• Sonuç bulunamadı

2.5. YEREL ŞEBEKENİN ERİŞİME AÇILMASINA İLİŞKİN

2.5.4. Hollanda

Hollanda OECD ülkeleri arasında Belçika ve Lüksembourg’un ardından en yüksek kablo TV penetrasyonuna sahip ülkedir. Yerleşik operatör KPN’nin kablo TV şebekesini devretmesinden sonra, kablo TV şebekesinin yenilenmesine yönelik büyük yatırımlar yapılmıştır. Bunun sonucunda kablo modem penetrasyonunda OECD ülkeleri içinde Kore ve Kanada’dan sonra üçüncü sıraya yükselinmiştir. Hollanda’da kablo TV şebekesi yerleşik operatör dışındaki birkaç operatör tarafından işletilmektedir.

Öte yandan hükümet, kablo TV operatörleri için şebekelerini erişime açma yükümlülüğü getirerek rekabeti arttırmayı ve Hollanda’yı geniş bant erişim açısından en rekabete açık pazar haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda parlamento tarafından düzenleyiciye kablo TV şebekesini erişime açma yükümlülüğü getirebilme konusunda yetki veren bir yasa çıkarılmıştır (Cave ve Mason 2001, 194).

Önümüzdeki dönemde kablo TV şebekesinin hanelerin büyük bir kısmına ulaşmış olacağı fakat ADSL’nin gelecek iki yıl içinde yaygınlaşarak pazar payı kazanacağı tahmin edilmektedir. Çünkü, kablo modem penetrasyonundaki bu üstün performans yerleşik operatörün DSL yatırımlarını arttırmaya teşvik etmiş ve 2000 yılı sonunda 15.000 olan DSL abone sayısı 2001 yılı Haziran ayında 85.000’e ulaşmış, yıl sonu rakamının ise 300.000-500.000 arasında olacağı tahmin edilmiştir (OECD 2001, 35).

Almanya, İngiltere gibi ülkelerde problemler yaşanırken, 1996’da yerel şebekeyi erişime açma yükümlülüğünü 1998 yılında benimseyen Hollanda’da118

giderek artan rekabet içinde yerleşik operatör büyümüştür. Düzenleyici kurum OPTA düşük erişim bedellerinin oluşmasını sağlayarak yeni operatör sayısını arttırmayı tercih etmiştir. 2001 yılı Ocak ayı itibariyle yerel şebekeye erişen operatör sayısı 5’e ulaşmıştır.

Hollanda’nın başarı öyküsü, yerel telefon şebekesine ikame bir kablo TV şebekesine sahip olunması, bu şebekenin yerleşik operatör dışındaki

operatörler tarafından işletilmesi ve hem yerel telefon hem de kablo TV şebekesine üçüncü operatörlerin erişerek hizmet sunabilmelerine dayanmaktadır. Bu ülkeler dışında, kablo TV penetrasyonunun çok düşük olduğu (100 bin kullanıcı) İtalya’da yerel telefon şebekesi kullanıcıya erişmede yegane alternatiftir119. İtalyan Rekabet Otoritesi 1999 yılı Aralık ayında verdiği bir

kararda, Italia Telecom’un kendi ADSL hizmetini sunabileceğine ancak, kendi ADSL hatlarını toptan fiyattan ADSL hizmeti sunmak isteyen diğer operatörlere ve ISS’lere sunmak zorunda olduğuna hükmetmiştir (Bdrc 2001, 96).

BÖLÜM 3

TÜRKİYE’DE YEREL TELEKOMÜNİKASYON

HİZMETLERİNDE REKABET

Son kullanıcıya ulaşan telekomünikasyon hizmetleri ekonominin geneli için gittikçe önem kazanmaktadır. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu piyasalara ilişkin benimsenecek politikaların sonuçları, sadece haberleşme sektörünü etkilemeyecek, diğer şebeke tabanlı endüstrilerde olduğu gibi ekonominin genelinde verimlilik artışlarına neden olacaktır.

1997 yılında telekomünikasyon hizmetlerinin ticareti ile ilgili DTÖ anlaşmasının120 imzalanmasının ardından birçok ülke telefon hizmetlerini

liberalleştirmiş veya buna yönelik hazırlıklarını hızlandırmıştır (Kim 2000, 393). Türkiye, telekomünikasyon hizmetlerinin tamamının rekabete açılması önündeki engelleri 2004 yılı itibariyle kaldıracağını taahhüt etmiştir.

