• Sonuç bulunamadı

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Commonwealth Üyeliğinden Ayrılması: İmaj ve Gerçek Üzerine Bir Değerlendirme

ÜLKELERİNİN COMMONWEALTH İÇİNDEKİ YERİ

6. Dekolonizasyon ve Britanya Uluslar Commonwealth’inin Dönüşümü

8.2. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Commonwealth Üyeliğinden Ayrılması: İmaj ve Gerçek Üzerine Bir Değerlendirme

Güney Afrika’nın üyelikten çıkmasını zorunlu hale getiren temel sebep;

Commonwealth’in yeni üyelerinin, Güney Afrika’da 1948 yılında yapılan seçimlerden galip çıkan ve Apartheid Rejimi’ni, Commonwealth içerisinde görmek istememeleridir.457 Yusuf Dadoo, Güney Afrika’nın Commonwealth üyeliği sonlanmadan önce hem bu ülkede yasal temellere oturtulan ırkçılığı, hem de ırkçılığın Commonwealth’i nasıl etkileyeceğinin üzerinde durmuştur. Dadoo sorunun sebebini, o dönemde Güney Afrika nüfusun %80’ine tekabül eden 12 milyon siyahi bulunmasına rağmen, ülkenin sahip olduğu zenginlikler ve ülke yönetimi siyahilerle paylaşılmak istenilmemesi olarak açıklamaktadır. Dadoo’ya göre, ayrılık anlamına gelen

“Apartheid” politikasında siyahiler ucuz iş gücünü karşılamakla görevlendirilmişlerdi.

456 1960 Commonwealth Başbakanlar Konferansı sonuç bildirisinin tam metni için bkz., “Meeting of Commonwealth Prime Ministers, 1960, Final Communique”, http://www.keepeek.com/Digital-Asset-

Management/oecd/commonwealth/development/the-commonwealth-at-the-summit/meeting-of-commonwealth-prime-ministers-1960-london-3-13-may_9781848594333-12-en#page1, (24.02.2015).

457 Harris, a.g.e., p. 12.

173 1960 yılında Apartheid Rejimi’nin hukuk sistemini barışçıl yollarla eleştiren protestocuların bulunduğu kalabalığa yönelik yapılan katliamın ardından konu BM’ye taşınsa da Güney Afrika üzerine gereken baskı yapılmamıştır. Dadoo BM tarafından yapılmayan bu baskının diğer bazı ülkelerce yapılmaya çalışıldığına değinmiştir.

Örneğin Afrikalı bağımsız devletler, Güney Afrika’yla diplomatik ilişkilerini kestikleri gibi bu ülkeye yönelik daha fazla zorlayıcı önlem almaya kararlı bir görüntü vermişlerdir. Afrika dışında ise Malaya (Malezya) en sert tepkiyi veren ülkelerin başındadır. Güney Afrika’ya ticari boykot uygulayan Malezya’ya Karayipler’den de destek gelmiş, Trinidad ve Jamaika da bu boykota katılmışlardır. Britanya’da da bir takım gönüllü hareketler, Güney Afrika ürünlerine karşı boykot uygulamışlardır. Oluşan ortamı dikkate alarak, kısa süre sonra yapılacak olan Commonwealth Başbakanlar Toplantısı’nda Güney Afrika Başbakanı Dr. Hendrik Verwoerd’in yoğun bir baskı altında kalacağı öngörüsünde bulunan Dadoo, Güney Afrika’nın Commonwealth’den atılmasının önemini ayrıca vurgulamıştır. Çünkü haklı olarak Başbakan Verwoerd’in konferans sonrasında ülkesine Commonwealth üyesi olarak dönmesi, uygulanan Apartheid politikasının onaylanması/cesaretlendirilmesi anlamına gelecekti.458

