• Sonuç bulunamadı

İkiz Açıklar Hipotezine Yönelik Teorik Çerçeve

6. İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİNİN TÜRKİYE’DE UYGULANMASI

6.1. İkiz Açıklar Hipotezine Yönelik Teorik Çerçeve

Gelişme gösteren ülkelerde sıklıkla görülen ikiz açık (twin deficits), cari açık ile bütçe açıkları arasındaki pozitif durumu açıklayan bir terimdir. 1980’li yıllarda ABD’de bütçede meydana gelen açıkların ardından, cari işlemlerde açıkların oluşmasıyla piyasaların ve ekonomik karar vericilerin dikkatini çeken bir terim olarak ikiz açıklar karşımıza çıkmaktadır. İkiz açıklar teorisi, cari açıklar ve bütçe açıkları arasında bir bağın var olduğunu öne süren bir teori niteliğine sahiptir (Uğur ve Karatay, 2009: 103).Bu nedenle son dönemlerde bu konu üzerinde ampirik çalışmalar yoğunlaşmaktadır (Doğan, t.y: 505).

İkiz açıkların kapatılmasında para ya da maliye politikasının uygulanması yeterli görülmemekte ve genelde hem maliye hem de para politikalarının beraber uygulanmasını ifade etmektedir. Her iki açığın meydana gelmesinde ve bunları birbirine bağlı kılan yüksek orandaki borçlanma, enflasyon, işsizlik, döviz kurlarının yüksekliği gibi ekonomik sorunların çözüme kavuşturulması, ekonomi politikalarının en uygun şekilde kullanılması ile gerçekleşebilmekte ve açıklarda azalmanın yaşanabileceğini ileri sürmektedir (Klein, 2006: 675).

İç ve dış açıklar arasında meydana gelen ilişkinin tartışması literatürde eski bir konudur. Monetarist, Keynesyen ve Klasik iktisat okulları farklı iktisat politikası araçlarıyla dış açıkları etkilemeye yönelik teoriler üretmişlerdir. “Bir ülkenin dış ödemeler dengesi üzerinde etkili olabilecek temel makroekonomi politikası aracı ne olmalıdır?” sorusuna iktisat okullarının değişik cevaplar vermesi onların teorik yaklaşımlarında da farklılıkların meydana gelmesine sebep olmaktadır.

Ortaya konulan yaklaşımlardan ilki esneklikler yaklaşımı olmakla beraber bu yaklaşımda dış dengenin belirlenmesinde döviz kuru temel faktör olarak görülmekte ve/veya dış açıkların kapatılmasında devalüasyonu makroekonomi politikasının başlıca aracı olarak tavsiye etmektedir. Keynesyen yaklaşım ise bunlardan ikincisidir. Monetarist (Parasalcı) yaklaşım ise üçüncüsüdür. Bu yaklaşım aşırı para arzı artışının ödemeler dengesi açığına neden olduğunu ileri sürmektedir. Dış ödemeler dengesinin oluşmasında paranın etkin role sahip olduğunu

düşündüklerinden dolayı bununla mücadelede para politikalarının kullanılması gerektini ifade etmektedirler (Utkulu, 2003: 46).

İkiz Açıklar Hipotezindeki teorik çerçeveye bakıldığında ulusal gelir hesaplamaları üzerine kurulu olduğu görülmektedir. Hipotezin daha iyi bir şekilde analizinin yapılabilmesi, anlaşılması ve yorumlanması için milli gelir ve milli geliri meydana getiren başlıca öğelere değinmek gerekmektedir. Keynes’in milli gelir modeli, dışa kapalı bir ekonomide milli gelir (Y), tüketim (C), yatırım (I) ve kamu harcamaları (G) şeklinde gösterilmektedir. Ulusal gelirin hesaplanmasında aşağıda yer alan eşitlik kullanılmaktadır.

Y= C + I + G

Bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin tümü olarak GSYİH, dışa açık bir ekonomi halinde ise milli gelire ihracat (X) faktörü de eklendiğinde aşağıdaki şekilde formüle edilebilir;

Y= C + I + G + X

Bununla beraber ülke içindeki ekonomik faaliyetlere yabancı mal ve hizmetlere yapılan harcamalar da girmektedir. Bu da ulusal geliri şu şekilde formüle etmektedir;

Y= C + I + G + (X – M) (1)

İthalata konu olan yabancı mal ve hizmetlerin ihracattan çıkarılmasıyla yukarıdaki eşitlikte görüleceği üzere X-M terimi sayesinde dış ticaret dengesi (balance of trade) elde edilir. Bir ekonomide dış ticaret dengesi, cari işlemler hesabındaki en önemli ve en temel kalemi olmakla birlikte çoğu zaman cari hesaplarla eş değer görülmektedir. Bu yüzden dış ticaret dengesinde açıkların meydana gelmesi yani ithalatın ihracattan çok olması toplam talebi azaltmakta ve milli gelirde düşüşün yaşanmasına neden olmaktadır. Aksine bir durumun yaşanması halinde yani ihracatın ithalattan fazla olması yerli mal ve hizmet üretiminin artmasına ve milli gelirde artışın yaşanmasını neden olacaktır.

