• Sonuç bulunamadı

İşlevci Çeviri Kuramları/Vermeer’in Skopos Kuramı: Erek

BÖLÜM I: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.12. Duygusal Zekâ- Çevirmen Tatmini İlişkisi

1.12.1. Duygusal Zekâ Yaklaşımlarının Çeviri Kuramlarında İncelenmesi

1.12.1.1. İşlevci Çeviri Kuramları/Vermeer’in Skopos Kuramı: Erek

Skopos Yunanca kökenli bir terim olup, amaç, niyet, işlev, gaye, maksat gibi kavramları akla getirir. Vermeer Skopos kuramını geliştirirken, eylem kuramından yola çıkmıştır. Eylem kuramına göre, her eylemin bir amacı bulunmaktadır. Çeviri de Vermeer’e göre bir eylem olup, çevirinin de bir amacı vardır. Hatta çevirinin birden fazla amacı olabilir. Vermeer buna alt amaçlar adını vermektedir. Diğer bir ifade ile çeviri erek kitlenin beklentileri ve isteklerine göre yapıldığında asıl amaç gerçekleştirilmiş olur. Ancak çeviri sürecinde rol alan ve Vermeer’e göre uzman olarak kabul edilen çevirmenin çeviri yapma amacı, çeviriyi erek kitleye ulaştırmak kadar para kazanmak veya erek kitle nezdinde bir üne kavuşmak olabilir. Bunlar, çevirmenin alt amaçları arasında yer alır. Erek kitlenin beklentilerine göre çeviri yapmak amacıyla yola çıkan çevirmenin bağlı olduğu bir yayınevi ya da işveren bulunmaktadır. Dolayısıyla, müşteriler yayıneviyle bağlantıya geçer, yayınevi de çeviri işini çevirmene verir. Çevirmenden çeviri yaparken nasıl bir amaç izlemesi gerektiği yayınevi politikaları gereği kendisine bildirilir (bkz. Vermeer, 1989/2000: 221). Her ne kadar amaç çevirmene yayınevi tarafından bildirilse de

111 Toury’nin Betimleyici Çeviri Araştırmaları, Zohar’ın Çoğuldizge, Lefevere’nin Yeniden Yazım Kuramı vb.

112 Odacıoğlu, M. Cem (2017), Çeviribilimde Yerelleştirme Paradigmasına Doğru, Gece Kitaplığı, Ankara. 113 bkz. Hubscher Davidson, 2013.

65

çevirmen uzman kimliğini kullanarak, amacı kendisi belirleyebilir. Bununla birlikte müşteriler farklı bir amaç izleyen çevirmenin yaptığı çeviriyi her zaman kabul etmeyebilir. Bu açıdan uzman çevirmen çeviri sürecinde verdiği kararlar konusunda müşteriyi bilgilendirebilmelidir (Vermeer, 1989/2000: 230). Zira Vermeer’ göre, uzman olarak kabul edilen kişiler üzerinde çalıştıkları konunun neyle ilgili olduğu konusunda yeterli ve süreç boyunca nasıl bir yol izlemeleri gerektiğine karar verebilecek donanımda olmalıdır. Çevirmen de bir uzman olarak bu gayeyle yola çıkar. Ancak belirlenen amacın başarılabilmesi için çevirmen zaman zaman farklı uzmanlarla da işbirliği kurabilir (bkz. Vermeer, 1989/200:222).