Yukarıdaki düşünceye ek olarak, Güney Afrika’nın uyguladığı ırkçı politika ile Modern Commonwealth içerisinde kalması gerçek bir ikilem de oluşturmaktaydı. Gerek Britanya İmparatorluğu, gerekse Commonwealth tarihine baktığımızda her ikisinin de tarihsel olarak ırk üstünlüğüne dayandığı görülebilir. Ancak İmparatorluğun çözülmeye başlamasının ardından (Hindistan ve Pakistan’ın üyeliği ile başlayan süreç) oluşan Modern Commonwealth’in Britanyalı olmayan yeni üyeleriyle ırksal eşitliğin yer aldığı bir Birlikteliğe evrildiği söylenebilir.459 Özellikle Macmillan’ın “Değişim Rüzgârı”

konuşmasının ardından Commonwealth’in içerisinde bulunduğu gerçeklik dikkate alındığında, Güney Afrika’nın mevcut üyeliğinin Commonwealth içerisinde bir krize sebebiyet vermesi mümkün görünmekteydi. Bu sebeple aşağıda da ele alınacak 1961 Commonwealth Başbakanlar Konferansı’nda konu görüşülmüş ve Güney Afrika’nın üyeliği sonlanmıştır.

458 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Yusuf M. Dadoo, “Racial Crisis In South Africa”, Pakistan Horizon, Vol. 14, No. 1, 1961, p. 10-17.

459 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Frank Hayes, “South Africa's Departure from the Commonwealth, 1960-1961”, The International History Review, Vol. 2, No. 3, Jul., 1980, p. 453.

174 Üyeliğin sonlandırılmasına farklı açıdan bakanlar da bulunmaktaydı. Örneğin Cape Town Piskoposu, Güney Afrika’nın, “aile” olarak nitelendirdiği Commonwealth’den çıkarılmaması gerektiğini savunmuştur. O’na göre Güney Afrika’daki beyaz olmayan insanların büyük bir çoğunluğu Commonwealth’den çıkmak istememektedir. Çünkü bu insanlar Commonwealth içerisindeyken, kendilerini tamamıyla izole edilmiş ve unutulmuş hissetmemektedirler. Güney Afrika’nın Commonwealth’den çıkarılmasıyla bu insanlar hem yalnızlaşacak, hem de Güney Afrika politikalarından dolayı ahlaki bir baskı hissetmeyecekti.460 Elbette bu görüşün de savunulabilir bir tarafı bulunmaktadır; fakat Güney Afrika’yı Commonwealth içerisinde tutmak, Apartheid politikasının üstü örtülü bir biçimde onaylanması anlamına geleceği gibi mevcut üyeler ve üyeliği muhtemel olan ülkelerin Commonwealth’deki geleceklerini tehlikeye düşürecekti.

Burada “imaj ve gerçek” bağlamında sorulması gereken soru, Güney Afrika’nın üyeliğinin sonlandırılmasının ardından, Birleşik Krallık’ın bu ülkeye yönelik politikasında bir değişikliğe gidip gitmediğidir. Bu ülkeyle ağırlıklı olarak ticari ilişkilere sahip olan Birleşik Krallık, 1970’li yıllarda dahi yatırım ve ticarette Güney Afrika’da lider konumda bulunmayı sürdürmüştür.461 Daha spesifik olarak 1977 yılına bakarsak Güney Afrika’dan alüminyum, platin, krom, manganez, elmas ve altın başta olmak üzere bir çok önemli madeni büyük miktarlarda satın alan Birleşik Krallık’ın, Apartheid Rejimi ile ilişkilerine normal olarak devam ettiği görülmektedir.462 Ancak aynı Birleşik Krallık, 1977 yılında gerçekleştirilen Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı’nda kabul edilen Gleneagles Antlaşması’na da imza koymuştur. Gleneagles Anlaşması’nın sporda ırkçılığın sonlandırılması temelinde Güney Afrika’dan gelen kuruluş, takım ve sporcuların müsabakalardan ve spor organizasyonlarından uzak

460 Letter to The Times, ist March, 1961’den aktaran J. D. Bruce Miller, “The Commonwealth Association in Theory and Practice”, Journal of the Royal Society of Arts, Vol. 109, No. 5061, Aug., 1961, p. 717.

