saldırıları engellemeye ve Roma hâkimiyetini İskoçya topraklarında yaymaya çalışmış olsa da başarılı olamamıştır.

Agricola sonrasında da İskoçya ve İrlanda’da Roma hâkimiyeti sağlanamamıştır.

İmparator Hadrian döneminde de dağlık kuzey bölgesi işgal edilemediği gibi, buradan gelen saldırıları önlemek için 122 yılında uzunluğu yaklaşık 100 kilometre olan Hadrian Duvarı inşa edilmiştir.74 Bu duvar, gelen saldırıları önleme konusunda yeterli olmamış olacak ki, saldırıları önlemek amacıyla, daha kuzeyde Antonine Duvarı olarak bilinen bir başka duvar daha inşa edilmiştir. 60 kilometre uzunluğa sahip olan bu duvarın yapımına 142’de, İmparator Antonius Pius tarafından başlanmıştır.75 Bu duvarlar her ne kadar Kuzeyden gelecek saldırıları önlemeye yönelik denizden denize bir set çekmiş olsa da, Britanya tarihinde, dağlık kuzey bölgesinin, Ada’nın güney kısmından fikri ve fiziksel olarak ayrılmasının da temellerini oluşturmuşlardır. Bu noktada, 2014’de yapılan İskoçya Bağımsızlık Referandumu’nda İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılması yönünde bir sonuç çıkmamış olsa da İskoçya'nın Birleşik Krallık içindeki geleceği soru işaretleri barındırmaktadır. Bu yönüyle İskoçya’nın Birleşik Krallık'tan ayrılmasına ilişkin referandum, İskoçya’daki bölgesel hükümetin eski lideri (First Minister) Alex Salmond'un milliyetçi veya fevri bir çıkışı olarak görülmemelidir.

73 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Francis Haverfield, The Romanization of Roman Britain, Oxford, Oxford University Press, 1915.

74 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 83.

75 “Frontiers of the Roman Empire”, http://whc.unesco.org/en/list/430, (24.12.2013).

36 Aksine, İskoçları referanduma iten şeyin kökenlerinin neredeyse 2000 yıl öncesine uzanan bir ayrılıktan güç aldığı da dikkate alınmalıdır.

III. yüzyılın başıyla beraber Roma’nın Ada’ya hâkim olduğu söylenebilir. Bunun yanında Kelt ve Romalılar yukarıda da değinildiği üzere kaynaşmışlardır. Bu kaynaşma, o kadar kuvvetli olmuş ki, 410’da ekonomik, toplumsal ve askeri anlamda Ada’yı geliştiren Roma, tamamıyla Britanya’yı terk ettiğinde, Romalılaşan Kelt’ler bu ayrılıştan büyük üzüntü duymuşlardır. Romalılaşmanın köylere kadar indiği Britanya, zengin bir Ada haline gelmiş ve bu zenginlik III. yüzyılın sonlarından itibaren Saxon haydutların ilgisini çekmeye başlamıştır.76

III. yüzyılın sonunda korsan baskınları şeklinde başlayan saldırılar, 368 tarihinden sonra sıklaşmıştır. O dönemde Roma İmparatorluğu General Theodosius’u, yağmacılara gözdağı vermesi için Ada’ya göndermiştir. Büyük bir orduya sahip olan general, görevinde başarılı olarak yağmacıları denizin karşısına geri göndermeyi başarmıştır. Bunun yanında Ada’nın, Avrupa Kıtası’na yakın olan kıyılarında saldırılara karşı askerler konuşlandırılmıştır. Ancak ilerleyen yıllarda Roma, Kıta Avrupası’nda var olan kendi sorunları ile ilgilenmeye başladığından, askerlerini Ada’dan çekmeye başlamış ve Roma askerlerinin çekilmeye başlaması ile zayıflayan savunma, yağmacılar tarafından kolayca fark edilmiştir. Akabinde ise daha büyük ölçekli saldırılar başladığı gibi Hadrian Duvarı’nın kuzeyinden de saldırılar artmıştır.77

410 senesinde son Roma kuvvetinin de adayı terk etmesinin ardından, eldeki mevcut kuvvetler ile Saxon istilasına karşı koymanın mümkün olmadığı görülmüştür.