Öte yandan Türkiye AB’ye tam üye adayı bir ülkedir. Ekonomiyi oluşturan sektörlerin büyük bir kısmında rekabetin sağlanması, adaylar açısından

119 İtalya’da kablo TV hizmeti Italia Telecom’un yan kuruluşu Stream tarafından 1996 yılında

verilmeye başlanmış ve tamamen sayısal, iki yönde trafiğe uygun bir şebeke kurulmuştur. Fakat yerleşik operatör bu şebekenin yaygınlaştırılmasının çok pahalı olacağına karar vererek ağırlığı uydu platformuna kaydırmıştır.

bir önkoşul olan Kopenhag kriterlerinin 2 ve 3’üncü bölümlerinin en önemli kısımlarını oluşturmaktadır. AB düzeyinde telekomünikasyon sektörünün rekabete açılmasıyla ilgili tüm tedbirler, acquis communautaire’nin121 yakından

değerlendirmeye tabi ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır (Borissova 2001, 59). Diğer taraftan AB’de yerel şebekeyi erişime açma yükümlülüğü bir tüzük ile getirilmiş olduğundan, bir aday ülke olarak bu yükümlülüğü benimsemeden üye olabilmemiz zor gözükmektedir.

Lizbon’da, 23-24 Mart 2000 tarihinde yapılan Avrupa Konseyi toplantısında üye ülkeler gelecek 10 yıllık süre içinde “AB ekonomisinin

dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomisi haline gelmesi”

şeklinde bir hedef belirlemişlerdir. Bu hedef doğrultusunda aynı yılın Haziran ayında “e-Avrupa Eylem Planı” kabul edilmiştir. Aday ülkeler de AB’nin politik kararlılığına destek olmak amacıyla kendileri için e-Avrupa benzeri bir eylem planı hazırlamaya karar vermişler ve “e-Avrupa+ Girişimi” doğmuştur. AB Komisyonu 2001 yılı Şubat ayında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Malta ve Türkiye’ye bu girişime katılmaya çağırmış ve Türkiye 15-16 Haziran tarihlerinde Göteborg’da yapılan AB zirvesinde “e-Avrupa Girişimi”ne üye olmuştur. “e-Avrupa+Girişimi Eylem Planı” 4 ana başlık altında, 14 hedef içermektedir. Türkiye’nin de bu hedefleri detaylandırması ve “e-Türkiye Eylem Planı”nı hazırlayarak, çalışmalarına bu hedef doğrultusunda yön vermesi beklenmektedir122. Bu hedefler arasında; paket anahtarlama tekniğinin

yaygınlaştırılması, ucuz internet erişimi, internet erişiminde tekellerin kaldırılması, kablo TV, uydu ve internet hizmetine yasal altyapı sağlanması, IP temelli ses iletişimi için seferberlik gibi yerel şebekenin erişime açılması halinde gerçekleştirilebilecek hedefler de yer almaktadır.

e-Europe, AB için çok önemli bir yol haritasını oluşturan ve AB’yi yarına taşıyan bir plan olarak nitelendirilmektedir. Türkiye bu oluşuma katılacağını belirterek, gereklerini yerine getireceğine ilişkin taahhüt altına girmiştir.

Uluslararası yükümlülükler bir tarafa bırakıldığında, yerel şebekede rekabetin yerel şebekeyi erişime açma yükümlülüğü kullanılarak sağlanmasının Türkiye’de toplumsal refahı artırıp artırmayacağı üzerinde durulmalıdır. Artıracağı sonucuna ulaşılıyorsa, tabii ki uluslararası yükümlülükler de göz önüne alınarak gerekli tedbirlerin süratle alınması doğru olacaktır.

Bu bölümde, Türk telekomünikasyon sektörüne ilişkin bilgi verilecek ve yerel şebekeyi erişime açma yükümlülüğünün getirilmesine gereksinim olup olmadığı tespite çalışılacaktır. Ardından, bu yükümlülüğün getirilmesinde

121 AB’ye tam üyelik için yerine getirilmesi gereken ve birliğin birincil ve ikincil mevzuatı ile

ATAD’ın içtihatlarından oluşan koşullar bütünü.

122 e-Avrupa Eylem Planı ve Türkiye hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz.: Capital Dergisi

alternatif mekanizmalar tartışılacak ve bunlar arasında yükümlülüğü getirmek için rekabet kurallarının Türkiye’de ne şekilde uygulanması gerektiği üzerinde durulacaktır. Son olarak yükümlülüğün getirilmesi sonrasında oluşabilecek rekabet ihlalleriyle nasıl başa çıkılabileceğine yönelik tespitler yapılmaya çalışılacak ve ihtiyaç duyulabilecek ikincil düzenlemeler incelenecektir.

