• Sonuç bulunamadı

Feminist Anlatıbilimin Temel Kavramları ve Temel Yaklaşımlar 1980’li yılların sonlarından itibaren feminist anlatıbilim, anlatı teorisinin öneml

bir alt alanı olarak kabul görmüştür. Ancak bununla birlikte eleştirmenlerin farklı noktalara vurgu yapmaları ve terimleri farklı biçimlerde kullanmaları, alanı oldukça karmaşık hâle getirmektedir. Bunlar arasındaki karışıklığı önlemek için feminist anla- tıbilimde yaygın olarak kullanılan şu dört terimi açıklığa kavuşturmak gerekmektedir: cinsiyet (sex), cinsel kimlik (gender), cinsellik (sexuality) ve feminist. Kadın ile erkek arasındaki fark, tipik olarak cinsiyete dayalı bir ayrımı, yani kadın ve erkek bedenini birbirinden ayıran biyolojik özellikleri içermektedir. Dikkat edilirse burada cinsiyet, bireyin mensup olduğu biyolojik kategori olarak değerlendirilmektedir. Bu genellik- le birbiriyle ilişkili olan “kadın” ve “erkek” terimlerini akla getirse de, postmodern feminist teorisyenlerin de dikkat çektiği gibi daha başka olasılıklar da mümkündür, mesela cinsiyet değiştirmiş ya da interseks bireyler gibi. Bunun aksine, cinsel kimlik, kültürel olarak inşa edilmiş niteliklerle ilgili anlamların cinsiyetli bedenlere yüklenmesi

22 age., s. 349. 23 age., s. 349.

70 BAHAR DERVİŞCEMALOĞLU ve yüklenen bu niteliklerin neticesinde beklenen davranışları ifade eder. Dolayısıyla cinsel kimlik, kadınsılık ve erkeksilik arasındaki farkların biyolojik niteliklere bağlı olmadığı, ancak belirli bir kültürde kadınsılık ve erkeksilikle ilişkilendirilmiş, toplumsal olarak inşa edilmiş normlar, pratikler, kodlar ve hareketlere bağlıdır. Cinsel kimlik, tarihsel ve kültürel açıdan değişken bir kategori olarak ele alınırken, cinsiyet ise biyo- lojik olarak “verili” bir şey olarak ele alınır. Ancak 1990’lı yıllar ve sonrasında verili ve değişmez bir şey olarak görülen “cinsiyet” anlayışına itirazlar olmuştur. Cinsiyet teorisiyle ilgili araştırmalar yapan Judith Butler, cinsiyetin de toplumsal olarak üre- tilmiş bir inşa olduğunu, yani belirli pratikler ve hareketler vasıtasıyla sürekli olarak yeniden yaratılan bir şey olduğunu vurgulamıştır.24 Kadınsılığın ve erkesiliğin inşa-

sında kritik öneme sahip olduğu düşünülen bir diğer kategori de cinselliktir. Edebiyat eleştirisi ve feminist anlatıbilimin bazı alanlarında “cinsel kimlik” terimi “cinsellik” (sexuality) teriminin yerine geçecek şekilde kullanılır, daha doğrusu ikisi de birbirinin yerine kullanılır. Ancak bu iki terimin farklı anlamlar içerdiğini vurgulamakta fayda var: Cinsellik, insanların arzularını ifade etmesine vesile olan cinsel yönelimler ve pratiklerin yanı sıra erotik arzulara da gönderme yapmaktadır. Şunu da belirtmek gerekir ki kimlik inşası sürecinde cinsellik, cinsiyet ve cinsel kimlik kategorileriyle birçok açıdan kesişmektedir. Son olarak, niteleyici bir sözcük olarak feminist terimi, ideolojik bir pozisyonu yansıtmak için siyasî bir etiket olarak kullanılmaktadır. Bu bağlamda feminizm, sadece cinsel kimlikle ilgili eşitsizlikleri ortaya koymayı değil, aynı zamanda bunları değiştirmeyi de amaçlayan teorik bir pozisyon ve pratiktir.25

