• Sonuç bulunamadı

Kenny (2001) tarafından yapılan çalışmada öğretmenlerin çocuk istismarı ile ilgili tuttuğu raporların sayıları ile istismar bildirme prosedürleri hakkındaki bilgilerini belirlemek ve cinsiyet ile etnik kökene göre farklılık olup olmadığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Amerika’nın Florida eyaletinin Miami kentinde yapılan araştırma 197 öğretmenin katılımı ile gerçekleşmiştir. Öğretmenlere demografik bilgiler ile çocuk istismarı konusu ve iki çocuk istismar senaryosunun bulunduğu anket verilerek yapılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin %73’ü daha önce hiç çocuk istismarı raporu oluşturmadıklarını, rapor oluşturanlar ise ortalama bir rapor oluşturduklarını belirtmiştir. %11’lik kısmı ise çocuk istismarı olabilecek örnekle karşılaştığı ancak rapor oluşturmadıklarını belirtmiştir. Araştırma sonucuna göre öğretmenlerin çocuk istismarı konusunda rapor oluşturmalarını sağlayabilecek daha fazla eğitime ihtiyaçlarının olduğu bu yönde eğitimlerin arttırılması gerektiği ortaya çıkmıştır.

yetkisinin kullanımı" ( “Overreporting and underreporting of child abuse: Teachers’ use of professional discretion” ) adlı çalışmanın amacı öğretmenlerin çocuk istismarı konusunda eksik bildirim ve aşırı bildirim sorunlarıyla ilgili sosyal politikayı tartışmaktır. Bu çalışma Ohio’da devlet okullarında çalışan 480 öğretmenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, potansiyel bir çocuk istismarı olayının özelliklerini tanımlayan vinyet (kısa senaryo) içeren bir anket kullanılmıştır. Öğretmenler vinyetin çocuk istismarı olup olmadığı ve bu şüpheli durumu rapor edip etmeyecekleri olasılığı konusunda değerlendirmelerde bulunmuştur. Öğretmenlerin istismar durumunu tanımlanma ve raporlama puanları karşılaştırıldığında değerlendirilen vinyetten % 63’ ü için aynı puanı, % 4’ ü için (aşırı bildirim) doğru tanımlamadan daha yüksek raporlama ve % 33’ ü için (eksik bildirim) raporlamadan daha yüksek tanımlama yaptıkları ortaya çıkmıştır. Tanıma ve raporlama arasındaki tutarsızlıklar (fazla ve eksik raporlama) vaka, öğretmen ve öğretmenlerin çalıştıkları okulların özellikleri ile ilişkili bulunmuştur. Bu çalışma öğretmenlerin çocuk istismarını tanımlama ve raporlama konusundaki kararını mesleki takdir yetkisini kullanarak verdiğini ortaya koymuştur.

Dönmezer, Gümüş ve Tümkaya (2006) öğrencilerin okulda karşılaştıkları olumsuz yaptırımlar (kötü muamele) ile öğrencilerin ve öğrenci velilerinin buna karşı gösterdikleri tepkilerini araştırmak amacıyla yaptıkları çalışmaya, Adana şehir merkezinde yer alan farklı sosyo-ekonomik düzeydeki 12 okulda 12 idareci, 283 öğretmen ve 868 öğrenci araştırmaya katılmıştır. 2002 Ocak-Mayıs döneminde yapılan çalışmada veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre öğrencilerin yaklaşık % 50’sinin azarlama, ayakta tutma ve hakaret etme ve çeşitli yasaklama ve yoksun bırakma türü hareketlerle karşılaştığı tespit edilmiştir. Ayrıca yaygın olarak tahtayı sildirme davranışı ile karşılaştıkları görülmüştür. Ancak "tahtayı sildirme" tarzındaki fiziki zorlamaların daha çok alt sosyo-ekonomik semtlerde rastlandığı; üst sınıf okullarda ise daha çok "fazladan ders-ödev verme" tarzı cezalandırmaların artış gösterdiği bulunmuştur. Ayrıca öğrencilerin en fazla kulak çekme davranışlarıyla karşılaştıkları tespit edilmiştir. Öğrencilerin % 45’inin son bir yıl içinde en az bir kez dayak yediği, hiç dayak yemeyenlerin oranının % 36 olduğu görülmüştür. İdarecilere nazaran öğretmenlerden dayak yeme oranı daha yüksek bulunmuştur. Gerek babasından, gerekse de annesinden sopa-dayak yemeyen çocuk oranı % 44 olduğu tespit edilmiştir. Yani çocukların hem ailede, hem okulda dayak yediği ve kötü muameleyle karşılaştığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencilerin bu durumdan olumsuz etkilendikleri tespit edilmiştir.

