• Sonuç bulunamadı

Halit Ziya’nın bu tespiti o gün için söylenmiş bir cümle değildir Yıllar sonra onun edebiyatımızdak

Sabahattin Çağın *

9 Halit Ziya’nın bu tespiti o gün için söylenmiş bir cümle değildir Yıllar sonra onun edebiyatımızdak

önemini vurgulamaya devam etmiştir: “Günden güne artan bu tercüme hareketi bizde de roman nevinin uyanmasına hizmetten geri kalamazdı; Türk okuyuculuğuna her sahada pek büyük hizmetler yapan ve onun için ismini milletin derin şükranlarla yâd etmesi lazım gelen Ahmet Mithat Efendi bu zemine en evvel atılanlardan biri oldu. Birbirini takip eden büyük küçük romanlarını yazdı ve büyük bir alaka ile eserleri kapışıldı. Onun kaleminden öyle mebzul bir alkışla o kadar çok eser çıktı ki bunları saymak uzun bir fihrist teşkil eder. (...) Bir yandan telif (özgün) eserler verirken bir yandan da tercümeler yapıyordu: Aleksandre Dumas Fils ile Octave Feuillet’i bize en evvel tanıtan o oldu. İşte onun garip himmetiyledir ki bizde telif roman nevi doğmuş oldu.” Uşaklıgil, Sanata Dair, s. 484.

10 “... Gariptir ki o zamanın en büyük lisan üstadı olan Namık Kemal Sergüzeşt-i Ali Bey ile, Cezmi ile

Garp romanına yaklaşabilmekten ziyade teşbihlerle, ziynetlerle dolu olan bu eserlerinde Şark hikâye usulüne bağlı kalmıştır.”, “Hikâye Bolluğu”, Sanata Dair, s. 484.

38 SABAHATTİN ÇAĞIN Diğer taraftan Ahmet Mithat kendisinin tercüme ettiği romanların beğenilmeme- sine de itiraz etmektedir:11 “Lakin romancılık nokta-i nazarından Merdut Kız, Peçeli

Kadın ve Paul de Kock’un Kamere Âşık nam romanları gibi âsârı ‘roman budur’ de- nilemeyecek derecelerde nakıs bulmak pek haksızlıktır.” Bu romanların her baskıda binlerce basılarak on ila elli baskı yapmasını, başka dillere çevrilmesini bu eserlerin değerli olduğunun delilleri olarak gösterir. Bu yüzden de Halit Ziya’nın bu konudaki sözünü geri almasını ister.

Ahmet Mithat’ın bu yazısında üzerinde durulması gereken üç husus vardır. Bun- lardan birincisi daha yazının başında yer alan “lisan mutaassıbı” suçlamasıdır. Bunun sebebi Halit Ziya’nın roman kelimesi yerine “Osmanlı lisanına hürmeten” hikâye kelimesini kullanmış olmasıdır. Bilindiği gibi Tanzimat yıllarında roman ve hikâye te- rimleri birbirinin yerine kullanılmaktadır:12 Aynı karışıklık Recaizade Mahmut Ekrem’in

Muhsin Bey adlı uzun hikâyesinin başında da vardır. Ekrem bu önsözde roman türü yerine büyük hikâye, hikâye türü yerine ufak hikâye terimlerini kullanır.

Edebî terim olarak birbirinden ayrı ve farklı iki tür olan hikâye ve roman bütün Tanzimat edebiyatı boyunca birbirine karışır. Hikâyenin geleneğimizden gelen bir isim olmasına mukabil roman, Batı kaynaklı yeni bir kavramdır. Fakat küçük hikâye türüne henüz aşina olmayan Osmanlı aydını için sadece büyük hikâye ve roman vardır ve bu dönemde her ikisinin de adı uzun süre hikâye olarak kalmıştır.13

Ahmet Mithat muhatabına böyle bir suçlama getirmesine rağmen yazarlık hayatı boyunca bu kavramlardan herhangi birinde karar kılmamış, bazen roman bazen de Ah- met Metin ve Şirzat’ın başına koyduğu önsöz mahiyetindeki “İfadecik”te olduğu gibi aynı eser için hem roman hem de hikâye terimlerini kullanmıştır. Harika Durgun’un da belirttiği gibi, “Ahmet Mithat Efendi’nin yazarlığa başladığı 1870’li yıllardan 1890’lı yıllara gelinceye kadar bu konuda tutarlı bir fikrinin bulunmadığı” görülmektedir.14