Yukarıda ana hatlarıyla açıklamaya çalıştığımız terimlerin zaman içerisinde, ancak özellikle de son yıllarda büyük ölçüde değiştiğini vurgulamak gerekmektedir. Nitekim bu değişimin sonuçları, feminist anlatıbilimi de etkilemiştir. Feminist anlatıbilim, Batı’da 1960’lı yıllarda başlayan ikinci-dalga şeklinde bilinen feminizmin neticesi olarak ortaya çıkmıştır. İkinci-dalga feminizm, kadınların yaşadığı baskıya ve zulme odaklanmış ve kadınla erkeğin eşit muamele görmesi talebinde bulunmuştur. Bunun akademik açıdan anlatıbilime uygulanması da ikili kategorileri vurgulama eğilimi ve “kadın” ile “erkek” ve anlattıkları hikâyeler arasında farklı yapılar olduğunu varsayma şeklinde kendini göstermiştir. 1990 ve sonrasında ise postmodern cinsel kimlik teorisi üzerinde çalışan araştırmacılar, cinsiyet ile cinsel kimliğin kullanılma biçimlerini yeniden kavramlaştırmaya başlamışlardır. Judith Butler’ın görüşleri, feministleri, cinsel kimliği sabit ve verili bir şey olmaktan ziyade daha çoğul terimlerle değiş-

24 Feminist yaklaşımlarla ilgili dikkate değer çalışmalar yapan Zeynep Direk’in Butler’ın görüşleriyle

ilgili ufuk açıcı değerlendirmeleri için bk. Direk, “Judith Butler: Toplumsal Cinsiyet ve Bedenin Mad- deleşmesi”, s. 67-84.

25 Ayrıntı için bk. Neumann, Birgit ve Ansgar Nünning, An Introduction to the Study of Narrative Fiction,

ken bir performans olarak değerlendirmeye sevk etti. Bunun sonucunda da feminist anlatıbilimciler, belirli anlatılarda cinsel kimliğin değişken ya da yerleşik biçimde taşıdığı önemi hesaba katan çeşitli sorular sormaya çalışmış ve ırk, sınıf, cinsellik ya da kültürel bağlam gibi diğer etkili faktörlerle kesişebileceği üzerinde durmuşlardır. Bu çeşitlilikle uyumlu olarak, feminist anlatıbilim de “queer” teorisi, dilbilim ve sömürgecilik-sonrası perspektiflerle işbirliği içerisinde çalışarak bütüncül bir hüviyet kazanmıştır. Son çalışmalar, feminist anlatıbilimin folklor, popüler kültür ve görsel sanatlar ile yakından ilişkili olduğunu göstermiştir.26

Günümüz anlatıbiliminin çeşitlenmesi ve çoğul bir yapıya bürünmesi, feminist anlatıbilimi de etkilemiş ve değişik alanları kapsayacak şekilde genişlemesini sağla- mıştır. Ruth Page, feminist anlatıbilimin dayandığı temel yaklaşımları ve eğilimleri çeşitli başlıklar altında gruplandırmıştır.27 Bunlardan birincisi, psikanalitik teorinin

olay örgüsü dinamikleriyle ilgili tespitlerinden faydalanan yaklaşımdır. Bu yaklaşımın temel dayanağı, olay örgüsünün yörüngesinin, “arzu” açısından kavramlaştırılabileceği fikridir. Buradan hareketle, bazı araştırmacılar geleneksel, eylem odaklı olay örgüsü yapısında görülen gerilimin kademeli yükselişi ve onu takip eden düşüşünü “hırsa dayalı erkek olay örgüsü” olarak nitelemiştir. Feminist eleştirmenler ise bu paradig- manın arkasında yatan cinsiyetçi erotizmi açığa çıkarmak için çabalamış ve bunun yerine alternatifler önermişlerdir: Mesela kadınların yazdıkları metinlerin tekrarlayan, döngüsel ya da metnin sonuç kısmına karşı dirençli bir eğilim taşıma gibi klişe özel- liklerinin emzirme, çocuk doğurma ve kadın orgazmı gibi kadınlara ait tecrübelere dayanan arzu dinamikleriyle ilişkilendirildiği alternatifler önermişlerdir. Bunun doğal neticesi ise erkek ve kadın değerlerinden hareketle ortaya konmuş ikili eşleştirmelerdir. Ancak bu tip karşıtlıklar biraz sorunlu bulunmuş ve feminist anlatıbilimin bu dalgası daha sonraki yıllarda eleştirilmiştir. Özcü anlayıştan vazgeçilmesiyle birlikte, cinsel kimliğin toplumsal olarak yapılandırılmış tabiatı idrak edilmiş ve feminist düşüncenin kültürel açıdan ne kadar çeşitlilik arz ettiğiyle ilgili farkındalık artmıştır. Dolayısıyla bu çalışmalar “Avrupa merkezli” olarak nitelendirilmiş ve seçkinci tavırlarından dolayı sorgulanmıştır. Ayrıca bu modellerin istifade ettiği psikanalitik teori de çeşitli açılardan eleştiriye tabi tutulmuştur. Bilhassa cinsel kimliğin erotik arzu ve ölüm itki- siyle çok genel bir biçimde eşleştirilmesi sorgulanmıştır. Bu durum, belirli metinlerde ve bağlamlarda aşikar olan cinsel kimlik, olay örgüsü yapısı ve kültürel durumların kesişimlerine yoğunlaşılmasına vesile olmuştur.28