Roma’dan “ümitsizce” yardım istenmesine rağmen olumlu cevap alınamamıştır. Roma hâkimiyeti sonrasında, kendi içinde birçok yerli kral arasında bölünmüş olan Britanya’nın durumu, Saxon istilasının başarıya ulaşmasındaki önemli etkenlerden birisidir. Her ne kadar burada “Saxon istilası” şeklinde kullanılsa da, Saxon’dan kast edilen şey Angel, Saxon ve Jut’lar olmak üzere Cermen ırkına ait üç kabiledir.78

76 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 84-87.

77 Arthur Weigall, Wanderings in Anglo-Saxon Britain, New York, George H. Doran Company, 1927, p.

21-23.

78 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 102-106.

37 Angeller ise, bu üçlünün içerisinde Britanya adasına yönelik hareketin en önemli öğesi olarak kabul edilirler.79 Adaya ilk gelen Jut’lar olsa da, Angeller* sahip oldukları önemden dolayı, isimlerini “Ange – Land – England” dönüşümünde görüldüğü üzere İngiltere’ye vermişlerdir.80 Alternatif bir düşünceye göre Orta Avrupa’da geniş bir bölgeye yayılmış olan Almanlar için81 Britanya, coğrafi anlamda ensiz bir Ada’dır.**

Almancada “eng”in dar/ensiz anlamına geldiğini düşünürsek, Eng-Land’ın Almanlarca

“dar ülke” olarak adlandırılmış olması da bir ihtimal olarak düşünülebilir.82

İşgale geri dönersek, Saxon işgalinin gerçek anlamda bir işgal olup olmadığı da İngiltere tarihinde sorgulanan konular arasındadır. Bu noktada sorgulanan şey bazı kaynakların kesin bilgi olarak verdiği, bazılarının ise efsane olarak ele aldığı Hengist ve Horsa liderliğindeki Saxonların, Ada’ya davet edilmiş olmaları durumudur. Britanyalı şef Vortigern, İskoçya’dan gelen saldırılar karşısında, Roma döneminde savaşmayı ve nasıl yöneteceklerini unutan Bretonlar’ın yetersiz kaldığını anlayarak, Hengist ile Horsa liderliğindeki Saxonları, İskoçlar ile savaşmaları için Ada’ya davet etmiştir. Saxonlar, Ada’ya geldikten sonra görevlerini yerine getirmiş ve İskoçları kendi bölgelerine itmeyi başarmışlardır. Ancak Ada’ya gelen Saxonlar, üstünlüklerinin farkına vararak, geri dönmemişlerdir. Bunun yanında Kıta Avrupası’nda bulunan kendi kabilelerine ait insanları da Ada’ya çağırmışlardır. Böylece kendilerini Ada’ya davet edenlerin aleyhine Britanya’da hâkimiyetlerini sağlamışlardır.83

Bu hâkimiyetin sağlanması elbette kolay olmamıştır. Hengist ve Horsa’nın 455 yılında Vortigern’e karşı başlattıkları savaşta Hengist, Horsa’nın savaşırken ölmesinin ardından, oğlu ile birlikte Bretonlara karşı olan savaşını devam ettirmiş ve birçok

79 Weigall, a.g.e., p. 24.

* İngilizce literatürde sıklıkla Angeller (Angels) yerine, İngiliz (English) kelimesi kullanılmaktadır.

Kitaplarda, Britanya’nın işgalinde yer alan bu üç kabile, Jutlar, İngilizler ve Saksonlar olarak da verilmektedir. Ayrıca bkz., (Grant Allen, Anglo-Saxon Britain, London, Society for Promoting Christian Knowledge, 1891. p. 7.)

