• Sonuç bulunamadı

İMAJ VE GERÇEK ÜZERİNE: KAVRAMSAL VE TEORİK BİR YAKLAŞIM

3. Commonwealth’in İmaj Boyutu

Giriş bölümünde de bahsedildiği üzere, Cromwell öncülüğünde başlatılan iç savaşın kazanılmasının ardından, İrlanda ve İskoçya’nın kaybedilmesinin önüne geçmek için stratejik amaçlarla seçilmiş olan Commonwealth kavramı, tarihsel süreç içerisinde farklı anlamlar taşıyarak, İmparatorluğun imaj çalışmalarına hizmet etmiştir. 1949 öncesinde Kanada’nın kendini yönetmek istemesiyle örgütlenme süreci de başlayan Commonwealth’in, öncelikle yeni bir “Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı” önlemek için

“İngiliz realizminin” ürettiği rasyonel bir imaj politikası olarak ortaya çıktığı ifade edilebilir. 1949 Londra Deklarasyonu ile kurulan Modern Commonwealth’in de bu yönüyle imaj ağırlıklı bir politika tercihi olduğu söylenebilir. Bu yönüyle hem dominyonlardan oluşan Commonwealth, hem de 1949’da Londra Deklarasyonu ile ortaya çıkan Modern Commonwealth’in, geleneksel İngiliz politikasıyla uyum içerisinde olduğu ileri sürülebilir. Tezin genelinde de imaj ve gerçek çerçevesinde ele alınacak olan bu geleneksel İngiliz imaj politikasının, Commonwealth’i ortaya çıkarma noktasında da başarılı olduğu belirtilebilir. Elbette dekolonizasyon sürecine giren Britanya İmparatorluğu’nun varlığının salt imaj politikalarıyla sağlanmasının mümkün olmadığı da siyasiler tarafından bilinmekteydi. Bu sebeple çalışmanın ikinci bölümünde detaylandırılacak olan İmparatorluğun koloni ve sömürgeleriyle oluşturduğu yapısal bağımlılığın taşıdığı önem de dikkate alınması gereken hususlar arasındadır.

35 Konjonktürel Gerçeklik Perspektifi için bkz. İbrahim S. Canbolat, Örümcek Evinde Oturulmaz, İstanbul, Alfa Aktüel, 2014, s. 124-128.

22 Britanya İmparatorluğu’nu tüm kıtalara yayılmış, büyük kısmı tropik ve sayısız mülkten oluşan bir bohçacı torbasına benzeten Anderson’un belirttiği üzere;

İmparatorluğun kontrolü altına aldığı halklar içinde çok küçük bir azınlık dışında, İmparatorluğun merkezi ile dinsel, dilsel, kültürel, siyasal ve iktisadi anlamda uzun vadeli bir bağı bulunmamaktaydı.36 İmparatorluk, dekolonizasyon sonrasında da ilişkilerin devamını sağlayabilmek için bu azınlığa önem vermekteydi. İmparatorluğun merkeziyle çeşitli bağlara sahip olan bu azınlığı Galtung “köprübaşı” olarak kavramsallaştırmıştır. O’na göre “çevrenin” merkezinin, “merkezin” merkezi ile olan bir çıkar uyumu bulunmaktadır ve bu uyum, iki merkez arasındaki bağın temellerini oluşturmaktadır. Buna paralel olarak, çevrenin merkezindeki siyasi/ekonomik elitlerin varlığı, merkezin merkezi lehine kurulan ilişkilerin sürdürülmesinde kilit role sahiptir.37

Britanya İmparatorluğu, tarihten aldığı dersle varlık sorununu yalnızca bahsi geçen “köprübaşlarına” endekslememiştir. Buna ek olarak, eski ilişki ağını sağlamaya yönelik “imaj” çalışmaları da Britanyalı siyasiler tarafından olabildiğince önemsenmiştir. Bu imaj çalışmalarından birisinin de Commonwealth olduğu söylenebilir. Commonwealth ismi ile eski koloni ve sömürgelerle ortak bir “iyilik”

vurgusu yapılmaya çalışılmıştır. Böylece stratejik amaçlarla seçilen bu isimle monarşiye ilişkin olmayan yeni bir tür bağ oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak çalışmanın sonraki bölümlerinde de görüleceği üzere Commonwealth’in temelinde yer alan “ortak”

(common) ibaresi işlevsel olamayarak salt “imaj” olarak kalmıştır. Bunun en önemli göstergelerinden biri Örgüt’ün önemli bir konuda/alanda itibarını arttıracak şekilde kendisini kanıtlayamamış olmasıdır.

