• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.3. Din İktisat İlişkisi

1.3.1. İlkçağ ve Ortaçağda Din - İktisat İlişkisi

İlkçağ ve Ortaçağda din ile iktisadın ilişkisinin sonraki dönemlere göre daha yoğun olduğu görülmektedir. Bu dönemlerde, özellikle de Ortaçağda iktisadi hayat genel olarak dini kurallar çerçevesinde yürütülmeye çalışmıştır. Alt başlıklarda bu dönemlerde yaşamış olan toplumlardaki din ve iktisat ilişkisi irdelenecektir.

1.3.1.1. Eski Yunan ve Roma Toplumu

Eski Yunan yerleşimlerinde tarıma dayalı, durgun ve yapıya sahip bir iktisat vardır. Kar elde etmek amaçlı ticari faaliyetler iyi görülmemiştir. Bu sebepten dolayı, akılcı ve bireysel düşünceler yer tutmaya başlamıştır. İsa’dan önce 3. ve 4. yy. ’da Atinalıların Persleri yenmesiyle Atina’nın en iyi dönemi başlamıştır. Bu dönemde Atina bütün Yunan dünyasını hâkimiyeti altına almaya başlamış, ekonomi de bu vesile ile ilerlemiştir. İsa’dan önce 334 yılında Makedonya kralı İskender Hindistan’a kadar işgaller yapmış, bu sayede batı ile doğu arasında ilişkiler başlamış ve bu başlangıç Helenizm döneminin başlamasına vesile olmuştur. Makedonya Kralının ölümünden Roma dönemine kadar geçen bu 3. yy. içerisinde Doğu ve Yunan medeniyetlerinin birleşmesinden meydana gelen yeni bir medeniyet anlayışı ortaya çıkmıştır.33

Yakın Doğu ülkeleri ile ticari ilişkilerini geliştiren Atina, ticari ve denizcilik faaliyetleri sonucunda bu bölgelerde kesin bir üstünlük elde etmiştir. Buna paralel olarak sanat, fikir ve bilim mecralarında da üstünlük sağlamıştır. Helenistik dönemin etkisinin hissedilmesiyle beraber Yunan düşünürlerin siyaset, felsefi düşünceler ve toplum

32 Sabri F. Ülgener, Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı, Derin Yayınları, İstanbul 1981, s. 24.

33 Tevfik Güran, İktisat Tarihi, Ed. Burhan Erdem, Anadolu Üniv.Yayınları, Eskişehir 2004 s. 33.

yönetimi hakkında meydana getirdikleri eserlerinde iktisadi görüşlere de değindikleri açık şekilde bellidir. Bu görüşler iktisadi organizasyon, gelir fazlası, faiz, değer ve para gibi konular içermektedir. Örnek verecek olursak, Platon, Devlet ismini verdiği kitabında uygun bir millet betimlemesi yapmış, zamanının bireysel hazzı elde tutan düşüncelerine karşı ahlak kurallarına dayanan “güçlü bir devlet” görüşünü desteklemiştir. Toprak hakkının adaletli ve sabit şekilde dağıtılmasını ve devir hakkının kısıtlanmasını istemek düşüncesi ile kolektivist fikirlere uygun görüşler su, paranın her şey olmadığını, sadece değişim aracı olduğunu açıklamıştır.34

Ahlak kurallarına göre yaşamı savunan Eflatun’a göre, “ruhunun kurtuluşunu hazırlamak isteyen insan, iyi bir yaşam sürmek zorundadır. İyi bir yaşam da, adalete uygun düşen bir yaşam demektir.”35

Eflatun, adalet kavramını ve adalete uygun yaşayabilmeyi araştırırken toplumsal yaşamın örgütlenmesi ve daha da fazla olarak iktisadi örgütlenme konularına değinmiştir. Kanunlar adını verdiği kitabında reelde olan bir şeyi olması gerekene yaklaştırmanın nasıl olabileceğini incelemiştir. Devlet adını verdiği kitabında da, olması gereken siteyi “Kusursuz biçimde adaletli olan site” düşüncesi ve sözleriyle tanımlamıştır.36

