• Sonuç bulunamadı

Hisar, Boğaziçi Yalıları, s 18 Elçi, Roman ve Mekân, s 38.

Berna Akyüz Sizgen **

17 Hisar, Boğaziçi Yalıları, s 18 Elçi, Roman ve Mekân, s 38.

148 BERNA AKYÜZ SİZGEN Mahmut’un bizzat katıldığı bir iftar sofrası ile ilgili olarak verilen ayrıntılar, mekânın yanı sıra devrin genel yapısındaki ince zevk hakkında da izlenim uyandırmaktadır. “Mübarek ellerini silmesi için padişaha inci ve altın tellerle işlenmiş makramayı Dürrizade bizzat vermiş. Sonra üç dört uşağın taşıdığı büyük gümüş tepsi getirilerek bu sehpanın üstüne konmuş... Altın kadehler içinde oruç bozmak için zemzem-i şerif. Fildişi sap üzerine firuze, yakut ve zümrütler işlenmiş tatlı kaşıkları, sapı mercanlı çorba kaşığı, sedef kaplı, kâğıt gibi ince abanoz pilav kaşıkları, mineli altın üzerine incilerle bezenmiş küçük hoşaf kaşıkları görenleri hayrete düşürmüş.” (s. 53) Satırlarda yer bulan ayrıntılar, zenginliğin, ihtişamın yanı sıra ince bir zevk ürünü olarak görülmesi gereken unsurlardır.

Romanda, toplumu etkileyen, dönüştüren önemli değişimlerin izi de yine yalılar üzerinden göz önüne serilir. İlk zamanlarında Osmanlı geleneklerine uygun bir düzene ve yaşam tarzına ev sahipliği yapan yalılar, tıpkı Ali Yekta Bey gibi, “Cumhuriyet’le birlikte ani değişiklikler yaşayan yeni toplum kültürüne de uyum sağlamayı bilmişti, ... zaten yalılar geçen yüzyılın ortalarından beri Avrupa’ya özenmiş, neredeyse Avrupalı bir yaşam sürdürmüştü.” (s. 182) Romanda, bu düzene uyum sağlamayı vazife edinen Ali Yekta Bey aracılığıyla yeni toplum düzeninin yansımaları olarak, adab-ı muaşeret kitaplarından bazı örneklere de yer verilir. “Korsenizin veya jartiyerinizin düşeceği endişesi ile bir bahane bulup vitrinler önünde durarak onları elbisenizin üstünden sağa sola çekiştirerek düzeltmeyiniz.” (s. 184) Ali Yekta Bey’in yeni düzeni öğrenmek, ona uyum sağlamak için ısrarla okuduğu bu kitaplar, çoğunlukla, yalı sakinleri gibi zengin, kibar kimseler için yazılmış kitaplardır.

Yalılar, günümüze az sayıda örneğinin ulaşabilmiş olmasının da etkisiyle, Osmanlı dönemi ile özdeşleştirilmiş yapılardır. Ancak, yazar bunca övgüyle andığı bu yapıların sadece Osmanlı ile ilişkilendirilmesinin önüne geçmek ister gibidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kadızade Yalısı’na yaptığı bir ziyaret, Ali Yekta Bey için, “yalının tarihindeki en unutulmaz ve şeref defterine altın harflerle yazılan gün”dür. (s. 56)

Romanda yalılar, kendileri için çıkarılan “uğursuz oldukları” söylentisiyle de yer bulurlar. “Belki de bu tip söylentiler Boğaziçi yalılarının akla ziyan güzelliğini görüp de kendileri için böyle bir evin hayalini bile kuramayan insanlara ilaç gibi geliyor, gıpta ile haset arasında gidip gelen yüreklerini rahatlatıyordu.” (s. 137) Anlatıcı, bu durumu, yalılara gıpta ile bakan kimselerin psikolojik tutumları ile ilişkilendirir.

Yalılar, yer aldıkları mahalledeki pek çok insan, özellikle de mahalle esnafı için önemli bir gelir kaynağı durumundadır. Bosnalılar Yalısı’nın etrafında kurulu olan ve Ali Yekta’nın “Dağlılar” şeklinde adlandırdığı gecekondu mahallesindeki pek çok kişi Leyla’dan sevgi, saygı, iyilik ve yardım görmüştür. Bu nedenle, onun evden atılmasını yadırgasalar da, yalının kendileri için gelir kaynağı ya da iş kapısı olmayı sürdüreceği düşüncesiyle, yeni sahiplerle de aralarını bozmak istemez ve tepkilerini kendi içlerinde yaşarlar.