Engin’in kimlik, imaj ve itibarın birbirleriyle ilişkisini ve bunların kurumlar için ifade ettiği önemi ele aldığı çalışmasında değindiği üzere; olumlu yönde var olan imajın oluşturduğu itibar, kurumlara birçok alanda katkı yapmaktadır. O’na göre bu bağlamda oluşan güçlü kurum itibarı da “adeta güçlü bir manyetik alan gibidir”. Bu itibar kurumun karşılaştığı sorun ve krizleri de en az zararla atlatabilmesine katkıda

36 Benedict Anderson, Hayali Cemaatler Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması, (çev. İskender Savaşır), İstanbul, Metis Yayınları, 2002, s.108.

37 Johan Galtung, “Emperyalizmin Yapısal Teorisi”, Uluslararası İlişkiler, C. 1, S. 2, Yaz, 2004, s. 30-32.

23 bulunmaktadır.38 Burada bir kuruma ilişkin olarak ortaya koyulan düşünceler, Commonwealth gibi uluslararası bir örgüt için de geçerli kabul edilebilir. Bu durumda 1949’da kurulan Modern Commonwealth’in imajıyla Örgüt’e itibar kazandırmadığı ileri sürülebileceği gibi birçok ülkenin Commonwealth üyesi olması da Örgüt’ün “güçlü bir manyetik alana” sahip olmasından ziyade eski bağımlılıklar, mecburiyet, eşitlik hissi, karşılıklı çıkar ve üyelere sağlanan serbestliğe paralel olarak düşünülebilir.

Yukarıda bahsi geçen itibarın sağlam bir biçimde inşa edilmesi için imajın gerçek olması gerekirken, bu süreçteki algı yönetiminin de iyi bir biçimde idare edilmesi gerekmektedir. Ancak şu da belirtilmelidir ki, itibar kazanılması gereken bir hususken imaj kurgulanabilmekte, yönetilebilmekte ve sıklıkla bahsedildiği üzere gerçeği yansıtmayabilmektedir. Bu sebeple dışarıya yönelik olarak yapılacak halkla ilişkiler çalışmalarında olumlu bir imajdan ziyade itibarın tanımlanması daha isabetli olacaktır.39 Bu saptama Commonwealth’e uyarlandığında 1949’dan bugüne kadar, Örgüt’ün önemli bir konuda/sorunda dünyada ses getirebilecek çözümler sunamadığı söylenebilir. Bu sebeple Örgüt’ün rüştünü ispat etmesi bir gereklilik olarak değerlendirilebilir. Böylece, Commonwealth’in daha önce çok da sahip olmadığı güvenilirlik/itibar üye ülkeler nezdinde inşa edilebilecektir. Burada itibara ilişkin tarihsel bir analiz yapılarak konunun Modern Commonwealth ile yorumlanması, imaj ve itibar ilişkisinin anlaşılması için faydalı olabilir.

Cannadine, Britanya İmparatorluğu’nun gücünün zirvesinde olduğu 19. yüzyılda (özellikle ilk üç çeyreğinde) Kraliyet’in dâhil olduğu törenlerin çok önemsenmediğini ve Kraliyet ailesinin bugünkü kadar popüler olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır.

