• Sonuç bulunamadı

2. Kıraâtlerin Tevcihî / Temellendirilmesi

2.1. Usûl Yönünden Kıraâtleri Ele Alması

2.1.2. İdğam – İzhar ile Kıraât

İzhar, ıstılahta, kamil bir gunne yapmaksızın muzhar harfi mahrecinden açıktan çıkartmak, demektir. Muzhar harfle kastedilen izhar harflerinden “ه ،غ ،ع ،خ ،ح ،ء” önce bulunan tenvin veya sâkin nûn’dur. İdğam ise, lügatte birşeyi birşeye dahil etmek anlamına gelirken, ıstılahta; sâkin harfi, harekeli harfe dahil edip tek bir harf gibi okumaktır.418 İbnü’l-Cezerî iki harfi bir harf gibi okumak, ikincisini şeddeli okumak,

şeklinde tarif etmektedir.419

ْلَه َبِ وُث ُرا فُكْلا اَم اوُناَك َنوُلَعْفَي

“Nasıl kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?” (Mutaffifin – 36)

Tûsî, bahse konu olan ayetin kıraât vecihlerini zikrederken, Ebû Amr’dan Harun, Hamze ve Kisaî’nin “ َبِ وُث ” kavlini “sâ” ve “lâm” harflerinin mahreçlerinin ْلَه yakınlığından dolayı idğam ile okuduklarını,420 geri kalan imamlar ve Ebû Amr’dan

Yezidî’nin ise izhar ile okuduğu bilgisini nakletmektedir.421

415 Necm – 53/3,4 . 416 Enbiya – 6/62 . 417 Tûsî, et-Tibyân, V, 10.

418 Hudarî, Mahmûd Halîl (ö. 1401), Ahkâmu Kıraâti’l-Kur’âni’l-Kerim, (thk: Muhammed Talha Bilal

Minyâr), Mektebetü’l-Mekkiyye, Mekke 1417, s. 165.

419 Atiyye Kâbil Nasr, Ğâyetü’l-Mürîd, s. 55.

420 Ebû Amr’dan Harun idğamla okumuştur. Ebû Amr’dan Yunus b. Habîb’de bu şekilde rivayet

etmektedir. Hamze ve Kisaî de idğam ederek okumuşlardır. Geri kalanlar ise, idğamsız okumuşlardır. İbn Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 676; Dimyâtî, İthaf, II, 527.

ذِئَم ْوَي ُّد َوَي َنيِذ لا ْاوُرَفَك ْاُوَصَع َو َلوُس رلا ْوَل ى وَسُت ُمِهِب ُض ْرَلْا

“O gün kâfirler ve Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler.”

(Nisâ – 42)

Tûsî’nin nakline göre, Hamze, Kisaî “ ى وَسُت ” lafzındaki “tâ”yı fetha “sîn”i sâkin olarak okurken, Nafi’ ve İbn Âmir “tâ”yı fetha “sîn”i şedde ile okumuşlardır. Geri kalan imamlar ise, “tâ”yı zamme ve “sîn”i sâkin olarak okumuşlardır.422 Tûsî,

kıraâtlerin açıklamasını yaparken birçok âlimin ismini kaynak olarak zikrettiği görülmektedir. Taberî’ye göre, “tâ”yı fetha ile okumak tercih edilirse, “ اًبا َرُت ُتنُكيِنَتْيَلاَي

“Keşke toprak olsaydım”423 kavline muvafık olmuş olunur. Bundan dolayı “ تن وك ” denilmez. Rummâniye göre, bu bir şey değildir. Çünkü temennî, fiil manasındadır. Bu yüzden “tâ”yı zamme ile okumak daha açıktır, belirgindir. Ebû Ali’ye göre ise, “tâ”yı zammeyle okuyanlar, “ ُض ْرَلْا ” lafzına eşit kılarken, “ ى وستت” şeklinde fetha okuyanlar da, “tâ”yı “sîn”e idğam etmişlerdir. Ebû Ali’ye göre, bu durum caizdir. İki “tâ” harfinden biri hazfedilmez. Çünkü kelime muzari değildir, aslı bu şekildedir. Şeddesiz okumak ise, “tâ”nın hazfedilmesi esasına göredir.424

اَنْلُق َو ْمُهَل َلا ْاوُدْعَت يِف ِتْب سلا

“Cumartesi konusunda haddi aşmayın, dedik” (Nisâ – 154)