Tezin bu kısmında, Skopos kuramını kısaca özetleyen yukarıdaki paragrafın ardından, söz konusu kuram ve Duygusal Zekâ arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. Kurulmaya çalışılan bağlantı Erek Kitle- Kültürlerarası İletişim Kavramları üzerinden yapılmıştır. Bilindiği gibi, Skopos kuramında erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda erek metin oluşturulmaktadır. Kurama göre çevirmenden, kaynak metni erek dile aktarmadan önce erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarını bilmesi beklenmektedir. İdeal durum çevirmenin bu bilgiye önceden sahip olmasıdır. Ancak Skopos kuramında erek kitlenin kimlerden oluştuğu, çevirmenin erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarını nasıl öğreneceği, nasıl daha öncesinden bunları bilebileceği vb. konular hakkında somut bilgiler kuram içerisinde yer almamaktadır. Gerçekten de erek kitle kimdir? Kimlerden oluşmaktadır? Erek kitle çevirmenin zihninde mi yer almaktadır? Ya da erek kitle çevirmenin zihninde daha önceden var olan bireylerden mi oluşmaktadır? Hayatında hiç doktor, avukat veya milletvekili ile tanışmamış bir çevirmen, bu kitlelerin ihtiyaçları ve beklentilerini çeviri sürecinde nasıl bilebilir veya tahmin edebilir? İnsan bazen en yakınındaki bireylerin bile beklentilerini bilemeyebilir ya da bilebilmesi için o kişilerle çok zaman geçirmiş olması gerekir. Çevirmen, erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarını kitaplardan öğrenebilir mi? Çevirmenin daha öncesinden bilmesi gereken erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçları hakkındaki bilgi, bilgi türlerinden hangisine girmektedir? Bu bilgi tecrübeye dayalı bir bilgi midir yoksa bildirimsel veya yordamsal mıdır? Özellikle de çeviri eğitimi almış daha hayatın başında olan ve hayat tecrübesi az olan çeviribilim öğrencilerinden erek kitlenin beklenti ve isteklerine cevap verecek bir erek metin ortaya koymalarını beklemek ne kadar doğru bir yaklaşımdır? Ya da öğrencilere erek kitlenin beklenti ve istekleri nasıl öğretilebilir? Bu tezde, çevirinin tecrübeyle öğrenilen bir eylem

66

olduğu ve hayat boyu öğrenme yoluyla çevirmenin sürekli öğrenci kalarak, öğrenme sürecini devam ettirdiği ve hiçbir zaman bilgi edinmenin bitmediği savunulmaktadır. Buna paralel olarak, öğrenme sürecinin salt kitaplara dayalı değil, sosyal bir süreç olduğu düşünülmektedir ve çevirmen sürekli farklı kişilerle iletişim halinde olarak, bilgi hazinesini genişletir, kısaca deneyim kazanır. Her yaptığı çeviriyle birlikte yeni bilgi edinir, beyninde bilgi ağları oluşur. Aslında erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarını da sosyalleşme süreci içinde deneyimlerine dayalı olarak bilebilir. Neticede, çeviri sürecinde erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarına göre çevirinin yapılabilmesi için tecrübe yoluyla gelişen ve bilişsel olmayan becerileri içinde ele alınan bir kavram olan Duygusal Zekânın da önemli bir yeri vardır.

Duygusal zekânın alt boyutlarından biri de empati (duygudaşlık) becerisidir. Acaba çevirmen empati becerisi sayesinde, erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarını zihninde oluşturabilir mi? İşlevci kuramcıları arasında yer alan Nord bu konuya 1998 yılındaki bir çalışmasında değinmiştir. Nord’a göre, herhangi bir metin oluşturulurken, bu metin ister düz yazı, ister reklam, ister aşk şiiri olsun yazarın zihninde belirsiz de olsa bir erek kitle canlanır. Yazar bu erek kitleyi dikkate alarak, biçimsel veya dilsel kararlar alır. Bir metnin belirli kişi veya gruplar açısından işlevsel olabilmesi için söz konusu metnin bu kişilerin beklenti ve ihtiyaçlarına göre işlenmesi gerekir. Metnin alıcılarının metnin kabul edilebilir veya yeterli olup olmadığına karar vermeleri sürecinde, metnin onlar için işlevsel olabileceğini garantilemek mümkün olmayabilir. Zira metnin son alıcısının kim olacağının öncesinden tahmin etmenin hiçbir yolu yoktur. Herhangi bir kişi söz konusu metni okunmaktan engellenemez ve dolayısıyla bu kişi için metin herhangi bir özel amaç taşımayabilir. Profesyonel anlamda metin yazarları sıradan alıcıları tatmin etmek için yazmazlar. Genellikle belirli bir erek kitleye hitap ederler ve bu kitlenin ilgileri, duyguları, eğitim durumları, hobileri ve benzeri özelliklerini öğrenmek için de pek çok çaba gösterirler ve para harcarlar. Dolayısıyla da herhangi bir metnin ya da çeviri metnin erek kitlesi gerçek bir kişi olmaktan ziyade, daha öncesinde iletişimsel tecrübelerin toplamından edinilen zihinde var olan soyut bir kitledir. Zihinde canlandırılan erek kitle fikri herhangi bir durumdan yola çıkarak belirlenir (Nord, 1998: 195-196). O halde, çevirmen sosyal öğrenme süreciyle birlikte ne kadar çok kişiyi tanır, onlarla iletişime geçerse deneyim kazanır ve zihninde iletişime geçtiği kitle ya da gruplar hakkında önsel