461 Bengt Ahlsen, Södra Afrika, Stockholm, 1978, s.28’den aktaran Gürhan Uçkan, Çağdaş Sömürgecilik ve Emperyalist Yayılma Örneği Güney Afrika Cumhuriyeti, İstanbul, Yarın Yayınları, 1986, s. 78.

462 Barbara Rogers, Brian Bolton, Sanctions Against South Africa, Manchester, 1981, s.26’dan aktaran Aynı yer, s. 79-80.

175 tutulmasına ilişkin463 olduğunu dikkate alırsak, uygulanan “imaj ve gerçek”

politikasının farkına varabiliriz. Burada oluşturulan Apartheid Rejimi karşıtlığını yansıtan “imaj”, spor gibi dış ilişkilerde daha “önemsiz” bir konu üzerinden inşa edilmekteyken, “gerçek” Güney Afrika ile ikili ilişkilerin temelini oluşturan hammadde, yatırım ve ticaret üzerinden yürütülmekteydi.

8-17 Mart 1961 tarihleri arasında yapılan Commonwealth Başbakanlar Konferansı, Güney Afrika’nın Commonwealth içerisindeki geleceği için “hayati”

öneme sahipti. Konferans’ta Güney Afrika’nın takip ettiği ırk temelli politika, liderler arasında tartışılmış ve Güney Afrika Başbakanı Verwoerd, kendisini savunmak durumunda kalmıştır. Bu tartışmaların sonucunda Başbakan, Commonwealth üyeliğine bir cumhuriyet olarak devam etmeyi öngören başvurusunu geri çekeceğini ilan etmiş ve böylece Güney Afrika’nın Commonwealth üyeliği sonlanmıştır. 464

Bunun yanında 1961 Konferansı’nda liderler, Kıbrıs’ın üye olma isteğini kabul etmişler ve bağımsızlığını kısa süre sonra kazanacak olan Sierra Leone’yi gerekli yasal süreci tamamlamasının ardından, Commonwealth üyesi olarak görmek istediklerini belirtmişlerdir. Bunların dışında Kongo ve Laos’ta yaşanan sorunların ön plana çıktığı Konferans’ta silahsızlanma konusu da detaylandırılmıştır. Bu bağlamda final bildirisinde silahsızlanma ile ilgili ayrı bir ek sunulmuş ve silahsızlanmanın nasıl sağlanacağına yönelik altı maddeden oluşan ilkeler açıklanarak genel bir yol haritası çizilmeye çalışılmıştır.465

1961 Konferansı’nın Modern Commonwealth’e getirdiği birkaç yenilik bulunmaktadır. Bunlardan ilki elbette bir ülkenin Commonwealth üyeliğinden ayrılmasıdır. Bu yönüyle Güney Afrika’nın Commonwealth üyeliğinden çıkması yasal temellere dayandırılmış ırkçılığı uygulayan bir devletin Commonwealth üyesi

463 1977 tarihli Gleneagles Antlaşması’nın tam metni için ayrıca bkz., “The Gleneagles Agreement on Sporting Contacts with South Africa”, http://thecommonwealth.org/sites/default/files/history-items/documents/GleneaglesAgreement.pdf, (27.02.2015).

464 1961 Commonwealth Başbakanlar Konferansı sonuç bildirisinin tam metni için bkz., “Meeting of Commonwealth Prime Ministers, 1961”, http://www.keepeek.com/Digital-Asset-

Management/oecd/commonwealth/development/the-commonwealth-at-the-summit/meeting-of-commonwealth-prime-ministers-1961-london-8-17-march_9781848594333-13-en#page1, (25.02.2015).

