• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerim’de ehli kitabın kendi içinde mukayese edildiği görülmektedir. Bu konuda önemi haiz ayetler olan Maide suresi 82-86 ayetlerde bu durum şöyle ifade edilmiştir:

“İnsanlar içinde iman edenlerin en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da “Biz hıristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman hakikate dair bilgileri bulunduğundan dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz! İman ettik, bizi şahitlik edenlerle beraber yaz. Bütün emelimiz Rabbimizin bizi erdemliler topluluğuna dahil etmesi olduğuna göre, Allah’a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyelim?” Böyle söylemelerine karşılık Allah da onları, içinde ebedî olarak kalmak özere altlarından ırmaklar akan cennetlerle ödüllendirdi. İşte iyi davrananların mükâfatı budur. İnkâr edip ayetlerimizi yalan sayanlar ise cehennemliktirler”

Ayetlerin sebebi nüzulleri ile ilgili birçok farklı rivayet mevcuttur. Bu rivayetleri tek tek zikretmeyip genel bir çerçevede değerlendirecek olursak bu ayetlerin Habeş Necaşisi Ashame ve etrafında bulunan insaf sahibi Hıristiyanlar hakkında nazil olduğu tefsirlerde meşhur olanıdır. İbn Abbas’tan gelen rivayete göre ayet-i kerimenin nüzulü Habeşistan’a elçi gönderilmesi üzerine olmuştur. Allah Rasûlü (a.s.) Mekke-i Mükerreme’de müşriklerin, kendi ashabına kötülük yapmalarından korkuyordu. Bunun için ashabından bir grubu Necaşi’ye gönderip “O salih bir kralmış; zulmetmez ve yanında kimseye zulmedilmezmiş. Ona gidin. Umulur ki Allah Müslümanlara bir açıklık, ferahlık ve kurtuluş yeri kılar” buyurmuştu. Ashap Necaşi’nin yanına varınca Necaşi onlara ikramda bulunmuş ve “Size indirilenden bir şeyler biliyor musunuz?” diye sormuş; onlar da “Evet” demişler, o da “O halde onlardan okuyun” demişti. Etrafında papaz ve rahipler de vardı. Onlar her bir ayeti okuduklarında ondaki hakkı tanıyıp bildikleri için gözlerinden yaşlar süzülmüştü. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayet-i kerimeyi indirmiştir. Diğer bazı rivayetlerde ise Necaşi’nin Hz. Peygamber’e kendi mensuplarından, kimi rivayetlere göre papaz ve rahiplerden oluşan bir grup göndermişti. Grubun kaç kişiden oluştuğu konusunda ise ihtilaf vardır. Bu grup Hz. Peygamber’e gelmişti. Hz. Peygamber ise onlara Kur’an okumuş, onlar da çok etkilenmişler, kalpleri incelmiş, gözlerinden yaşlar boşalmış, hakikati görerek iman

etmişlerdi. Döndüklerinde Necaşi’ye durumu anlatmışlar ve o da Müslüman olmuştu. Necaşi’nin Müslüman olduktan sonra Medine’ye hicret etmek için yola çıktığına ve yolda vefat etmiş olduğuna dair de rivayetler vardır. Ama bu rivayetlerin tarihi vakıaya aykırı olduğunu, Habeş kralı olarak Habeşistan’da vefat ettiğini bildiren rivayetler de mevcuttur.256 Görülüyor ki ayette mevzu edilen Hıristiyanlar Habeşistan’a göç eden Müslümanları iyi karşılayan ve güzel muamelede bulunan Hıristiyanlardı. Neticesinde ise hıristiyanız demelerine rağmen Kur’an ayetlerini işitmeleri ile beraber iman etmişler,

“Rabbimiz! İman ettik, bizi şahitlik edenlerle beraber yaz. Bütün emelimiz Rabbimizin bizi erdemliler topluluğuna dahil etmesi olduğuna göre, Allah’a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyelim?” diyerek de duada bulunmuşlar ve Müslümanlardan olmuşlardı.

Ayette onların bu imanlarına karşılık altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükâfatlandırılacakları belirtilmektedir.

Ayette bu örneğin verilmesinin öncesinde Hıristiyanların sevgi bakımından Müslümanlara daha yakın olduğu belirtilmektedir. İman edenlere en çok düşmanlık besleyenlerin ise Yahudiler ve Allah’a şirk koşanlar olduğu beyan edilmektedir. Burada açık ve net bir mukayese söz konusudur. Müslümanlara yakın olma ya da düşmanca davranma noktasında üç inanç grubu mukayese edilmiştir. Bunlardan ilki Müslümanlara düşmanlıkta en azılı insan grubu (ًةَواَﺪَﻋ ِسﺎﱠﻨﻟا ﱠﺪَﺷَا) olan Yahudilerdir. Müşriklerden önce Yahudiler zikredilmektedir. Bunun sebebi Yahudilerin Kur’an’da birçok surede yerilmiş olmalarından da anlaşılacağı üzere Yahudilerin Peygamberlerini öldürmeleri ve başkalarının mallarını haksız yemeleri olabilir. Ama neticede Yahudilerin de cahiliye Araplarının da Müslümanlara düşmanlık beslemelerinin altındaki ortak vasıfların başında kendini beğenmişlik, haddini bilmezlik, ırkçılık, sevgi ve merhamet duygularında olan zayıflama vardır. Her toplumda kötüler olduğu gibi iyiler de vardır. Bu vasıflar da bahsedilen inanç gruplarının toplumsal karakteridir. Ayette Hıristiyanların ise tam tersi olarak Müslümanlara sevgi bakımından daha yakın oldukları (ًةﱠدَﻮَﻣ ْﻢُﮭَﺑَﺮْﻗَا ﱠنَﺪِﺠَﺘَﻟ) bildirilmektedir. Bunun sebebinin ise büyüklük taslamamaları (َنوُﺮِﺒْﻜَﺘْﺴَﯾ ﺎَﻟ ْﻢُﮭﱠﻧَا) olduğu belirtilmiştir. Ardından da Müslüman olan Hıristiyanlardan bahsedilmiştir. Müslümanlara olan düşmanlık ve yakınlık anlamındaki mukayesede kastedilen inanç bazında değil de daha çok Müslümanlara olan davranıştaki muameledir. Çünkü inanç anlamında yakınlık kastedilseydi Yahudiler inanç yönünden

256

Müslümanlara daha yakındı. Çünkü Yahudilerde tek tanrı inancı varken Hıristiyanlarda teslis inancı vardır. Kur’an’da Hıristiyanlar da eleştirilmiştir. Bu ayetteki mukayese açıktır. Yahudi, müşrik ve Hıristiyanların Müslümanlara olan ahlaki davranış ve muamelelerindeki farklılıkların kıyas edildiğini görmekteyiz.257

Başka bir ayette de kıble konusu ile ilgili Müslümanların ve ehli kitabın tutumlarının mukayesesi söz konusudur. Nitekim Cenab-ı Hak ayette “Yemin olsun ki

(habibim!) sen ehl-i kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun”258 buyurmaktadır. Bilindiği gibi Müslümanlar ilk önce kıble olarak Kudüs’e yönelmişlerken Bakara suresi 144. ayetle Cenab-ı Hak kıbleyi Mescid-i Haram tarafına çevirmişti. Kıblenin değiştirilmesi ile ilgili kesin hükmün Allah’tan gelmiş olmasına rağmen Ehl-i kitap bu değişikliği kabul etmemekte direnmişlerdi. Bir önceki ayette de görüldüğü üzere ehli kitap Rablerinden gelenin gerçek olduğunu biliyorlardı lakin bencillik, ırkçılık, taassup, ayrılıkçılık gibi duyguların ve düşüncelerin tesiri ile bunu yapıyorlardı. Ama artık kıble değişikliği emri gelmişti ve Müslümanlar bu emre tabi olacaklardı. Yahudiler ve Hıristiyanlar ise bu durumu çekemiyorlardı. Aslında Yahudilerle Hıristiyanların kıble uygulamaları farklı idi. Yahudiler Kudüs tarafına yönelirlerken, Hıristiyanlar ise doğu tarafına yönelerek ayin yapıyorlardı.259 Ayetteki “onlar senin kıblene uymazlar” ifadesi onların imana gelmeme konusunda büyüklenmelerinin açığa vurulmasıdır. “Sende onların kıblelerine tabi olmazsın” ifadesi ise Hz. Peygamberi böyle bir durumdan tenzih eder.260 Maksat Müslümanlara müdahale etmekti. Yahudilerin hatırı için de onların kıblesine uyulamazdı; çünkü bir tarafta Allah’ın emri vardı. Nitekim ayetteki “ ْﻦِﻣ ْﻢُھَءۤاَﻮْھَا َﺖْﻌَﺒﱠﺗا ِﻦِﺌَﻟَو َﻦﯿ۪ﻤِﻟﺎﱠﻈﻟا َﻦِﻤَﻟ اًذِا َﻚﱠﻧِا ِﻢْﻠِﻌْﻟا َﻦِﻣ َكَءۤﺎَﺟ ﺎَﻣ ِﺪْﻌَﺑ” (Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen zalimlerden olursun) ifadede Hz. Peygamber’e bir ihtar vardır. Ayrıca ayetten ehli kitabın hevalarına uyan bir topluluk olduğu da anlaşılmaktadır. Aynı zamanda ayetin “َﻚَﺘَﻠْﺒِﻗ اﻮُﻌِﺒَﺗ ﺎَﻣ ٍﺔَﯾٰا ﱢﻞُﻜِﺑ َبﺎَﺘِﻜْﻟا اﻮُﺗۧوُا َﻦﯾ۪ﺬﱠﻟا َﺖْﯿَﺗَا ْﻦِﺌَﻟَو”

257

Heyet, Kur’an Yolu, II, 327 258

el-Bakara 2/145. 259

Heyet, Kur’an Yolu, I, 232. 260

Muhammed et-Tâhir b. Âşûr, Tefsiru’t-Tahrir ve’t-Tenvir, I-XXX, ed-Dâru’t-Tunûsiyye, Tunus, 1984, II, 36-37.

(Yemin olsun ki; sen ehl-i kitaba her türlü ayeti getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler.) kısmından da ehl-i kitabın çok inatçı ve mutaassıp bir karakterde olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber ne yaparsa yapsın Müslümanların kıblelerine dönmeyeceklerdi ve onlar aynı zamanda da birbirlerinin kıblelerine dönmezlerdi ( ﺎَﻣَو ٍﺾْﻌَﺑ َﺔَﻠْﺒِﻗ ٍﻊِﺑﺎَﺘِﺑ ْﻢُﮭُﻀْﻌَﺑ). Ayette Hz. Peygambere de hitap edilmiş sende onların kıblesine dönecek değilsin ( ْﻢُﮭَﺘَﻠْﺒِﻗ ٍﻊِﺑﺎَﺘِﺑ َﺖْﻧَا ۤﺎَﻣَو) denilmiştir. Görüldüğü üzere ayetteki mukayese açıktır. Kıble ile ilgili ehl-i kitabın Müslümanlara karşı olan tutumu, ehl-i kitabın birbirlerine karşı takındıkları tavır ve Müslümanların kıble ile ilgili takınmaları gereken tutum ve tavır ayette mukayese edilmiştir.