Page, feminist anlatıbilimin ikinci ve oldukça etkili olan dalgasını, klasik sonrası olarak isimlendirmiştir. Lanser’in yukarıda özetlediğimiz meşhur makalesi bu dalgaya

26 Page, “Gender”, s. 191.

27 Page, “Feminist Narratology”, s. 482. 28 age., s. 482.

72 BAHAR DERVİŞCEMALOĞLU yön vermiş ve bu sayede klasik anlatıbilim yeniden gözden geçirilmiştir. Lanser’in de belirttiği gibi anlatıbilim ile feminist teorinin kesişimi, her iki paradigmanın da birbirlerini bilgilendirdiği ve değiştirdiği diyalektik bir ilişki olarak varlığını sürdürecektir. Lanser’in açtığı yol, hem anlatı teorisinin kadınlar tarafından yazılmış metinleri dikkate almasını hem de anlatıbilimin olay ölgüsü, sonuç bölümü, anlatma ve ses, zamanın manipülasyonu, okuyucu tepkisi, odaklanma ve mekânsallaştırma gibi birçok farklı yönünü ve kategorisini gözden geçirmesini sağlamıştır. Yine büyük ölçüde Lanser’in etkisiyle, feminizmin bu döneminde özellikle kadınların yazdıkları metinlerin ayırt edici özellikleri irdelenmiştir. Page’in vurguladığı gibi, teorinin geçirdiği bu dönüşüm günümüz feminist anlatıbili- mindeki güncel yaklaşımlara da etki etmiştir. Özellikle Butler’ın etkisiyle, indirgemeci ve ikili modelin yerini, bireylerin belirli durumlarda icra ettiği cinsel kimliğin çeşitlilik arz eden ve değişken yapısının kabul edildiği modeller almıştır.29

Page, feminist anlatıbilimde etkili olan üçüncü yaklaşımı dilbilim araştırmaları başlığı altında değerlendirmiştir. Lanser’in makalesinde belirtildiği gibi feminist anlatıbilimin önerilerinden biri de kadınların yazdığı anlatıların erkeklerinkinden farklı olup olmadığı ve dolayısıyla ayrı bir gelenek olarak konumlandırılıp konum- landırılamayacağının araştırılmasıdır. İşte “feminist dilbilim” olarak bilinen toplum- dilbilimsel çalışmalar, kadınlarla erkeklerin karşılıklı konuşmaya dayalı anlatılarını30

inceleme alanlarına dâhil ettiler. Feminist anlatıbilimin üçüncü önemli alt dalı olarak görülen feminist dilbilim, çok çeşitli kültürlerden ve bağlamlardan elde edilen verileri incelemiştir. Bunu neticesinde vurgulanan husus şudur: Belirli bağlamlar içerisinde kadınlarla erkeklerin öykü anlatma tarzlarındaki farklı dilbilimsel özellikleri ortaya koyacak veriler mevcuttur. Ancak bu daha çok değerlendirmeyle ilgili kullanımlar, mizah, anlatı dünyalarının yaratılması ve dolaylı anlatımın kullanımı gibi belirli alanlara odaklanılarak yapılmış bir araştırmadır. Her ne kadar bunlar farklılıkla ilgili noktalara işaret etse de, bu çalışmalar soyutlanmış anlatısal özelliklerin “cinsel kimlik” gibi tek bir değişkene basit bir şekilde eşlenmesine karşı uyarıda bulunmaktadırlar. Bunun yerine, bu eğilim, konuşanların anlatısal özellikleri kullanımının icra (performans) açısından değerlendirilebileceği, bu özelliklerin cinsel kimlik açısından “bağlamlaş- tırma belirtileri” işlevi görebileceği ve sınıf, etnisite, cinsellik gibi potansiyel etkilerle karmaşık biçimde etkileşime girebileceğini savunmuştur. Ayrıca bu çalışmalar yerel bağlamlardan hareket etmekte ve belirli bir anlatı tarzıyla ilgili cinsel kimlik temelin- de yapılmış ayrıma dayanan genelleme ve soyutlamalara şüpheyle bakmaktadırlar.31

29 age., s. 483.

30 Burada edebî olmayan anlatılar kastedilmektedir. 31 age., s. 483.

Outline

Benzer Belgeler