• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.12. Duygusal Zekâ- Çevirmen Tatmini İlişkisi

1.12.8. Çeviride Kişilik Araştırmaları

Psikolojide kişilik kavramı; psikoanalitik, ayırıcı özellik, biyolojik, insancıl, davranışsal, sosyal öğrenme ve bilişsel yaklaşım kuramlarından yola çıkılarak açıklanmıştır131. “Kişilik, bir insanın bütün ilgilerinin, tutumlarının, yeteneklerinin, konuşma tarzının, dış görünüşünün ve çevresine uyum biçiminin özelliklerini içeren bir terimdir. Bununla beraber, dikkate değer bir husus, kişiliğin kendine özgü ve ahenkli bir bütün olmasıdır” (Baymur, 2014: 273). Cüceloğlu’na göre (1990: 404), kişilik, kişinin iç ve dış ortamıyla kurduğu, bireyi diğer bireylerden ayırt eden, tutarlı ve sürekli aynı davranış kalıplarını gösterdiği bir ilişki şeklidir. Güney ise kişiliği132 şu şekilde açıklar:

“Kişilik, bireyin davranış ve düşünme biçimlerinin, ilgilerinin, ruhsal durumlarının, yeteneklerinin organize olmuş bir bütünleşmesi durumudur. Personality kelimesi Latince’de tiyatro oyuncularının yüzlerine taktıkları ve maske anlamına gelen

130 krş. Hubscher Davidson, 2016. 131 Detaylı bilgi için bkz. Burger, 2006.

132 Kişilik Burger’a göre ise, bireyin tutarlı davranış kalıpları sergilemesi ve kişilik içi süreçlerdir. Kişiliğin tutarlı olması burada önem teşkil eder. Kişilik içi süreçleri ise kişinin nasıl davranacağını, hissedeceğini belirleyen ve kişinin içinde gelişen duygusal, güdüsel ve bilişsel süreçlerden oluşmaktadır (Burger, 2006: 23).

92

persona kökünden gelir. Genel kullanılış biçimine göre kişilik kavramı kişinin toplumda oynadığı rol üzerine yoğunlaşır. Kişilik kavramı, hem başkalarına gösterilmek üzere şekillendirilen personal hem de bu personanın (maskenin) altında yer alan asıl benlikten oluşur. Bu iki durum farklı kişilerce ve farklı ifadelerle belirtilmiştir. Örneğin, William James Sosyal Ben (Moi-Solial), Jung Persona sözcüğü ile bütün insanların sosyal bir yönünün olduğuna işaret eder. Freud, Süperego (üst-Ben) veya ideal ben, Karen Horne ise mükemmel görünme ihtiyacından doğan Facade kelimesi ile kişinin değer yargılarının bu kavramlarda ifade bulduğunu açıklar. Kişilik kavramının iki yönü vardır. Birincisi, kişiliğin bireysel farklılıklara dayanan yönü, ikincisi kişiliğin genelleyici bir özelliğinin

olduğudur” (Güney, 2013: 184).

Çeviribilimde kişilik araştırmaları ise nispeten yeni bir konu olmakla birlikte, bu konuya ilk değinen Alman çeviribilimci Katharina Reiss olmuştur. Reiss (1971), farklı insan karakterlerinin ayırt edilmesi ve anlaşılması için temel bir tipoloji anlamına gelen “karakteroloji” kavramını kullanmaktadır. Reiss, Spranger’ın tipoloji (1920) yaklaşımından yola çıkarak, kişiliği kuramsal insan, ekonomik insan, estetik insan, sosyal insan, politik insan ve dini insan olmak üzere 6 farklı kişilik tipinden faydalanmaktadır (Hubscher Davidson, 2007: 57). Bu kişilik tipleri şu şekilde açıklanabilir. Kuramsal insan, gerçeğe, bilgiye ve eleştirel düşünmeye önem verir. Ekonomik insan, yararlı ve pratik olanla ilgilenir. Estetik insan, biçim ve uyuma önem verir, onun için önemli olan zarafet, uygunluk ve simetridir. Sosyal insan başkalarına yardım etme, fedakârlık gösterme, insan sevgisi ve bencil olmamaya önem verir. Politik insanın temelinde güç, benmerkezcilik yatar. Dini insan ise en yüksek değeri “birlikte” bulur. Evreni bütün olarak kavramaya çalışır133. Bu kişilik tipleriyle paralel olarak Reiss, çevirmenlerin tek ideal bir tipi temsil etmediğini, bunun yerine farklı karmaşık kişilik tiplerinden oluştuğunu belirtir. Kişiliğin bu şekilde sınıflandırılmasının amacı, bireyin baskın olan kişiliğini ortaya çıkarmaktır. Ancak, Reiss bazı kişilik tiplerinin çeviriye daha uygun olduğunu ileri sürer. Örneğin, tanımı yukarıda yapılan politik insan tipinin çeviriye uygun olmadığını belirtir çünkü bu kişilik tipindeki bir insan kaynak metni tahrif edebilir. Kuramsal insan tipi ise özellikle teknik ve felsefi metinlerin çevirisinde başarılıdır çünkü bu tipteki bireyler çeviriye rasyonel ve nesnel bir bakış açısıyla yaklaşır. Ekonomik insan tipindeki bir çevirmen ise işlemsel metin türlerinin çevirisinde daha başarılıdır. Son olarak estetik insan tipindeki bir çevirmen ise edebi ve şiirsel metinlerin çevirisine en uygun çevirmen tipini oluşturmaktadır. Reiss’ınkine benzer bir araştırmayı da Barboni gerçekleştirmiştir. Barboni’ye göre değişik türden metinlerin çevirisinde farklı kişilik

133 Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, 2008.