Cannadine, bunların yanında gerçekleştirilen törenlerin yetersiz olmasının yanında profesyonelce yapılmadığına da değinmiştir. 1870’lerden sonra ise görkemli törenlerin de yardımıyla Kraliçe Victoria nezdinde monarşinin kamusal imajı düzeltilmeye başlanmıştır. Bu bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü yeni birer dünya gücü olma iddiasıyla ortaya çıkan devletlere karşı İmparatorluğun itibarının korunması

38 Elif Engin, “Kurum İmajı Çerçevesinde Kimlik, İmaj ve İtibar İlişkisine Genel Bir Bakış”, İmaj Üretimi, (ed.) Güzin Ilıcak Aydınalp, Ankara, Nobel, 2014, s. 14-15.

39 Gyorgy Szondi, “Central and Eastern European Public Diplomacy”, Handbook of Public Diplomacy, Nancy Snow and Philip M. Taylor (Eds), New York, Rotledge, 2009, s. 298’den aktaran Gaye Aslı Sancar, Kamu Diplomasisi ve Uluslararası Halkla İlişkiler, İstanbul, Beta, 2012, s. 71.

24 gerekmiştir. Bu şatafatlı törenler taç giyme merasimi ve cenaze törenleriyle sınırlı kalmamış rekabetin giderek arttığı I. Dünya Savaşı öncesindeki dönemde de bunlara yenileri eklenmiştir.40

II. Dünya Savaşı sonrasında da Britanya’nın dünyada azalan gücüne paralel olarak, Kraliyet ritüellerinin rolü daha da artmıştır. Bu ritüeller İmparatorluğun sorunlu bir dönemde azalan gücünün karşısında, istikrar ve güce ilişkin bir imaj çizmek için daha da önemli hale gelmiştir. Böylece hem bir süreklilik, hem de geçmişte sahip olunan güç ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu çaba içerisinde sahip olunan

“ihtişamı” ve sürekliliği ortaya koymak için icat edilen gelenekler büyük oranda yanıltıcı bir işleve sahipti. Kaybedilmekte olan Britanya İmparatorluğu’nda Kraliçe emperyal sıfatlarını bir bir kaybederken, sahip olduğu Commonwealth’in başı sıfatı artan bir öneme sahip hale gelmiştir.41 Buradan çıkarılabilecek sonuç; Britanya İmparatorluğu’nun azalan gücünü fark ederek, imaja ilişkin çalışmalarla hem rakip devletlere, hem de eski koloni ve sömürgelerine yönelik olarak İmparatorluğun itibarını korumaya çalışmış olduğudur. Commonwealth’in oluşumu da bu bağlamda değerlendirilebilir. Ancak 1949 sonrasında gerek Britanya İmparatorluğu’nun, gerekse Modern Commonwealth’in “imajın” “gerçeğe” dönüştürülmesine yönelik başarısız bir görüntü verdikleri belirtilebilir. Üye ülkelerin “ortak bir refaha” sahip olmasına yönelik etkisizliğin yanında, Commonwealth’in 1991 Harare Deklarasyonu ile ortaya koyduğu demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi değerlerde de imaj etkisinin hissedildiği görülmektedir. Bu değerlerin uygulanmasında göreli olarak bir gelişme sağlanmış olsa da başta Birleşik Krallık olmak üzere, gelişmiş Commonwealth ülkelerinin bu konuyu dış politikanın bir çeşit manivelası olarak kullanmaları Örgüt’ün bu alanda itibar kazanmasının önüne geçmektedir.

Erdoğan, güç merkezlerinin insan hakları konusunda çizdiği imajın arka planında ekonomiye ve güce ilişkin çıkarların bulunduğunu belirtmektedir. O’na göre bu noktada diğer uluslara insan hakları konusunda yapılan samimiyetten uzak baskılar

40 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., David Cannadine, “Ritüelin Bağlamı, İcrası ve Anlamı: Britanya Monarşisi ve ‘Geleneğin İcadı’, 1820 Civarı – 1977”, Geleneğin İcadı, (çev. Mehmet Murat Şahin), Eric Hobsbawm, Terence Ranger (ed.), İstanbul, Agora Kitaplığı, 2006, s. 119-162.

41 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., aynı yer, s. 164-192.