Erol (2007) tarafından okul öncesi öğretmenlerinin, çocuklardaki fiziksel istismar belirtilerine ilişkin farkındalıklarının araştırıldığı çalışma tarama niteliğindedir. Araştırmanın çalışma evrenini, 2006-2007 öğretim yılında Eskişehir il merkezinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı resmi ilköğretim okullarında görev yapan 160 okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. Çalışma evreni aynı zamanda araştırmanın örneklemi olarak alınmıştır. Araştırmada 44 sorudan oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre öğretmenlerin fiziksel istismarı saptamada yetersiz kaldıkları görülmüştür. Öğretmenlerin fiziksel istismar bulgularını saptamaları ile hizmet süreleri, mezun oldukları okul ve konu hakkındaki bilgi durumları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Tüm bulgular sonucunda, okul öncesi öğretmenlerinin çocuk istismarı konusunda bilgiye ihtiyaçları olduğu, özellikle de çocuk istismarının erken tanısında rol almaları için riskli çocuk ve eğilimli aileleri saptamaya yönelik hizmet içi eğitim programlarının başlatılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Tugay (2008) çocuk ihmal ve istismarının tanılanmasında önemli rolü olan öğretmenlerin, konuya ilişkin farkındalıklarını belirlemek ve farkındalık düzeyini belirlemeye yönelik bir ölçme aracını Türkçeye uyarlayarak literatüre kazandırmak amacı ile bir çalışma yapmıştır. Araştırma, Ordu İli’ndeki Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 52 adet lise, ilköğretim, anaokulu ve özel eğitim okulu içerisinden, 400 öğretmen çalışmaya katılmıştır. Veri toplama aracı olarak Walsh ve arkadaşları (2005) tarafından geliştirilen “Öğretmenler İçin Çocuk İstismar ve İhmal Anketi” olan “Child Abuse and Neglect Questionnaire For Teachers”ın (76) geçerliği ve güvenirliği yapılarak kullanılmıştır. Anketin Türkçe çevirisi 11 uzman görüşüne başvurularak yapılmıştır. Öğretmenlerin % 51’i ihmal ve istismarı kanunlara göre, %45’i Milli eğitim politikalarına göre bildirmek zorunda olduklarını ve ahlaki anlamda ise öğretmenlerin % 3’ü böyle bir bildirim zorunluluklarının olmadığını belirtmiştir. Çalışmanın sucuna göre öğretmenler çocuk ihmal ve istismarını tanımlama konusunda kendilerinden emin değildir. Ayrıca öğretmenlerin çocuk ihmal ve istismarının farkında olmadıkları ve bildirimde bulunmadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmaya katılan öğretmenlerin sadece % 13.5’i Çocuk Koruma Kanunu hakkında bilgilendirildiğini, % 6.3’ü şimdiye kadar çocuk ihmal/istismarı ve çocukların korunmasına yönelik eğitim aldığını belirtmiştir. Öğretmenlere göre ülkemizde çocuk ihmal ve istismarına yönelik eğitim programları ve milli eğitim politikaları içinde bildirime yönelik mevcut sistem yeterli düzeyde bulunmamıştır.

Dönmez (2009) tarafından yapılan çalışmada, Balıkesir il merkezinde ilköğretim okulları ve bağımsız anaokullarında çalışan okul öncesi eğitimi öğretmenlerinin ve okul öncesi öğrencilerin annelerinin ve babalarının çocuk istismarı ve ihmaline yönelik görüşleri ile istismarı ve ihmali önlemeye yönelik önerileri incelenmiştir. Katılımcılara çocuk istismarı görüş anketi, çocuk ihmali görüş anketi ile istismar ve ihmali önlemede uygulanabilecek çözüm önerileri anketi ve demografik bilgi formu uygulanmıştır. Balıkesir il merkezinde görev yapan 93 okul öncesi eğitimi öğretmeni ve 279 anne ile 279 babaya olmak üzere toplam 651 kişiye uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre, öğretmenlerin, anne ve babaların çocuk istismarı ve ihmali konusunda bilgi sahibi oldukları; anketlerde yer alan ifadelerin çoğunluğuna, büyük oranda istismardır/ihmaldir yanıtını verdikleri görülmüştür. Ancak istismarın ve ihmalin türüne ilişkin yapılan sınıflama da, okul öncesi eğitimi öğretmenlerin ve ebeveynlerin birden fazla istismar ve ihmal türüne dâhil edilebileceği beklentisi yüksek olan ifadelerde bile çoğunlukla yalnızca bir istismar/ihmal türüne yönelik yanıt verme eğiliminde oldukları tespit edilmiştir. Özetle “çocuk istismar ve ihmaline yönelik görüşler” anketindeki ifadeler ile“istismar ve ihmali önlemeye yönelik çözüm önerileri” anketindeki önerilere okulöncesi öğretmenleri ve anne-babaların yüksek oranda katıldıkları görülmüştür.