67

bir bilgi oluşur. Çevirmen bu önsel bilgiyi kullanarak çeviri eylemini erek kitlenin beklenti ve ihtiyaçlarına göre gerçekleştirir. Bu önsel bilginin edinilmesi için ise bilişsel beceriler kadar bilişsel olmayan becerilerin de aktif rol oynadığı ve dolayısıyla duygusal zekânın da erek kitlenin ve beklenti ihtiyaçları gerçekleştirilirken devreye girdiği düşünülebilir.

Yukarıdakilerle paralel olarak, Hubscher dilin tek başına bir anlamı olmadığını, insanların dili hislerini, ihtiyaçlarını, düşüncelerini vb. ifade etmek için bir araç olarak kullandıklarını ve dilin belirli bir toplumun ürünü olduğunu ifade eder. Durum böyle olunca da, çevirmen erek kitleye uygun dili ancak söz konusu dilin konuşulduğu toplumun alışkanlıklarını, kültürünü, o dili hangi durumda ne amaçla kullandığının yollarını bildiği zaman doğru kullanabilir (Hubscher Davidson, 2007: 19). Bunun için de çevirmenin aslında ait olduğu toplumla bir empati geliştirmesi gereklidir. Tersi bir durum söz konusu olduğunda, diğer bir ifade ile empati kurulamadığında, çevirmen içinde yaşadığı toplumun ihtiyaç ve beklentilerini bilemediği için ya da o topluma psikolojik veya coğrafik-siyasi açıdan uzak olduğu için, ürettiği çeviri metin erek kitle tarafından anlaşılamayabilir. Kaynak okur için sosyal ve duygusal açıdan anlamlı olan metin bu yüzden erek kitle tarafından başarılı bir şekilde alımlanamaz. Dolayısıyla da çeviri sürecinde empatinin önemli bir yeri vardır. Çeviri metinlerinde var olan duygular, kaynak ve erek metinlerin kültürel gerçekliklerinden doğan duygusal bağlam, sosyal örüntüyle ilgilidir. Okuma eyleminden duyguların soyutlanması psikolojik olarak imkânsızdır çünkü duygular her okuma tecrübesinde önemli bir yol oynar (Sun, 2014: 278). Bununla ilgili olarak Tymoczko (2012) erek kitlenin beklentilerini önceden sezmede empatinin rolüne, Martin (2012) zihinsel simülasyon kavramına araştırmalarında değinmiştir (Apfelthaler, 2014: 314).

Bu görüşlerle benzer şekilde, Apfelthaler (2014: 308) bugünün standartlarında, çeviribilim alanında yapılan araştırmaların çoğunun ampirik temellere dayanmadığını belirtir. Ona göre özellikle, erek kitle kavramı söz konusu olduğunda durum daha karmaşık bir hal almaktadır. Yukarıda bahsedilen görüşler ve yapılan çıkarımlar doğrultusunda, erek kitle kavramıyla ilgili olarak Apfelthaler da benzer görüşlere sahiptir. Erek kitle kavramı çeviri sürecinde çevirmenin zihninde soyut olarak yer almaktadır.

68

Hatta belirli bir durumda, çevirmenler yine de erek kitlenin gerçekte kimler olduğu ile ilgili ya hiç ya az, ya da çok ipucuna sahiptir. İpucuna sahip olmadıkları durumlarda, çevirmenler erek kitle ilgili açık bilgileri, kaynak metinden ya da çeviri sürecinde yer alan diğer paydaşlarla iletişime geçerek elde etmek durumunda kalabilir114.

