• Sonuç bulunamadı

1.2. İŞ GÜVENCESİZLİĞİ

1.2.6. İş Güvencesizliğinin Sonuçları

İstihdam bireylere; gelir, sosyal imkânlar ve kişisel gelişim fırsatları ile daha öngörülebilir bir yaşam sağlamaktadır (Jahoda, 1982). Ancak, çalışanın istihdamına ilişkin bir tehdit algılaması, diğer bir ifadeyle işsiz kalma ihtimali, bu tür bireysel ihtiyaçlarını karşılayamaması ve daha birçok önemli kaynaktan yoksun olması (sosyal, finansal ve toplumsal) anlamına gelmektedir (De Witte, 1999:159). İstihdama ilişkin algılanan belirsizliğin çalışanın hayatını birçok yönden etkilemesi, iş güvencesizliğinin birden çok sonucunun olacağını göstermektedir. Bu doğrultuda, iş güvencesizliğinin neden olacağı sonuçlar genel olarak bireysel, örgütsel ve toplumsal açıdan özetlenebilir.

1.2.6.1. İş Güvencesizliğinin Bireysel Sonuçları

Literatür incelendiğinde iş güvencesizliğinin bireysel açıdan en önemli sonucunun çalışanın sağlığına ilişkin olduğu görülmektedir. İş güvencesizliği, yarattığı uzun süreli “belirsizlik” yüzünden çalışanlar üzerinde ciddi bir yük oluşturmaktadır. Belirsizlik iki temel faktöre bağlı olarak zarar verici etkisini arttırma yönünde eğilim göstermektedir. Bunlardan ilki “öngörülemez”, diğeri ise “kontrol edilemez” olmasıdır. İş güvencesizliğinin öngörülemez olması, endişeye sebep olan durumun gelecekte ne olacağının açık olmamasını ifade etmekte ve bu durum çalışanın uygun bir şekilde tepki vermesini güçleştirmektedir. Kontrol edilemez olması ise iş güvencesizliği tehdidine yönelik kontrol eksikliğini ve buna bağlı olarak ortaya çıkan güçsüzlük hissini vurgulamaktadır. Her iki olumsuz faktör de çalışanların psikolojik ve fiziksel sağlığı üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır (akt. De Witte, 1999:160). Algılanan iş güvencesizliğinin yol açtığı belirsizlik duygusu, bireyin işinin kesin olarak sonlanacağını bilmesinden farklıdır. Çünkü işten kesin olarak çıkarılacağını bilen çalışan, kendisini gelecekteki işsizliğe hazırlamakta, bu yönde beklenti ve davranışlar geliştirerek, bu durumla nasıl mücadele edeceğini kestirebilmektedir (Sümer, Solak ve Harma, 2013:66). Ancak, iş güvencesizliği yaşayan birey, doğal

olarak işine yönelik bir tehdit algılamakta ve bu tehditle nasıl baş edeceği, hangi strateji ve kaynakları kullanacağı konusunda belirsizlik hissetmekte (Dekker ve Schaufeli, 1995) ve bu nedenle işinin geleceğine ilişkin sürekli bir kaygı duymaktadır. Psikolojik stres teorisine (Lazarus ve Folkman, 1984) göre de bir tehdide nasıl karşı koyulacağını bilmemek, bireylerde strese yol açmaktadır. Dolayısıyla, istihdamın geleceğine ilişkin algılanan belirsizlik, çalışanların bu durumun üstesinden gelmelerini engelleyerek stres düzeylerini artırmaktadır. Bu gerekçeye paralel olarak, araştırmacılar (Latack ve Dozier, 1986; Dekker ve Schaufeli, 1995) potansiyel kayba ilişkin algılanan tehditlerin, gerçek iş kaybının kendisi kadar zararlı sonuçlara yol açabileceğini ifade etmektedir. Nitekim yapılan çalışmalarda, yüksek düzeyde iş güvencesizliği algısının gerilim (Elst vd., 2014), kaygı (Lee, Bobko ve Chen, 2006), duygusal tükenmişlik (Dekker ve Schaufeli, 1995; Boswell, Buchanan, ve Harris, 2014) gibi stres kökenli rahatsızlıklar ile sonuçlandığına ilişkin bulgular elde edilmiştir.

Diğer taraftan, bazı çalışmalarda (Arnetz vd. 1991; Heaney, Israel ve House, 1994; Lindström vd., 1997) iş güvencesizliğinin yalnızca psikolojik iyilik üzerinde değil, strese bağlı olarak baş dönmesi, uykusuzluk, nefes darlığı, yüksek tansiyon, baş ağrısı ve iştahsızlık gibi fiziksel ve biyolojik rahatsızlıklara da neden olabileceği ileri sürülmektedir. Örneğin; Burgard, Brand ve House (2009) tarafından ABD genelinde 1700 çalışan ile 1980-2000 yılları arasında yürütülen boylamsal çalışma sonucunda, yüksek düzeydeki kronik iş güvencesizliği algısının, çalışanların hem psikolojik, hem de fiziksel sağlıkları üzerinde gerçek iş kaybından daha fazla olumsuz etkilere sahip olduğuna ilişkin bulgular elde edilmiştir. Bu bağlamda, potansiyel iş kaybına ilişkin algılanan tehdit ve bu tehdidin çalışanda yarattığı belirsizlik algısının, işsizliğin yarattığı psikolojik ve fiziksel sağlık sorunlarına benzer sorunlara yol açabileceği ifade edilebilir.

1.2.6.2. İş Güvencesizliğinin Örgütsel Sonuçları

Çalışanların iş güvencesizliğine yönelik algısı her ne kadar bireysel düzeyde olsa da bu algıya karşı verilen tepkiler örgütsel tutum ve davranışlarda da önemli değişikliklere neden olmaktadır. İş güvencesizliği algısına bağlı olarak çalışanın işine ve örgüte karşı tutumları, kısa dönemde iş tatminine ve örgütsel bağlılığa yönelik tepkiler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda, işin sürekliliğine ya da işin

özelliklerine ilişkin algılanan tehdit, öncelikle çalışanların işin kendisinden ve işe ilişkin ücret, promosyon vb. boyutlarından tatmin olup olmadıklarına yönelik bilişsel bir değerlendirme yapmalarına neden olmaktadır. İş güvencesizliği ve iş tatmini arasındaki ilişkiye yönelik yapılan çalışmalar (Ashford, Lee ve Bobko, 1989; Hartley vd., 1991; Rosenblatt ve Ruvio, 1996; Lee, Bobko ve Chen, 2006; Poyraz ve Kama, 2008), işinin geleceği konusunda güvencesiz hisseden çalışanların, iş tatminlerinin düşük olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, çalışanın örgüt yararına çaba sarf etmeye olan istekliliğini ifade eden (Ashford, Lee ve Bobko, 1989:808) örgütsel bağlılığın, yüksek iş güvencesizliği durumunda azalacağı belirtilmektedir. Nitekim yapılan ampirik çalışmalarda (Rosenblatt ve Ruvio, 1996; Buitendach ve De Witte, 2005; Poyraz ve Kama, 2008) potansiyel iş kaybına yönelik algılanan tehdidin, çalışanların örgüte karşı bağlılıklarını azalttığını göstermektedir.

Greenhalgh ve Rosenblatt (1984:438)’ın da ifade ettiği gibi, “çalışanlar iş güvencesizliğine tepki gösterir ve bu tepkilerinin örgütsel etkinlik üzerinde bir takım sonuçları bulunmaktadır.” Bu anlamda, iş güvencesizliği algısı sonucunda işe ve örgüte ilişkin oluşan tutumların, uzun dönemde davranışsal sonuçlarının da olması beklenmektedir. Nitekim iş güvencesizliğinin davranışsal sonuçlarına ilişkin yapılan çalışmalar, iş güvencesizliği algısının iş performansı ve işten ayrılma eğilimi üzerinde önemli etkilerinin olduğunu göstermektedir. Literatür incelendiğinde iş güvencesizliği ile iş performansı arasındaki ilişkiye yönelik genel görüş, yüksek iş güvencesizliği algısına sahip olan çalışanların, örgüt için daha az çaba sarf edecekleri ve dolayısıyla performanslarının düşük olacağı yönündedir. Ancak, bu durumun aksine, işgücü piyasasının güvencesiz olduğu ve bireyin işe finansal açıdan bağımlılığının yüksek olduğu durumlarda, potansiyel iş kaybına yönelik bir tehdit algılayan çalışanın işini sürdürebilmek amacıyla daha fazla çaba harcayacağı ve performansının yüksek olacağına ilişkin görüşü destekleyen çalışmalarda (Borg ve Elizur, 1992; Brockner vd., 1992; Staufenbiel ve König, 2010) bulunmaktadır. Fakat bu gibi durumların, kısa vadede performansta artış sağlansa da iş güvencesizliğine yönelik kaygıyı ortadan kaldırmadığı için uzun vadede iş tatmini ve örgütsel bağlılık üzerinde olumsuz etkilerinin olacağı belirtilmektedir (Hartley vd., 1991).

İşinin devamlılığı konusunda endişe duyan çalışanların, bu stres kaynağının oluşturduğu gerginlikten kurtulmak adına yeni bir iş aramayı tercih edecekleri ve bu

nedenle de işten ayrılma eğilimlerinin olduğu belirtilmektedir (Greenhalgh ve Rosenblatt, 1984). Yapılan çalışmalar (Sverke ve Hellgren, 2001; Chirumbolo ve Hellgren, 2003; Karacaoğlu, 2015) da iş güvencesizliği algısı ile işten ayrılma eğilimi arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu göstermektedir. Ayrıca, bazı çalışmalarda (Pfeffer, 1998; Berntson, Näswall ve Sverke, 2010) potansiyel iş kaybına yönelik bir tehdit bulunması durumunda, yeni iş arama eğiliminde bulunanların ilk olarak, hem örgüt hem de işgücü piyasası için yüksek nitelikli kabul edilen çalışanlar olduğu tespit edilmiştir. Ancak, bu durumun iş gücü piyasasının güvenceli olduğu dönemlerde gerçekleşebileceği ifade edilebilir. Çünkü yapılan bazı çalışmalar (Adkins vd., 2001; Kim, Kim ve Yoo, 2012), işsizliğin fazla olduğu ekonomik kriz gibi dönemlerde ve alternatif istihdam olanaklarının yetersiz olduğu durumlarda, iş güvencesizliği algısının işten ayrılma eğilimi üzerinde anlamlı bir etkisinin bulunmadığını göstermektedir. Diğer bir ifadeyle çalışan, yüksek düzeyde iş güvencesizliği algısına sahip olsa da çalışanın işgücü piyasasında çeşitli nedenler dolayısıyla istihdam edilebilme imkânı yoksa işten ayrılma eğilimi düşük olmaktadır.