• Sonuç bulunamadı

HUMK Döneminde Delil Sözleşmesi Yoluyla İspat Hakkının

B. Delil Sözleşmesi Yoluyla İspat Hakkının Sınırlandırılması

1. HUMK Döneminde Delil Sözleşmesi Yoluyla İspat Hakkının

ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.” şeklinde düzenlenmiş idi. Söz konusu düzenleme incelendiğinde görüleceği üzere, belirtilen düzenleme ile, delil sözleşmesinin yapılmasına yönelik olarak –ispat hakkına aykırılık da dâhil olmak üzere- herhangi bir sınırlama getirilmediği anlaşılmaktadır.521

HUMK döneminde; delil sözleşmesi akdetme özgürlüğünün sınırsız olmadığı belirtilmekte, bununla birlikte, delil sözleşmesi akdetme özgürlüğünü sınırlayan herhangi bir hüküm olmaması nedeniyle, hukukun genel ilkelerinden hareketle, delil sözleşmesi akdetme özgürlüğünün sınırları belirlenmeye çalışılmaktaydı.522

KONURALP; delil sözleşmesi ile tarafın savunma hakkını kısıtlayıcı boyutlara varan delil sınırlamaları getirmesi halinde, söz konusu delil sözleşmelerinin geçerliliğinin tartışmalı olduğunu, delillerin toplanmasında hukukun genel ilkelerine uygun davranılması gerektiğini belirtmiş ve delil sözleşmesi hükümlerinin dava ve savunma hakkını esaslı olarak zedelediği ölçüde geçersiz sayılması gerektiğine işaret etmiştir.523

TAŞPINAR; tek taraflı düzenlenmiş olan delil sözleşmesi hükümlerinin, anayasal iddia ve savunma hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, usuli taraf eşitliğini önemli ölçüde bozan hükümlerin geçersiz sayılmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir.524

ERTURGUT; karşı tarafın delil gösterme imkânını ortadan kaldıracak şekilde delil sözleşmesi yapılmaması gerektiğini belirtmiş, bu tür sözleşmelerin çoğunlukla genel işlem şartları içerisinde yer aldıklarını ifade etmiştir.525

521 KURU, Baki / BUDAK, Ali Cem, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun Getirdiği Başlıca Yenilikler”,

İBD, Eylül-Ekim 2011, C.85, S. 2001/5, s. 5; ARSLAN, Ramazan, s.69, s. 71. 522

TAŞPINAR AYVAZ, s. 241.

523 KONURALP, s.64-65.

524 TAŞPINAR, İspat, s. 241.

104

DEMİRCİOĞLU; delil sözleşmelerinin, hukukumuzdaki sözleşme yapma özgürlüğünün bir göstergesi olduğunu belirttikten sonra, ancak genel işlem şartları ile Anayasanın emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla delil sözleşmelerinin geçerli olabileceğini savunmuştur.526

BATTAL da; delil sözleşmelerinin bir tarafın savunma hakkının tamamen ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde kullanılmayacağını vurgulamıştır.527

TULUAY; delil sözleşmelerinin, taraflardan birinin ispat hakkını “gayri muayyen” bir şekilde sınırlaması durumunda geçersiz olacaklarına yönelik fikir beyan etmiştir.528

YILDIRIM ise; medeni usul hukukunun amacının çabuk ve ucuz bir yargılamayla olayın hakkaniyete uygun bir şekilde yeniden canlandırarak özel hakları korumak olduğunu belirtmiş, delil sözleşmelerinin ise ancak bu amaca hizmet ettiği ölçüde kabule şayan olduğunu ifade etmiştir.529

HUMK döneminde; Yargıtay tarafından bu konuda verilen kararların çelişkili olduğu söylenebilecektir. Gerçekten de; Yargıtay, bazı kararlarında, taraflar arasında delil sözleşmesinin ispat hakkını ortadan kaldırıp kaldırmadığını sorgulamaksızın delil sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiğine hükmetmiş530

ve bankalar ile 526 DEMİRCİOĞLU, s.211. 527 BATTAL, s.139. 528 TULUAY, s. 129-132. 529

YILDIRIM, Değerlendirme, s. 263. Benzer bir görüş ŞENGEL tarafından zikredilmektedir. ŞENGEL’e göre; delil sözleşmelerinin, yargılamanın hızlanması ve tarafların uyuşmazlık konusunda serbestçe tasarruf edebilmeleri gibi olumlu katkıları bulunmakta olup, delil sözleşmelerinin kötüye kullanılması halinde, ispat hakkının zedelenmesi ve hukuki ilişkide zayıf olan tarafın zor durumda bırakılması mümkün olabilecektir. (ŞENGEL, s. 284).

530

“Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu yeterli inceleme ve araştırmayı içermediği gibi

Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Taraflar arasında akdedilen kredi kartı sözleşmesinin 33. maddesi "Delil Sözleşmesi" başlığıyla düzenlenmiş olup,"... banka telefon konuşma kayıtları, başvuru formu, hesap özetleri, ödeme planları aksi daha güçlü bir delil ispat edilmedikçe geçerli, bağlayıcı, kesin ve münhasır delil sayılır. İş bu hüküm H.U.M.K.'nun 287. maddesi anlamında bir münhasır delil sözleşmesi mahiyetindedir." hükmünü içermektedir.” (Yargıtay 19. HD; 28.09.2011T. 2011/1170E.

2011/11614K.) (www.kazanci.com E.T. 16.02.2019). “Davacı banka, davalı Tarık Güven'e verilen kredi

nedeniyle davalıların faiz borcu bulunduğu halde, yanlışlıkla borcun sona erdiğinin bildirildiğini öne sürerek, ödenmeyen 1.341.077.789 TL.nın tahsili için bu davayı açmıştır. Bilirkişi tarafından davacı bankanın kayıtları incelenmiş ve davalıların 1.341.077.989 TL faiz borcu olduğu anlaşılmıştır. Davalı Tarık Güven 7.7.2000 tarihli dekontla davacı bankaya ödeme yapmış olup, bu dekontun üzerinde hesabın tamamen tahsil ve tasfiye edildiği, kapatıldığı, borcu bulunmadığının yazılı olduğu anlaşılmıştır. Dekontun üzerindeki bu yazının altında, davacı bankanın kaşesi ve kaşe üzerinde ise banka yetkilisinin imzası olmakla birlikte davacı bankanın incelenen kayıtları karşısında dekontun üzerindeki bu yazının zuhulen yazıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca taraflar arasındaki kredi sözleşmesinin 5. maddesi delil sözleşmesi niteliğinde olup, banka defter ve belgelerinin delil olacağı ve kayıtlara herhangi bir nedenle

105

tüketiciler arasında yapılan delil sözleşmelerini geçerli saymıştır.531

Buna karşılık; Yargıtay, bazı kararlarında, yapılan delil sözleşmesiyle karşı tarafın delil sunma hakkının ortadan kaldırılamayacağına karar vermiştir.532

Yargıtay, vermiş olduğu başka bir kararda ise; delil sözleşmesinin geçersizliğini, ispat hakkı yerine “hakkaniyet prensibine” dayandırmış, delil sözleşmesinde kararlaştırılan delilinin bulunmaması halinde, delil sözleşmesinin hüküm ifade etmeyeceğini belirtmiştir.533

itiraz edilemeyeceği belirtilmiştir. Şu halde mahkemece davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” Yargıtay 13. HD; 16.05.2005T.

2005/2901E. 2005/8331K.) (www.kazanci.com E.T. 16.02.2019).

531 “Bankalar kart hamilleriyle yaptıkları üyelik sözleşmelerine kanıt sözleşmesine yönelik hükümler

konarak çıkacak uyuşmazlıklarda banka kayıtlarının asıl olacağı vurgulanmaktadır. Böylece bankaların bilgisayar ortamında tutulan kayıtları kanıt sözleşmesi gereği yanlar bakımından bağlayıcı bir özellik taşımaktadır. Kanıt sözleşmesi hükmünde açıkça HUMK.nun kanıt sözleşmesini düzenlemiş olduğu 287 nci maddesine koşut kurallar getirilmekedir.” (Yargıtay 19. HD; 06.11.1996T. 1196/3275E.

1996/9735K.) (www.kazanci.com E.T. 16.02.2019). “O halde, mahkemece yapılacak iş; davacıya

kendisinin delili olan banka cüzdanının aslı ibraz ettirildikten sonra, bu cüzdanda banka kayıtlarının çekişme halinde esas alınacağına dair bir delil sözleşmesi olup olmadığı tesbit edilerek ve davalı banka kayıtları üzerinde ve özellikle tediye fişinde karşılıklı işlem kaydı bulunup bulunmadığı üzerinde de durularak alınacak bilirkişi raporu sonucuna göre, dosyadaki diğer deliller de değerlendirilmek suretiyle bir karar vermekten ibarettir.” (YHGK; 27.06.1984T. 1982/11-646E. 1984/754K.) (www.kazanci.com

E.T. 16.02.2019).

532 “Yanlar arasındaki acentalık sözleşmesinin feshi üzerine davalı acentanın uhdesinde kalan ve

davacının alacağını oluşturan tutarın saptanmasında yanlar arasındaki acentalık sözleşmesinin 17 /son maddesi gereğince davacı şirketin kayıtlarının HUMK. 287. maddesinde düzenlenen münhasır delil sözleşmesi çerçevesinde delil olarak kabul edileceği benimsenmiştir. Kural olarak böyle bir delil sözleşmesinin varlığı halinde uyuşmazlığın çözümlenmesinde davacıya ait defter ve kayıtların esas alınması asıl ise de, bu husus aynı konuda acentanın yasal delillerini karşı delil olarak sunma olanağının ortadan kaldırmaz. Özellikle davacı şirketten sadır davalı elindeki delillerin mahkemece gözetilmesi zorunludur.” (Yargıtay 11. HD; 22.02.2007T. 2005/11755E. 2007/3311K.) (www.kazanci.com E.T.

16.02.2019). “Davacı ile davalı arasında imzalanan 22.10.1997 tarihli acentelik sözleşmesinin 24 ncü

maddesiyle taraflar arasında çıkabilecek uyuşmazlıklarda, davacının defter ve ticari kayıtlarının münhasır delil teşkil edeceği yolunda bir delil anlaşması yapıldığı anlaşılmaktadır. Kural olarak, taraflar arasındaki acentelik ilişkisinin fesihle sona ermesinden sonra davacının alacak iddiasından kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde, davacıya ait defter ve kayıtların esas alınacağı asıl ise de, bu husus aynı konuda davalının yasal delilerini karşı delil olarak sunma olanağını ortadan kaldırmaz.” (Yargıtay 11.

HD; 01.03.2004T. 2003/7456E. 2004/1852K.) (www.kazanci.com E.T. 16.02.2019).

533 “Oysa, banka mevduat cüzdanındaki yazı, taraflar arasında düzenlenmiş bir delil sözleşmesi

niteliğinde değildir. (HUMK. nun 287. maddesi). Zira delil sözleşmesi muayyen bir hususun, belli bir delil ile ispat edileceği hakkında yapılan sözleşmenin varlığı halinde söz konusu olabilir. Gerçekten bir hususun ispatı ile ilgili delil sözleşmesi yapılmış ise artık bu sözleşmede yazılı olan delillerden başka bir delil kabul olunamaz. Diğer bir anlatımla taraflar delil sözleşmesi ile aynı zamanda delillerini hasretmiş olmaktadırlar. Her ne kadar delil sözleşmesi şekle bağlı değil ise de, yine de bu sözleşmenin varlığının ispatı gerekir. Davalı banka bu yönde herhangi bir iddiada bulunmadığı gibi, delil de ibraz edememiştir. Sadece banka cüzdanında yazılı olması davalı bankayı sorumluluktan kurtarmaz. Kaldı ki bir an için delil sözleşmesinin varlığı kabul edilse dahi, bu sözleşme hükmü ancak kayıtların bankaca düzgün tutulması halinde hüküm ifade eder. Oysa, banka kayıtlarında silinti yapıldığı da bir gerçektir. … Bu yasal düzenleme çerçevesinde bir güven kuruluşu olan ve tedbirli bir tacir gibi davranmak zorunda bulunan davalı bankanın, uyuşmazlık halinde banka kayıtlarının esas alınacağı şartına dayanarak, kayıtlarında yetkili kişilerince verilen banka cüzdanının içeriğine aykırı biçimde tek taraflı düzeltme yaparak bunların davacıyı bağlayacağını ileri sürmesinin, hakkaniyet ve güven prensiplerine de aykırı olduğu kuşkusuzdur. Bu itibarla tarafların iddia ve savunmalarına, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,

106

Bu noktada; HUMK döneminde, delil sözleşmesi akdetme özgürlüğünün sınırlarını belirleyen herhangi bir hüküm olmamasına rağmen, hukukun genel ilkelerinden hareket ederek, delil sözleşmesi özgürlüğünün sınırlarının belirlenmeye çalışıldığını söylemenin yanlış olmayacağı, bununla birlikte, söz konusu sınırın hem doktrin hem de Yargıtay tarafından net bir şekilde belirlenmemiş olduğu kanaatindeyiz.

2. HMK Döneminde Delil Sözleşmesi Yoluyla İspat Hakkının Sınırlandırılması