Yalının bir önceki sahipleri de mahalle halkına türlü yardımlarda bulunmuş olmala- rına rağmen, mahalleli, onların Leyla’nın ailesi gibi asilzadelerin yerini tutamadıklarını düşünmüştür. Çocukluğunda hem Leyla’dan hem de o aileden çeşitli hediyeler almış olan Yusuf, “her sözleriyle sevap işlediklerini, yardım ettiklerini vurgulama ihtiyacı hisseden” o aile ile “hiç zorlamayan, diğer insanlara nasıl davranıyorsa Yusuf’a da öyle davranan” (s.18) Leyla’nın tutumlarındaki farklılığı dile getirir. “Mahalle fakirleri için de bayram bahşişleri verilir, hepsinin memnun kalmalarına itina edilirdi. Bunlar, bir şey istemek adiliğine düşürülmez; bunlara, bir şey vermek adiliği duyurulmaz, zira bu hemen hemen gizli alışverişi tabiileştiren bir anne terbiyesi vardı.”19 şeklindeki tespitleriyle Hisar da yapılan yardımda bile gözetilen nezaketin, maddi imkândan çok görgüyle, terbiyeyle ilgili olduğunu dile getirir.

Romanda mekân algısını yansıtan kadınlardan biri de Rukiye-Roxy’dir. Yusuf’un sevgilisi ve sonra da eşi olan Rukiye, Almancı bir ailenin kızıdır. Almanya’da büyü- müş, kendisine seçtiği Roxy adıyla hiphop müzik yapan, asi bir genç kızdır. Roman boyunca evini geri almaya çalışan Leyla’nın aksine, evini terk etmiş biridir. Babasının “domuz eti yememek, kızının orospu olmasına izin vermemek hatta bunun için arada bir kızını dövmek” şeklinde beliren muhafazakârlığı, pasif kişilikli annesinin erken ölümü, Alman üvey annenin sevgisizliği ve babasını Rukiye’ye karşı kışkırtma çabaları sonucu, ev, Rukiye için “ruh bağları çözülmüş”20 bir mekândır.

Rukiye’nin ve ailesinin varlığı, romanın el attığı pek çok konudan birinin de Almancı aileler olmasını sağlar. Rukiye’nin gözünde “salak” olan bu insanlar, Alman toplumuna entegre olamamış, ancak Türkiye için de yabancılaşmış insanlardır. Onların içinde bulundukları bu ruhsal karmaşa da yine mekân üzerinden yansır: “Para, ailenin memleket diye aklını oynattığı Anadolu’nun bir köyüne diktirdiği dört katlı betonarme çirkin binaya harcanıyor; tuğlaları sıvanmamış, balkonları eğri büğrü, köydeki evlere benzemeyen saçma sapan bir bina.” Babasının, hiç dönmeyeceklerini bilmesine rağmen bu evi yaptırması, köylülerini ezmek, onlara zenginliğini göstermek gibi amaçların yanı sıra, memleketle bağını koparmama arzusuyla da ilgilidir. Bu arzu ise, aidiyet duygusunun, olgusunun her zaman ve zeminde önemli olduğu gerçeğini yansıtır. O ev, aile ile köyleri arasındaki aidiyet duygusunun sağlayıcısı niteliğindedir.

Romanda, mekânla ilişkili olarak değerlendirilebilecek bir diğer kadın da Cemile’dir. Cemile ile Anadolu’dan İstanbul’a göç etmiş olan ve gecekondularda yaşayan alt tabaka insanı, –romanda kullanılan ifade ile– “Dağlılar” romana eklem- lenir. Cemile, Kastamonu’dan İstanbul’a gelin gelmiş, Bosnalılar Yalısı civarındaki gecekondu mahallesine yerleşmiştir. Yaşadığı mahalledeki hemen herkes Kastamo- nuludur. “Araştırmalar, hemşehrilik duygusunun erimediğini, tersine pekişen bir

Outline

Benzer Belgeler