Tûsî’nin aktarımına göre, Medineliler “ ْاوُدْعَت ” kavlini “ayn” harfini sâkin ve َلا “dâl” harfini şedde ile okumuşlar ve “اودتعت” manasında iki sâkin harf bir arada kullanılmıştır.425 Sonra “tâ” harfini “dâl” harfine idğam ettiler. Böylece mazmûm

422 Nafi’ ve İbn Âmir “ى و سَت” şeklinde “tâ” fetha ve “sîn”i şeddeyle okumuştur. Hamze ve Kisaî, Halef

“ى وَسَت” şeklinde “sîn”i tahfifle ve “tâ”nın fethasıyla okurken, geri kalan “ى وَسُت” şeklinde “tâ”yı zamme ve “sîn”i sâkin olarak okumuştur. İbn Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 234; İbn Haleveyh, el-Hücce, s. 62; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 307; Mekkî, el-Keşf, I, 390; Dânî, et-Teysîr, s. 80; İbnü’l- Bâziş, el-İknâ', s. 392; Ebû Zür’a, Hüccetü’l-Kıraât, s. 203-204; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 249; Palûvî, Zübde, s. 47

423 Nebe – 78/40.

424 Tûsî, et-Tibyân, III, 94.

425 Nafi’, Ebû Cafer “اوُّدْعَت لا” şeklinde “ayn” sâkin ve “dâl”i şeddeli okumuştur. Verş, “tâ”nın fetha

harekesini “ayn”a naklederek “اوُّدَعَت ” şeklinde okumuştur. Geri kalan ise, “لا اوُدْعَت ” şeklinde “ayn” لا

iskanı ve tahfifle okumuştur. İbn Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 240; İbn Haleveyh, el-Hücce, s. 65; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 310 – 311; Mekkî, el-Keşf, I, 301 – 302; Dânî, et-Teysîr, s. 81; İbnü’l- Bâziş, el-

şeddeli “dâl” oldu. “ ِتْب سلايِف ْمُكنِم ْاوَدَتْعا َنيِذ لا ُمُتْمِلَع ْدَقَل َو ” “Cumartesi günü haddi aşanları

mutlaka bilmişizdir” 426 kavliyle bu okuyuşlarını güçlendirdiler. 427

ْوَل َو َت ى َر ْذِإ ى ف َوَتَي َنيِذ لا ْاوُرَفَك ُةَكِئلآَمْلا

“Meleklerin kâfirlerin canlarını aldığını görseydin…” (Enfal – 50)

Tûsî’nin naklettiğine göre, İbn Âmir “ ىفوتت ” iki “tâ” ile okumuştur. Birinci ذإ “tâ”yı ikincisine idğam etmişlerdir. Geri kalanlar, “tâ” ve “yâ” ile okumuşlardır.428

Müellifin açıklamasına göre “tâ” ile okuyanlar “ ُةَكِئلآَمْلا ِتَلاَق ْذِإ ” “Hani melekler şöyle

demişti”429 kavlindeki gibi fiili, meleklere isnad ederken “yâ” ile okuyanlar buradaki

“tâ”nin hakiki te’nis “tâ”sı olmadığını belirtmişlerdir.430

َتنَأَف ُهَل ى دَصَت

“Sen ona yöneliyorsun” (Abese – 6)

Yine Tûsî’nin tefsirinde naklettiğine göre, Nafi’ ve İbn Kesîr “ ى دَصَت ” lafzını “sâd”ın şeddesiyle okuyarak iki “tâ”dan birini, birbirlerine olan mahreç yakınlığından dolayı “sâd”a idğam etmişlerdir. Geri kalanlar ise, “ى دَصَت ” lafzında yer alan “sâd” harfini sâkin olarak ve iki “tâ”dan birini iskat ederek okumuşlardır.431

Devam eden ayetlerde yer alan kıraât bilgisini nakleden Tûsî, “ ى هَلَت ” lafzını İbn Ebî Bezze ve İbn Kesîr’in “lâm” harfinin şeddesiyle iki “tâ”dan birini “lâm”a idğam ederek okuduğunu, geri kalanların ise, “lâm”ı sâkin olarak okuyup iki “tâ”dan birini hazfettikleri bilgisini aktarmaktadır.432

426 Bakara -2/65.

427 Tûsî, et-Tibyân, III, 240.

428 İbn Âmir iki “tâ” ile okurken, gerisi fiil ile failin arasını ayırmak için “yâ” ve “tâ” ile okumuştur. İbn

Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 307; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 353; Mekkî, el-Keşf, I, 493; Dânî, et-Teysîr, s. 95; İbnü’l- Bâziş, el-İknâ', s. 405; Ebû Zür’a, Hüccetü’l-Kıraât, s. 311; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 277; Palûvî, Zübde, s. 64.