25 da bu güç merkezleri tarafından yapılmaktadır.42 Bu bağlamda Commonwealth’in de samimiyetten uzak bir görüntü verdiği ifade edilebilir. Her ne kadar Commonwealth tekil olarak bir güç merkezi olarak değerlendirilemese de Birleşik Krallık başta olmak üzere, Commonwealth’in Apartheid karşıtlı politikalarında verdiği kötü tecrübe, uygulanmaya çalışılan “imaj” politikalarıyla unutturulamamıştır. Yine üye ülkelerin önceliklerinin ve sorunlarının görmezden gelinerek demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü temelinde yapılan eleştiriler sonucunda, Commonwealth işlevselliğini ve güvenilirliğini kaybetmektedir. Çünkü oluşturulan imaj, gereğinden fazla sürdürüldüğü için gelinen süreçte işlevini yitirmiştir. Diğer bir ifadeyle Commonwealth ile oluşturulan “ortak refah” imajının üzeri daha fazla örtülemeyeceği için üye ülkelere salt eleştiride bulunan ve maddi olarak fazla fayda sağlamayan bir Commonwealth’in artan bir biçimde gücünü ve güvenilirliğini kaybettiği görülmektedir.

Çalışmanın üç ve dördüncü bölümleri incelendiğinde görüleceği üzere Commonwealth içerisinde en önemli kararların alındığı Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantıları da imaj ve gerçeğin birbirinden ayrılması için büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu toplantılarının sonuç bildirilerinin büyük bir kısmının “temenni”

özelliğine sahip kararlardan oluşmasının yanında, bu kararların nasıl uygulanacağının da belirtilmemesi, bildirilerin sembolik olmasını beraberinde getirmiştir. Böylece “kâğıt üzerinde” kalkınma, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, ırkçılığın önlenmesi, kadın hakları ve çevrenin korunmasına yönelik alınan kararların Örgüt’ün işlevsiz ve güçsüz görüntüsünün imajlanması için kullanıldığı ifade edilebilir. Ancak Canbolat’ın yaratılan sahte imajın işlevselliği öldüreceğine yönelik saptaması43 dikkate alındığında, sahte imaj ve işlevselliğin aynı anda var olamayacağı görülecektir.

Yine çalışmanın üç ve dördüncü bölümlerinde görüleceği üzere, üye ülkeler zaman zaman Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantıları’nı uluslararası sorunları kendi lehlerine çözmek için bir platform olarak kullanmaktadırlar. Türkiye’yi de ilgilendiren Kıbrıs sorunu bu noktada isabetli bir örnek olarak kabul edilebilir. 1961’de Commonwealth’e üye olan Güney Kıbrıs, yapılan toplantılarda çizdiği “mağdur”

42 İrfan Erdoğan, İletişimi Anlamak, Ankara, Erk, 2002, s.482.

43 Canbolat, “İmaj-Gerçek ve İşlevsellik Bağlamında Eleştirel Bir Uluslararası İlişkiler Çözümlemesi Üzerine”, a.g.m., s.2.

26 imajının da yardımıyla toplantıların sonuç bildirilerinde kendi lehine kararlar aldırmayı başarmıştır. 1993’te ise Güney Kıbrıs imaja yönelik bu çalışmalarını farklı bir aşamaya taşımıştır. 1993 Toplantısı’nın Güney Kıbrıs’ın başkenti Limassol’de yapılacak olması, Güney Kıbrıs tarafından “mağdur” imajını ve Kıbrıs’ın “bölünmüşlüğünü” ön plana çıkarmak için tarihi bir fırsat olarak görülmüştür. Toplantı’dan yararlanarak hem gerçeklikten olabildiğince uzak bir Kuzey Kıbrıs/Türkiye imajı çizilmeye çalışılmış, hem de “mağduriyete” ilişkin olarak hali hazırda kurgulanmış olan imajın liderlerin zihninde pekiştirilmesine gayret edilmiştir. Özetlemek gerekirse, imajın ağırlıklı olarak kullanıldığı bir platform olan Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantıları, işlevsellik noktasında büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır.