• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.1. Bazı İktisadi Düşünürlerde Din ve İktisat İlişkisi

3.1.4. İbn Haldun (1332-1406)

Büyük İslam düşünürlerinden İbn Haldun'un (1332-1406) ünlü eseri Mukaddime’de ortaya koyduğu fikirleri asırlarca anlaşılamamıştır. Ancak son dönemlerde modern toplumlarda İbn Haldun'a karşı gittikçe artan bir ilgi ve hayranlık başlamıştır. Şüphesiz bu ilginin altında, İbn Haldun'un dile getirdiği düşüncelerinin günümüzde de değerini ve önemini koruması yatmaktadır.

İbn Haldun'un en önemli eseri Mukaddime’dir. Bu eser Kitabu’I-İber isimli yedi ciltlik tarih kitabının giriş kısmıdır. Mukaddime ansiklopedik bir eser olduğundan çok çeşitli konulara değinmiştir.136 Eserde, tarih bilimi ve tarih yazıcılığı, toplumsal hayat, toplumların değişmesi, göçebelik ve yerleşik hayat, devlet, otorite ve hükümdarlık, medeniyet (umran), coğrafî şartlar ile sosyal hayat ilişkisi, iktisat ve bilimlerin tasnifi gibi konulara değinilmektedir. Eserin özellikle Aydınlanma sonrası Avrupa’sında yaptığı etkinin boyutları büyüktür. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee (1889-1975) Mukaddime ve yazarını ''Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi”137 şeklinde nitelendirmiştir.

İbn Haldun’un Mukaddime’den başka Lübabü'l-Muhassal fi Usuli'd-Din, Şifaü’s-Sâil, Kitabü'l –İber, Bürde kasidesinin şerhi, Mantık risalesi, Matematiğe dair risale, Şiir ve kasidelere dair risale eserleri vardır.

İbn Haldun'un genel düşüncesi içinde iktisat ve iktisadi faktörler önemli bir yer tutmaktadır. Cemiyetler ve kavimler arasında görülen farklılıkların, onların içinde

136 İbn Haldun, “Mukaddime”, (Çev. Süleyman Uludağ), Dergah yayınları, İstanbul 2009,, s. 16-54.

137 Özcan Gökçebay, “Bir Müslüman Toplumbilimci: İbn Haldun”, Diyanet-Avrupa Dergisi, Kasım 2004, s. 3.

bulundukları iktisadi şartlardan ve geçimlerini temin ettikleri yolların değişik oluşundan kaynaklandığını ifade etmiştir. İbn Haldun, çalışmanın önemini ve değerini vurgulayarak, bunu bütün kar, gelir, kazanç, mal ve servetin kaynağı olarak görmesi son derece önemlidir.138 Ona göre, iktisadi faaliyetlerle bedevilik-hadarilik, asabiyet-mülk, din-ahlâk gibi temel değerler yakından ilgilidir. Maddi ihtiyaçlar dikkate alınmadan ne toplum, ne de sosyal değerler açıklanabilir.

“Toplumsal hayat insanlar için bir zarurettir” diyen İbn Haldun, bunun nedenini de insanların maddi ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamaması olarak açıklar. Ona göre, iktisadi faaliyetlerle bedevilik-hadarilik, asabiyet-mülk, din-ahlâk gibi temel değerler yakından ilgilidir. Maddi ihtiyaçlar dikkate alınmadan ne toplum, ne de sosyal değerler açıklanabilir.139 Çeşitli kavimlerde, milletlerde, kabilelerde, nesillerde ve cemiyetlerde görülen farklılığın kaynağı olarak iktisadı gösterir. Toplumların bedevilik (göçebelik) ve hadarilik (yerleşik) hayatı yaşamalarını ve bedevilikten hadariliğe geçişe neden olan unsurların iktisadi faaliyetlerle ilgili olduğunu düşünmektedir. Ona göre bir toplum zaruri ihtiyaç malzemeleriyle yetinmek zorundaysa bedevi, lüks tüketime geçmişse hadaridir.

İbn Haldun, iktisadi faaliyetlerin Allah'ın emri olduğuna işaret etmekte ve bu görüşünü

“Rızkınızı arayınız”140 mealindeki ayetle desteklemektedir. Ayrıca Allah, çiftçilik ve diğer temel zanaatlarla ilgili hüner ve sanatı peygamberler vasıtasıyla öğretildiğini kaydetmekle iktisadî faaliyetleri bir bakıma mukaddes ve mübarek olarak nitelendirmektedir.141

İbn Haldun, çalışma kavramı üzerinde de önemle durmaktadır. Ona göre, kazanç ve mal, kuvvet ve çalışarak elde edilir. Çalışılmadan hiçbir şey elde edilemez ve faydalanmak imkânı hâsıl olmaz. Bu söylemiyle, İbn Haldun çalışmayı medeniyetin, insanın ve tarihin temeline yerleştirmiş bulunmaktadır. İbn Haldun, çalışarak elde edilen gelirin insanın zarurî ihtiyaçlarını karşılayan kısmına “Rızık”, bunun haricinde kalan, artan ve sermaye birikimi oluşturan kısmına da “Kazanç” adını verir. “Kazancın aslı