Kürklü (2011) çocuk ihmal ve istismarının tanılanmasında önemli rolü olan öğretmenlerin, konuya ilişkin farkındalıklarını ve ülkemizin bu konu ile ilgili eğitim açığını belirlemek amacı ile yaptığı çalışmasında, Afyon İl’indeki 51 ilköğretim okulundan 261 öğretmen ile çalışmıştır. Çalışmaya katılan öğretmenler, lisans eğitimleri ve mesleki hayatlarında çocuk istismar ve ihmali ile ilgili hiçbir eğitim almadıklarını (226), çocuk koruma kanunu hakkında hiç bilgilendirilmediklerini (210) ve konu hakkında hiçbir eğitim almayan öğretmenlerden bazıları (203) bu konuda bilgilendirilmeye gereksinim duyduklarını belirtmiştir. Ayrıca araştırmada çocuk istismarını önleme ve okul temelli müdahale programlarının oluşturulması ile öğretmenlerin bu hususta duyarlılığının arttırılmasına vurgu yapılmıştır.

Pala (2011) tarafından yapılan tıpta uzmanlık yüksek çalışmasında 2010-2011 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlköğretim Sınıf öğretmenliği, İlköğretim Fen Bilgisi Öğretmenliği ile İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümleri’nin son sınıf öğrencilerinden oluşan 171 öğretmen adayına çocuk istismarı ve ihmali konusundaki bilgi ve farkındalıklarını ölçmeye yönelik anket uygulanmıştır. Araştırmaya katılanların 156’sı daha önce çocuk istismarı ve ihmali konusunda hiç ders almadığını bildirmiştir. Araştırmaya katılanların %20,5’nin

fiziksel istismarı tanımlama, %28,1’inin cinsel istismarı tanımlama, %16,4’ünün duygusal istismarı tanımlama, %18,7’sinin de çocuk ihmalini tanımlama konusunda hazırlıksız oldukları bulunmuştur. Çalışmaya katılan öğretmen adaylarının çocuk istismarının ve ihmalinin bildirilmesi konusunda da yeterli bilgiye sahip olmadıkları tespit edilmiştir. Dereobalı, Çırak Karadağ ve Sönmez (2013) tarafından yapılan çalışmada İzmir ilinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı bağımsız anaokullarında görev yapan 197 okul öncesi öğretmeninin çocuk istismarı, ihmali, çocuğa uygulanan şiddet ve bunların önlenmesi konularında görüş ve deneyimleri incelenmiştir. Betimsel yönteme dayalı bir araştırmadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan, eğitimcilerin mesleki ve bazı sosyo-demografik özelliklerini içeren sorular ve çocuk istismarı, ihmali ve şiddet ile ilgili öğretmenlerin görüşlerinin belirlenmesine yönelik 12 açık uçlu sorudan oluşan anket kullanılmıştır. Açık uçlu sorular eğitimcilerin şiddet, çocuk istismarı ve ihmalini tanımlamaları, çocuklara uygulanan şiddete ilişkin deneyimleri, çocuk istismarı ve ihmalin önlenmesinde eğitimcinin rolü ve eğitimcilerin başvuracağı makamlara ilişkin görüşlerini içermektedir. Araştırmanın sonuçlarına göre, sınırlı sayıda öğretmenin çocuk istismarı, ihmali ve şiddet konularında formal eğitim aldığı tespit edilmiştir. Eğitimciler çocukların daha çok ev ortamında şiddet gördüğünü ifade etmiştir. Çalışmaya katılan eğitimcilerin çoğunluğu şiddete maruz kalmış çocuklarla karşılaştıklarını ve çoğunlukla istismar, ihmal ve şiddetin önlenmesi konusunda kendilerinin bilgilendirici rol oynamaları gerektiğini belirtmiştir.