465 Aynı yer.

176 olamayacağını üstü kapalı olarak ortaya koymuştur. Buradan çıkacak sonuç, üye ülkelerin insan hakları ihlalleri veya ırkçılık yapamayacakları değil bunları Apartheid politikasında olduğu gibi yasal temellere dayandırmayacaklarıdır. İkinci olarak silahsızlanma konusunda eski başbakanlar konferanslarında olduğu gibi bazı genel temenniler yerine, bunun nasıl sağlanacağına yönelik daha açıklayıcı bir ek metne yer verilmesi önemsenmesi gereken bir ayrıntıdır.

8.3. 1962 ve 1964 Commonwealth Başbakanlar Konferansları: Birleşik Krallık’ın Avrupa Ekonomik Topluluğu’na Yaptığı Üyelik Başvurusu ve Sonuçları

Sierra Leone, Jamaika ve Trinidad Tobago ve daha sonra Tanzanya’ya katılacak olan Tangikanya’nın, ilk kez temsil edildikleri 1962 Konferansı’nda daha önceki toplantılarda da ele alınan silahsızlanma, nükleer silahlar ve denemeler, ekonomik gelişme gibi konular görüşülmüştür. Ancak Konferans’ta Birleşik Krallık’ın Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET)* katılmak için yaptığı başvurunun ve Commonwealth ülkelerini özelikle ticari olarak nasıl etkileyeceği konusu ön plana çıkmıştır. Birleşik Krallık’ın AET ile yürüttüğü müzakereler hakkında üyeleri bilgilendirerek onları rahatlatmaya çalıştığı görülmüştür. Birleşik Krallık özellikle AET’ye üye olunması durumunda hem Avrupa, hem de Commonwealth’de daha kuvvetli bir pozisyona sahip olacağının altını çizmiştir. Ayrıca devam etmekte olan müzakerelerde Birleşik Krallık’ın, Commonwealth üyesi ülkelerin görüşlerini dikkate alarak Örgüt’ün çıkarlarını savunmaya gayret edileceği de belirtilmiştir. Diğer taraftan Commonwealth üyesi ülkelerin başbakanları da ekonomik alandaki çekinceleri ve ülkelerinin özel ihtiyaçlarına ilişkin konularda hatırlatmada bulunmuşlardır. Bu ülkelerden olan Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka Birleşik Krallık’ın AET’ye girmesi durumunda mevcut olan ikili ticaret antlaşmalarının değiştirilmeden kalmasını isterken Britanya’nın

* Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun oluşumuyla başlayan, Avrupa Topluluğu’yla evrilen ve nihai olarak Avrupa Birliği olarak adlandırılacak olan uluslarüstü siyasal sistemin, entegrasyon sürecinde önemli bir yere sahiptir. Avrupa Ekonomik Topluluğu ismen ekonomik bir bütünleşme olarak görülse de, aslında siyasal birliği temellendirmekteydi. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Canbolat, Avrupa Birliği ve Türkiye.

Uluslarüstü Sistemle Ortaklık, a.g.e., s. 118-124.)

177 denizaşırı topraklarının (British Dependent Territories) büyük çoğunluğu AET üyeliğine olumlu bakmışlardır.466

Her ne kadar Birleşik Krallık kendisini AET’ye girmeye hazırlasa da dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle 1963 yılında bu üyeliği veto etmiştir. De Gaulle, 14 Ocak 1963’de yaptığı basın toplantısında kendisine yöneltilen, Britanya’nın (Birleşik Krallık kast edilmekte) Ortak Pazar’a girişi ve Avrupa’nın politik evrimine yönelik ülkesinin pozisyonunun ne olduğu sorusuna verdiği ayrıntılı cevapta Britanya’nın doğası gereğince Kıta Avrupası’ndan önemli ölçüde farklı olduğu üzerinde durmuştur. Britanya’nın denizlere ait olduğunu belirten De Gaulle, özgün alışkanlıkları ve gelenekleri olan bu ülkenin kendi döviz kuruyla bağlı pazarlarının olduğuna ve çok çeşitli/uzak ülkelerde ikmal hatlarının bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bunlara ek olarak Britanya’nın eski dominyonlarıyla yaptığı ticaretin altı ülkenin AET çatısında kurduğu sistemle uyum içerisinde çalışmasının mümkün olmadığını ve Britanya’nın kendi koşullarında AET’ye girmek istemesinin AET üyeleri için büyük problemlere sebep olacağını belirtmiştir.467