138 Uludağ, s. 116.

139 Haldun, s. 323.

140 Kur’an, Ankebut 29/17.

141 Tahsin Görgün, “İbn Haldun’un Toplum Metafiziğinin Güncelliği ve Günümüzde Toplum Araştırmaları Açısından Önemi”, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 16, 2006, s. 173.

ameldir.”142 Rızık aşamasından kazanç aşamasına geçiş, ilerleme ve de medeniyetin başlangıç noktasını teşkil eder.143

İbn Haldun, bütün mal, sermaye ve servetin esası olarak iş ve çalışmayı görmektedir.

Çalışma sonucu ortaya çıkan bir malın bir kıymeti mevcuttur ve bu değer o malı meydana getirmek için harcanan işin ve çalışmanın değerine eşittir demektedir.144 Bu değeri de rızık ve kazanç olarak tanımlamaktadır.

İbn Haldun’a göre bir kimsenin yaptığı iş veya çalışmanın değeri farklı farklıdır.

İnsanların amellerinin değerini, amelinin miktarı ve bu amelin diğer insanların amelleri arasındaki şerefi ve insanların ona duydukları ihtiyaç belirler. İnsanlar menfaatleri doğrultusunda, makam sahiplerine ulaşabilmek için mal ve emeklerini harcarlar. Bu nedenle de makam sahipleri kısa sürede zenginleşirler. İbn Haldun bu konuda “mal ile makam kazanılamaz ama makam ile mal kazanılabilir” der.145

İbn Haldun geçim yollarının neler olduğunu ve kimlerin hangi işleri yapabileceğini de incelemiştir. O çiftçiliği zayıfların ve rızık temin etmek için uğraşan bedevilerin geçim yolu olarak görmüştür. Bunun nedeni olarak da çiftçiliğin kökünün tabiat olmasını ve basit olmasını ileri sürmüştür. Ticareti de, mal ve eşyayı ucuz alıp yüksek fiyatla satarak kazanç temin etmek olarak tarif eden İbn Haldun146, bolluk ve fiyat ucuzluğunun aşırı derecesinin üretici ve tacirler için zararlı ve bunun sonucunun yoksulluk olduğunu belirtir. Çeşitli meslek sahiplerinin bu durumdan etkilenmeleriyle birlikte, vergi gelirlerinin azalacağını, asker ve memurların da ekonomik durumlarının bozulacağını ifade eder.147

İbn Haldun iktisadi faaliyetlere yer vermiş, onları öncelikli olarak ele almıştır. Ancak bu öncelik onun iktisadi faaliyetleri en üst değer olarak gördüğü anlamına gelmemektedir.

Ona göre iktisadi kalkınmanın ahlakî değerler ile paralel gitmemesi nedeniyle hem yerel hem de uluslararası alanda gayri ahlakî uygulamalar gerek toplum gerekse dünya barışının yara almasına neden olmaktadır. Bu nedenle İbn Haldun iktisadi kalkınmada ahlakî değerleri üstyapı, iktisadî değerleri ise altyapı kurumu olarak ele almakta ve

142 Haldun, s. 365.

143 Görgün, s. 186.

144 Haldun, s. 696.

145 Haldun, s. 707.

146 İbrahim Kozak, “İbn Haldun’da İktisadi Faaliyetin Yeri, Önemi ve Tesirleri”, Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Araştırma Enstitüsü İşletme Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 1-2, 1981, 155.

147 Erdem Mürsel, İbn Haldun’da Din – İktisat İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. 46

bunların karşılıklı etkileşiminden bahsetmektedir. İbn Haldun kaçınılmaz olan bu etkileşim sürecinin sağlıklı ve toplum yararına olması için üstyapı kurumu olan ahlakî değerlerin dikkate alınmasını tavsiye etmektedir. Mukaddime’de her ne kadar iktisadi faaliyetlerin manevi değerleri etkilediğini söylemişse de, din ve ahlaka üstün bir değer verdiğinden, bu değerlerin iktisadi yapıya göre değişmesini değil, iktisadi ilişkilerin ve zihniyetin bu değerlere göre değişmesini uygun bulmaktadır. Ona göre iktisadi yapı üretim, tüketim ve üstün ahlaki - dini esaslara uygun olarak itidal, kast, meşruluk, tabilik ölçüleri içerisinde israfa sapılmadan yönlendirilmelidir.148

Ona göre iktisadî hayat ahlakî ve dinî değerlere göre düzenlenmelidir. Çünkü insanların yaradılış amacı hayatta sürekli kalmak veya herhangi bir şekilde yaşamak değil, insanlığına yaraşır bir dünyevî hayat sürmek ve ahirette kurtuluşa ulaşmaktır.149 Max Weber de bu ilişkiyi “iktisadî ahlak” olarak tanımlamaktadır.150