3.1. TÜRKİYE’DE YEREL HİZMETLER ve ERİŞİM ŞEBEKELERİ

2010 yılında Türkiye’nin nüfusunun 75 milyon, hane sayısının 18 milyon, işyeri sayısının 2,5 milyon olacağı; işyerlerinin % 20’sine özel hatlar ile çok geniş bant (155 Mbps) erişimin sunulmasının gerekeceği, kalanlara ise yerel şebekeler üzerinden geniş bant erişim sağlanması ihtiyacının doğacağı tahmin edilmektedir (Ulaştırma Bakanlığı 1999, 25). Bu sebeple Türkiye kendisine 2010 yılını hedef alarak, tüm hane ve işyerlerine taleplerine uygun geniş bant erişim hizmeti sağlayacak adımlar atmak durumundadır.

Diğer taraftan, sınırlı telekomünikasyon şebekesinin ve büyük oranda bastırılmış talebin söz konusu olduğu ülkelerde, zorunlu erişim yükümlülüğünün gereken yatırımların yapılmasını yavaşlatacağı, bu tür ülkelerde öncelikli amacın, temel telekomünikasyon hizmetlerine evrensel erişimi sağlamak için mevcut yerel ağın genişletilmesini sağlamak olması gerektiği iddia edilmektedir. Buna karşın bir başka görüş, az gelişmiş ülkelerde erişim yükümlülüğü olmadan yeni girişlerin imkansız olacağı şeklindedir. Dolayısıyla bu yükümlülük getirilmeden ülkedeki her bir telekomünikasyon hizmet pazarı detaylı bir şekilde incelenmeli ve yükümlülüğün potansiyel getirileri ve maliyetleri karşılaştırılarak karar verilmelidir (McCarthy Tetrault 2000, 3-42). Türkiye için bu kararın verilebilmesine ışık tutması açısından yerel şebekeyi erişime açma yükümlülüğünün fayda ve sakıncalarına ilişkin karşılaştırma Tablo-2’de verilmiştir:

Tablo-2 : Yerel Şebekeyi Erişime Açma Yükümlülüğünün Fayda ve Sakıncaları

Faydaları Sakıncaları

Yeni operatörlerin şebekelerinin bir kısım bileşenlerini kendileri kurarken kalanını yerleşik operatörden sağlamalarına olanak tanıyarak piyasaya girişle ilgili engelleri azaltır.

Mevcut şebekeyle rekabet edecek alternatif erişim şebekelerinin inşasına yönelik motivasyonu azaltır

Yeni operatörlerin yeni teknolojiler (örn. ADSL ve IP veri/ses santralleri) ile mevcut şebeke olanaklarını birleştirmelerini mümkün kılarak inovasyonu teşvik eder.

Fiyatlar maliyetlerin altında belirlenirse yeni operatöre haksız avantaj sağlanır.

Internet hizmetleri, görüntü hizmetleri, e- ticaret ve diğer veri hizmetlerinde

rekabetin ve inovasyonun artmasını sağlar.

Yerleşik operatörün şebekesini modernleştirmesine yönelik güdüsünü azaltır. Uzun süreli ve detaylı bir regülasyon süreci gerektirir. Yerleşik operatörler için yeni gelir

kaynakları yaratır. Operatörler arasında detaylı teknikkoordinasyonu ve bürokrasiyi arttırır. Gereksiz yere paralel şebekelerin inşasını

engeller. Şebeke işletiminde etkinliği arttırır.

Gereksiz altyapıların inşasını engelleyerek hem çevreye zarar verilmesini hem de bu faaliyet için geçen zamanda piyasada rekabetten yoksun olmasını engeller.

Kaynak: (McCarthy Tetrault 2000, 3-41)

Bu yükümlülüğün olumlu sonuçlar verip vermeyeceğine karar vermek için tabloda sıralananların Türkiye gerçekleri ışığında değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bu nedenle konuya Türkiye gerçeklerinin genel ve telekomünikasyon sektörüne özel olarak verilmesi şeklinde yapılacak başlangıç, yükümlülüğe ilişkin karar ve sonrası uygulamalar bazında anlamlı olabilir.

DİE’ye göre 1997 yılı rakamlarına göre Türkiye’nin nüfusu 62.865.574 olup, köyler dahil 38.288 yerleşim yeri tespit edilmiştir. Bu yerleşim yerlerinden nüfusu 2000’in üzerinde olanların sayısı 2.701’den (1990) 3062’ye yükselmiştir. 1990 yılına ait rakamlarda il ve ilçe merkezlerinde oturanların genel nüfusa oranı % 59,21 iken bu oran % 65,03’e ulaşmıştır. Buradan Türkiye’nin hızlı bir kentleşme süreci yaşadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, merkez belediye nüfusları 1 milyonun üzerinde olan il sayısı 5’e yükselmiştir. Nüfusun yaklaşık % 50’sini 5-29 yaşındakiler oluşturmaktadır. Okuma-yazma

oranı % 86’dır. 2000 yılı rakamlarına göre bina sayısı 7.838.675, konut sayısı ise 16.235.830’dur.