Eski Roma’da ise iktisadi olan konulara ilişkin görüşler, eski Yunan düşünürlerinin görüşlerinden daha da olumlu bir gelişme gösterememiştir. Sağlam ve sözü geçen bir hukuk sistemi oluşturmayı başaran Roma İmparatorluğu’nda iktisadi görüşler daha çok Roma Hukuku içinde bulunmuştur. Krediler ve ticaretle yaşamını ikame ettirmek, Eski Yunan’da görüldüğü gibi, üstün sınıfların yaşam biçimlerine hatta onun da ötesinde şan ve şereflerine uygun görülmemiş, bu sebeple bu kesim tarıma dayalı gelirler elde etmenin yolunu bulmuş ve geçimlerini bu yöntemle sağlamışlardır.

1.3.1.2. İbraniler

Bazı iktisatçılara göre, iktisat politikası kavramının ortaya çıkması Musa Peygamberle birlikte olmuştur. O iktisatçılara göre, Tevrat kutsal kitabında bulunan; “İbranilerin yaşantılarında fakirlere yardım edilmeli”, “Zenginlik ve fakirlik olgusunun tanrının

34 Masca, s.4.

35 Masca, s.5.

36 Ekonomi Biliminin Doğuşu ve Evrimi,

http://www.ekodialog.com/Konular/iktisatcilar/ilk_caglarda_ekonomi_dusunceleri.html

buyruklarına uyup uymamanın bir sonucu olduğu” sözlerin, fikirlerini destekler niteliktedir. İbrani kültürüne odaklandığımızda, belki hâlâ bugüne yansıyan biçimde çalışmanın kutsandığını görüyoruz. Bu görüş biçiminde, "Çalışan kul Allah'a ibadet ediyor" diye düşünülmektedir. Mesela, toprak işleri, ekip biçme işleri, zamanı verimli kullanma, boşa harcamama ve iktisat diliyle çevirecek olursak "fırsat maliyeti meselesi"

bu görüşte dikkatli bir şekilde ele alınmıştır. Toprağı işleme işi ile meşgul olmak ya da hiçbir iş yapmamak kişinin şahsi karar vereceği bir durumdur. Bu durumda din görüşü her zaman çalışmadan yana olmuştur.37

1.3.1.3. Ortaçağ Avrupa’sı

Ortaçağda iktisadi görüşlere daha çok din ile ilgili görüşler hâkim olmuştur. İktisadi fikirlerin merkezini, İlk çağlarda site ve devlet meydana getirirken, bu durum yerini Ortaçağın gelmesi ile birlikte Tanrı ülkesi ve İslam topluluğu teşkil etmeye başlamıştır.

Geçerli dönemdeki Hıristiyan ve Yahudi dini gelenek görenekleri iktisat ile ilgili genel bilgileri barındırmaktadır. Din ve iktisattaki ideal yaklaşım, dinin eski İsrail ve klasik Hıristiyanlıkta bir çeşit güçsüzleştirilmiş politik iktisat tarafından meydana getirildiğini savunmaktadır.38

Bahsi geçen zaman diliminde iktisadi etkinlik ile ilgili çalışmalarda bulunan kişiler de genelde din adamları olmuştur. Saint Thomas d’Aquin (1225-1274) ortaçağda iktisadi düşünceleri üzerinde fikirlerini paylaşmış ve bu düşünceler doğrultusunda popüler olan filozoflardandır. Aynı zamanda bir rahip de olan Saint Thomas, Aristo’nun düşüncelerinin himayesinde kalmış, Aristo’nun düşüncesini Hıristiyanlıkla eşleştirmeye çaba göstermiştir. Saint Thomas’ın zamanında bulunan kilise papazlarının fikirlerine hâkim olan düşünce adalet kavramıdır. Bu düşünceye göre değiş tokuşta, verilen herhangi bir şey ile bunun karşılığı olarak alınan herhangi bir şey arasında eşitlik olmalıdır. Adil fiyat düşüncesi bu görüşe dayanır ve benimsenir. İktisat 17. yy.’ın sonlarına kadar bu teolojik geleneklerin tam ortasında olmuştur.39

37 Masca, s.7.

38 M. Douglas Meeks, God the Economist: The Doctrine of God and Political Economy, Fortress Press, Minneapolis 1980. S. 75

39 Masca, s. 12.

1.3.1.4. Ortaçağ Arap ve İslam Âlemi

İslamiyet’te dünya fikri ikilidir, düalisttir. Bu demek oluyor ki, İslamiyet gerek bu dünyayı gerekse ahiret kavramını birlikte ele alır ve bu kavramları araştırır. Bu sebeple de iktisadi çalışmalar her zaman ahlak kavramını içeren bir mantıkla düzenlenmiştir.