80 Mary Platt Parmele, A Short History of England, New York, Charles Scribner’s Sons, 1898, p. 22.

81 Bu konu ile ilgili ayrıca bkz., İbrahim S. Canbolat, Değişen Dünyada Almanya ve Türkler, Ulusal Çıkar Ulusal Birlik ve Kamuoyu Tercihi Açısından Bir İnceleme, Bursa, Alfa Aktüel Yayınları, 2009, s. 87-91.

** Büyük Britanya Adası’nın hiçbir yeri denizden 113 kilometreden daha uzak değildir. ( Burns, a.g.e., p.

XIII.)

82 İbrahim S. Canbolat, 30.06.2014, kişisel görüşme.

83 Bu konu ile ilgili ayrıca bkz., Parmele, a.g.e., p. 14; Maurois, C. I, a.g.e., s. 29-32; Burns, a.g.e., p. 26;

A.P.Stone, a.g.e., p. 8.

38 Breton birliğini yenilgiye uğratmıştır. Yenilgi almaya devam eden Bretonlar, 457 yılında Kent’i* terk etmek zorunda kalmışlardır. Sonrasında Saxonlar, Galliler ile de ciddi savaşlar içerisine de girmişlerdir. 500’lü yıllardan sonra yeni göçler gelmiş ve Bretonlar ile aralarında uzun süren savaşlar vuku bulmuştur.84 Bu Cermen kabileleri, verilen mücadelelerle Ada’nın çeşitli bölgelerine yerleşmeyi başarmışlardır.85 Ada’ya yerleşen Anglo-Saxonlar, VII. yüzyıla gelindiğinde, Bretonların büyük çoğunluğunu kontrolleri altına almışlardır. IX. yüzyılın ilk çeyreğinde Ada’nın güney batısında yer alan Cornwall’de sıkışmış bulunan Bretonlar da Anglo-Saxon hâkimiyetine girmişlerdir.86

Her ne kadar Anglo – Saxonlardan tek bir vücut gibi bahsedilse de, Britanya Adası’na değişik zaman ve liderler ile gelen bu kavimlerin tek bir krallık altında birleşmesi kolay olmamıştır. Bu kavimlere liderlik eden Kent, Sussex, Essex, Wessex, East Angila, Northumbria ve Mercia Krallıkları arasında var olan ciddi anlaşmazlıklar, birçok savaşı beraberinde getirerek uzun bir mücadele döneminin yaşanmasına sebebiyet vermiştir.87 Bu krallıkların birleşmesi, 827 yılında, Wessex Kralı Egbert önderliğinde gerçekleşmiştir. Egbert, 827 tarihinden sonra ölümüne kadar bir taraftan Britanya’daki hâkimiyetini korumak amacıyla mücadelesini sürdürürken, bir taraftan da kuzeyden gelen Danimarkalı istilacılar ile mücadeleye devam etmek zorunda kalmıştır.

Kral’ın ölümünün ardından tahta oğlu Ethelwulf geçmiş ve tahtta kaldığı sürede ağırlıklı olarak Danimarkalıların saldırıları ile meşgul olmuştur. 851 yılı, bu mücadelede önemlidir, çünkü bu yıl içinde Danimarkalı işgalciler kış aylarını önce Thanet’te, 4 yıl sonra ise Sheppey Adası’nda geçirmişlerdir.88 Diğer bir deyişle, kış aylarında ülkelerine dönmeyen Danimarkalılar, Ada’da kalıcı olacaklarını göstermişlerdir.

Danimarkalıların Ada’yı işgale çalışmaları, Anglo – Saxon krallıklara aralarında var olan sorunları bir tarafa bırakıp ortak düşmana karşı bir arada durmaları gerekliliğini

* Güney Doğu İngiltere’de bulunan kontluk.

84 John Allen Giles, The Anglo-Saxon Chronicle, London, G. Bell and Sons, Ltd, 1914, p. 7-9.

85 Bu konu ile ilgili ayrıca bkz., Thomas Wright, The Celt, The Roman, and The Saxon: A History of The Early İnhabitants of Britain, London, Kegan Paul, Trench, Trubner, & CO. LTD, 1892, p. 455.

86 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 117.

