• Sonuç bulunamadı

3.2. Bulgular ve Yorumlar

3.2.2. Kad ın Odaklı Habercilik Yapan İnternet Sitelerinde Toplumsal Cinsiyet

3.2.2.3. Hukuk ve Kadın

Kadınların erkeklerle eşit haklara kavuşma çabası uzun bir mücadeleyi içinde barındırmaktadır. 20. yüzyıla kadar kadınların siyasal ve toplumsal hayattaki rolleri sınırlıdır. Kadınların, toplumun kendilerine biçtiği geleneksel rollerin dışında kamusal hayata girerek siyasi hakları kazanması ancak demokrasi, insan hakları, eşitlik kavramlarının gelişmesi sonucunda ve bunların doğal bir uzantısı olarak gerçekleşmiştir (Konan, 2011:157).

Ancak yasalarla sağlanmış görülen eşitlik, aslında kadın açısından uygulanmadıkça oldukça sınırlı bir alanda kalmaktadır. Bu sınırlı alanda eşitlikten bahsetmek mümkün görülmezken, hukuksal ve siyasal eşitlik sosyal ve ekonomik eşitlikle bütünleşmedikçe özgürlüğün de sınırlı kaldığı görülmektedir. Tam eşitliğin

sağlandığı bir toplumda ise yalnızca daha önce kendini geliştirme olanağı bulamayan bireylerin gelişmekle kalmadığı, bütün toplumun gelişme potansiyelinin yükseldiği görülmektedir (Parla, 1993:103).

Bu bağlamda kadınların anayasa ve kanunlarda yer alan cins eşitliğinin ya da ayrımcılık yasağının toplumsal yaşamda işlemediği görülmektedir. Eşitlikçi politikalarla desteklenmeyen hukuki eşitlik, beraberinde toplumsal eşitliği getirememektedir. Eril dilin, atasözlerinden ders kitaplarına, meslek seçiminden günlük yaşamda ev işlerinin bölüşülmesine, kısaca toplumsal yaşamın tümüne yayılan etkinliği, mevcut ayrımcı yapının “doğal” kabul edilmesini ve yeniden üretilmesini sağlamaktadır (Turanlı Yücel, 2007:100).

İncelenen haber sitelerinde ele alınan birçok konunun hukuksal boyutu olsa da doğrudan bu kategori altında değerlendirilebilecek haberlerin sayısı, incelenen dönemde kadın örgütlenmesi, siyaset gibi konulara göre daha sınırlıdır. 07.01.2014 tarihinde Uçan Süpürge’de hukuk kategorisinde “Evli kadın yalnızca kendi soyadını kullanabilecek” başlığıyla yer alan haber makro yapıda incelendiğinde tematik anlamda kadının erkeğin soyadını almadan kendi soyadını kullanabileceği konusunun okura aktarıldığı görülmektedir.42 Ardalan ve bağlam bilgilerinin haber girişinde verildiği haber metninde mikro yapıda incelenen haber başlığında ise kullanılan “yalnızca”, “kendi soyadı” ifadeleriyle kadınların evlilikleri sonucunda erkeğin soyadını alma durumu örtülü bir söylemle eleştirilmektedir.Haber spotunda ise haber otoritelerinin ağzından (“Anayasa Mahkemesi evli kadınların sadece kendi soyadlarını kullanabilmesine izin verdi”) ifadelere yer verilirken, mikro yapıda incelenen haber spotunda pasif yapılı cümle yapılarının kullanıldığı görülmektedir (“yayımlandı”, “belirtildi”). Haber girişinde geçen ifadeler incelendiğinde, “evli kadınlar” ifadesine başvurulurken, toplum tarafından kullanılan (kızlık soyadı) bekârlık soyadı için “evlilik öncesi tanınıp bilindiği” ifadesi kullanılmakta, kadının evlilik sonrası aldığı soyadı için ise “kocanın soyadı” ifadesi kullanılmaktadır.

42 “Evlilik öncesi tanınıp bilindiği soyadını tek başına kullanmak isteyen bir evli kadın avukatın

bireysel başvurusunu kabul eden AYM, kocanın soyadını kullanma zorunluluğunun Anayasa’nın “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığını taşıyan 17. maddesinde tanımlanan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğuna hükmetti” (Evli kadın yalnızca kendi soyadını kullanabilecek/07.01.2014/Uçan Süpürge).