İşlevci çeviri kuramlarında erek kitle kavramı kadar önemli olan diğer bir kavram da kültürler arası iletişim kavramıdır. Bu kuramlarda ideal durum olarak çevirmenin iki kültürlü bir uzman olması beklenir. Aynı durum, kültürlerarası iletişim için de söz konusudur. Hayatında hiç yurt dışına gitmemiş ya da yurt dışında bulunmamış bir çevirmenin, özellikle de çeviri eğitimi bağlamında çeviri öğrencilerinin kültürler arası iletişim edincini geliştirme yollarının ya da kavramın tam olarak neyi anlattığı somut olarak çeviribilim kuramlarında ve yaklaşımlarında yer almadığı düşünülmektedir. Hubscher Davidson (2013), kültürler arası iletişimin gerçekleşebilmesi için kişinin hem kendi hem de diğer insanların duygularını anlaması gerektiğini belirtir. Çevirmenin dil edincine sahip olmasının yanında, kültürler arasında etkili bir şekilde aracılık yapabilmesi için erek okuyucuların ihtiyaçlarını, beklentilerini anlayabilmesi, kaynak metnin yazarının iletmek istediği mesajı erek kitleye başarılı bir şekilde aktarabilmesi gerekir. Müşterilerin, kaynak metnin yazarının veya erek kitlenin ne hissettiğini ya da neye ihtiyaç duyduğunu anlayabilmek ve bunları çeviri performansında kullanabilmek için de psikologların duygusal zekâ olarak adlandırdıkları psikolojik faktörler devreye girmektedir (Hubscher Davidson, 2013: 332-333). Tomozeiu, Koskinen ve D’Arcangel’in belirttiği gibi Witte’ye115 göre, kültürler arası iletişim kişinin kendi kültürü ve diğerlerinin kültürü hakkındaki kavramları bilinçli olarak özümseyebilme becerisiyken, Katan ise söz konusu kavramı üst bilişsel bir beceri olarak kabul etmektedir. Buna göre çevirmenin iki kültürlü olması, kültürler arası iletişim için yeterli değildir. Kültürel bilginin yanı sıra, çevirmenlerin ve çeviri öğrencilerinin yeni ve beklenmedik durumlara adapte olabilmeleri için esnek olmaları ve beklenmedik iletişim durumlarında

114 Yazar, erek kitleden bahsettiği çalışmasında, söz konusu kavramla eşanlamlı olabilecek sosyal empati kavramını da kullanmaktadır. Sosyal empati kavramı, kişinin kendisini başkalarının yerine koyabilme ve diğerlerinin bakış açılarını inançlarını, niyetlerini en azından belirli ölçüde bilebilme becerisidir. Kavram, bireyin hem kendisinin hem de diğerlerinin bilişsel süreçlerini anlamak için geliştirdiği toplumsal beceriler anlamına da gelmektedir (Apfelthaler, 2014: 313).

115 Witte’ye göre kültürler arası edinç kavramını amaçlar, ihtiyaçlar ve özel bir iletişim durumu için uygun davranışların sergilenmesi için kültürlerin birbiriyle ilişkilendirilip karşılaştırılma becerisi olarak tanımlar (Angelone, 2016: 304).

69

yaratıcılıklarını kullanabilmeleri, yani diğerlerinin duygularını anlayabilme, fark edebilme ve ilişki kurabilme becerisi olarak tanımlanan empati becerisine sahip olmaları gerekir (bkz. Tomozeiu, Koskinen ve D’Arcangel, 2016). Dolayısıyla da kültürler arası iletişim için çevirmenlerin salt kültürel bilginin yanı sıra, duygusal zekâlarının da gelişmiş olması gerekmektedir. Bu görüş L’hommedieu Cavanaugh tarafından da benzer şekilde dile getirilmiştir. Ona göre, kültürler arası bir ortamda doğru tepkiler verebilmek için, sosyal ve duygusal zekâ dâhil olmak üzere farklı zekâ türleri devreye girmektedir (Hommedieu Cavanaugh, 2007: 8).

1.12.1.2.Justa Holz Mänttäri’nin Çeviriye İlişkin Eylem Kuramı: İşbirliği -