Sağır (2013) tarafından okul öncesi ve sınıf öğretmenlerinin çocuk istismarı ve ihmali konusundaki görüşleri ve farkındalık düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini 2012- 2013 eğitim öğretim yılında Kayseri İli Melikgazi, Kocasinan ve Talas merkez ilçe sınırları içindeki ilkokullarda görev yapan 369 sınıf öğretmeni ile anasınıfları ve anaokullarında görev yapan 169 okul öncesi öğretmeni oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen anket öğretmenlere uygulanmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin %89,7’si çocuk istismar ve ihmali ile ilgili hiçbir eğitim almadığını, %75,8’i çocuk koruma kanunu hakkında hiç bilgilendirilmediğini ve %70,8’i bu konuda bilgilendirilme gereksinimi duyduklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin çocuk istismar ve ihmalini bildirecekleri yer olarak en çok okul yönetimini tercih ettiği, çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili kendilerini orta düzeyde yeterli gördüğü tespit edilmiştir. Ayrıca tanım ve belirtilere verilen cevaplar

incelendiğinde, öğretmenlerin çocuk istismarı ve ihmaline yönelik farkındalık düzeylerinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Sarıbaş (2013) çocuk istismarının tanımlanmasında okul öncesi öğretmenlerinin farkındalıklarını belirlemek amacıyla yaptığı tarama niteliği taşıyan çalışmasında veri toplama aracı olarak üç bölümden oluşan anket formu kullanmıştır. Araştırmaya göre öğretmenlerin fiziksel istismar belirtilerinin farkında oldukları cinsel ve duygusal istismar belirtilerinin ise kısmen farkında oldukları saptanmıştır. Öğretmenler istismarla karşılaşma durumunda bildirim yapma konusunda sorumlu olduklarını ve bunun bir zorunluluk olduğunu bildirmişlerdir. Öğretmenlerin istismar belirtilerini saptamaları ile farklı eğitim düzeyleri ve hizmet süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Öğretmenlerin duygusal ve fiziksel istismarın davranışsal belirtilerini farkında olma düzeylerini hizmet-içi eğitim alma durumlarında anlamlı farklılık gözlenmemiştir; ancak cinsel istismar belirtilerini saptamada hizmet-içi eğitim almalarına göre anlamlı farklılıklar gözlenmiştir. Öğretmenin duygusal ve fiziksel istismarı davranışsal belirtilerini farkında olma düzeyleri cinsiyet, eğitim durumu ve hizmet süresi değişkenlerine göre farklılaşmamıştır. Sonuç olarak okul öncesi öğretmenlerinin çocuk istismarı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları, özellikle bildirim ve erken tanı konusunda hizmet-içi ve hizmet-öncesi eğitim programlarında bu doğrultuda değişikliklerin yapılması gerektiği görüşüne yer verilmiştir.

Dilsiz ve Maden (2015) tarafından yapılan çalışma ile öğretmenlerin çocuk istismar ve ihmali konusunda bilgi ve risk tanıma düzeylerinin saptanması amaçlanmıştır. Genel tarama modelindeki araştırmanın çalışma grubunu, MEB’e bağlı, Ankara İli Mamak İlçesi’ndeki iki ilköğretim okulunda çalışan 38 öğretmen oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında likert tipi bir anket kullanılmıştır. Anket genelinde, öğretmenlerin hepsinin birden doğru olarak işaretlemiş oldukları tek bir madde bile olmamıştır. On madde ise hiçbir öğretmen tarafından doğru olarak işaretlenmemiştir. Çalışmaya katılan öğretmenlerin tümü çocuğa cinsel eğitim verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Öğretmenlerin çoğunun (% 81.6) çocuk istismar ve ihmali konusunda eğitim almak istediği görülmüştür. Öğretmenlerin 1/3’ünden fazlasının çocuk ihmal ve istismar olgusu ile hiç karşılaşmadığı; yarısından fazlasının (% 60.5) çocuk istismar ve ihmaline uğrayan bir çocukla karşılaştıklarında yapılması gereken yasal sorumluluk ve zorunlulukları bilmediği; 1/3’ünden fazlasının (% 34.2) istismar ve ihmale uğrayan bir çocuğa nasıl yaklaşılması gerektiğini bilmediği sonucuna ulaşılmıştır.