Ahmet Mithat’ın yazısında tespit ettiğimiz ikinci husus, romanların çok baskı yapmasını edebî değer açısından bir ölçüt saymasıdır. Ancak bu ölçütün her zaman aynı amaca hizmet eder şekilde kullanılmadığı görülmektedir. Sözgelimi romantik yazarların eserleri söz konusu olduğunda eserlerin çok baskı yapmasından övgüyle bahsedilmiş ve bu kadar baskı yapmaları onların edebî değerinin delili olarak gösteril- miştir. Ancak söz Emile Zola’ya geldiğinde Ahmet Mithat’ın farklı bir değerlendirme yaptığı görülür. Emile Zola’nın kendisine yöneltilen suçlamalar karşısında söylediği, “Ben yazdığım için kabahatli isem yazdıklarımı kemal-i rağbetle okuyanlar dahi ka-

11 Ahmet Mithat, “Romanlar ve Romancılık” Tercüman-ı Hakikat, nr. 2847, 5 Kânunuevvel 1887. 12 Okay, Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, s. 67.

13 Recaizade Mahmut Ekrem, Şemsa, İstanbul, 1313/1897. 14 Durgun, Ahmet Mithat Efendi ve Edebiyat, s. 88.

bahatlidirler. Almasalar, rağbet etmeselerdi yazmakta beni teşvik etmemiş olurlardı.” sözleri ise bir suçun itirafı olarak gösterilir.15

Yazıda dikkatimizi çeken üçüncü husus da realizm ve romantizm akımlarını değer- lendirme şeklidir. Yazar önce romanın bir kurgu olduğu fikrinden yola çıkarak realist romanların da hayalî olduğunu, “yazılan ayn-ı hakikat olursa” bunun roman değil, tarih olacağını söyler. Yine Hayret romanı için bu anlamda “Aza-yı vakadan hiçbirisinin aslı faslı yoktur” demektedir. Oysa realizmin gerçekten yaşanmış şeyleri anlatmak olmadığı, kullandığı birtakım tekniklerle romantizmden ayrıldığı bilinen bir gerçektir.

Sonuç olarak Ahmet Mithat yazısının sonlarında âdeta bir tehdit de savurur: “Pek müşkil-pesend olursak sonra erbab-ı kalemimizi ihafe eyleriz de hiçbir şey yazmaya cesaret alamazlar.”

Halit Ziya bu makaleye kısa ve saygılı bir dille Hizmet gazetesinde karşılık verir.16 Her şeyden önce bu yazının bir kitap boyutunda olacağını, bu yüzden yazının sonu- nu beklemek gerektiğini, yazının tamamlamış hâlini okumuş olsaydı Ahmet Mithat Efendi’nin bu şekilde yazmayacağını söyler. Bu yüzden Halit Ziya, Ahmet Mithat’ın eleştirilerine cevap vermediğini söylemekle birlikte bazılarını cevaplandırmaktan geri kalmaz. Ahmet Mithat makalesinde Halit Ziya’nın realistleri tercih etmekle beraber romantikleri ve romantiklerin eserlerini de sevdiğini ima ederek onun çelişki içinde olduğunu iddia etmiştir. Halit Ziya bu iddiaya yine saygılı bir dille cevap verir:

Bu pek doğrudur, bendeniz makalemde hakikiyunu iltizam etmekle beraber hayaliyu- nun enfes âsârını reddetmeyeceğim. Zola’yı, Flaubert’i, Goncourt Kardeşler’i, Balzac’ı, Bourges’yi, Alfonse Daudet’yi iltizam ettiğim sırada hayaliyundan Aleksandr Dumas Fills, Octave Feuillet gibi edebiyat nokta-i nazarından bir kıymet-i fevkaladeye malik eserler yazmış eazım-ı hayaliyunu inkâr etmeyeceğim. Maksadım Xavier de Montépin, Ponson de Terrail, Emile Richebourg vesaire gibi eserlerinin kesret-i tab’dan başka bir meziyeti olmayanların mahiyetini arz etmektir.17

Cevap verilen ikinci konu “lisan mutaassıbı” suçlamasıyla ilgilidir. Halit Ziya, Ahmet Mithat’ın makalesinde, Dürdane Hanım gibi millî romanlarımızı yazmaya muktedir olduğumuz hâlde...” şeklinde başlayan cümlesini göstererek bu konuda Ah- met Mithat’ın çelişki içinde bulunduğunu ima ediyor. Bu imanın altında mademki bu türün başına millî kelimesi getirilmiş, o zaman türün de Batı’ya ait olan adını değil, bize ait olanını kullanmak gerekmez mi fikri yatmaktadır:

Outline

Benzer Belgeler