429 Al-i İmran – 3/45. 430 Tûsî, et-Tibyân, V, 59.

431 Nafi’, İbn Kesîr, Ebû Cafer “ى د صَت” şeklinde şeddeyle okurken, gerisi tahfifle okumuştur. İbn

Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 672; İbn Haleveyh, el-Hücce, s. 238; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 615; Dânî,

et-Teysîr, s. 178; İbnü’l- Bâziş, el-İknâ', s. 481; Ebû Zür’a, Hüccetü’l-Kıraât, s. 749; İbnü’l-Cezerî, en- Neşr, II, 398; Palûvî, Zübde, s. 142; Dimyâtî, İthaf, II, 519.

اوُثَعْباَف مُكَدَحَأ ْمُكِق ِر َوِب ِهِذَه ىَلِإ ِةَنيِدَمْلا ْرُظنَيْلَف

“Şimdi siz birinizi şu gümüş parayla şehre gönderinde baksın…” (Kehf – 19)

Tûsî’nin nakline göre, sadece Ebû Amr ve Asım’dan Ebû Bekr “ مكق ْروب ” şeklinde “ra”nın sükûnuyla okurken, geri kalanlar, “râ”nın kesrasıyla okumuşlardır.433

Müellifin açıklamasına göre Ebû Amr’dan “ مكقروب ” lafzını “qâf” harfini “kâf” harfine idğam ederek okuduğu da rivayet edilmektedir. Müellife göre “ ْمُكِق ِر َوِب ” dilde dört şekilde vardır: “Vâv”ın fethası ve “râ”nın kesrası ki aslolan budur. İkincisi, “Vâv”ın fethası ve “râ”nın sükûnu, üçüncüsü, “Vâv”ın kesrası ve “râ”nın sükûnu, dördüncüsü ise, idğamdır. “ قرولا ” kelimesi, dirhem demektir. 434

Tûsî’nin “ غلب ” lafzını kullanarak bir kıraâtin idğamsız okunduğuna dair vermiş olduğu örnekte şu şekildedir:

ُهْلِس ْرَأ اَنَعَم اًدَغ ْعَت ْرَي

ْبَعْلَي َو

“Yarın onu bizimle sahraya gönder, bol bol yesin ve oynasın” (Yusuf – 12)

Tûsî’ye göre, İbn Kesîr, İbn Âmir ve Ebû Amr “ ْبَعْلن َو ْعَت ْرن ” şeklinde ikisini de “nûn” ile okumuşlardır.435 Malikî hariç Hicazlı kıraât âlimleri “ ْعَت ْرَي ” lafzında geçen

“ayn” harfini de kesralı olarak, (kendinden sonra gelen) kelimedeki “yâ”ya idğamsız okudu. Zebibî’den Atar vasılda “yâ”nın isbatıyla okurken, geri kalanlar “ayn” harfinin sükûnuyla okumuşlardır.436

433 Ebû Bekr ve Ebû Amr, Hamze, Halef “râ”nın iskanıyla ve tahfifle okurken, geri kalan “râ”nın

kesrasıyla aslı üzere okumuştur. İbn Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 389; İbn Haleveyh, el-Hücce, s. 130; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 413; Mekkî, el-Keşf, II, 58; Dânî, et-Teysîr, s. 116; İbnü’l- Bâziş, el-İknâ', s. 422; Ebû Zür’a, Hüccetü’l-Kıraât, s. 413; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 310; Dimyâtî, İthaf, II, 132

434 Tûsî, et-Tibyân, VII, 20.

435 İbn Kesîr, Ebû Amr, İbn Âmir mezkûr lafızların ikisini de “nûn” ile okurken, Medineliler ve Kûfeliler

ikisini de “yâ” ile okumuşlardır. Nafi ve İbn Kesîr “ ِعَت ْرَن” şeklinde “ayn” harfini kesrayla okurken, gerisi “ ْعَت ْرَي” şeklinde sükunla okumuştur. İbn Mücahid, Kitabü’s-Seb’a, s. 345; İbn Haleveyh, el-Hücce, s. 110; İbn Galbûn, et-Tezkire, s. 379; Mekkî, el-Keşf, II, 5 – 6; Dânî, et-Teysîr, s. 104; İbnü’l- Bâziş, el-

İknâ', s. 412; Ebû Zür’a, Hüccetü’l-Kıraât, s. 355 – 356; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 293; Palûvî, Zübde,

s. 72 – 73; Dimyâtî, İthaf, II, 62.