87 A.P.Stone, a.g.e., p. 9-10.

88 Giles, a.g.e., p. 44-47.

39 hatırlatmıştır.89 Bu bağlamda, İngiltere tarihi için önemli olduğunu söyleyebileceğimiz Kral Alfred’in, Danimarkalılar ile yaptığı savaşları İhsan Yurdoğlu, “adada ilk milliyet fikrinin doğuş tarihi” olarak nitelendirmektedir.90 “Büyük” lâkabı ile anılan Alfred’in, İngiliz tarihi için önemi, Danimarkalılarca işgal edilen Ada’yı yeniden fethetmesi ve tek bir İngiliz Krallığı’nı yeniden canlandırmasından ötürüdür. Biraz açmak gerekirse, 878 yılında Danimarkalıların, Ada’nın büyük kısmını fetih etmiş olmasıyla, Wessex Kralı olan Alfred Kıta Avrupası’na kaçmak zorunda kalmış ve toprağı olmayan bir Kral konumuna düşmüştür. Sabırlı davranan Alfred, yavaş yavaş ordusunu toplamış ve güçlü bir ordu topladığını bilmeyen Danimarkalılara saldırmıştır. Bu saldırı ile iyi silahlanmış Danimarkalıları mağlup etmeyi başarmıştır.* Londra’nın da ele geçirilmesiyle iyice güçlenen Alfred, Danimarkalılara barış yapmanın dışında başka bir çare bırakmamıştır.

Alfred yönetimsel anlamda önemli işler yaptığı da belirtilmelidir.91

Özetle, her ne kadar Britanya’ya ilk defa 787 yılında gelen Danimarkalılar kalabalık olmasalar da, Ada’nın büyük bir bölümünün kıyı kesimlerinde sorun çıkarmışlardır.92 Ancak ilk önceleri amaçları kıyı köylerini talan etmek olan işgalciler, daha sonra Ada’ya yerleşmeye başlamışlardır. Bunun sonunda Ada’nın sahibi Anglo-Saxonlar ile Danimarkalılar arasında savaş kaçınılmaz bir hale gelmiştir.93 Alfred ve ondan sonra gelenler ise Anglo-Saxon “prestijini” arttırmışlardır. Alfred’den sonra tahta çıkan oğlu Edward döneminde, Danimarkalılar kültürel anlamda da Anglo – Saxon etkisi altına girmişlerdir. Babası Edward’ın ölümünün ardından tahta çıkan Athelstan (Æthelstan) ise İskoçya ve Galler üzerinde de hâkimiyetini kurması sebebiyle artık Wessex Kralı olmanın çok ötesine geçerek ve Britanya Kralı haline gelmiştir.94

89 Maurois, C. I,, a.g.e., s. 62.

90 Yurdoğlu, C. I, a.g.e., s. 130.

* Bu galibiyeti kazanmanın çok zor olduğu söylenebilir. Çünkü Alfred, yalnızca Vikingler ile savaşmamış, mücadelesini sürdürebilmek için gerekli olan maddiyatı elde etmek için halkını da ikna etmeye çalışmıştır. Öyle ki, bazı kiliselerden ve toprak sahiplerinden gereksinim duyduğu maddiyatı, bir takım direnmeler olmasına rağmen elde ederek, önemli imtiyazlar kazanmıştır. Bu başarı, kendisinden sonra gelecek olan krallar tarafından da kullanılarak, İngiltere’nin iyi yönetilen krallıklardan birisi haline

* Bu galibiyeti kazanmanın çok zor olduğu söylenebilir. Çünkü Alfred, yalnızca Vikingler ile savaşmamış, mücadelesini sürdürebilmek için gerekli olan maddiyatı elde etmek için halkını da ikna etmeye çalışmıştır. Öyle ki, bazı kiliselerden ve toprak sahiplerinden gereksinim duyduğu maddiyatı, bir takım direnmeler olmasına rağmen elde ederek, önemli imtiyazlar kazanmıştır. Bu başarı, kendisinden sonra gelecek olan krallar tarafından da kullanılarak, İngiltere’nin iyi yönetilen krallıklardan birisi haline