De Gaulle’ün Birleşik Krallık’ın üyeliği ile ilgili yaptığı açıklamasında haklı olduğu söylenebilir. Çünkü Britanyalı devlet adamlarının AET’ye üyelik başvurusunun yapıldığı 1961’den sonra yaptığı açıklamalar göstermiştir ki, Birleşik Krallık üye olmaya çalıştığı “uluslarüstü siyasal yapının” (AET) sahip olduğu gerçekliği468 anlama noktasında başarısızdı. Örneğin Britanyalı devlet adamı Dennis Vosper, Birleşik Krallık’ın AET’ye diğer Commonwealth üyelerinin temel çıkarlarını koruyacak bir yol bulunmadan üye olamayacağını belirtirken, dönemin Başbakanı olan Macmillan da AET ve Birleşik Krallık arasında kurulacak yakınlığın, ülkesinin Commonwealth ile olan ilişkisini engellemesi durumunda bunun bir kazançtan daha çok kayba sebep

466 1962 Commonwealth Başbakanlar Konferansı sonuç bildirisinin tam metni için bkz., “Meeting of commonwealth prime ministers, 1962, Final Communique”, http://www.keepeek.com/Digital-Asset-

Management/oecd/commonwealth/development/the-commonwealth-at-the-summit/meeting-of-commonwealth-prime-ministers-1962-london-10-19-september_9781848594333-14-en#page1, (02.03.2015).

467 Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle tarafından yapılan 14 Ocak 1963 tarihli basın toplantısının tam metni için bkz., “17. Press Conference by President de Gaulle, Paris 14th January 1963”, http://aei.pitt.edu/5777/1/5777.pdf, (02.03.2015).

468 Uluslarüstü siyasal sistem olarak tanımlanan Avrupa Birliği’nin sahip olduğu gerçeklik için bkz., Canbolat, Avrupa Birliği ve Türkiye. Uluslarüstü Sistemle Ortaklık, a.g.e.

178 olacağını belirtmiştir. Birleşik Krallık, 1973’de AET’ye üye olarak kabul edildiğinde Başbakanlık görevinde bulunan Edward Heath, 1961 yılında Commonwealth içerisindeki ticaretin önemini vurgulayarak, mevcut koşullarda Birleşik Krallık’ın AET’ye üye olamayacağını belirtmiştir.469 1962 Commonwealth Başbakanlar Konferansı’nı da dikkate aldığımızda Birleşik Krallık’ın AET’ye kendi şartlarında girmek istediği açık bir biçimde görülecektir.

Birleşik Krallık’ın AET üyeliği için yaptığı başvuru ve bu başvurunun Fransız vetosuna takılması, elbette Commonwealth için bir takım sonuçlar doğurmuştur.

Başvuru sonrasında gerçekleşen müzakereler, genel olarak bakıldığında yalnızca Birleşik Krallık ve AET arasında gerçekleşmemiş gibi görünse de Avusturalya, Yeni Zelanda ve Hindistan’ın da Brüksel’de bulunan delegasyonlarıyla sürece dolaylı olarak müdahil olmaları dikkate alınması gereken bir husustur. Bu üç Commonwealth üyesinin, delegasyon oluşturarak kendi çıkarlarını savunmaya çalışmaları hem Birleşik Krallık’a olan güven eksikliğini göstermekte, hem de Commonwealth üyelerinin Birleşik Krallık’ın AET’ye girmesini istemediklerini göstermektedir. Üyelik başvurusunun, başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Birleşik Krallık dikkatini, AET’den Commonwealth’e çevirmiş ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın sağlanacağı daha büyük bir Commonwealth oluşturulmasını ortaya koyan düşünceler gündeme gelmiştir. Ancak oluşan bu düşünceler kamuoyunda fazla dikkat çekmeyi başaramamıştır. Birleşik Krallık’ın başarısızlıkla son bulan ilk başvurusunun ardından Commonwealth üyelerinin Birleşik Krallık’a karşı duydukları güven eksikliği artmış ve bir “samimiyet” sorunu ortaya çıkmıştır.470