Ayrıca milli gelir aşağıdaki şekilde de formüle edilebilir. Milli gelir (Y), tüketim (C), tasarruflar (S), vergiler (T) ve devlet harcamaları da (G) gösterilirse;

Buradan da;

S= Y – C – T (3)

Şeklinde formüle edilebilir.

Bu eşitlik milli gelir ile tasarrufları ilişkilendirmek bakımından yardımcı olmaktadır. Diğer yönden 1 ve 2 numaralı eşitlikler üzerinden yola çıkılarak;

Y= C + S + T = C + I + G + (X - M) (4)

S = I + G + X – M - T (5)

sonucuna ulaşılmaktadır. Bununla beraber (X-M) dengesine ait değerleri diğer değişkenler aracılığıyla yazmak gerekirse;

X – M = (S-I) + (T-G) (6)

Eşitliği elde edilir. Görüldüğü üzere eşitliğin sol tarafında dış ticaret dengesi yer almaktadır.

Bir diğer tarafta (sağda) ise bütçe açığını ifade eden (T-G) ikinci bir değişken olarak bütçe açığı formülize edilmektedir.

(6) numaralı eşitlikte T-G kamu tasarruflarını ifade etmektedir. Eğer; T>G ise bütçe fazlası

T<G olması durumunda bütçe açıklarının meydana geldiği ifade edilebilir.

Y=Y (sabit milli gelir) olması durumunda bütçe açığının artması halinde denkliği sağlamak adına yatırım (I) hacminde düşüş veya net ihracatın (X-M) düşürülmesi gerekmektedir. İlk olarak “crowding-out” etkisi ile geçiş mekanizması sağlanırken ikinci olarak ticaret veya dış ticaret açığının artması şeklinde olmaktadır. Bu yüzden her iki açık aynı formül içinde yer alarak etkileşim içinde bulunmaktadır. Aynı zamanda her iki yol birlikte de değerlendirilebilir. Bütçe açığının düşürülmesi yatırım hacminin düşürülmesinin yanında dış ticaretteki açıkların arttırılması yoluyla da gerçekleştirilebilir.

Bir başka yönden bütçe açığının kapatılmasında dış alımdan gelecek olan tasarruflar kullanılmakla birlikte dış ticaret yüzünden de cari açıkların büyümesine neden olabilir. Ülkede yaşayan vatandaşların tasarrufları bu yönde kullanılırsa dışlama etkisi (crowding-out) meydana gelebilir. Ayrıca bütçe açıklarının artmasından dolayı devletin iç borçlanmayı tercih etmesi durumunda faiz oranlarının yükselmesine ve özel yatırım maliyetlerinin artmasına, böylece özel yatırım harcamalarında bir düşüşe neden olacaktır. Gerçekleşen bu durum sonucunda ikiz açıklar birbirini besleyerek aynı doğrultuda devamlılık gösterecektir.

Ayrıca döviz piyasaları bakımından da ikiz açıklar kavramına bakılabilir. Döviz piyasasında arz ve talebin dengede olduğunu varsayalım. Ülke bütçesinden döviz çıkışının yaşanmasında iki etken söz konusudur: dışarıya sermaye akışı (capital outflow) ve ithalat (import) için yapılan ödemeler. Ülkede döviz kazancının sağlanmasında iki etken bulunmaktadır: ihracat ve sermaye çıkışı. Bu doğrultuda; İthalat + Sermaye Çıkışı = İhracat +Sermaye Girişi

veya

İthalat – İhracat = Sermaye Girişi – Sermaye Çıkışı

şeklinde yazılabilir. Eşitliğin sol tarafı dış ticaret açığını ifade ederken, sağ taraf ise net sermaye girişini ifade etmektedir. Böylelikle;

Dış Ticaret Açığı = Net Sermaye Girişi Bu yüzden

Cari işlemler açığı = Sermaye Hesabı Fazlası

olmaktadır. Ödünç verilebilirliği olan fonlar bakımından ikiz açıklara bakıldığında; Tasarruflar + Net Sermaye Girişi = Yatırımlar + Bütçe Açığı

şeklinde yazılabilmektedir. Bir başka açıdan net sermaye girişinin dış ticaret açıklarına eşit olduğu göz önünde bulundurulursa;

Tasarruflar + Net Sermaye Girişi = Yatırımlar + Bütçe Açığı Buradan da;

Bütçe Açığı = Tasarruflar + Ticaret Açığı – Yatırımlar

Eşitliği elde edilebilir. Buradan da önemli bir sonuç elde edilebilir: Bütçedeki açıklar genelde dış ticaret açıklarıyla beraber veya sıralı bir şekilde hareket etmektedirler. Birinde artma ya da azalma meydana gelirken diğerinde de aynı durum

gerçekleşiyorsa, ya hane halkı (özel) tasarruflarını arttırma veya özel yatırım harcamalarının düşürülmesi gerektiği sonucunu vermektedir. Bu iki politika aynı zamanda birlikte yürütülebilir. Hem özel yatırımların hem de tasarrufların arttırılması birlikte uygulanabilir.

İkiz açıklar hipotezinin analizinde bütçe açıkları ile cari açıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Kamu açığının yüksek olması durumunda, özel tasarruf ile özel yatırımlar arasındaki fark sıfırken, negatif ödemeler bilançosu dengesine sebep olmaktadır (Uğur ve Karatay, 2009; 107-110).