İslamiyet’te mülkiyet, iktisadi hayatın temelini ortaya çıkarmaktadır ve toplum hayatının merkezi konumunda bulunan aile ile bir araya getirilmiştir.40

İslâmın ilim ve kurumlarının başlıca kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. Kur’an’da ve Sünnet’te; üretim, üretim faktörleri, bu elemanlar arasındaki ilişki ve dengede olmayla paylaşım, tüketim, istihdam, insan ile tabiatın ilişkisi, insanın varolma amacı sebebi, servet, ihtiyaç gibi konu ve kavramlar bazı genel ilkeler, çeşitli özel hükümler ve örnekler olarak bulunmuş, tüm bu olanlarla ilgili yönlendirme ve açıklamalar yapılmıştır. Vahyin ışığında devam eden İslami akıl ve tecrübe; hukuk, ahlak, siyaset vb. konuları gibi iktisata ilişkin konuları da İslâm çerçevesinde bir bilim dalı olan fıkıh içerisinde işlemiş ve bunu geliştirmiştir.41

Kur’an ve Sünnet çerçevesinde belirlenen iktisat ilkeleri ilk defa Medine’de uygulanmıştır. Tüm bu ilkeler zaman içerisinde kurumsal bir kimliğe bürünmüş ve İslam iktisat doktrini meydana gelmiştir. İslama göre ticaret; “farzdan sonra (namazdan) emredilen diğer bir farz”dır.42 Bununla birlikte inananlara namaza gitmeyi emreden ayetin sonrasında gelen ilahi sesleniş “Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın”43 biçimindedir. Tüm bu anlatılanlar ışığında ticaret, tarım, sanayi gibi haklı ve haramdan uzak yollardan mal, mülk ve kazanç elde etmek farzdır.

Kur’an’dan ve Sünnetlerden de belli olduğu gibi İslamiyet, üretim yapmaya ve ticari faaliyetlere önem vermektedir. Ticaretin ne şekilde olması gerektiğini ve hangi kurallar çerçevesinde olacağını da bizzat peygamberler, inananlara göstermektedir.

Peygamberlerin birçoğu hayatları boyunca ticaretle uğraşmıştır. Peygamberler kendilerine inanan inanmayan ayırt etmeden herkesi; çalışıp ticari işlerde bulunarak para kazanmaya teşvik etmiş, kendileri de ticari işlerle uğraşıp geçimlerini sürdürerek herkese örnek olmuşlardır. Hz. Adem ile Hz. İbrahim çiftçi, Hz. Nuh marangoz, Hz.

40 Sabahattin Zaim, İslam – İnsan ekonomi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1992, s. 25.

41 Hayrettin Karaman, Laik Düzende Dini Yaşamak, İz Yayıncılık, İstanbul 2002, s. 208.

42 Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, X, 74.

43 Kur’an-ı Kerim, Cuma 62/ 10.

İdris terzi, Hz. Davut demirci, Hz. Musa çoban, Hz. Salih tüccardır. Hz. İsa yarına bir şey saklamayacak şekilde yaşamış, Hz. Muhammed de çobanlık yapmıştır. Hz. Zekeriya marangozluk yapmış, kendisine fazla gelen parayı ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Hz.

Muhammed, ticaret amacı ile iki defa ülke değiştirmiş, davranışları ve sözleri ile de insanları ticari hayata teşvik etmiştir.44

İslam dini toplum içerisinde huzurlu, mutlu bir hayat sürmek ve adaletli, tertipli, ahlak kurallarına uygun bir ticareti alışverişin ve iktisadi hayatın sürdürülmesi için belli başlı kurallar getirmiştir. Bu kuralları şu şekilde sıralayabiliriz; zekat, miras sistemi, faizin yasaklanması, lüks ve israfın yasaklanmasıdır. 45