Birleşik Krallık’ın 1963’de AET’den aldığı veto sonrasında Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin dış politikada başarısız olmasının sebepleri arasında olan bir tepkisellik içerisine girdiği söylenebilir. Bir negatif dış politika faktörü olarak tepkisellik ve bu tepkiselliğin beraberinde getirdiği işlevsellik sorunu471 ağırlıklı olarak Birleşik

469Dennis Vosper, “The Commonwealth and the European Economic Community”, Pakistan Horizon, Vol. 15, No. 1, 1962, p. 5-6.

470 J. D. B. Miller, “The Commonwealth after de Gaulle”, International Journal, Vol. 19, No. 1, 1963/1964, p. 30-39.

471 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Canbolat, Gelişmekte Olan Ülkeler. Küresel, Politik ve Ekonomik Çıkar İlişkilerindeki Konumları, a.g.e, s. 195-201.

179 Krallık’ın Commonwealth ilişkilerinde kendisini göstermiştir. Aşağıda inceleyeceğimiz 1964 Commonwealth Başbakanlar Konferansı’nda alınan kararlarda Birleşik Krallık’ın liderlik konumunu daha fazla vurgulaması ve hızlı bir biçimde Commonwealth’i kurumsallaştırmaya çalışması bu görüşümüzü desteklemektedir.

8-15 Temmuz 1964 tarihleri arasında gerçekleşen Commonwealth Başbakanlar Konferansı, gerek Birleşik Krallık’ın Konferans’a koyduğu ağırlık, gerekse Commonwealth’in kurumsal yapılanmasına yönelik değişiklikler sebebiyle tepkisel olduğu söylenebilir. Uganda ve Kenya’nın ilk kez temsil edildiği bu Konferans’ta Commonwealth’in, artan “siyahi” üyeleri de dikkate alınarak, Birlikteliğin ırklar arasında var olan sorunların çözümüne yapabileceği katkı ön plana çıkarılmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bazı üyelerin Apartheid rejimine karşı uygulanmasını istediği ekonomik ambargo üzerine de uzlaşı sağlanamamıştır. Bunların yanında, Konferans’ta her ne kadar Commonwealth’in üyeler arasındaki sorunlarda arabuluculuk yapmak gibi bir fonksiyonu olmadığı belirtilse de üye ülkelerin başbakanları, Commonwealth’i anlaşmazlıkların çözümünde arabulucu olarak kabul ettiklerini belirtmişlerdir. Birleşik Krallık 1963 vetosunda azalmış gibi görünen uluslararası

“saygınlığını”, Commonwealth üyesi ülkeler nezdinde arttırmak için bir taraftan 20’den fazla ülkenin kendi gözetiminde/rehberliğinde bağımsızlığına ulaştığı vurgusunu yaparken, diğer taraftan da bundan sonra bağımsızlığını alacak bazı eski sömürgelerin hangi koşullarda bağımsız olabileceklerini açıklamıştır. Böylece dünya politikasında sahip olduğu önemin altı çizilmeye çalışılmıştır. 1964 Başbakanlar Konferansı’nda alınan en önemli kararlar birlikteliğin kurumsallaştırılmasına yöneliktir. Alınan kararların tepkisel olmasının bu kurumsallaşmayla ilişkilendirilebilir. 1949’da kurulan Modern Commonwealth “niçin kuruluşunun 15. yılında bir Sekreterlik kurmaya karar vermiş” ya da “niçin Commonwealth Parlamenter Birliği ve Commonwealth Vakfı’nı oluşturma yönüne irade beyanında bulunulmuştur?”472

472 1964 Commonwealth Başbakanlar Konferansı sonuç bildirisinin tam metni için bkz., “Meeting of Commonwealth Prime Ministers, 1964, Final Communique”, http://www.keepeek.com/Digital-Asset-

Management/oecd/commonwealth/development/the-commonwealth-at-the-summit/meeting-of-commonwealth-prime-ministers-1964-london-8-15-july_9781848594333-15-en#page1, (07.03.2015).

180 Bu soruya verilecek cevap AET’den gelen veto sonrasında Birleşik Krallık’ın çaresiz olmadığını, Commonwealth üzerinden gösterme çabası olarak özetlenebilir. Her ne kadar Commonwealth’in AET’ye bir alternatif olmadığı hükümet tarafından bilinse de Avrupa’ya dolaylı olarak bir cevap verilmeye çalışılmıştır. Ancak Örgüt’ün kurumsallaşmasına yönelik yapılan bu çalışmalar planlı ve işlevsel olamadığı için Commonwealth’in sonraki yıllardaki göreli etkisizliğinin de temellerini oluşturmuştur.

Bu konuyu, Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamü’l-Mülk’ün bir düşüncesine yer vererek tamamlamak gerekirse; Nizamü’l-Mülk, “Siyasetname” isimli ünlü eserinde devlet işlerinde acele edilmemesi gerektiğini belirtmiş ve ardından eklemiştir:

“acelecilik güçlünün değil zayıf adamın kârıdır.”473 Kısaca Birleşik Krallık’ın bu davranışıyla aslında dünya politikasında etki sahibi olmayan devletler gibi davrandığını söyleyebiliriz.

Yukarıdaki sorgulamaya verilebilecek bir başka tutarlı cevap daha bulunmaktadır. Bu cevap İngiliz realizminin tarihsel süreç içerisinde başarılı bir biçimde oluşturduğu ve sıklıkla kullandığı “imaj” oluşturmakla alakalıdır. Alex May’in, David McIntyre’ye atıfla belirttiği üzere 1964 yılında Başbakanlık koltuğuna oturan Harold Wilson ve Hükümeti, Commonwealth Sekreterliği’nin kurulmasını gönülsüzce kabul etmiştir. Wilson Hükümeti’nin, Commonwealth’in bir sekreterliğe sahip olmasıyla ulaşmak istediği hedef Commonwealth’in gelişmesinden ziyade, Birleşik Krallık ve Commonwealth arasına bir mesafe koyma imkânına sahip olmaya yönelikti.474 Wilson’ın, Commonwealth ile arasına bir mesafe koyma ihtiyacı hissetmesinin ülkesinin AET’ye girmek istemesiyle alakalı olduğu söylenebilir.

Hatırlanacağı üzere 1963 yılında De Gaulle, üyeliği veto ederken Britanya’nın eski sömürge ve kolonileriyle ilişkilerinden dolayı denizlere ait olduğunu belirtmişti. İşte bu noktada hükümet daha önce kendisi tarafından icra edilen görevleri Sekreterliğe devrederek, Commonwealth ile arasına mesafe koymuş olacak ve böylece De Gaulle’ün temel veto sebeplerinden birisinin ortadan kaldırılmasını sağlayacaktı. Diğer bir

473 Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, (çev. Mehmet Taha Ayar), İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, ts., s. 195.

474 W. David McIntyre, ‘Britain and the Creation of the Commonwealth Secretariat’, Journal of Imperial and Commonwealth History, 28/1 (2000), pp. 135–58’den aktaran Alex May, “Commonwealth or Europe?’: Macmillan’s Dilemma, 1961–63”, Britain, the Commonwealth and Europe The Commonwealth and Britain’s Applications to join the European Communities, (ed.) Alex May, Houndmills, Basingstoke, Hampshire, New York, Palgrave, 2001, p. 104.

181 anlatımla yaratılan “imaj” Commonwealth’in kurumsallaşması ve gelişmesi isteği olarak görünürken, “gerçek” Birleşik Krallık’ın AET’ye girmesinin önündeki temel engellerden birisinin kendi lehine çözülmesine yönelik olacaktır.