Dolaylı bir anlatımla, soyadını kullanma gerekçesi de “tanınıp, bilinme” ifadeleriyle vurgulanırken, kadının kocasının soyadını kullanma zorunluluğu, kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunması ve gelişmesini zedeleyici bir müdahale olarak görülmektedir. Burada geçen müdahale ifadesinde kadınların kendileri dışındaki bir sistem tarafından uygulanan dayatmaya maruz kaldıkları dolaylı olarak “müdahale” metaforuyla vurgulanmaktadır (van Dijk, 2003:98). Yine kadınların kendi soyadlarını kullanmaları hakkının özel hayat ve aile hayatına saygı çerçevesinde kabul edilmesi gerektiği mesajı örtülü bir söylemle verilirken, aksi bir durumun kadın için manevi zarar ve hak ihlalini kapsayıcı bir durum olduğu vurgulanmıştır. Sayısal veriler ve tarihsel ifadelerle desteklenen haber metninde, haber ile ilgili geçmiş haber arşivlerinden de faydalanılmakta, haberin ardalanı ile ilgili detaylı bilgiler haber metninde verilmektedir.

“243 Kadın Örgütü Cinsel Suçlar Yasa Tasarısına İtiraz Ediyor” (05.06.2014) başlıklı Bianet’teki bir haber ise, cinsel suçlara ilişkin bir düzenlemeyi çeşitli boyutlarıyla eleştirmektedir. Makro açıdan incelenen haber başlığında sayısal verilerden faydalanıldığı görülürken, kadınların mevcut yasaya karşı çıkma durumu, bir otoritenin gücü ve kadın birliği göz önünde bulundurularak verilmiştir. Bu durum başlıkta geçen “itiraz ediyor” ifadesiyle desteklenmiştir. Bağlam ve ardalan bilgilerinin verildiği haberde cinsel suçlar tasarısının geri çekilmesini isteyen 243 kadın örgütünden bahsedilmektedir. Makro açıdan incelenen haber spotunda geçen “cinsel suçlara sözde ceza artırımı diye sunulan bu tasarı, özde cezasızlıktır” şeklindeki değerlendirmeler 243 kadın örgütünün ortak kanaati olarak sunulmuş ve ideolojik ve retoriksel stratejilerden biri olan “kanı birliği”nin gücünden yararlanmak istenmiştir. Kadın örgütlerinin söylemindeki “sözde” ifadesiyle, cinsel suçların azaltılması ile ilgili çalışmaların yeterli olmadığı, özünde bu süreç sonucundaki suçların cezasız kalmasına neden olacağı iddiaları haberde ön plana çıkarılmıştır.

Yasa tasarısına eleştirilerin yer verildiği haberde, yasanın muhataplarıyla tartışılmadan sunulduğu iddialarına da yer verilerek, “yasanın muhatapları” ifadesi ile kadınların yeterince dikkate alınmadığı yönündeki iddialarda kadın örgütlerinin söylemi üzerinden görünür kılınmaya çalışılmaktadır. Yasa tasarısına getirilen

eleştirilerden biri olan “bu suç toplumun önünde tıbbileşterilmeye çalışılıyor” saptaması da haber metninde eleştirilerden biri olarak sunulmakta ve yine kadın örgütlerinin söylemi üzerinden önemli bir sorun alanı olarak işaretlenmektedir.

Sonuç olarak biçimsel-hukuksal eşitliğin kanun ve anayasalarda yer alması söz konusu sorunun ortaya konması ve çözüm yollarının zorlanması bakımından önemlidir. Diğer taraftan biçimsel-hukuki eşitliğin sorunları çözmeye yetmemesi, eşitlik anlayışına ilişkin yeni sorular ve sorun alanları beraberinde getirmektedir. Kadına ilişkin hukuki düzenlemelerin birbiri ile çelişmesi, başlangıçta teknik bir sorun gibi görünse de, özünde hukukun kadına ilişkin dilinin tarihsel duramlarının ve gizli ayrımcılığın tespit edilmesi bakımından gereklidir (Turanlı Yücel, 2007:110).