93

tipleri başarılı olmaktadır. Ona göre paranoyak bir tipte kişilik yapısına sahip olan bir çevirmen çevirdiği metne bu kişilik yapısını yansıtarak, çeviri metni kod sisteminde çözmeye çalışmaktadır. Bununla beraber Barboni psikolojik, bilişsel olmayan, Freud’un psiko-analitik kuramına dayalı, çeviribilimde henüz tam anlamıyla araştırılmamış pek çok faktörün çeviri sürecine müdahil olduğunu belirtir 134.

Çeviride kişilik tipleriyle ilgili bir diğer araştırma da Henderson (1987) tarafından ampirik olarak yapılmıştır. Bu bağlamda Henderson, Cattel’ın (1946) 16 kişilik faktöründen oluşan kişilik ölçeğini kullanarak yazılı ve sözlü çevirmenlerden oluşan yüz profesyonel çevirmen ve 45 çeviri öğrencisi üzerinde yaptığı araştırmada iki grubun farklı kişilik yapısına sahip olduğunu bulgulamıştır. Buna göre yazılı çevirmenler sözlü çevirmenlere oranla daha pratik ve çekingenken, sözlü çevirmenler duygusal olarak daha istikrarlı ve hayal güçleri daha yüksektir135. Çeviride kişilik tipleriyle ilgili yapılan diğer ampirik bir araştırma da, Hubscher Davidson tarafından An Empirical Investigation into the Effects of Personality on the Performance of French to English Student Translators (Kişilik Faktörlerinin Fransızca ve İngilizce Dil Çifti Örneğinde Çeviri Öğrencilerinin Performansları Üzerine Etkisinin Araştırılmasına Yönelik Ampirik Bir Çalışma) adlı doktora tezinde yapılmıştır. Hubscher’in Juhn’un psikolojik tiplerini ölçmek için kullanılan yöntem olan Myers-Briggs Tip Göstergesinden yola çıkarak yaptığı araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, sezgisel kişilik tipine sahip olan çeviri öğrencilerinin duyusal tip özelliğindeki öğrencilerden daha başarılı oldukları bulgulanmıştır (Hubscher Davidson, 2007: 269). Hubscher Davidson’a göre, duyusal tipler üstlendikleri görevlerde pratik bir yaklaşım sergileme eğiliminde olduklarından, hayal güçlerini kullanmaları gerektiğinde kendilerini rahat hissetmemektedirler. Dolayısıyla da özellikle edebi metinlerin çevirisi belirli ölçüde hayal gücü gerektirdiğinden edebi metinlerin çevirisinde pratik bir yaklaşım sergilenmesi ortaya başarılı bir çevirinin çıkmasını sağlamayacaktır (Hubscher Davidson, 2009: 186). Shroeder ise duyusal tiplerin yazma gibi temel akademik becerilerde daha çok zorlandıklarını belirtmiştir. Diğer bir ifade ile duyusal tipler iyi bir yazar değildir. Daha önce belirtildiği gibi öğrencilerin belirsizlik ve kaygı düzeylerinin yüksek olması düşük

134Hubscher Davidson, 2007.

94

kalitede çevirilerin ortaya çıkmasına yol açar. Pasif olma ve başarısız olmaktan korkmak gibi çeviriye karşı takınılan negatif tutumları çevirmenlerin performansını olumsuz etkilemektedir. Shroeder’e göre duyusal kişilik tipine giren çevirmenlerin becerilerine yönelik duydukları özgüven düşüktür. Çevirmenlerin özgüveninin düşük olması çeviride yaratıcılığı engeller. Bazı araştırmacılar da sezgisel tiplerin okuma sürecinde duyusal tiplerden daha başarılı olduğunu savunmaktadır. Sezgisel tipler soyut fikirlerden hoşlandıkları için dile sembolik bir sistem olarak yaklaşırlar. Okuma ve anlama sürecinde sezgisel ve duyusal tipler kendilerine özgü yöntem kullanırlar. Duyusal tipler sözcük sözcük okuduklarından, okuma sürecinde metnin kavramsal anlamını kaybedebilirler. Sezgisel tipler ise metnin bağlamından yola çıkarak bilmedikleri kelimelerin anlamını tahmin eder (Karimnia ve Mahjubi, 2013: 48-49).